SON POSTA Büyük tarihi roman 13 - 3 ESMER GÜL Muharriri: A.R. Tefrika No : 54 Hasır Üstünd_g Âleml.. Başlarında Sırma Kenarlı Beyaz Üsküfleri Sarkan Yeniçeriler Ağır Yükler!e Geliyordu.. Yanıbaşında bir horor, şid- detle kanatlarını çarptı. Uzun uzun Öttükten sonra, — etrafına toplanan tavukları önüne kattı. Azametli bir yürüyüş ile, çıkmaz sokağın içine daldı. Deli Veli kendini tutamadı : — Hay, horoz,.. Deli Veli, senin kadar da olamadı... Sen, sevdiklerini önüne katmış; öter gezersin.. Deli Veli ise aç kak miş İt gibi bir gönül peşinde do- laşir, durur. Diye mırıldandı. Ellerini ar- kasına bağladı. Başı, sanki İçi boşalmış bir torba gibi, göğsüne doğra sarktı. Önüne baka baka, yokuştan aşağıya inmiye başladı. Bugünkü Mahmut paşa cad- desi, © zaman daracık bir yö- kuştan ibaretli. Buradan doğruca Yemiş iskolesine inilirdi. Doli Veli de, hissetmeden kapıldığı cereyana tabi olarak yavaş va- vaş yokuştan inmiş.. Yemiş iske- lesine gelmişti. Vüzüne çarpan serin deniz havosı, onu biraz de- ğiştirmişti. Yemiş iskelesi, büyük bir faa- liyet içinde idi. Iskeleye yanaşan kayıklardan harıl harıl mal çika- rıyorlar.. Kayıkçılar, hamallar, mal sahipleri biribirlerine bağırıp çağırıyorlardı. Başlarından sırma kenarlı be- yar Üsküfleri sarkam yeniçeriler ağır yükler altında iki büklüm olarak gidip — geliyorlar.. ara sra: — Varda, imanım.. — Değmesin, haa Diye bağırarak önlerine ye- ürkütüyorlardı. İşleri ol- #ayanar, sahildeki çardakların altına çekilmişlerdi. Yere serilmiş jolan hasırların Üzerinde, öbek öbek ©'uruyorlı Çubuklarinı, nargi- HMelerini irlyorlar.. Ara sıra da, kahveciye sesleviyorlardı : — Ulaaan!.. Taze Yemenden | bir sade daha. — Şu çubuğa bir ateş. Bana da bir bal şerbeti. Bize Üç çay. Sıcak olsum, eli Veli, yine elleri arkasın- « Yane başı göğelinün Üstüne * Kalbinde gittikçe artan nü melâl içinde etrafına göz gerdirdi. Bu müsterih, bu kayitsiz insanlara karşı kalbinden adeta bir haset yükseldi. Bunla- Tın arasına karışırsa, demir bir pençe içinde sıkılıyormuş — gibi şızlayan kalbinin acışsını, unutaca- Şanı tabmin etti. Çardaklardan birine doğru ilerledi. Fakat , birdenbire — duraladı. Çardakta, ıöyloce yangelip otura- bilmek için pi 'a ihtiyaç vardı... Arandı, tarandı. Ceplerinde bir bDakır mangır bile bulamadı; Kak bindeki ıztrap, bir kat daha arttı. Acı acı gülerek; — Hay gidi, Deli Veli... Ce- binde bir kalp akçan bile yok, Gidip, padişah sarayından Enmer Gülü çekip almak.. Onu bir dama kapatmak dilersin. Düşünmez mi- sin ki, ona ne yecirip, ne içire- ceksin?.. Ah, deli gönül, ah... Diye mırıldandı. Artık, çekip gidecekti. Fakat aklıza birdenbire, Limon irke!esile Yemiş iskelesi arasındıki (Kırmızı gözlü Hayım) ın me: hanesi ge.di. Meyhaneci Hayim He senelerden- beri ahbaptı. Bir gece, bu Muse- viyi büyük bir tehlikeden kur- tardığı için Hayim ondan para almazdı. Çardağı