“Son Posta,,nın Tefrik .i'vi Ya; rAR. - Cemil, ortalık ağarırken köşke döndüğü zaman dimağı bir hercümerç içinde idi, şaşırıp kalmıştı ——— —— —— Matbuat urütül müdürlii- ğünün hazırlattığı antoloji (Baş tarafı 1 inci yüzde) |leğin bir iffet kaidesi vardır, onun ve- — Matbuat Müdüriyetinin yaptı - receği cevap: «Bu benim işim değil - ği antoloji hakkında fikriniz nedir ?. dir, kuyumcuya mürcaat ediniz!'... — Kitabı görmedim. Fakat |olacaktır. matbuat âleminde bunun uyandırdı -I Matbuat Müdüriyetine teveccüh e- B1 gürültülere bir dereceye kadar vâ-|den mes'uliyet böyle şahsi daireden L bire onun kalbini HL N : K — Tevfik ağa, kim. — Bizim, başağa vekili, — Evet. — Tevfik Ağa, hazır olun.. Bir kaç güne kadar sizi aldıracağım. Yerleri- — hize başkaları gelecek, dedi. İnşallah — bizimle nasıl böyle tatlı tatlı eğlendi - — mizse, onlarla da güler söylersiniz. Gözünüz, gönlünüz açılır... Bizler de| — artık sarayda, kafeste kuş misali çır -| — pinir dürürüz. Dedi. Cemil, şu anda elinin altında munis — bir kedi yumuşaklığı ile gerinen bu — genç kadına karşı kalbinde anlaşılmaz bir acı, sonsuz bir merhamet hissetti. — Fakat sizin sonunuz.. Sonunuz, Blchcak.. Bürüd tayalımız, böyle Har feste bir kuş gibi çırpına çırpına mı| geçecek?. Dedi. Genç saraylı, derin derin içini — çekti ve cevap verdi: — — Evet, efem. Ne çare, bizim kade- rimiz de böyle imiş... Siz, saraya gelip | görseniz...” Senelerce saçını — sü — etmiş; senelerdenberi şehir yüzü gör- Ü miyerek o rutubetli duvarlar arasında çürüyüp gitmiş, nice kalfalar görür - , &ünüz. sek rütbe ve memuriyetlere terfi ede -| kırka kadar yemin ederim ki; siz de ceğini düşünüyoruz. Vâkıâ bunu biz| her an ve her dakika, benim kalbim - kıf oluyorum. Kitap mahiyeti İ'ıakkm-ıhnricc çıkmıyarak başka bir. mahiyet da etrafında söylenen sözlerle bir fikir İkesbetmeseydi, serdedilecek itiraz bu- de temenni ediyor isek te, artık bizi u- nutacağından korkuyoruz. Son müsademede baygın bir halde kasabaya getirdikleri zaman ayakların- dan çıkardıkları çarıkları bir hatıra ve yadigâr olarak kışlanın nöbet odasının duvarına astık. Kaşabada kaldığımız Ve nöbetçi olduğumuz geceler, onlara baka baka uyuyoruz ve rüyalarımızda olsun seni görmiye çalışıyoruz. Eğer İresmi elbise ile bir resmini çıkarıp ta bize gönderirsen hepimizi memnun cet- miş olacaksın. Geçen hafta, (Deli Dimitri) nin ta- kibi için Dirajovaya gitmiştim. Orada, |bir gece muhtarın evinde kaldım. Ge- desiniz. Dağdan dağa, kayadan kaya- ya birer ceylân gibi sıçradığınızı dü - şündükçe, bilseniz size ne haset et « mekteyim. (Arkası var) RADYO Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans müsikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19.15: Muhtelif plâklar, 20: Çembalo ve xilofon solo. (plâk), 20.30; Stüdyo orkestraları, 21.30: Son haberler. Sant 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi cektir. verile BUDAPEŞTE 186: Dans plâkları, 18,50: Ernest Doh- nanyi'nin — idaresinde opera — orkestrası (Çaykovski), 20: Karnaval — şenlikleri, duğunu