N TPT F l b b | SON POSTA Muharriri: Freeman Wille Crofst -- 10 /12/935 Görülen Otomobilin Tier'in Olduğunu Ispata Kâfi Bir Delil Yoktu ©O akşamdan bir gün evvel lokomotif yoldan çıkmıştı. Buraya kadar İş iyi gitmişti. Fakat Tier'in Karlayl ile Stranraer arasında ki yolculuğunu takip ve tesbit etmek zordu. On iki saat onu kimseler görmemiş- ti. Frenç bir müddet düşündükten son- ra polis vi le bütün mıntakada Tierin otol gören olup olmadı - ğını soruşturmağa karar verdi. O nü hemen hemen tamamiyle Karlayl polis merkezinde geçirdi, fakat hiç bir ize tesadüf edemedi. Oteldeki telefon şantralının bütün gece kapanmamasını ve bir haber almır alınmaz derhal kendi - sine malümat verilmesini tembih etti. Ertesi sabah gene bir haber alınamadı. Öğleye kadar yeni bir şey zubur etmezse, Frenç, Damfriz, Kasil Duğlas ve Niuton Stüöarta gidip bizzat yollarda bir iz araştır- mağa karar verdi. Öğle olup ta, gene bir haber alamayınca istasyona gidip 1,26 trenine atladı. Tren Damfrize geldiği vakit istasyonda bir telâş vardı. Üç polis treni araştırıyorlardı. Ni - hayet Frençin komparlımanına - geldiler. Polislerden birisi: — İsminiz Frenç mi? diye sordu. Otomobilin İzi Bulundu Frenç evet deyince polis memuru cebin- den bir pusula çıkararak: — Bu size verilecekmiş, dedi. Frenç beyecanla zarfı açtı. İçinde ince bir kâğıt, kâğıtta da gu bir iki satır yazılı idi: Polis müfettişi Mister Frence: Şimdi Karlayldan telefon ettiler. Aradı- ğınız otomobilin izini Kasil Duğlasta bul - muşlar ve kahilse derhal oraya hareket et- menizi rica ediyorlar, Damfriz polis merkez memuru Angüs Makhtaviş Tren hareket etmek üzere idi. Frenç tek- var bilet almağa lüzum görmeden asil Dug- Yasa kalkmak üzere olan trene atladı. Ger- gi Tierin otomobilinin izinin bulunmasının işine ne kadar yarıyabileceğini bilmiyordu. İstasyon Memurları Fakat bir kaç gün atıl kaldıklan sonra tekrar faaliyete geçebilmek onu sevindiri yordu. Bir an evvel Kasıl Duglasa varıp işe başlamak istiyor ve tren yavaş gittikçe si- nirleniyor, sabırsızlanıyordu. Kasıl Duglas polis komiseri kendisini İs - tasyonda bekliyordu. Selâmlaştıktan sonra Frenç derhal izahat istedi. Frençin tamimini alınca komiser evvelâ gece vakti kimlerin yolda bulunup otamobili görmesi ihtimalini memurlar aklına gelmiş. Gidip kendilerini görmüş ve hepsinden de ayrı ayrı sormuş: Tierin oradan geçmiş olduğu akşamdan bir gün evvel bir lokomotif yoldan çıktığı için tarihini de tesbit edebilmiş.. O gece is- tasyonda üç nöbetçi memur bulunuyormuş. İrlânda postasını yapan tren sabaha karşı saat dörtte Kasıl Duglastan geçip Stran - raere gidiyormuş. Bunlardan istasyon ham- mallığını yapan, komisere — oldukça izahat ağzından duyarsanız daha iyi olur, dedi. (Arkası var) İnkılâp Dersleri İmparatorluğun Son Günleri Ve Kurtuluş Mahmut Esat Bozkurt ta dün akşam saat 17,30 da Üniversite konferanı salo - nunda bu seneki ilk inkılâp dersini vermiş- tir. Üniversite talebeleri ve bir kısım — halk konferans salonunu baştan aşağı doldur - muş, Mahmut Esat Bozkurt alkışlar ara - sında kürsüye geçtikten sonra konferansına Mahmut Esat Bozkurt bu ilk derse inkı- lâptan önceki Osmanlı imparatorluğu mev- zuile girişmiş ve son devrim yıllarının baş- langıcındaki devri açarak o günlerin yara- larımı deşmiş, o günkü idarecilerin düştük- leri gaflete işaret etmiş, o devri bütün acı - larile bir ibret hâdisesi olarak canlandır- mıştır. İmparatorluğun Son Günleri Esat Bozkurt Osmanlı imparatorluğunun son inhitat günlerini hatırlatarak demiştir kir — Millet muztarip, memleket