da, gayet ferahlı ve havadardı. Deli Veli meyhane kapısında görünür görünmez, Hayim onu | güler yüzle karşıladı. Koluna gi- rerek tst kattaki çardağa çıkardı. Altına temiz bir. hasır yaydı. Sonra aşağı inerek bir kara şişe rakı ile ocakta kurumuş Çerkes pastırması, kavrulmuş nohut, bir tas kabak turşusu yolladı. x Kara şişe yarıya indiği zaman Deli Veli, acılarını biraz unutmuş gibiydi. Şimdi bütün his ve ha line sadece Esmer Gül hâkimdi. | Onu görmiyeli, kaç gün geçmişti? Bunu hesap ettikçe, onun hasre- tine nasıl dayanabildiğine hayret etmekte idi... Vakıa, evvelce de onunla — beraber — yaşamıyordu. Fakat onu uzaktan olsun görmek oRun sesini işitmek bile kalbinde sonsuz bir haz — yaradıyordu. Fakat şimdi?.. İşte böyle acı bir mahrumiyet Ighdz kıvranıyordu. Onu bövle insafsızca kıvran- diran küvvet ne idi?.. Sarayın ağaları, baltacıları mı?.. Yoksa, © aşılmaz duvarlar mı?, Sanki derinden gelem bir ses, onün — kalbinde —uzun — akisler yaptı: — Hey oğull.. Babayiğitliğin | şanı, güç İşe atılmaktır. Deli Veli, önündeki kara şişeye bir daha davrandı. Silme doldur- duğu bakır kupayı bir hamlede ağtına boşalttı. Gözleri uzaklara doğru kaydı. Bir noktada takıldı, kaldı. O nokta da ( Ferahâbat ) sarayı, bütün haşmet ve azametile sahile — yayılmış — gibi duruyor; zeval güneşinin denizden akseden ıçıklarile camları parhyordu. Sara- yin arkasından zümrüt gibi yeşil bir koru, tatlı bir meyille yükse- liyor.. Ortaköy sırtlarına doğru uzayıp gidiyordu. Deli Veli, bu sahadan bir türlü gözlerini — ayıramıyordu. — Sanki mukayemet olmıyan bir miknatisi kuvveti; —onun kalbini, hislerini, bütün varlığını oraya doğru çeki- yer.. nereden geldiği belli olmıyan meçhul bir ses: — İşte.. Esmer Gülün orada... O yeşil ağaçlar arasında.. melül, mahzun seni bekliyor, Sen.. Daha hâlâ me duruyorsun burada?. Diyordu. Deli Veli, önündeki kara şişe- ye son bir hamle daha yapmış.. Şişede kalan son damlaya kadar içtikden sonra, Gözleri tamamile bulanmıştı. Biraz evvel duyar gibl olduğu sesleri, şimdi daha bariz bir cwu- işitiyor.. Sanki yüzünü göre- mediği birisi: — Ne duruyorsun?.. Diye mütemadiyen omuzbaşın- dan fısıldıyordu. kkeledeki kayıkçılar da, ardı #rası kesilmeden: — Dolmuşa, b b karşıya.. B Haydi Haydi lııqıyı ei var ) Spritizme Kuvveti Spritizmeci, yeni — kiraladığı odıyı ııyılııını nık.ıdlyorl Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri © Karaköy — Köprübaşı Tel. 42362 - Han Tel, 22740 Trabzon Yolu KARADENİZ vapuru Mart SALI 'günü saat 20de Rize'ye kadar. “1259,, Mersin Yolu ANAFARTA vapuru 14 Mart PERŞEMBE günü saat 11 de Payas'a kadar. M A Ayvalık Yolu BANDIRMA vapuru 13 Mart ÇARŞAMBA günü saat 19 da Ayvalığa kadar. "1298,, ingiliz Kanzuk Lüâboratuvarlarından; KREM BALSAMIN KANZUK EKSİR BALSAMIN KANZUK isimli 2 şaheseri, bütün dünyanın en mükemmel güzellik müstkhzarlarıdır. Ötedenberi