10 Sayfa Hint Denizlerinde Türkler Yazan: M. Turhan Hadım Süleyman -Piri Rels- Murat Rels Seydi Ali Reis, B ozulmuş Bir Do- nanmayı Yeni Baştan İhya Edecekti Bu gidiş sırasında ne yaman bir va- gifeye memur edildiğini anlamıştı. lurat reisin - Recep ve Selman Ği yiğit denizciyi kurban verdiği hal- (de - başaramadığı bir işin yapılması kendinden bekleniyordu, hem de yıp- ranmış ve zedelenmiş bir filo ile!.. Bu, gerçekten ölüme davet olunmak gibi birşeydi. Fakat Piri reis, yüreğinde yüz gösteren heyecanın ateşini kaybetme- mişti. Hatta bu ateş Basraya gelince | bir kat daha çoğalmış bulunuyordu. Çünkü, | Hürmüz boğazı ağzında yapılan ııvvi şın yorgunluğunu haykırır gibi görünen | *gemileri, yoldan geri dönmenin ıztıra- | bımı omuzlarında taşıyan boynu bükük | levendleri gözile görmüştü. Şimdi o ge- milere can ve derman vermek, ©o bü- kük boyunları düzeltmek, o dönüş ha- fırasının acılarını silmek azmile ve ihtiya- | cile tutuşuyordu. ... Süveyşe Doğru Bu sebeple Basraya adım atar atmaz kollarını srvadı, geceyi gündüze kattı, gemileri baştan başa kalafatlattı, yel- | kenledi, kürekleri onarttı, topları cilâ- Çattı, parlattı, Levendlerin arasında dolaşarak onların imanını - çoğalttı ve her şeyin tamamlandığını anlayınca emir verdi: Süveyişe doğru yola çıkı- lacak, haydi arş!.. Filo, evvelki çıkıştan daha duin,ı gaha coşkun bir heyecan ve bir sevinç içindeydi. Murat reisin arkasında yü- Fürlerken yalnız savaş özlemi taşıyor- lardı. Şimdi o özleme bir de öç alma hırsı karışmış bulunuyordu. Düşmanla karşılaşır karşılaşmaz her levent, bir kasırga olup yürümek, Öönüne gelecek gemiyi devirmek Üülküsile çırpınıyordu. Her Türk gemisi koynunda birkaç yüz gi-dap taşıyör gibiydi ve insan suretin- de görünen bu ruhlu, şuurlu girdaplar düşman donanmasını boğmak için sa- b: sızlanıyorlardı. Filoya Selâm Seydi Ali rcis, Basra körfezini aşıp açık denize çıkmadan önce bir yürek borcunu ödemek istedi. — Lehsa İayısınca yürü- yerzek «Katif» © vardı, orada beyliği yapmakta olan Murat reisi zi- yaret etti. Seydi Ali reis, Katifte kalan M urat roisin şahsında donanmadan ay- rılarak gerilerde kalmış büyük bir filo değeri buluyordu ve onu selâmlama- dan uzaklaşmak istemiyordu. Bütün reisler ve leventler, amiralin bu tutumundaki inceliği — sezmişlerdi, kendine bir kat daha bağlanmışlardı. “Ayni zamanda eski başbuğlarını da kü- me küme giderek görmüşler, elini öp- müşler ve şerefine toplar atıp şenlikler yapmışlardı. Seydi Alinin mertçe neza- ketinden, yoldaşlayın gösterdiği — derin saygı ve sevgiden göğsü kabaran Murat Bey donanmanın Katiften ayrılacağı gün kıyıya geldi, amiralle ve bütün re- islerle kucaklaştı: — Tanrı, dedi, yardımcınız olsun, açıklarda düşmanla karşılaşacağınızı umuyorum. Gönlüm sizinle biledir. İn- şaallah yenersiniz, yüz aklığile yurda dönersiniz. Aakerin Hıncı! Bir filo demek olan Murat reis ka- rada kaldı, donanma yola çıktı, rama- zana beş on gün vardı, fakat bayram şimdiden yapılıyordu. Çünkü gene bir savaş kokusu alınıyordu. Herkes gözü- nü Hürmüz boğazının ağzına dikmişti. Gene orada düşmanla karşılaşacakları - ni umuyorlardı. File; gemi