harap bir hale gelmişti. Halk aç. ordu açtı. Devlet adamları, her yandan yırtıkları açılmış im- paratorluğu boya ile yamamağa, örtmeğe çabalıyorlardı. İdareciler gafletten uyana- mamışlardı. Onlar hâlâ Vahdettin denen hainin memleketi içten ve dıştan saran felâ- ketlerden kurtarabileceğini umuyorlardı. Memleket en vahim, en acıklı günlerin- de Osmanlı meclisi meb'usanı padişaha ariza yazmakla meşgul bulunuyordu. On satırlık bir ariza tam yirmi günde ile - bilmişti. Bir ariza için onları yoran, düren sebep te gu idi: Padişaha nasıl hitap edilsin? Hangi kelimeler kullanılsın? E - fendimiz mi denilsin, hilâfetpenah mı, şev- ketHmeap mı?.. Koca imparatorluk büyük bir sarsıntı içinde inhidam ediyor, yuvarlanıyordu. Bu inhidam ve inkiraz karşısında devlet ma - kinesi ne yapacağını şaşırmış, kendi idareden âciz, mukadderata boyun eğmiş bir vaziyete düşmüştü. Açlık, istilâ, karışıklık bütün ülkeyi bü- rümüştü. Ordu günden güne dağılıyor; dağlar asker kaçaklarile doluyordu. İhtikâr almış yürümüştü. Ahali ekmek yerine sü - pürge tohumu, mısır koçanı yiyor, beri ta- rafta üç, beş adam o günkü hükümete da- yanarak milyonlarca Türkün -açlığı baha - sına kesesini dolduruyordu. Kurtuluş Esat Bozkurt büyük bir alâkayla dinle -| nen konferansına devamla sözlerini şöyle | bitirmiştir: Fakat, bir gün gelecek bu vaziyetin he - | B |de edilen memlekette modem vermiş. Komiser tabil evvelâ trene yolcu bi-| sabı sorulacaktı. Bunu Türk milleti sora - nip binmediğini sormuş. Kimse binmemiş, |caktı. Türk milleti birdenbire kalkacak, yalnız trenden bir yolcu inmiş, © da ham- | silâhina davranacak, bütün kudretini orta- malın arkadaşı imiş. Tatilini geçirdikten son | ya koyacak, aslarca süren bu facialara bir ra Londradan avdet ediyormuş. O böyle bir| son verecekti. Öyle bir son ki felâketler otomobil görmüş. Komiser hikâyenin bu| içinde kalmış başka mazlum uluslar bile bu noktasına gelince: kalkınış hareketini kendilerine kurtuluş yo- — Daha doğrusu gidip hammalın bu|lu seçeceklerdi. Nitekim böyle oldu. (Şid- arkadasını bulalım. Söyliyeceklerini kendi| detli alkışlar). ıf Yeni Neşriyat O Türklüğe Dair.. Yabancı İllerde Çıkan Eserler L—'DAS LAND KAMÂL ATA - TÜRKS. — (Kamâl Atatürkün memleke- H) Von August v. Kral). Orta elçi v. Kral, Osmanlı İmparatorlu- İğunun paylaşılmasından kurtanlan Türki İyenin kurtuluş aavaşını anlattıktan sanra el bir devlet kurulması teşebbüsünü ifade eden | bütün devrimleri, kanunları ve bunları ya- | şatmak üzere kurulan müesseseleri gayet ob jektif bir metodla incelemektedir. Kitabı eline alan bir yabancı, Atatürkün eserini ilk çağları olan Sivas ve Erzurum kongrelerinden geçenlerde yapılan 1935 sayım hareketine kadar takip edebilecek - tir. Kitapta devrimler, siyasal, ekonomik, ya- hut kültürel bir istikamet ifade eylemele- rine göre tasnif edilerek hem topluca, hem de Türk devriminde mevcut olan ahenk - liği ve bütünlüğü aksettirecek bir surette in- celemiştir. Kitap, Türkiyenin büyük bir dostu tara- fından yazılmıştır. Hattâ bu hususta bazı Viyana gazetelerinde aFazla Türkiyeden yanaw diye tarizlere bile uğramıştır. Fakat bu târizleri yapanları orta elçi Kral'in kita- bındaki objektif metinler, d ve tahlil. ler ve bundan başka da rakkamlar sustur- mağa kâfidir, B. Kralin Türkiye dostluğu emrindeki bu gerçek #malzeme, Türkiyeye ezberden hücum etmek illetinden hâlâ kur- tulamamış olanları, samimi adamlar sa ikna etmeğe değilseler, iskât etmeğe bol bol ye- tecek gibidir. Türkiyede dost Avusturyayı temsil et - mekle kalmıyarak