| ' . e b - SA d J a Ş b he 'w"'s'r,- Z * e Y —V e L .. iş — Wr " S « Mart 12 ——— Hasır Üstünde Âleml.. | Tefrika No.: 54 Başlarında Sırma Kenarlı Beyaz Üsküfleri Sarkan Yeniçeriler Ağır Yüklerle Geliyordu.. Yanıbaşında bir horoz, şid- detle kanatlarını çarptı. Uzun uzun Öttükten sonra, — etrafına toplanan tavukları önüne kattı. Azametli bir yürüyüş ile, çıkmaz sokağın içine daldı. Deli Veli kendini tutamadı : — Hay, horoz,. Deli Veli, senin kadar da olamadı... Sen, sevdiklerini önüne katmış; öter gezersin.. Deli Veli ise aç kak miş it gibi bir gönül peşinde do- laşir, durur. Diye mırıldandı. Ellerini ar- kasına bağladı. Başı, sanki İçi boşalmış bir torba gibi, göğsüne doğru sarktı. Önüne baka baka, yokuştan aşağıya inmiye başladı. Bugünkü Mahmut paşa cad- | desi, 0 zaman daracık bir yö- kuştan ibaretti. Buradan doğruca Yemiş iskelesine — inilirdi. Deli Veli de, hissetmeden kapıldığı cereyana tabi olarak yavaş va- veş yokuştan inmiş.. Yemiş iske- ; | Jlesine gelmişti. Vüzlüne çarpan, serin deniz havesı, onu biraz de- giştirmişti. Yemiş iskelesi, büyük bir faa- liyet içinde idi. Iskeleye yanaşan kayıklardan harıl harıl mal çıka- rıyorlar.. Kayıkçılar, hamallar, mal sahipleri biribirlerine bağırıp çağırıyorlardı. Başlarından sırma kenarlı be- yaz Üsküfleri sarkan yeniçerller ağır yükler altında iki büklüm olarak gidip — geliyorlar.. ara sra: — Varda, imanım... — — Değmesin, haaaa... Diye Bbağırarak önlerine ge- Menleri Ürkütüyorlardı. İşleri ol- dgayan'ar, sahildeki çardakların gltına çekilmişlerdi. Yere serilmiş (olan hasırların üzerinde, öbek öbek oluruyorlar.. Çubuklarinı, nargi- 'lelerini çekiştiriyorlar.. Ara sıra | - da, kahveciya sesleniyorlardı : — Ulaaan!.. Taze Yemenden bir sade daha. — Şu çubuğa bir ateş. — Bana da bir bal şerbetl. | — Bizetüç çay. Sıcak olsun. Deli Veli, yine elleri arkasın- da.. Y.ne başı göğsünün Üstüne düşm ş.. Kalbinde gittikçe artan bir hüznü melâl içinde etrafına göz gezdirdi. Bu müsterih, bu kayitsiz insanlara karşı kalbinden adeta bir haset yükseldi. Bunla- rın arasına karışırsa, demir bir - pençe içinde sıkılıyormuş - gibi — gızlayan kalbinin acısını, unutaca- ğanı tahmin etti. Çardaklardan birine doğru ilerledi. Fakat / birdenbire — duraladı. ç"dlktı, şöylece yangelip otura- bilmek için paraya ihtiyaç vardı... Arandı, tarandı. Ceplerinde bir Dakır mangır bile bulamadı: Kal- bindeki ıztrap, bir kat daha arttı. AÂAcı acı gülerek;. — — Hay gidi, Deli Voli... Ce- binde bir kalp ıkçıı"'ış"u_ vük. Gidip, padişah sarayından Esmer Gülü çekip almak.. Onu bir dama kapatmqk dilersin. Düşünmez mi- sin ki/, ona ne yecirip, ne içire- ceksin?.. Ah, deli gönül, ah... — Diye mırıldandı. — , Artık, çekip gidecekti. Fakat — aklına birdenbire, Limon iske'esile gîgımı iskelesi arasındıki (Kırmızı B - ğ&ılîl Hayım) ın me; hanesi ge'di. İzd . ö v ddülr F ÜB Meyhaneci Hayim ile senelerden- beri ahbaptı. Bir gece, bu Muse- viyi büyük bir