Moharririz AR. — Bu kız, kaç gündür, elinirde ?.. — Eh, beş on gün var. | — Siz kendisine bir kötülük ettiniz. mi?.. — Yoook. — Şu halde, bu iylliği evvelâ kız unutmaz.. Dünya bir tarafa dönse, o bizim yakamiızı bırak- maz. Hem, canım ağa hazretleri.. Habeş Padişahı sizin gibi Istanbul saraylarında terbiye olmuş.. böyle her şeye aşina.. kendi kanından, kendi canından bir adamı bulur da kolay kolay koyuverir mi?... Sizi başvezir yapacağına şimrliden senet vereyim. — Vakıd.. orası öyle. — Siz bunları bana bırakın. Ben kızla görlişürsem, ona lâzım celen — dersleri — veririm. — Kız, mzakta mı, yakında mı?. —O kadar uzakta değil, ganım.. Şurada, bizim sarayın Koru kenarında Cenevizlerden * kalma bir ev vardır. Hani, Perili — köşk derler. Işte orada. — Pokâlâ, ağa hazretleri. Kız, şimdilik orada kalsın. Siz de * kendisine hiçbir şey söylemeyiniz. Ben, yarın sabah erkenden gide- yim. Bizim Italyan gemi kaptan- larile görüşeyim. Bir gemi tedarik ederim. Gelir, size haber veririm. Ondan sonra kazı alır, kaçarız. Olmaz mı?. Amber ağa, buna birdenbire cevap veremedi. Derin derin düşünüyor, sağ elinin şahadet | parmağile — kulağını — kaşıyordu. Onun bu düşüncesi, Biyankanın nazarıdikkatini celbetti. düşündünüz, dıiıı! — Nişin hazretleri. Dedi. Amber ağa, ayni dü- şünce İle cevap verdi: — Iyi söylersin.. Hoş söylersin, amma kadınım.. Bir mesele var. — Nedir?. — Acaba.. Etmer Gül, gelir ai ?.. — Niçin gelmesin.. Böyle bir saadeti, ayağile kim teper. — Amma bilmiyorsun, sen... Hele şöyle berl gel Otur şa yatağıma.. Kulağını bana uzat. Şimdi dinle.. Ayol, bu Esmer < Gülün bir sevgilisi var. t — Kim?.. — Bizim Paşa efendimizin yeğeni.. Görsen, yüzüne bakmıya kıyamaazsın. Öyle bir delikanlı, m de, şevketli efendimizin | silâhşorlarından.. » — Ecece. b — İşte. Esmer Gül, onun — derdinden deli divane — oluyor. — Her gece birleşiyorlar. Sabahlara kadar güvercinler gibi huu.. huu., diye dem çekiyorlar.. e — Allah, Allah.. Peki, o delikanlı da Esmer Gülü seviyor mu?.. » — Seviyor mu, —demek de söz mü... Hattâ, Hanım Sultan- lardan birile evlendirmek istiyor- — lar da, onu bile gözü görmiyor, p Madam Biyankanın kadınlık e ' silkinerek: * midesiz şeyler. O kara kayış — kızın. O binlerce hovardadan | Oarta kalmış aşftenin suratıra | — bile tükürülmez.. Nerede kaldı ki..| — — - —e — Büyük tarihi roman 9 - 3 - 935 — eimetiğüümüne l Şeytan Amper Ağı Derin Derin Düşünüyor, Sağ Elile Kulağını Kaşıyıp Duruyordu.. hisleri galeyan etti. Tiksinir gibi | — Aman şu erkekler.. No | (- Tekika Va: S1 Tüyül!.. ö Baş Kaplân ağam, — derhal Biyankanın sözünü kesti. — Aman kadınım. öyle söy- leme... O kızda, vallâhi billâhi şeytan tüyü var, Onun için ölen, bayılan sade Osman Bey değil. — Ay başkaları da mı var? — Ne göylüyorsun?.. Evvelâ, ben... Madom Biyanka, hayretle haykırdı. — Sen.. Haaa?.. — Ben, ya... Ah, iki gözüm.. Niye öyle şaştın?.. Ben adam değ?'