Türkiyeden Avusturyaya Türkiyede olup biten esaslı hayat hamlele - rinden haber götüren orta elçi Kral'ı önce tebrik eder, ondan sonra büyük bir defitu- muz olarak selâümlarız. IL — ANKARA, — Von Norbert v. Bischoff. Orta elçi v. Kral'ın güzel eseri ne kadar objektif bir etüt ve malzeme kitabı ise, müs- teşar v. Bischoff'un Ankarası da o kadar sübjektif tutulmuş bir duygu ve düşünce ki- tabıdır. Türk devrimine ve onun şanlı şefine ya- git devrimler ve şefler arasında değil de Türk tarihi ve insanlık şefleri arasında yer ve ölçü vermek, işte B. Bischoff'un hareket noktası bu olmuştur. Kitapta Türk milleti tarihin muhtelif devirlerindeki çıkış ve yayılışları ile ele alı- narak kurduğu devletlerin ve kültürlerin karakteristiği verilmektedir. Ayrıca, Türk devrimi ve bunun siyasal, ekonomik ve kültürel amaçları hakkında sübjektif olmakla beraber çok enteresan mütalealar vardır. Meselâ, kapitülâsyonlar hakkında yazı - lan satırları ve Avrupanin bu eski ve ağır günahını bir Türk bile Bischoli'tan iyi ya- zamaz. Ankara da Türklüğü severek Türkleri ta nimak istiyerek yazılmış bir kitaptır. Onu da almanca bilen Türklere tavsiye ederiz. Kadın Hekimleri Aylık Toplantısı Türk Ginekologi kurumu genel sekreter- liğinden: Kurumumuz bu senenin ikinci toplantı- sının (0/xll/935 — çarşanba — günü saat 18.30 ta Beyoğlunda Türk Tıp cemiyeti binasında yapacağından, — Üyelerimizle, is- tiyen meslektaşlarımızın — gelmelerini rica ederiz. Muallimlerin Danslı Çayı İatanbul muallimler birliği önümüzdeki cumartesi günü saat 17 de Tepebaşında Beyoğlu Halkevi salonlarında bit danslı çay vereceklerdir. Fen Fakültesinde Bir Konferans Fen Fakültesi genel kimya ordinaryüs profesötlerinden Fritz Arndt tarafından ö- nümüzdeki çarşamba günü saat 17.30 ta iniversite konferans salonunda — vağır su |ve nüve kimyasın hakkında bir kanferans verilecektir. Müddeiumumiliğe Davet İstanbulda bulunan Gerede C. Müddei- umumisi Cevdet'in derhal memuriyetimize müracaat etmesi. A —— Tatbikli bulunan (Zefir) ad. h mühürümü kaybettim. Yenisini yazdıra: cağımdan hükmü yoktur. Adapazarı Semerciler mahal- lesinden gehit Ferit oğlu Zefir manasında | 5 e e aü — — — HİKÂYE İtalyancadar —— BN Birinci Kânun 10 ——— YAPMA EL Kardifte, «Şen Bahriyelin lokantasında oturuyoruz. Karşımızda bir eli siyah eldi- venle hapsedilmiş bir adam vardı ki gayri ihtiyari dikkatimizi üzerine çekiyordu. Bu, dikkatimizi üzerine çeken adamın siyah el- divenli eli yapma idi ve bu el, masanın ü- zerine dayanmıştı. Hali dalgındı. Kendisile uğumuzun farkında bile değil- alâkadar old di. * Bir kaç viski kadehi yuvarladıktan son- ra Watson seslendi: — Hey, arkadaş! Gamlanma yahu. Kal- dır kadehini de beraber içelim. Karşımızda oturan bir eli siyah eldiven- li adam, isteksiz, isteksiz bizlere baktı. Son- ra Watsonun de â yaptı. Pek kısa za - man sonra masalarımızı birleştirmiş onun bir elini siyah bir eldiven içine hapsettire heyecanlı vak'ayı dinliyorduk: e— Arkadaşım John Tambo ile birlik- te altın aramak için Alaskaya gitmiştik. O- rtada, açlığın, soğukun, velhasıl — sefaletin her şeklini görüp tattık. Bütün bu dayanıl- maz sıkıntıya rağmen kalbimizi kaplıyan ürnit bir türlü zail olmayordu. Nihayet| kader yâr oldu. Zengin bir altın damarı ele| geçirdik. Fakat bu damarı işletecek ger - mayemiz yoktu. Para bulmak için Yükkon nehri yolile cenuba inmeye karar verdik. Nehir üzerindeki seyahatimiz günlerce sürdü. Nihayet ılık cenup — mintakalarına yaklaştığımızı. buzların çözülmesi, kuşla - Tn ötüşmesi, ağaçların belirmesi bize