17 Ağustos SON POSTA Sayfa 11 Büyükadada Aylı Geceler... Üa | Un arya İmparatoriçelerin Sürüldüğü KızılAda- Piyasasını larda Şarkılar Ve Kahkahalar — Ci ğacularımıza Kazanıyoruz / 1935 yılı ilk altı ayı için Alman diş ticaret istatistikleri neşro- lunmuştuar, Bu is- tatistiklere — göre maddelerin Almanyaya birçok ithallerinde Türkiyenin payı Üstün- de duralacak bir miktara varmış- tır. Hattâ bazı maddeler - içia Almanyanın ihtiyacı hemen tamü- men yurdumuz — Ürünlerile ( mah- sullerile ) giderllmiştir. Kuru meyvaların başlıcaları olan Üzüm, İncir ve fındık için durum bu şekildedir. 1935 yıh (fik altı ayında dışarı dan aldığı 174 bin kental gzü- mün 123 bin kentalı memleketi- | mizden — satın almıştır. Geriye kalon küçük miktarda rakâpleri- miz (4 bin ) ve Kaliforniya (8 bin ) tarafından verilmiştir. Incir ithalâtı genel olark 55 bin tondur. Bunun 36707 tonunu | Türkiye vermiştir. Geriye kalanın 18 bin tonu Yunanistan, üç bin | tonu — İtalya ve mütebakisi de diğer memleketlerce temin olum muş'ur. Almanya 1935 yih ik altı ayında satın aldığı 23.912 kental geçi kılı ve tiftiğin yarısını yani bizdea aldığı miktar ise yalmı 1225 kentaldan Ibaretti. Bilhassa palamut ihracatında Almanya pliyasasında rakipsiz bir vaziyet elde etmiş bulunmaktayız. 1934 yılı ilk altı ayında Alman: Bu maddelerden başka 1935 yili altı ayı İçinde Almanyaya 2387 kental ceviz; 11.224 kental yapak; 4901 kental kendir; 9.689 kental yumurta 813 kental bar- sak satmış bulunmaktayız. Pamuk ihracatımız da yüz gül- dürücü bir haldedir. Türkiye 108 bin kental tutan İhracatile Bere- zilya (400 bin Amerika (294 bin) ve mısır (151 bin) gibl büyük pamuk — müstahsillerinin — hemen arkasından — gelerek — dördüncü bir satıcı olmuştur. 1932 yılında İtalyada yapılan sigara —miktarı 2.480.121 liret değerinde 45,380 İçilo idi. Bu miktar 1933 te 1.858,850 liret değerinde 31.682 kiloya düşmüş ve geçen 1934 yılmda Almanya | Yunanlstan (29 bin ) Iran | Ay Işıkları Ve Çam Gölgeleri Burada İnsanı Şair Yapıp Aç Bıraka: cak Kadar Güzel ... Mehtap Büyükadada olduğu gibi belki dünyanın hiç bir ye- rinde bu kadar güzel olmuyor. Denizde ay ışıkları, yaldızlı, işle- meli, oymalı ve çiçekli menevişler halinde, parça parça yayılıp da- gıldıkça, çam altlarından gelen seslere kulak vereyim demeyiniz... Çünkü Adaya eşsiz. gelmek, bir nevi Facia.. Aman Allahım, sanki, bütün kadınlar size küsmlş, or- tada sipsivri, cascavlak kalmışsı- nız gibi içiniz yanar. Gece, Büyükadada, İskele İle Kulüp arasındaki asfalt yoldan sonra başlıyor. İhtiyar ve koca- maş çamlara kadar uranan bütün köşeler, — yolcuklar, — tümsekler, bayırlar, dönemeçler, — kolkola, başbaşa, omuzomuza vermiş la- sanlarla dolu... Rüzgâr, çam dak Tarmı salladıkça, ay ışıkları, yer bulup toprağa ekayor ve bu kol- kola, başbaşa, omuzomuza vermiş sevgililerin vwücutları daha çok beliriyor. Dile doğru uzanrken, gerl- mizdeki yoldan keskin İnce, ge diklayıci — kahkahalar — gelmiye başladı. Bir sürü “eşeksüvar,, lar bütün bızlarile önümüzden geçe- vek — kayboldular. Daha - ilerde, bir akordiyon peydahlandı. Ikide birde “Taksanartist,, diye haykı- ran ses, kısık kahkahalarla ke- siliyor. Ada eğleniyor. Mehtap uyuyor, çamlar — sallanıyor. İnsan bütün bunların arasında zorla şair o maz, aç kalmazsa, “Pos,, artık.. Adanın toprakları, ay — aşıkla- rında nedense, çok münbit olu- yor. Nereye adımımızı attıysak, ne tarafa yürüdiysek, önümüzes hep sevgililer çıktı. Sevişmek için mutlaka —Adanın — mehtabi. mı gerak?. Her halde.. Bu mehtap İnyana sevgiyi, sevkiliyi aratıyor, hem çok aratıyor. Denize küçük bir uçurum ya:- pan, bir kıyıda oturmuştuk, Sa- ğgımırzdan yine kısık bir ses, le- panyolca bir şarkı söylüyor: Perko iyo andare... Küçük koyda upuzun uzanan, uzadıkça genişleyen ay ışığı, da- nizde Bzeri yaldızlı boyalarla bo- c'ıııı'. her rüzgâr esişinde ve sallanışında mımıuummsîx çam dallarına, kocamış çam kü- tükleri arasında kımıldanan gök gelere baktıkça, adanın mehtabı beni binlerce sene geriye götürdü. Uzaktan Istanbul ufuklarından 22 kürekli, uzun yaldız. direkli küçük çektiriler göründü. Melb- tapta yalnız küreklerin oynayışları farkediliyor, denizde kayıp gelen bu çektiriler nihayet, ayaklarım dibinde yayılan sahile yanaştı. İçinden saçları kökünden traş edilmiş başını beyaz bir ipek örtü ile kapamış, genç irisi, güzel bir kadın çıktı. Çakıllara bazar bas- maz geriye doğru döndü ve ta uzaklara, Istanbula baktı. Çektiri- nin baş tarafından duran, gökslü zırklı, iri bir Şarki Romalı başını dikerek haykırdı! — İmparatoriçe İren, saltanat hırsı pahasına oğlunnu gözlerini oydurdun. Sen de büllin ömrünce burada sürgün kalacaksın!. Dedi, Ve çektiri yavaş yavaş sahik- den uzaklaşmıya — başladı. Im- paratoriçe, yanındaki üç dört nedimesile hep denize bakıyordu. Nihayet döndü, ağır ağır dik kayalığı çıktı, başı göğsüne düp müş, halsiz, bitkin bir yüzle önü- müzden geçti, “Kadınlar Manar- tırı ,, yoluna girdi. Yine uzaktan çektiriler görün- dü. Yine sahile yanaşıldı. İmpa- ratoriçe Zoi ağlıyarak çakıllara ayak bastı ve yine “kadınlar ma- nastır,, 1 yoluna doğru giderken önümüzden geçti. Şarki Romalı gemicilerden biri bize seslendi! — Kocasını zehirledi. Sevgi- lisi Mihael ile beraber tahta geç:- mek İstedi. Sonra bir imparatoriçe daha geldi: Anna Dalassena.. Mehtapta onun köz yaşları daha çok parlı- yor omuzları daha çok kısılıyor- du. İri çıplak kafalı bir adam Büyükadanın gündüz ve mehtap görünüşleri çektirilerden birinden yumruğunu salladı: — Anna, saltanat oyununde mağlüp oldun, Bizimkilerle uğra» şamadın. ün sonuna kadar bu adada kalacaksın!. Küçük imparatoriçe ağlaya ağlaya yürüdü, önümüzden geçer« ken sallandı, düşer gibi, oldu, kalkıp elini tutmak istedim, x» Arkadaşım kolumdan tuttu: — Daldınlı. Dedi. Mutlaka içinde bir kurt var!. Ne oluyorsun?. Maden yoluna tırmanırken, uzaktan yürüye yürüye gelen göl- geler gözüme evvelâ rahibeler gibi görünüyor, sonra çıplak gö- güslü, çıplak kollu 20 inici asır kızlarını görünce, rahibelerin çık dırdıklarını sanıyorum. — İşte, kar- gıda deniz kıyıtında ay ışığında parlıyan yıkık duvarlar, impara- toriçelerin içine kapanıp çile doldurdukları “ kadınlar manas- tırı ,, nın harabeleri.. Sanki bu