tehlikeden kur- tardığı için Hayim ondan para almazdı. Çardağı da, gayet ferahlı | ve hlv.dar*ı Deli Veli meyhane kapısında görümnür görünmez, Hayim onu güler yüzle karşıladı. Koluna gi- rerek Öst kattaki çardağa çıkardı. Altına temiz bir hasır yaydı. Sonra aşağı İnerek bir kara şişe rakı ile ocakta kurumuş Çerkes pastırması, kavrulmuş nohut, bir tas kabak turşusu yolladı. X Kara şişe yarıya indiği zaman, Deli Veli, acılarını biraz unutmuş gibiydi. Şimdi bütün his ve haya- | line sadece Esmer Gül hâkimdi, Onu görmiyeli, kaç gün geçmişti? Bunu hesap ettikçe, onun hasre- tine nasıl dayanabildiğine hayret etmekte idi... Vakıa, evvelce de onunla — beraber — yaşamıyordu. Fakat onu uzaktan olsun görmek onun sesini iİşitmek bile kalbinde sonsuz bir. haz — yaradıyordu. Fakat şimdi?.. İşte böyle acı bir mahrumiyet İçinde kıvranıyordu. Onu bövle insafsızca kıvran- diran kuüvvet ne'idi?.. Sarayın ağaları, baltacıları mı?.. Yoksa, o aşılmaz duvarlar mı?, Sanki derinden gelem bir ses, onun kalbinde —uzun — akisler | yaptı: — Hey oğull.. Babayiğitliğin şanı, güç İşe atılmaktır. Deli Veli, önündeki kara şişeye | bir daha davrandı. Silme doldur- duğu bakır kupayı bir hamlede ağzına boşalttı. Gözleri uzaklara doğru kaydı. Bir noktada takıldı, kaldı. O nokta da ( Ferahâbat ) sarayı, bütün haşmet ve azametile sahile- — yayılmış gibi duruyor; zeval güneşinin denizden akseden | ışıklarile camları parlıyordu. Sara- yin arkasından zümrüt gibi yeşil bir koru, tatlı bir meyille yükse- liyor.. Ortaköy sırtlarına doğru uzayıp gidiyordu. Deli Veli, bu sahadan bir türlü gözlerini — ayıramıyordu. — Sanki mukavemet olmıyan bir miknatisi kuvveti; onun kalbini, hislerini, bütün varlığını oraya doğru çekl- yer.. nereden geldiği belli olmıyan meçhul bir ses: . — İşte.. Esgmer Gülün orada... O yeşil ağaçlar arasında.. melül, mahzun seni bekliyor, Sen.. Daha / hâlâ me duruyorsun burada?. Diyordu. Deli Veli, önündeki kara şişe- ye son bir hamle daha yapmış.. Şişede kalan son damlaya kadar içtikden sonra, Gözleri tamamile bulanrmıştı: Biraz evvel duyar gibi olduğu sesleri, şimdi daha bariz bir su- rette işitiyor.. Sanki yüzünü göre- mediği birisi : — Ne duruyorsun?.. Diye mütemadiyen omuzbaşın- dan. fısıldıyordu. İskeledeki kayıkçılar da, ardı arası kesilmeden: kır'—î Dül_!mfı_a,: gel — Haydi Şıya.. Haydi karşiya,.. — ( Arkamı var ) aa ddd GA HBA GRMŞ A6 Tn ——— — Spritizme Kuvveti Spritizmeci, yeni — kiraladığı odaya eşyalarını naklediyorl. Denizyolları İŞLETMESİ ÂAcenteleri : Karaköy —Köprübaşı Tel. 42362 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel. 22740 Trabzon Yolu KARADENİZ Mart SALI günü saat 20 de Rize'ye kadar. Mersin Yolu ANAFARTA vapuru 14 Mart PERŞEMBE günü saat 11 de Payas'a kadar. Ayvalık Yolu -BANDIRMA vapuru 13 Mart ÇARŞAMBA günü saat 19 da Ayvalığa kadar. “1298,, | İngiliz Kanzuk Lâboratuvarlarından; KANZUK EKSİR BALSAMIN “KANZUK / isimli 2 şaheseri, bütün dünyanın | en mükemmel güzellik müsthhzarlarıdır. - Ötedenberi memleketimiz kibar âleminin takdirine mazhar olmuştur. Kreom Balsamin Kanzuk Kadın güzelliğinin sihrini terki- binde saklıyan en ciddi ve şayanı itimad markadır. Genç ve ihtiyar | bütün kadınlar için xzaruri bir ihtiyaçtır. Cildin letafet ve tera- vetini artırır. Eksir Balsamin Kanzuk Cildin daimi yumuşaklığını temin eder. Yüzdeki çil ve lekeleri alır. Sivilceleri tamamen izale eder. Traşdan sonra cilde serinlik verir. lâlif bir Son Posta "İ"İ_hı..p Neşr.yac Müdüzü: Tahir Umumi deposu: İngiliz KANZUK | eczanesi. Beyoğlu Ma HİKÂYEEİ Bu Sütunda Hergün Vahit Yusufağlu ÇÖPÇÜ Kapı çalınıyordu. — Açılıncıya kadar, xil bir daha çalındı. Bahçe İleiç kapı arasında, uzanan ipi yel de sallayınca zilin sesi kesilmiş- ti. Öfkeli ellerile kapıya yapışan kadın hırçınlaştı: — Ben de birisini — sandım. (aeslenerek ) gelmeyin, gelmeyin çöpçü, çöpgük. Sonra kapıya dön- dü. : — Bugün çöp yok, başka gün gel. Hem de adam gibi çal anla- dın mı ! dedi. - Kalın tekerleklerin, taşa çarp- tıkça duran, sonra dönen hantal sesi, çizmelerin sopa gibi vüruş- larına karışarak, kaba, kaba uzaklaştı. Ertesi gün ince ve kor- kak bir zil çalındı ve ses okadar çabuk ve — yavaş geçti ki, başını uzatan kadın, ipl hare- ketsiz görünce yanıldığımı sandı. İçeri gireceği sırada, yine o kor- kak sallanışla zil gidip geldi. Kadın öfkeli, öfkeli söylenerek kapıyı açtı : — Canım, sen kapı çalmasını bilmez misin? — Şöyle canlıca, | canlıca ipi çeksene.. Sonra arkasından : — Kafa, kafa değil ki.. Çöpçü | İşte, adam olsa çöpçü olmazdı ! Diye söylendi. Araba köşeyi geçmemişti. Atın ayaklarına takılan yuları kurtar- mıya savaşan çöpçü eğilmiş, ba- caklarının arasından, daha yay- van ve biçimsiz görünen bu kaba dudakları koparmak ve onu saç- İlarından sürükliyerek, — çöplerle fırlatmak istedi. U Çöpler taşıyordu. Çürük tene ler, soğan ve yumurta kabukları kül İle karışmış sıkılmış limon- Jarla doluydu. Tenekeler bahçe kapısında sıralanmış, yamru çe- “nelerinden sular akarak çöpçüyü bekliyorlardı. Beş gün sonra yü- zü, gözü sarılmış çöpçü kapıyı çalıyordu. Aradan bukadar gün geçtiğine bakılırsa çöpçü değişmiş olacaktı. Bu yenisinl sargılar için- | de gören kadın acır gibi göründür — Vah, vah ne oldu sana böyle. Arkasından da öğüt vererek: — Sen de öteki gibi becerik- siz olma sakın.. O kapı çalmasını bilmez aceminin birisiydi dedi, Sargıların arasında korkunç bir göz parladı. O kocaman eller kıvrılarak kadının üzerine yürüdü. Kadın bir solukda bağırarak içe- risini boylamıştı. Değiştiğini sandığı o çopçü- nüÜn dönen sesi kulaklarında çın- liyordu: , — Çöpleriniz de kendiniz gibi pis.. Ben şu çürük çöp tenekele- rini bile seninle değişmem. Ben sana yapacağımı bilirdim amma... Tenekeleri parmaklarının bütün gücile yakalayıp, bir bal kutusu boşaltıyormuş gibi, gülen yüzü b gün buruşmuş ve İlk olarak bu keleri arabanın tahtasına öyle vurmuşltu ki hepsi