öğrendim. Çok sevindim. A-|20,30: Körler karosu, 21,20: Dış siyasa, hasıl ettim, ve bu fikir elbette kitabın | biç lehinde değil. İtiraf ederim ki kita- me celbettiği tarizlerden ziyade Mat-| İbuat Umumi - Müdürünün — Ulusta| münderic müdafaa mektubu - dikkati- mi celbetti. Hepsinden evvel bunun muhteviyatından bir noktada tevak - kuf etmek isterim: Matbuat Müdürü bu ilk kitabın biz-' Zzarur nakıa olduğunu ve bunu - takip edecek olanların bu noksanı tazmin e-| deceğini söylüyor. Bu ilk - tecrübede| bu derece noksan göstererek her hal -| de bu işin kendi tarafından deruhte edilemiyeceğine pek bariz bir bürhan verdikten sonra artık bu yolda devam etmemesi zannederim ki pek ihtiyata muvafık olur. İ Bunun hakkında mütalea beyan e- derken beni sıkan bir nokta var: An-'! rada bitmiş olurdu. Asıl işin ehemmi- yeti bu fahiş hatanın hükümetçe tesis olunmuş bit heyetin resmi aahabeti altında ve onun mührünü, mes'uliye- tini taşıyarak yapılmış olmasıdır. O müesseseye terettüp eden vazife memleketinin irfanını yabancılara en dolgun, en zengin sermayesiyle gös - termek, hususiyle buna — hiç bir zati mütalca karıştırmıyarak — verilecek hükmü, seçilen ve seçilmesine son derece dikkat olunmak lâzım gelen ör- neklerden beklemek icap ederdi. Biz «1908 senesinden sonra şöhret bulanları aldık.» demek kâfi değil, O kadar kâfi değil ki kitabı tertip eden bile bu esasa sadık kalamamış, beştani aşağı bunun hilâfına yanlışlıklar yap- mış. Hele böyle inadiyle daraltılmış 'bir daireye kendisini koyacak kadar caba ne zaman dönecek?.. Dedi... Kızın bu sualine gülümse- e|dim: — Kızlım!.. Havada bulut. Artık, sen onü unut... Ö, artık buraya gel - mez. Yerine beni vekil gönderdi. Diye cevap verdim... Hay, keşki| * söylemese idim. Zavallı kızcağız 'öyle Cemil ortalık ağarırken köşke dön- ' bir ağlama tutturuş tutturdu ki, göz düğü zaman, dimağı bir —hercümerç | yaşlarını dindirinciye kadar bilsen ne- 22: Karışık saat, |: Dans. MOSKOVA 19,15: Öpera artistleri tarafından kon- ser, 20: Tiyatro, 21,15: Arzu üzerine kon- ser, 22: Yabancı dillerle emisyonlar. VARŞOVA 17,15: Keman konseri — (Brahms, Kreisler, Albeniz), 17,45: Şarkılar, 18,15: Radyo piyesi, 19: Plâk, konuşmalar, 21: Monoloğ, 21,10: Senfonik konser (Mar - Taşılan unutulan şahsiyetler arasında 'en basit tevazu ve mahviyet kaidele- ben de varmışım. Bu beni derhal a-/ rini unutmuş olmak en sade tabiriyle leyhte bir vaziyete koymuş oluyorsa | şaşılacak bir kendini düşünüp beğen - da, ne kadar mümkünse o kadar nef-'mek duygusudur. sime cebrederek, bitaraf olmağa karar| — Burada büyük üstat kalktı. Yandar veriyorum. — Ben bu yıl yazıcılık ha-'ki odadan üç cilt Fransızca kitap ge - yatımın ellinci'yılını ikmal ettim, bu 'tirdi, elli yıl içinde Fransızların meşhur bir tabirini -kullanarak diyeceğim, pek| — Bakınız, dedi, size bir anthologie göstereyim. Bunu tertip eden bir res- — Miçinde idi. Dün gece Safoyu dinledik- Bu gece Çeşmi- — dilberin söylediği sözler üzerine, ha- — yyatları mutlak bir esaret içinde geçen