bakımından gene eski kuvvette idi, on beş parçadan ibaretti. Öbür çıkışla bu giriş arasında bir fark vardı: Askerin hıncı!.. Bu, fi- loyu kuvvetlendiren bir amil, Buna karşı büyük bir eksiklik seziliyordu: Recep ve Selman reislerin yokluğu. (Hamiş: 98 numaralı — tefrikamızdaki Seydi Ali reisin beyti yanlış dizilmiştir, okuyucularımızın bu yanlışlığı hoş görme- lerini diliyorek beytin doğrusunu yazıyo- ruz: Nola mücrim isek yarın şefaat hakkımız vardır. Dayansın zühdüne zahit bizim allahımız vardır. Onlar başlı başına birer kadirga, birer kalvon, birer i'ııud. demekti, — şimdi. sancak di aradan çekilmişlerdi, denizin dibinde ebedi uykularını uyuyorlardı. Leventler ve kalyonlar bu eksikliğin acısını sez- mekten, için için yanmaktan geri kalmı- yorlardı. Gönüllerde yaşıyan hınç, işte bu yüzden de çoğalıyordu, coşkunlaşı- ]yordı. Ruzgâr, pek uygun değildi, yürüyüş yavaş gidiyordu. Katiften Bahreyne bir kaç günde ulaşılmıştı. Seydi Ali reiz bir propaganda ve bir gösteri ziyareti olmak üzere filoyu adaya yanaştırdı, Bin kişilik bir müfrezeyi karaya çıkar- dı, Münime kasabasına kadar yürüyüş yaptırdı. Piri reisin Basra körfezine geldiği güne kadar Portekizlileri efen- di tanımış olan Bahreyn imamı, telâşın- dan ve korkudan ne yapacağını bilmi- yordu, Seydi Aliye tabak tabak inci yolluyordu. Bilgen denizci, Piri Beyin mal toplamak hırsile asker — arasında |, uyandırdığı - kızgınlığı duymuştu, bu sebeple kendine gönderilen incileri, bü- tün reislerin gözü önünde bir torbaya koyduruyor ve ağzını Baştarde süvari- sine mühürletiyordu. “ Al Incilerini!.. Amiral gemilere su ve bulunabildiği kadar erzak alındıktan sonra demir al- ma emrini verdi, bu emri vermezden önce de Bahreyn imamını çağırttı, gene bütün kaptanların gözü önünde inci torbasını getirtti, imama maşlağının eteğini açtırdı: — Al dostum, dedi, incilerini!.. Bun- lar bize gerekmez. Türk gönül incisini sever sen de yüreğinde bizim için sevgi taşırsan en büyük inciyi bize sunmuş olursun. Eteği gibi ağzı da açık kalan imamın incileri arasına bir kese altın attı: — Bu da sana benden armağan ol- sun! Artık Hürmüz boğazına - girilmişti. Gene yavaş bir yürüyüşle yol alınıp gi- diliyordu. Koca filoda uyuyan tek nefer yok gibiydi, bütün gözler - gece gün- düz - ufuklarda —dolaşıyordu, düşman a- rıyordu. Fakat bu arayış boşa gidiyor- du, düşmandan iz ve izer görünmüyor- u. Büyük Mezarlık Murat reis kumandasında bulunu- Turken düşmanla karşılaşılan yere ge- Hindiği gün filo, yeni baştan ve pek de- rin biçimde heyecanlandı. Dalga dalga kabaran deniz orada, o sahada bir me- zarlık hissi veriyordu. Yüzlerce Türk çocuğu, başlarında Recep ve Selman reisler olduğu halde, bu mezarlığa gö- mülmüşlerdi. Bu büyük ölülerin ne gö- müldükleri yer belli idi, ne yattıkları derinlikleri noktalıyan bir alâmet var- dı. Bununla beraber herkes, vatandan binlerce mil uzakta ve vatan uğrunda can verip giden mezarsız ölülerin dal- galar üstünde dolaşan — ruhlarını — sezi - yordu, dizçöküp ve göklere el açıp on- ları selâmlıyordu. Denizciler gibi gemiler de — vazileleri- ni yaptılar, günü ve yılı olmıyan bir sa- | vaş