ıl miyim?, Benim canım yok mu?, Biyanka, gittikçe Aartan bir hayretle, Baş Kaplan ağasının yüzüne bakıyordu. Artık coşan Amber ağa, ağzı sulana sulana anlatıyordu, » — Bize, harem ağası diye ehemmiyet — vermezler amma.. Biz, sevmesini herkesten iyi bili- riz. Sizla gibi beyazların sevgisi, saman alevi gibi parlar, fakat çabucak geçiverir.. Amma bizim kalbimizdeki ateş, tezberi sönmez. | Şöylece bir kere yanmıya başladı mı, meşe koru gibi saatlerce devam eder.. Onun İçin şu saraydaki kızlar, bizi efendileri- mizden daha farzla severler. Dinledikçe, Madam Biyanka- nın bayreti artıyordu. — Ne ise, şimdi bu bahsi geçelim.. Sana, —Esmer Gülün fşıklarını —söylüyordum. Osman Bey, bir.. ben, iki.. paşa efendi- miz, Üç.. Sultan Hz... Biyanka, birdenbire Amber Ağanın sözünü kesti: — Kâüfi, ağa hazretleri, küfi... Şimdi düşünülecek bir şey var. Oda Esmer Gülü bu Aşıkların arasından çekip almak., onu da düşünürüz ! — Eğer öyle bir şey olursa, Esmer Gül tamamen bana kalır. — İyiya, işte. o zaman, Habeş padişahma damat olursun. Madam Biyankanın bu sözü, Başkaplan ağasının pek hoşuna gitti. İki ellerini biribirine vura- rak, çatlak ve pürüzlü bir kah- kaha koyverdi. Ve sonra, bu neş'esine tatlı bir netice verm k için Biyankayı ellerinden — tuttu. Kendine —doğru çekti. Fakat Madam — Biyanka, kuvvetli bir silkinişle, bu yılışık ve şımarik mahlüku, sırtüstü yatağının içine yuvarlayıverdi. " “SON'POSTA Maharetine ütün Rağmen | | Meşhar kaleci eve geç dön- düğü takdirde... Bazan böyle gol yer. R & | göreeneseRALLERULALEELELEMEAENAANNNEAARELELAAEELAREDEEĞEDE Dünya İktisad Haberleri Fransa, Çiftçile- rine Birçok Kolay- lıklar Gösteriyor.. Fransa Hükümeti çiftçilere kısa vâde ile da- ğgıtıilmak Üzere zirai kredi kasa- sıza 300 milyon frank tahsisat verilmes! hakkında bir kanun projesi hazırlamıştır. Z Reisicümhur lütün kararna- mesini, N, R. A. -Aınırlka nin (milt kalkın- tâtün sanayti| ma — kanununun) tecdit tarihi clan 16 Hazirana kadar uzatmıştır. Bu kanun mu- cibince haftada 40, günde de 8 saat çalışılacaktır. Amele Ucreti saatto 25 ilâ 40 senttir. Tütün sanayündeki çalışma şartları hak- kında bir anket yapılacaktır. 'Tütün — kararnamesinin yeni metninin — hükümleri mucibince gündelikler 9020 nisbetinde arta- caktır. Fransız çiftçilere yeni kredi 4 Iran bubrana rağmen - 1931- 32 de 4 43 pasif olan ticaret muva- zenesinden 96 22 dârumu aktif bir muvazene yapmaya muvaffak olmuştur. Bu muvaffakiyet, bakır, demir, kömür, yağ gibi tabiat servetlerini İşle- ten, sanayli himaye ve ziraatı modernize eden Şah Rıza Han Pehlevinin ticareti inhisara alması suretile elde adilmiştir. Bu muvaf- fakiyetin devamı nakliyat şebeke- sinin inkişafına bağlıdır. Mezkür şebeke ise sermayesizlikten dolayı şimdilik — demiryolundan ziyade otomobil yollarından müteşekkik- dir. 1931 de yapılan istatistiklere göre İranda — 13,357 otomobil vardı. Bu miktara göre 750 kişiye bir otomobil isabet etmektedir. * Soğuklar — Ispanyol portakal 'spanya rîlıoltıılı:r âıık ziyan verdiğinden ortakalları İl:ıı:ıl diııınü.. fiatlar da çıkmıştır. Genel porta- kal istihsali 1933-34 de 9,672,000 kental ( metrik ) Idi. Bu miktarın 8,421,000 — kentali ihraç — olun- muştür. — 1932-33 — istihsall — ise 11,710,000 kental idi, ( 9,780,000 ihraç olunmuştur. ) 1934-35 rekol- tesi — 9,200,000 —kental umubk maktadır. İranın ökonomik Talebe Birliğinde Milli Türk Talebe Birliği yeni idare heyeti, temsil, neşriyat, iktısat ve emsali kollarını temamen seçmiş ve faaliyete geçmiş ve faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Yenli idare heyâti bilhasın noşriyat, iktısat ve soysal temaslara ehemmiyet vere- cektir. . | lığa benzeyen ıı.;ıb Z HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Firdevs Şehsüvaroğlu KADIN KİNİ Ihtiyar olunca, boşbir saman- zihnlmiz, — ölüm saatinin yaklaştığını — anlayınca işler, gözlerimizin Önüne gençlik hatıralarımızı getirir. — Ömrünün son kışını yaşadığını anladığından itibaren — çukurlaşan — gözlerinin önünde canlanan gençlik hatıraları Süleymanda hesapsız sergüzeştine şahit olan doğduğu şehre gitmek arzusu uyandırdı. Sadik — karisi Necla bir hafta gitmemek için israr etti. On beş sene evvel ay- rıldıkları Konyaya — gitmek için bir aceleleri olmadığı gibi, uzun yol hastayı — sarsacak — belki de daha fazla hastalanmasına sebep olacaktı. Nihayet — hastanın son arzusunu yerine gelirmeyi münasip görerek ısrardan vazgeçti. Yol sarsıntısı, Konyanın ha- vası Süleymanın hasta vücudünü fena halde sarstı. Biraz daha zayıfladı, biraz ha'sizlendi, yata- gıvır içinde doğrulmıya kudreti kalmadı. Sanki vücudünün bütün kuvveti süzülerek zihnine kaymış- tı. Gençliğini en ehemmiyetiz, en soluk günlerine varıncıya kadar hatırlıyor ve ihtiyaf karısına am- latıyordu. Bu fena âdeti hastalı- ğanın artlığı son günlerde edin- mişti. Eeyaz solgun yüzlüne bir- denbire renk ve can geliyor, göz- leri kapalı sayıklar gibi hararetli hararetli pervasız günlerinin aşkla- rını anlattıktan sonra yoruluyor, saatte bir ölüm bitkinliğile hare- ketsiz kalıyordu. Neclâ kacasının en İnce noktasına kadar anlattığı aşk hikâyelerini — kıskanmadan digliyordu. Hatta * kendini rakibelerden güzel bulduğu için kıskanclık yerine içinde bir ferahlık hisse- diyordu. Kıskansa da neye ya- rardı. Senelerce kıskanmış, ağ- Tamış hıçkırmış ne elde etmişti. Zaten kocasının ahlâkının kabili tashih olmadığım ve ihtirasını bir kadınla değil arzu ettiği bir çok — kadınlarla — söndüreceğini daha ilk günler anlamıştı. Neclâ, Konüyanın en zengin bir. mi- rasyedisi idI. Süleyman da — ağır yürüyüşlü — fakat küstah tavırlı, sıcak sesinde al- datıcı bir sihir gizli olan ne fakir ne zengin bir delikanlı idi. Ahi O zaman o, ne kadar cazip ne kadar güzel bir erkekti, — Beni dinlemiyorsun Neclâl Ne düşünüyorsun ? — Bunu birkaç defa anlattığın halde yine geni (dinliyorum. — Yal. Bir şeyi birkaç defa anlatmam hayra alâmet değil. Kadın hastaya'yaklaştı tatlı bir sesle ; — Artık bırak — onları. Biraz da beni düşün ne olur biraz da benden bahset. Dedi. Süleyman nişanlandıkları ve — evlendikleri günleri kısaca anlattı. Ve yine karısına Ük hiyanetini tatlı tatlı anlatmıya başlayınca Neclâ asa- bileşti. — Ohl sus, yeter