barabeler, birdenbire yükselip eski hâlini alacak, demir parmaklıklı pencerelerinden — erkek — yüzüne hasret kalmış, çekik gözlü, süzük yüzlü — rahibeler bize doğru bakacaklar, gülüşe- cekler, bağrışacaklar sandım. * Imparatoriçelere sürgün yeri olan bu kızıl adaların mehtaplı geceleri, eşi dünyada bulunmaya- cak kadar güzel, sessiz yarı ilâhi bir düğün —gecesine benziyor. Gökten uzanan ay ve göğe çakılı parlak yıldızlar içinde burada yalnız aşk hâkim.. Beyaz boyalı, oymalı köşklerden, çardaklı, ka- moriyeli bahçelerden, çam altla- rından ve kayalıklardan gelen sesler hep aşk sesleri.. Gece bülbülleri bile Adanın çamlarında Bevişiyor.ar. * Hristosa gelince yorulduk. Bir Sivasta Uluanak mahallersi Musa oğlu Abdürrahman'a: — Kanunu Medeni, sizin mahi zur olarak ileri sürdüğünüz şey? leri, sarih ve sağlam hükümlere bağlamıştır. Erkeğin kadına nas faka vermesi- işi sizin bildiğiniz gibi değildir. Mütalealarınızdan bir çoğu Kanunu Medeniye aykı- rıdir. * Fenikenin Kale mahllesinde sabık muhtar Mavnacı Tevfik kaptana: — Ihbarınızı bir istida ile Maliye Vekâletine bildiriniz. * Ankarada, Dikmende Bay C. Meh- mete: — Müteessifiz, mektubunuzu gazeteye koyamıyacağız, müdafaa ettiğiniz fikrian zararına, mahzurlu görüyoruz, bizi mazur sayınız. Doktorumuzun Cevapları Okuyucularımızdan T. Kan Demireı Saç dökülmesi: Bazı çok yağlı ciltlerden yağ bezelerinin fazla yağ ifraz etmeleri sebebile saçla« rn hayat kuvvetleri azalır ve saçlar Tüzumlu olan kam bula- madığı için kırılmaya, dökülmeye başlar. Bu hususları esasından tefrik, muayene sonu yapılabilir, Şimdiki balde saçlarınızı temiz tutmanızı, ve mümkün olduğu kadar sık yıkamamanızı (ancak haftada 1- 2 defa) ve her sabah kalktığınız zaman gu reçete İle saç diplerinizi uvalamanızı tavsk ye ederim. 'Taktir edlimiş — su 450 ç, bicarbonate de soude 25 g. teinture de gulngulna 30 -8 g, Alcalat de molisse 106; enu de cologne filtrte Süg. 2 inci sualinize cavaptır: Büyük abdestten sonra idraz yolundan gelen mezi prostat gud- desinin ifrazıdır. Kabız olmamaya çalışınız. Yaşınızın kaç (olduğunu da bildiriniz, başkaca tavsıyelerde bulunalım. çam altına oturduk. Belki yanır mızda bir sevgili olsaydı, yorule mayı hissetmiyecektik — amma,, ne ise.. O yarayı tazelemeyin.. Imparatoriçe İren, belki oğlu: nun gözlerini oymakta İsabet etti amma biz yanımıza bir eş alma- dığımıza hiç de isabet etmedik, Ne fenal. Böyle Romanslar g bi, bayıltıcı bir gecede, yalnız kalmak kötü şey.. Yol —kenarına — oturmuştık, Gerimizden fısıltılar — geliyordü. Kısık bir ses: — No kadar? dedi. Pürüzlü bir erkek sesi : — Çok, dedi. Dünya kac'an senin gözlerinin kuvveti kadıry Ölünciyekadar... — İnanmam.,. Yalan.. Beni de unutacaksın!.. Sonra bir hareket oldu ve i bir genç kız sesi, hafif bir şerl mırıldanmiya başladı: Lom etön duriyan burla fiy nübül Erkek: — Haydi, haydi, dedi. Yine nazlanmıye başladın. Gece, Büyükadada bir türlt bitmek bilmiyor. Ve denize düşen ay ışığı tükenmiyor. Çamlar arae sında hep aymı kitara. armoulk, akordiyen sesleri ve yol üslündepn geçen eşek suvarilerinin gürültülü kahkahaları.. Reşit Şevket