memleketimiz kibar âleminin takdirine mazhar olmuştur. | Krem Balsamin Kanzuk | Kadın güzelliğinin sihrini terki- binde saklıyan en ciddi ve şayanı itimad markadır. Genç ve ihtiyar bütün kadınlar için zaruri bir ihtiyaçtır. Cildin letafet ve tera- vetini artırır. Eksir Balsamin Kanzuk Cildin daimi yumuşaklığını temin eder. Yüzdeki çil ve lekeleri alır. Sivilceleri tamamen İzale eder. Traşdan sonra cilde Jlâlif bir serinlik verir. Umumi deposu: İngiliz KANZUK eczanesi. Beyoğlu Maruf Par- fümörilerde bulunur. Sirkeci Mühürdarzade 12 | l | kak Mırî 12 Bu Sütunda Hergün BIKAYE!J eai Vahıt Yusufağlua ÇÖPÇÜ Kapı çalınıyordu. — Açılıncıya kadar, xil bir daha çalındı. Bahçe ile iç kapı arasında, uzanan ipi yel de sallayınca zilin sesi kesilmiş- ti. Öfkeli ellerile kapıya yapışan kadın hırçınlaştı: — Bende birisini — sandım. (seslenerek ) gelmeyin, gelmeyin çöpçü, çöpçük. Sonra kapıya dön- dü. — Bugün çöpyok, başka gün gel. Hem de adam gibi çal anla- | dınmı! dedi. Kalın tekerleklerin, !ışı çarp- tıkça duran, sonra dönen hantal sesi, çizmelerin sopa gibi vüruş- larına karışarak, kaba, kaba uzaklaştı. Ertesi gün ince ve kor- kak bir zil çalındı ve ses okadar çabuk ve — yavaş geçti - kd, başını uzatan kadın, ipl hare- | ketsiz görünce yapıldığımı sandı. İçeri gireceği sırada, yine o kor- sallanışla zil gidip geldi. Kadım öfkeli, öfkeli söylenerek kapıyı açtı : — Canım, sen kapı çalmasını bilmez misin? Şöyle canlıca, canlıca ipl çeksene.. Sonra arkasından : — Kafa, kafa değil ki.. Çöpçü işte, adam olsa çöpçü olmazdı ! Diya söylendi. Araba köşeyi geçmemişti, Atın ayaklarına takılan yuları kurtar- mıya savaşan çöpçü eğilmiş, ba- ctklarının arasından, daha yay- wan ve biçimsiz görünen bu kaba dudakları koparmak ve onü saç- larından — sürükliyerek, — çöplerle fırlatmak istedi. Çöpler taşıyordu. Çürük tene ler, soğan ve yumurta kabukları kül İle karışmış sıkılmış - limon- larla doluydu. Tenekeler bahçe kapısında sıralanmış, yamru çe- nelerinden sular akarak çöpçüyü bekliyorlardı. Beş gün sonra yü- zü, gözü sarılmış çöpçü kapıyı çahyordu. Aradan bukadar gün geçtiğine bakılırsa çöpçü değişmiş olacaktı. Bu yenisini sargılar içine de gören kadın acır gibi göründür — Vah, vah ne oldu sana böyle. Arkasından da öğüt vererekı — Sen de öteki gibi becerik- siz olma sakın.. O kapı çalmasını bilmez aceminin birisiydi dedi, Sargıların arasında korkunç bir göz parladı. O kocaman eller kıvrılarak kadının üzerine yürüdü. Kadın bir solukda bağırarak içe- risini boylamıştı. Değiştiğini sandığı ©o çopçiü- nün dönen sesi kulaklarında çın- liyordu: — Çöpleriniz de kendiniz gibi pis.. Ben şu çürük çöp tenekele- rini bile seninle değişmem. Ben sana yapacağımı bilirdim amma... Tenekeleri parmaklarının bütün güclle yakalayıp, bir bal kutusu boşaltıyormuş — gibi, gülen yüztü b gün buruşmuş ve llk olarak bBu evin çöpünden