artık! İste- miyorum bir şey anlatmal dedi ve birdenbire ©o müşfik, o feda- kâr kadının içini öç almak arzusu yaktı, kavurdu. Neclâ, uykusuz geçirdiği — gecenin — sabahında, Konyaya döneli hiçbir. ahbabına gidemediğini bahane ederek ko- casından bir iki saat'izin istedi. Evvelâ noterin karısı Ferihaya, kuyumcunun karısı Zeynebe, — bir Ocağımı ileri sürerek hep doktor karısı olan Gülizara daba sonra — Vediaya gitti; hepsine aynı cümleyi tekrar etti : * —Süleyman sizi sayıklıyor, sizi bi defa, son bir defa daha görmek ©* kadar İstiyor bilseniz! ,, Feriha itldalini muhafaza ederek anla” mamazlıktan geliyordu. Zeynep Süleymanın ismini işidince silkindi: Titrek, buruşuk ellerile gençliğin” de dillere destan olan simsiyah kıyırcık — saçlarını — asabiyetle — düzeltmeye çalışıyordu. Konağınıt — torunlarile vakit geçiren ihtiyar — — Gülizara da, Ferit "!' haya ve Zeynebe hep ayni şeyleri — Vediaya da, söyledi. — Siz kocamın bir tek sevgilisi idiniz. Sizl çılgınca seven, ölüm — saatinde bile sizl sayıklıyan bir — adamın son arzusunu reddedece” ğginizi hiç zannetmiyorum. Geliniz — muhakkak beklerim. Korkmayınız. — Herşeyi bildiğim halde size karşi — kin ve nefret duymuyorum, Artık o günler geçti. Şimdi sizin ve — benim bir tek insant vazifemiz — yar; Hastanın son arzusunu yerine getirmek.. ” Dört kadıma — da ayni #saatte randevu verdi. Eve dönlüne ce kocasıma yaptığı ziyaretleri saydı, — Nasıl Ferihaya mı gittin? Tam 20 sene evvel onu delice sevmiştim. Fakat ne kadar cazip, ne kadar güzel bir kadındı. Neclâ sana itiraf ederim ki bütün kabar hat bende. O, seni çok sevdiğini dalma dana söylerdi. Ne yapayım güzelliği beni çılgına döndürmüş tü. Onu hâlâ sevdiğimi hissedir yorum. — Bir sabah anlatmıştın. Bu- görmeye geleceklerin! söylediler. | | i ğ l ğ — Zeynep! Sarışın melek! O — beni okadar severdi kl razı olsa — idim benimle beraber kaçınıya hazırdı. 4 — Bunu da anlatmıştın. Bu gün Gülizara, Vediaya da uğra” dim. Hastalığına çok üzüldüler. Aranızda geçen — maceralardal — haberim olmadığını zannediyorlar: — Bana gelecekler. Seni görmek — istediklerini ima ettiler. AŞ — Gülizarın yirmi beş yaşılır ğ. daki güzelliğini hatırlıyor musün? — — Bilmem unutmuşum. Ammâ senin — anlattıkların — hatırımda — Yalnız ondan çok çabuk bıktiğifi — hatırlıyorum. e — Vedlaya da gittin ha. NO — dedi? Beni görmek istediğini İ — söyledi? Ah ©o bulunmaz kadıs! Ben şimdiye kadar onun kadif ateşli kadın görmedim. — Biliyorum, bepsini anlatt!P" * ç Kararlaştırılan gün ve ııl’. ; dört kadın - dört güzellik ittifaki Neclânın salonunda kargıl Neoclâ, kocasının ateşinin biraf fazla olduğunu söyledi. Ayrı ©17 dört ziyaretin hastayı fazla YÖ berabtf İastanın odasına girilmesiniz ÖÜ doğru olacağını anlattı. Thtiyar kadınlar çok iyi tAl şıyorlardı.. Fakat Süleymanın ilileri olduklarından bu gbul yoktu. Neclânın teklifi sırrı meydana çıkardı. ayfl Süleyman dört kadına evvall ayrı bakın hayret € esti belirdi. Güzelliklerinden Töki ( Devamı 11 inci yüzde ) « e Si İ gün Zeynebe de uğradım. Senl ıI | j