bu kadınlara karşı kalbinde çok derin — bir merhamet hissetmişti. Ertesi sabah annesile karşı karşıya | bi kahvaltı ederlerken postacı bir mek - cel, Poot, Cordon, Pierne), 22: Kamaval çok kara kurbağalar yuttum, ara sıra nf makata döğiklir. Sacikcs bir' tübi a İler çektim. Hele içini çeke, çeke: — ÖOnun yerini kimse tutamaz. Bu iürea lli lll Düklür” büşkür “kigan hâkim olamaz, Diyg bıçlırırkan 'göz yaşlarıak. güç zaptettim. Orada nasılsın, Cemilciğim. T: aşna fişnelerden mahrum € sin. Hele şimdi göğsünde parıl parıl bir — tup getirmişti. Cemil, evvelâ zarfın ü- Zerine göz gezdirmiş, yüzü — hafifçe irein bar li de £ Lti aa aollün bilir hangi dişi kuzuların ciğerlerini ke- bap ediyorsun. — (aziz kardeşim) hitabı çarpmıştı. Henbeleşmişti. Zarfın üzerinde, şu sa- — tırlar görülmekte idi. İstanbulda, Caddebostanında yave- ranı hazreti şehriyariden mülâzimi ev- vel, izzetlâ Cemil Beyefendiye...) Bu satızdaki bazı kelimeler, birden- iimelemişti. Hele (izzetlü Cemil Beyefendi) ta- bir ve tavsifleri, kendisine âdeta bir Ü istihza gibi gelmişti... Çimdiye kadar kendisine yazılan resmi ve hususi —© şeylerde, rütbesine izafe edilen (ha - miyetlü) kelimesi ile hitap edilmekte idi. Şimdi bu kelime, ortadan silini - bi — wermişti. Acaba bu, hamyetini kay « *bettiğine mi delâlet etmekte idi?.. * Mektubu helecanla açmış; gözüne o zaman Cemil, geniş bir nefes almıştı. Çünkü önuün en korktuğu şey, arka - — daşlarının hakaretine uğramaktı. —— Masanın başından kalkmış; şezlon- — ga uzanmış, mektubu okumuya baş - Tamıştı: Aziz kardeşim; Adresini öğreninciye kadar akla ka- rayı seçtim. Nihayet size komşu olan ti akrabamızdan' öğrendim. "Hele 'yar — yalarından eser kalmıyarak tamamen — gıhbat ve afiyette olduğunu haber al- dığım zaman bilsen ne derece mem - — müniyet hissettim. — Biz de tamamile sıhhat ve âfiyette- yiz. Bölük arkadaşları, ayrı ayrı göz - lerinden öpüyorlar. Zavallılar; kaç de-| fadır sana mektup yazmak istedikleri — halde, takiplerde dağdan dağa koşmak- tan bir türlü vakit bulamıyorlar. Ben BK bücün eli bia Üi Zaman ea — geçirdim. Ve sana şu iki satırlık mek- tubu yazabildim. Sen ne halde, ne âlemdesin?.. Ne gibi işlerle meşgulsün, Tabiidir ki taburların ve yahut dairelerin birin wermişlerdir. Cuma günleri de selâm- lığa gidersin. — Az zamanda büyüklerin nazarı dik- “katini celbederek birdenbire daha yük- Mektubuma, ceyap alacağımı - hiç zannetmiyorum. Bakalım, bu bir tec- rübe mektubu. Eğer tenezzül eder de cevap verirsen, ikincisini yazarım. Yoksa, hasret kıyamete kalsın. Gözlerinden öper ve âfiyetler dile- rim; aziz kardeşim. İkinci bölük birinci takım kumandanı mülâzimi evvel Rasim | Cemil, mektubu bitirdiği zaman gözlerinde bir yanma, dudaklarında | titreme duydu. Ağır ağır kapanan göz kapaklarının arkasında; beyaz ba- |danalı kışlasını, bölük arkadaşlarını.. |Ve sonra, sık ormanlara yaslanmış o- |lan Dirajova köyünün tek ve öşsiz dil- 'beri Nadejdayı görür gibi oldu. Mektup, baştan başa eski bir arka - daş samimiyeti ile yazılmış olduğu