tiksinmişti. Tene- keleri arabanın tahtasına öyle vurmuşlu ki hepsi Biribirinin içine geçmişlerdi. Kapının önüne bir tekme ile fırlattığı tenekelerin arasından kalın çizmelerin burnu kapıya çarpmış ve sürgüyü kıra- rak kapıyı ardına dayamıştı. * Iki gün sonra; çöpçü Beledi- yede ayaküstü sorguya çekilmişti. ila nasıl çalıştığını ınlıu ordu: 'apmayın, bu kadının dedi- | yorsun knduııını bıkmıyın. Siz de olsa- nız — çöplerinden — onların — n* olduğunu anlardını; hergün, tabak, fincan kırıkları, kaskatı olmuş yeni bezlerden paçavralar, yağile bırakılmış çatal, kaşık.. soyulma" dan atılmış patates! Böyle kadınlar adamı kül eder, ne di Evine — yaramıyan bizim gibi adama iyi gözle bar kar mı ? Çeviren; — Seni buradan atacağımı aylığından on günlük de lıeııyf rum demişti. Ben.. On yıldır. çöpçülük ediyordu. j Onu ilk olarak bu kadin yüzündef azarlıyorlardı, hem de yerini de“i giştirerek, boğazından keserek. Söylüyordu: — “ Benl yerimden oynatma” * yın, Beş yıl olalı buradayım, hef ev; beni öğrendi. Kapıya çıkan erkek, kadın, çocuğu — tanırım. Çöp tenekelerini nereye koyarlaf bilirim. Kapı açılınca doğrulur, çöp tenekesini yerinden alırım: Kimse benden çekinmez. Çöpçik çöpçü dedimmi kapı ardına dâ“ yanır. Ne - yapıyorsun diyen ol* maz. Eğer yerimi değiştirirsei, evleri, oturanları tanıyıncıya kadar bir yıl geçer. Kiml açmaz, seb vermez, kimi bekletir.. bilmezsi” niz, ben bu evlerin iç yüzünü çöP tenekelerinden pek güzel anla* rıim; Öyle evler var ki; tutumlu: tam çöplük verirler. Tenekenif içinde, ne kırık bir tabak parçasi; ne de yırtık bir bex, ne de yartıi soyulmuş bir sebze bulamazsıtır evleri ter temiz, çocukları sessil; kendileri uysaldır. Bayramda ba” na mintan da yapıverirler. Neyt — şaştınız öyle.. on yıllık çöpcüyünk bugüne bugün beyliğin bir adami* miyim, Elime bir araba, bir # vermişler, — yüz, ikiyüz — evll temizliği bizden sorulur,, Belediye çevireni önündeki işe d? hp gitseydi,birkaç yapraklık kolf'ı | rans daha dinleyecekti. K — Peki, peki yerin senin of sun.. on günlüğün kesilecek baf' ka türlü olamaz. Dedi, » Çöpçi: j — Üzerimde beyliğin rul?l" kasketi varken, — bu kadın batf sataştı. Beyliğin iş üzerindeki adamına sataşmak — daha bi bir suç değil mi? — Haydi- sen söyleriz dediler. * Birkaç gün sonra; ıığtıdli' evden bir çocuk başı uzandı. dedi tenekeyi getireyim, — Sen yerini göster oğl! ben alırım.. siz yeni mi gdw buraya.. Burada bir kadın "'* O yok mu? — Ya, yeni geldik. BIYM kadin çok - sinirliymiş.. onu kutmuşlar.. — biri seni bld demiş.. belediye lâkırdısı bu Ü bu belediye kimdir anlıyamâ .of komşular anneme böyle ÖY:?._. lar. Kadın başka yere taşin' ldl"'. Çöpçünün — ağzı kula! gata varmıştı. Beylik adamına mak kolaymı idi? İşte “:N“ evinden çıkartırlardı. ile kabına sığamadı. menü kinin bir çocuk olduğunu a Kasketini düzeltti. su“.;ıındl' diklik verdi ve cocuğu ai ODUMAĞNMI