biribirinin içine geçmişlerdi. Kapının önüne bir | tekme ile fırlattığı tenekelerin | arasından kalın çizmelerin burnu kapıya çarpmış ve sürgüyü kıra- rak kapıyı ardına dayamıştı. Şi * Iki gün sonra; çöpçü Beledi- yede ayaküstü sorguya çekilmişti. O, yana yakıla nasıl - çalıştığını d anlatıyordu: — evin çöpünden tiksinmişti. Tene- Yrükmiş 2 belediye lakırdıs ÖU i - g b LA a B KİK kodusuna bakmayın. Siz de olsa- nız. — çöplerinden — onların — n olduğunu anlardını; hergün, tabak, fincan kırıkları, kaskatı olmuş — yeni bezlerden paçavralar, yağile — bırakılmış çatal, kaşık.. soyulma" dan atılmış patatesler.. Böyle kadınlar adamı kül eder, ne di- yorsun sen.. Evine yaramıyan — bizim gibi adama iyi gözle ba- kar mı ? ; Çeviren : e — Seni buradan atacağım: — aylığından on günlük de kesiyo' — rum demişti. " On yıldır. çöpçülük ediyordu... Onu ilk olarak bu kadın yüzündef azarlıyorlardı, hem de yerini de-) ğiştirerek, boğazından keserek, — Söylüyordu: — * Benl yerimden oynatma" yın. Beş yıl olalı buradayım, her ev; beni öğrendi. Kapıya çıkam; — erkek, kadın, çocüuğüu — tanırim: — Çöp tenekelerini nereye koyarlar bilirim. Kapı açılınca doğrulur. çöp tenekesini yerinden alırım: — Kimse benden çekinmez. Çöpçi, çöpçü dedimmi kapı ardına da- yanır. Ne- yapıyorsun diyen ol maz. Eğer yerimi değiştirirsei evleri, oturanları tanıyıncıya kadar — bir yıl geçer. Kimi açmaz, sest vermez, kimi bekletir.. bilmezsi” — niz, ben bu evlerin iç yüzünü çöp — tenekelerinden pek güzel anlar riım; Ööyle evler varki; tutumlu, tam çöplük verirler. Tenekenil içinde, ne kırık bir tabak parcî'!?i ne de yırtık bir bexz, ne de yarımi — soyulmuş bir sebze bulamazsıtlır evleri ter temiz, çocukları sessiz; kendileri uysaldır. Bayramda baâ* na mintan da yapiverirler, Ney© şaştınız öyle.. on yıllık çöpcüyül_'_! bugüne bugün beyliğin bir adaılll;' mıyım. Elime bir araba, bir && vermişler, — yüz, ikiyüz — evil temizliği birzden sorulur,, Belediye çevireni önündeki işe d? hp gitseydi,birkaç yapraklık konf€ rans daha dinleyecekti. 4 — Peki, peki yerin senin 0 sun.. on günlüğün kesilecek baf” ka türlü olamaz. Dedi. ğ Çöpçür k — Üzerimde beyliğin rubafl kasketi varken, — bu kadın bat” sataştı. Beyliğin iş üzerindeki b" adamına sataşmak — daha büy4” bir 'suç değil mi? ——— —— — Haydi- sen git ona * söyleriz dediler. * Birkaç gün sonra; ıığrıdlı? evden bir çocuk başı uzandı. V dedi tenekeyl getireyim. —— — Sen yerini göster oğl . —— ben alırım.. siz yeni mi geldil” — buraya.. Burada bir kadın * O yok mu? : .j j — Ya, yeni geldik. Burat” —— A kadin çok sinirliymiş.. onu * : kutmuşlar.. — biri seni öldür*” bu belediye kimdir. anlıyamâ"”” — — komşular anneme böyle 6ö i:â' lar. Kadın başka yere taşınm” Çöpçünün —ağzı kulak ” varmıştı. Beylik adamına * . 14 — mak kolaymı idi? İşte onu . , evinden çıkartırlardı. Bu d e | ile kabına sığamadı. Kırll'" ğıni:w kinin bir çocuk olduğunu " iç — Hdi e VA öalizlli — ati ——i n