müj- deledi. Bir gün yine böyle konuşa konuşa Yükkon nehrini iniyorduk. Ben ayakta du- ruyor, uzaklara bakıyordum. — Arkadaşım birdenbire yerinden fırladı. Onun bu şid - detli hareketi, sandalın müvazenesini boz- du. Ben nehre yuvarlandım. Bereket ver - sin iyi bir yüzücü idim. Kendimi yese kap- tırmadım. — Bir iki kulaç atarak sandala yaklaştım ve kenarına tutundum. — Meğer bizim arkadaş her şeyi evvelden hazırla - mış. Elime indirdiği kuvvetli bir balta dar- besile kendimi - kaybettim. Ne olduğumu bilmiyordum. Bir müddet sonra nehirden geçen küçük bir vapur beni kurtarmış. * O zamandanberi hayatım hep onu ara- makla geçti. Bir müddet evvel Londrada olduğunu işitmiştim. Ben onun Londrada olduğunu işittiğim | zaman Kardifte bulunuyordum. Derbhal şi- mendifere atlamak istedim. Fakat trenin || hareketine epeyi zaman vardı. Vakit ge - çirmek için dükkân camekânlarına baka baka dolaşırken bir kuyumcu dükküânında || gözüme bir yüzük ilişti. Gayri ihtiyari tit- redim. Bu yüzük anamın bana bıraktığı tek hatıra idi. Bir çok sıkıntı çekmeme rağ- || men onu satmayı göze alamamıştım. Der- hal dükkâna girdim ve yüzüğü kimden al-| dığını sordum. Kuyumcut — Paraya çok ihtiyacı olan birisi getir-|| di, dedi ve istediğim adresini vermekte hiç bir zorluk göstermedi. Bu adreste bir kadın oturuyordu: Elizabet Tambo, Margaret sokağı Na. 165 Derhal yola düzüldüm. Fakat heyecan || içinde idim. Kalbim, göğsümü delip dışa - v fırlayacakmış gibi atıyordu. Sağ elim ise, ceketimin cebinde bulunan — tabancamın kabzasını sıkiyor. - Sokak yakınmış. - On dakika sonra, kendimi Margaret sokağı - nn 165 numaralı binası önünde buldum. Kapıda John Tambo ismini taşıyan bir kart yapıştırılmıştı. Çaldığım zile, yüzü gözü bu- ruşuk içinde ihtiyar bir kadın cevap verdi. Hiç bir şey söylemeden - çünkü söyliye- rezdim - kartı gösterdim. Titrek bir sesle: — Oğlum, dedi. Bakışlarımdan kim ol duğumu anlarıştı. Çünkü Jobn Tambo işe lediği cinayeti anasına aynen” nakletmişti. . da bütün bildiklerini tekrarladıktat sonra : p — Çok sefalet çektik, dedi. Satmak i#” temiyordu amma çaresiz kaldık. Onu ku” yumcuya götüren ben oldum. Ve önüme düşerek beni, çürük merdi * venleri çıtırdıyan bir binanın ikinci katınt çıkardı. Loş bir odanın içine soktu. Bura” da bir sedir vardı. Üstünde de bir — insaft yatıyordu. Bir insan veya bir enkaz.. Joha Tambo o derece değişmişti. Tabancamın kabzasını sıkan elimi yint ihtiyarsız dışarı — çıkardım. Fakat bu d boştu. Hiç bir şey söylemeden merdivenleri tekrar ve bu dela ikişer ikişer atlıyarak indim ve doğru buraya kapağı attım; Sonra haykırdı: — Garson bir viski dahat Ki Eir G © Son Posta ç İstanbul Gelir ve Para BORSASI 9-12-1935 Türk Devlet Borçları Lira KLira 90 14'T.B. I 95,97,8// 9p $ Hazine B. ,30 9074 'T.B.TL 2338 | Dahili istikraz 90,00 | 90 75 T. B II2s,55 " -K. LE Kredi Fongiye 11000 | Mübadil Bon. 73 1888 senesi BiŞİs | Gayri » » 1625 | 1908 » 19,00 (| Altın ,3 | Mecidiye —— 82,08 Ticaret ve Zahire Borsasında Ticaret ve Zahire Borsasına dün 547 ton buğday gelmiştir. Pek az muamele yaâ* pılmıştır. Buğday fiatları 6 kuruş 30 para' dır. Un Ratları da 800 kuruşla 750 kurut arasındadır. Ekmek fiatları değiştirilme * miştir. Halk ekmeği tecrübeleri devam € mektedir. Narhın çarşanba günü değiştiri" mesi muhtemeldir. Türk Hava kurumu BÜYÜK PİY/.NGOSU Şimd'ye kadar bin'erce kiş'yi ze ıgi ı etmiştir. 2. ci Keşlde 11 1. ci Kânun 935 dedli / Büyük ikramiye: - 3BO.OOO uu Ayrıca: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000) liralık bir mücâ'at vardır.