tarihinin Türk kanile yazılmış ol- duğu yeri top atmak suretile selâmladı ve bu rasimeden sonra batıya doğru dümen kırıldı. Görünürde düşman ge- me yoktu, Fars denizi gibi Hürmüz bo - gazı da artık geride kalıyordu, yavaş yavaş gözden siliniyordu, umman kıyı- | ları sağa Aalınarak hedefe, öz yurda doğru gidiliyordu. Kırk Günlük Yol < Bir gün güneş doğarken kıyıda bir şehir belirdi ve bütün gemiciler gözleri © görünüme çevrildi, dillerde bri isim dolaştı: Horfkân. Bu umman kasabala- rından biri idi. Denize yazlanarak ve- rimsiz ömrünün boş saatlerini öldürü- yordu. O gün ramazanın onu olup Bas- radan kalkıldığındanberi tam kırk gün geçmiş bulunuyordu. Katifte ve Bah- reynde verilen molalar aradan — çıkarılır- İT danberi durup dinlenmeden, m yürünülmüş demekti. Bun- gemicilerde bir toprak — özle- mi şahlanıvermişti. Şu üstüste atılmış taş yığınına benziyen kasabaya çık- mak, kırk gündür dar ve çok dar bir çerçeve içinde uyuşan ayaklara bol bol kasmak imkânını vermek istiyorlardı. 5 ( Arkası var) SON POSTA Geçen Bilmecemi- zi Doğru Halledenler Tarsus Türkocağı mektebi sımıf 5 ten 242 Ali Dönmez, Konya Ereğlisi buğday alımında Hamza oğlu Recai, Bordur orta mekitep talebesinden 705 Beyhan, Kon- ya Pürçüklü mahallesi No. 27 de Sema- bat, Ankara M. K. ilk okulu 2 inci sımıf 607 Sabahaddin, Konya Ereğlisi buğday alımında depo memuru Hamza kızı Nesi- be, Kütahya mektupçusu Şükrü Gül kzı Kâmran, Aksaray Hasanbabada Kırık tu- hamba No, 9 da Mes'ut, Kadıköy Moda Ücad. Muradiye sokak No, 50 de Saba- haddin Önder, Tarsus podtahane karşısı No. 101 de kahveci Ahmet oğlu Abdüsse- lâm, Sivrihisar hâkimi Faik kızı Meserret, Ankara Doğan mutfak sokak No, 12 de İhsan kızı Mefküre, Yozgat P. T. T. Met. oğlu A. Yaşar, Amasra P. N. N. mevrude dairesi Bürhan vasıtasile Asude, —Ankara İnönü mahallesi Omağ sokak No. 21-23 te Sıtka, Ankara Cebeci Cumhuriyet fırını yanında No, 10 da Orhan Özgören, Gö- nende arabacı Mustafa oğlu Hasan, Anka- ra Ulucanlar Topçu sokak No, 7 de Sa: biha, Muğla Dağ livası levazım müdürü oğlu Halük, Muğla Bay Şerif ağlu Necip Feyyaz, Konya M. Keinal paşa cad. No, 19 da Sami Sönmezsoy, Ankara Arslanha- ne yokuşu Alsaç sokak No. 14 te Hikmet smail. DEFTER Erenköy Bağbaşı sokak No. 4 te Lecon- dra, Sivas avukat Gani vasıtasile Adile, Diyarbekir nafia muhasibi oğlu Mehmet Akın, Ortaköy Karakaş sokak No, 6 da Faruk Arık, Diyarbekir nafia muhasibi oğ- lu Naki Akın, Beyoğlu Bursa sokak No. 15 te Vasil, Beyazit Cumhuriyet cad. No, 20 de Zekeriyya, Beşiktaş Yenimahalle Rübab sokak No. 23 te Necdet, Bursa kız muallim mektebi 3/B de 750 Foriha Şirip, Adapazar ceza evi gardiyanı —Ali oğlu Bahaeddin, Ankara gümtük tetkik kalemi evrakı müsbite mümeyyizi Aziz kızı Ne- zihe, Çorlu Yusuf Ziya kızı Neclâ, Çorlu bakkal Emin Aksoy kardeşi Halit Aksoy, Ankara Demirtaş mahallesi Hacı Musa B. ead. No. 30 da N. Ceylân, Alpullu mekte- bi 2 inci sınıf Savim, Ankara Hacıbayram- da Sofular çıkmazı No, 27 de Cezmi, İz- mir Göztepe tramvay cad. No, 1018 de Mediha, Eskişehir Cumhuriyet — mahallesi Tuğra sokak No. 17 de Nâzım, Konya Çiftemerdiven — mahallesi Meydançeşme |No. 39 da Sıtkı Babacan, Hayrebolu tahrir bina komisyonu azasından Rahmi, Bursa |Muradiye Çifteçimar Azap camü No. 15 te Doğan, Samsun Motoş oğu Hüseyin mahdumu Cemil, Tekirdağ topçu alayı ta- bur | kamutanlığı yazıcı Hüseyin onbaşı, Ödemiş orta mektep No. B1 de Şükrü Me- riç, Samsun Kefelizade Osman ve şürekâ. sÜr muğazasında M. Salih, Ankara emni- Yet işleri müdürlüğü şube 5 te 2 inci komil- ser ÂAvni oğlu Mazhar- Osman, — Samsun Kefelizade Osman mağazasında Ahmet, Ankara Sö bakanlığı harbiye dairesi şube 4 te binbaşı Şevket vasıtasile Ercüment. Hayatın neşesi Dinç olmaktır. HORMOBİN TABLETLERİ Yorgun vücutları dinçleştirir. iİKTIDARSIZLIĞI BEL GEVŞEKLiĞİNi giderir, yaşamak neşesini iade eder. Eczanelerde — bulunur. — İstanbulda fiyatı 150 kutuş. Tafsilât için (Galata Posta kutusu 1205 İstanbul ikinci iflâs Memur- luğandanı Müflis Nikola Golındırısın masasına müracaat eden Şevketin kaydettirdiği 202 lira 87 kuruşuün ve Leonida Kalaroni ve şürekâsının istediği ayrıca 300 liranın altıncı sıra« ya kabulüne ve bu suretle sıra defi rinin düzeltilmesine iflâs Idaresince k rar verilmiş olduğu ilân olunur. Beşiktaş DİKİŞ YURDU l Talebe kaydı açıktır. Biçki dikişten başka şapka, çiçek, koörsa ve boya İşleri de öğre- tilir. Ayrı cret alınmaz. Aka- retler No, 64. Telefon: 43687 -|di, mes'ut bir izdivaç yapmıştı, gü- ıluuduğu büyük binanın kapıcısına | MÜSABAKALI HİKÂYELER a ei M Ş A Yedinci Brayton Vak'ası İhtiyar, ağzına bir iki tane kuru üzüm attı, geveledi, yuttu. Sonra birdenbire benden tarafa dönüp: — |) — Siz, hiç Braytona gittiniz mi? | Diye sordu. Ve cevap vermeme meydan bırak- madan, devam etti. Skinner, ağır bir ittihamla orada sorguya çekiliyordu. Bilmem o me- seleyi hatırlar mısınız?. Brayton'un ileri gelen eşrafından Bay Fransis Morton, haniya kaybolmuş, sırra kadem basmıştı.. Bu adam zengin- zel bir konakta oturuyordu, melek gibi çocukları vardı, ve günün birin- de ansızın ortadan yok oluvermişti.. Bay Fransis Morton, Brayton şehrinin Saseks meydanındaki bü- yük evlerden birinde karısile bera- ber oturmakta idi. Bayan Morton Amerikanvâri tavırlarile, kibar zi- yafetleri ve Paristen getirttiği zarif elbiselerile ün almış bir kadındı. Kendisi, Amerikalı bir milyonerin kızı idi. Bir kaç yıl önce Bay Morto- na âşık olarak, onunla evlenmişti. Halbuki Bay Marton ne yakışıklı, ne de kibar tavırlı bir adamdı. An- cak namuslu ve işini bilir bir fabri- katördü. Bay Morton çok muntazam bir hayat yaşardı. Her sabah Londraya gider, akşam trenile de dönerdi. O- nun içindir ki, 17 mart, cuma günü akşamı evine, yemeğe gelmediğini görünce bütün ev halkı şaşakaldı- lar. Kâhyaları Hales, Bayan Marto- nun pek fazla merak edip, ağzına Iyıı—ıçı olduğundan ;dan geçecek olsa imkân yoktu. Birinci Teşrin ,' Önce, gazeteler işi alaya b lar. — Bn' musunuz? Morton nerede, Suali bir çok şakalara vesile | yordu. Lokantalarda, plâjda, s0$? — Ben bir kere, orada bir hafta | ta herkes biribirine bunu sorup: |kadar oturdum.””O tarihte, Edvard. kasından katıla katıla gülüyo Herkesin-kanaatince, Bay kim bilir hangi bir yosma ile rafa kapanıp, kalmıştı. Lâkin, dan üç gün