halde, gene bazı yerleri keskin'bir neş-| ter gibi kalbine batıyordu. Birdı:nbirei doğruldu. Odasına koştu. Masasına o- | turdu. Büyük bir heyecan — içinde şu | satırları yazıyordu: I (İki gözüm kardeşim, sevgili Ra - İnimciğimt... | — Mektubunu aldığım zaman o kadar | İsevindim ki, eğer Cenabı Hakkın ba-| na cennette penbe boyalı bir köşk ih- san edeceğini tebşir etselerdi, ancak | |bu kadar büyük bir memnuniyet his-| debeilirdim. ' Size mektup yazmamak ve aı:h'esimiW yollamamak hakikaten benim kaba - hatimdir. Bu da, açık söyleyim, tem - İbelliğimden başka hiç bir sebepten ile- İki gelmemiştir: Bilirsin ya?./ - Benim için yazı yazmak, çetin ve sürekli bir müsademeye girmekten daha beter bir şeydir. Eğer gerek sen ve gerek ar - İkadaşlarım buna başka türlü bir ma- na verirseniz, emin olunuz ki günahı- ma girmiş olursunuz. Arkadaşların tamamile sıhhat ve a- fiyette olduklarına ve arasıra da beni neşriyatı, 24,05: Plâk. PRAG 17,10: Bratislava radyo ve orkestrası, 18,20: Keman konseri, 18,50: Plâk ve sözler, 19,10: Müzikli - almanca — yayım, 20,30: Plâk, 21,20: Kamnaval neşriyatı; 23,15: Plâk. VİYANA 18,25: Konser, 19: Masal, 20: Ha » ber, 20,10: Sözler, 20,25: Senfonik danx- lar, 21,30: Sözler, 21,40: Karnaval yayı- mi; 23: Haberler, 23,10: Karnaval (Caz ve orkestra). BERLİN 18: Küçük konser, 19: Karnaval şar - kıları, 21: Haberler, 21,10: Dans mü ziği (muhtelif otellerden nakiller), 23: Haberler, 23,30: Karnaval neşriyatı. 26 Şubat Çarşamba İSTANBUL 17: Üniversiteden nakil, İnkılâp dersi, Hikmet Bayur, 18 Senfonik musiki, 19; Hab. 19,15: Hafif parçalar (plâk), 20: Viyolonsel solo. Stüdyo sanatkârları tara- fından, 20,30: stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir. DOYÇE LEVANTE LİNYE HAMBURG Hamburg, Brem, Anvers, İstanbul ve Bahrisiyah —arasında — azimot ve avdet muntazam postaları Hamburg, Brem, Stetin, Anvers ve Roterdam'dan limanımıza muvasalatı beklenan vapurlar Akka vaparu 25 yubata doğru, İlse L. M. Russ vapuru ZÖ şu- bata doğru. Alaya vapuru 2 marta doğru Morea vapuru 6 marta doğru Allmnla vaparu 10 marta doğru. Burgaz, Varna, Köstence, Kalas ve İbrail için lımanımızdan hareket edecek vapurlar Akka vapuru 25 « 27 şubata doğru. Alimnia vapüru 11 - 18 marla doğru. Yakında Hamburg, Brem, Anvers ve Roterdam İimanları için hareket edecek vapurlar. Ralmund vapuru 21- 33 Şubata doğru. Avola vapuru 28-29 Şubata do:mııyı 24 marta doğ vapuru 24 mi oğru Moroa vapuru 6 - 10 Marta doğru. Fazla tafailât için Galata'da Ova- kimyan hanında Laster Silbermann ve Şürekâsi vapur g mMü- raoaat. Telefon: 44647 » 6 — (11955) hatırladıklarına pek sevindim,. Birden | ' da bunlara tahammül ettiren serin şer- |betler içtiğim vaki oldu. Neticede ©o kaE T dün, o kader : doydara' Ki artık bay Vedat Nedim tarafından yapılan bir teşbihe müracaat ediyo - rum, unutulanlara çekileceği vadolu - nan ikinci ziyafet sofrasında bana da iltilat buyurularak bir küçük yer tef- dir: Lemerre, Tertibini bir mütehas - sısa bırakmış. O da bu kabilden işler de en