geçip te, fabrikatör dana çıkmadığı gibi, karısı d& derinden hasta düşünce, alay cana döndü. Herkesin ağzında cinayet ları dolaşmağa başlıyordu. Bayan Martonun, ortadan yok © ğu gün, üzerinde önemli bir P bulunduğu söyleniyordu. Bunun yanında bir takım rivayetleri de çıkmıştı. Bu çirki vayetler Bayan Martonun şahsi © mazisini de bulaştırıyordu. Kocasını ne yapıp yapıp b azmeden kadıncağız, polise, bif' kım beklenilmedik - itiraflarda hunmuştu... herhangi bir f? Ertesi perşembe günü, akşami zetelerinde şu haber çıktı: «Zabıta, Kings caddesindeki ' sel pansiyonunun muhtelif od da yapmış olduğu araştırmalar |ticesinde Bay Martonu meydan& karmağa ve kendisini ancak kuf mağa muvaffak hemşehrimiz geçen 17 tarihli © günündenberi buraya kap soyulmuştur. Polis, kapıyı odadan içeriye girdiği zaman, * Mortonu âdeta açlıktan ölecek olmuştur. hemen hemen hiç birşey koymadığı- | Yaziyette bulmuştur. Kendisi b nı müşahede etti. kemlenin üzerine sımsıkı baği Gece saat onda, istasyona bir a- bir halde idi. Başını sarmakta dam yollayıp, Bay Mortonun oralar- da görülüp görülmediğini ve yolda tıkıyor, nefes almasına kalın bir şal, ayni zamanda n bir gel bir kaza olup olmadığını sordurdu- | Yordu. Kurtarıcılar tam vakt? lar, Bu adam, istasyon memurunu, yetişmişlerdir! Zira Bay orada polisleri, hamalları birer bi-| dört gündenberi içinde rer sorguya çekti. Hepsi de o sabah Bay Mortonun Londraya gitmediği- ni, kendisini hiç bir an istasyonda görmemiş olduklarını ve yolda her- hangi bir kaza vuku bulmadığını söylediler. Ertesi sabah oldu, postacı, Bay Mortondan hiç bir mektup getirme- di. Bütün geceyi uykusuz, ağlamakla geçirmiş olan Bayan Morton Lon- draya, kocasının yazıhanesinin bu- telgraf çekti. İki saat sonra şu ce- vabı almıştı: «Bay Mortonu ne dün ne de bu- gün görmedim.n Okuyucularımıza, her İhtiyar, ceplerini, galiba hef | kitki sicim parçasını el öldürücü durumdan ancak nün harikulâde mukavemeti sinde sağ çıkabilmiştir. d Bay Morton evine nakledilmif kendisini tedavi eden doktor şin tebşir ettiğine göre, iyi bakt sa, çabucak iadei afiyet etmesi mali kuvvetlenmiştir. gibi bu sefer de dirayet ve ispat etmiş olan kıymetli zin bu işin suçlusunu ele olduğunu da ayrıca ve m le muüjdeleriz.» dile, boşuna tırdi O gün öğleden sonra bütün Bray- :n::, .ı:â:n“ şu ı ton bu esrarengiz tegayyüp vak'a- etti: sile çalkanıyordu. Aradan üç gün geçmiş ve henüz hiç bir iz bulunamamıştı. Bu zat kasabada o derece tanın- mış idi ki, buradan bir yere ayrılıp ayrılmadığını tayin etmek çok ko- laydı. Halbuki kendisini istasyonda gören olmamıştı. Ayni zamanda, o gün memlekette büyük bir bısıklet Türk Maarif Cemiyetinden tavsiye ettiği her çeşit —defter — Bu mesele, daha b Kaligrafi Ve Okul defteri satanlara vekaligrafilerin sa danberi neden beni bu türlü dar etti, bilmem?. O kadar e$! giz bir ciheti yoktu. Basit bir bi hk vak'asıydı. Lâkin ben, bef | dense bu işin içinde bir f j seziyordum. O kadar ki, durn ıln,nın trenine atladım, (Arkası Cemiyetin Okul talebesi için bastırdığı ve Kültür Bakanlığı©'? a ISTANBUL MARPUÇÇULAR BOYACI HAN ALTINDA 6347 . n a e0 r g Gçem g —?n - ç M