önce yapılacak şeyi - düşünüp yapmış: Tasnif ve girişilecek işe bir mebde.. Parnasse'dan — başlıyarak — ondan sonra gelen şairleri almış ve- bunlar hakkında bir hüküm vermiyerek kısa rik edilecekse, bunu şimdiden: «Kar- pi, tercümei halleriyle eserlerinin bir — nım tokl» diye reddediyorum. «Davet fihristini koymuş, bir. t örnekler etseler de gitmesem, etmeseler de silom | sLarük < banların zitihelendü/da 8 ge etsem» diye meşhur olan sözün hük -| müne kapılarak söylemiyorum, - £: cidden doymuş bir mide ile bu derece -|fena tertip edilmiş bir sofraya gitmek larzusunu duyamıyorum. Bu cihet bir kere tesbit edilince meselenin esasına geçiyorum : Bir müntehabat mecmuası İher hangi bir edebiyat müntesibi ta - İrafından yapılan hususi ve şahsi - bir iş olsaydı, bunda mürettep olan yalnız | kendi duyuşuna, kendi görüşüne tâbi olarak çalışırdı; ve eğer mesaisinin | semeresi bozuk zühur ederse buna sa- dece omuz silkerek gülünür, — «zehiy hata..» denir ve geçilirdi. Fakat bu hatayı işliyen muharrir bu işi kendi memleketi, kendi milleti için de yap -! mayıp da memleketinin ve milletinin | eğer da vatanının irfanına bir takdir hissi u- yandırmak — isteseydi o zaman bir |mes'uliyet altına girmiş ve yaptığı ha- | 'ta yalnız kendi aleyhine değil, ayni za- manda vatanının da aleyhine vuku bulmuş olurdu. Fakat ne olsa bu gene şahsi, fakat şümulü daha vâsi bir İızı(:ıL olurdu. Bu işi deruhte etmesi bir taraftan kendisine teklif edilmiş olsaydı ve bi- ze: «Kim etti sana bu kârı teklif?» Sualini irada hak kazandırsaydı bi- le gene muahezeden kendisini kurtara- maz ve ne için: Ben bu işin recülü değilim. . Cevabını vermemiştir, diye uğrardı. Madem Vedat müracaat ediyor, Comparaison n'est | pas raison (teşbih bir bürhan değildir.) | itâba |hakikatini bilmekle beraber ben de ©-| nun istimal ettiği bir usulü tatbik ede- | rek diyeceğim ki — elinizde çatlamış bir altın kâseyi tamir ettirmak, için tenekeciye müracaat etseniz, her mes- san'at âsarını ecnebilere tanıtıp onlar- | .. niş bir selâhiyetle davranmış. Parnasse, Fransada bir edebt mektep- ti ve bu bir müntehabat mecmuasına mobdei tarih olurdu. 1908 senesi bizde hangi edebt mektebin mebde tarihi - dir. “Divan edebiyatına çıkmak düşü” nülmemiş olmak belki muhiktir: Fa * kat onu takip eden ve Divan edebiya- tının zincirlerini kıran Tanzimat ede- biyâtı teceddüt yoluna giren Türk li- san ve san'atinin tabit bir başlangıci değil midir?. Bugün şöyle böyle uzun asırlardan sonra vücude gelmiş bir edebiyatımız. bir dilimiz var, bunu en dar m") en fakir bir sermaye ile sıkıştırıp ecne* bilere karşı: «Bakınız Türkün san'at ” kabiliyetlerinden doğmuş eserlere... M demek, gene teşbihe müracaat edecer” , ayniyle Türk mahsullerini tağ” » şiş ederek onları ecnebi ticaret pazâar” larına sevkeden tacirlerin hareketleri" ne benzetilebilecek, hata tabirinden çok daha mühim bir şeydir ki, onun müstahak olduğu kelimeyi bulamıyo* rüm.» 4 Rnat sene 52 | 25 Kasım — |(Resmi sene| n0 1936 Arabi sene 1354 Şubat 12 Ü- AA Nedim — teşbihlere