2 Mart 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bi Büyük tarihi roman 2 - 3 - 935 Muharriri: 4.R. Tefrika No, : 44 Gülfemin Masalı.. Hassas Kadınlar, Hayallerinde Canlanan Manzaraya | - Dayanamayıp, Hıçkıra Hıçkıra Ağlamıya Başlamışlardı — Aman sonra?.. — Sonra efendim, sultanım.. bunlar; (fan fin fon ) diye bir- takım şeyler sormuşlar. İçlerinde, yarımyamalak Türkce bilen bir gemici varmış., Bu gemici şehza- deyi istintak etmiye başlamış. Şehzade, — kendisinin — şehzade olduğunu saklamış. Gemi hemen yelkenlerini aç- mış, enginlere açılmış, yedi gün, yedi gece sonra, bir limana var- mış. Geminin kaptanı şehzadeyi karaya çıkarmış. Götürmüş, esir pazarında harac, mezad - satmış. — Vah.. Vah.. Vah.. — Tesadüf, bu yaaa?'. Şehza- deyi bir değirmenci almış. Değir- mencinin de genc bir karısı varmış. Herif şehzadenin güzelliğini gö- rünce kıskaâanmış, hemen pazara gitmiş, bir işkembe alıb getirmiş, şehzadenin başına geçirmiş. Sakın değirmenden dışarı çıkma, sonra seni öldürürüm; diyede, sıkı - sıkı tembih etmiş. — Hay, zalim herif, hay. — Ah elime geçse de.. Cım- bızla etlerini çeksem. — Sonra, Gülfem kalfa?. — Sonra efendim.. Bu hain değirmencinin değirmen — taşını çeviren hayvanı da o sırada ölü- vermez mir, — Eceey?, — Hiç, Cineviz kâfirinde mer- hamet — oluür mü?. Şehzadeye, gel bakalım buraya; demiş. Za- vallı yavrucağı hayvanın yerine yağlayıvermiş. Bu hassaş kadınlar, hayalle- rinde canlanan manrzaraya daya- namamışlar, hıçkıra hıçkıra ağla- mıya başlamışlardı.. Masalının bu tesirinden coşkun bir hale gelen Gülfem kalfa, sesine daha müem- sir bir ahenk veriyor ve başını iki tarafa sallıya sallıya devam ediyordu: — Şehzade sabahtan akşama kadar o kocaman değirmen taşını çevirirken zâri zâri inler.. Ah, ne ettimse kendim ettim. Kul, alnına yazılan — yazıyı görse — gerek; der.. Gözlerinden inci tanesi gibi | yaşlar dökermiş. — Zavalllı, yavrucak. — — Böylece günler Haftalar aylar geçmiş.. Günün birinde, birdenbire hava kararmış. Gökler gürlemiye, şimşekler çak- mıya, yıldırımlar düşmiye başla- mış. — Yer; yerinden — oynamış.. Her tarafı seller basmış, Bu sırada değirmenin kapısı açılmış. Tepeden tırnağına kadar | sırsıklam olan bir kadın içeri dalmış. Meğer o esnada da Şeh- zade başındaki işkembeyi çıkar- mış. Ö, sırma gibi saçlarını ta- rarmış.. Değirmencinin — tenbihi geçmiş.. | ğerse bu kadın, Fransız Padişa- hının karısı imiş. Ö gün şöylece tebdili kıyafetle bir gezinti yap- mak istemiş. Halbuki fırtınaya tutulmuş, arabasının tekerleği kı- rılmış, değirmene can Ne İse, efendim, sultanım.. Ka- dının Üstünü başını kurutmuşlar. Biraz rahatlandırmışlar. Kadın değirmenciye sormuş : — B_u delikanli kimdir ? Demiş, Değirmenci de: — Efendim, sultanım.. Esir pazarından satın aldım. Bir kel oğlandır. Değirmenin taşını çe- virir. Bizleri geçindirir. Diye cevab vermiş... Kıralın karısı, şehzadeye işaret etmiş : — Beri gel, delikanlı. Demiş. Şehzade, hemen ka- dının önüne gitmiş, öyle bir ne- zaketle diz çökmüş.. Başını göğ- süne eymiş ki, kadınla beraber orada bulunanlar, bu hale teac- cüb etmiş.. Kadın hemen elini uzatmış. Şehzadenin — başındaki o pis İşkembeyi çıkarıb atmış. Şehzadenin o büklüm büklüm sırma saçları omuzlarından aşağı İüle lüle dökülünce hepsi hay- rette kalmış... Kıralın karısı, hemen yerinden fırlamış. Değir- menciye : — Bre zalim 1.. Allahtan kor- kub, Peygamberden hayâ etmez misin ?.. Böyle bir delikanlının başına kirli işkembe giydirib de- ğirmene koşmak revayı hak mıdır?. Diye bağırmış... Sonra, şeh- zadenim yüzüne bakmış : — Delikanlı |.. Senin çehren- de bir başka hal var. Sen kimsin.. Kimin nesisin.. Bu, belâyı bârane nereden tutuldun, Bizlere doğ- ruca söyle. Demiş... Şehzade, cânı yürek- ten öyle bir; — AÂaaaaah... Çekmiş ki, değirmenin taşları, duvarları inim İnim inlemiş... Za- vallı şehzade, başına gelenleri bir, bir hikâye etmiş. Dini ayrı kâfir olduğu halde kırası derhal merhamete gelmiş... Hemen şeh- zadenin elinden tutmuş: — Senin yerin orası değil.. burasıdır. Diye yanına oturtmuş... Birdenbire hıçkırıklar, kesilmiş: — Öncooh.. — Çok şükür, — Elhamdülillâh, şehzade kür- tuldu. — Kâfir olmakla.. Onların da göğsü İmanlı, merhametli olanları var. — Sonra, Gülfem kalfa?.. — Sonra efendim, suültanım.. Kıralın karısı, değirmenciyi bir hayli tazir, tekdir etmiş. Fırtına geçtikten sonra, şehzadeyi ara- | basına bindirmiş. Alınca, kıralın sarayına getirmiş. Vukuu hali bir, bir kırala nakletmiş: atmış... | — Yahu bana bunlarla çok hizli yürüyeceğimi söylemişlerdi. Halbuki hiç yürüyemiyoruml!.. * BAD | AVLAK L Kayseride Büyük Bir Gün.. Atatürkün Heykeli Canlı Merasimle Açıldı Kayseri, 1 (A.A.) — Büyük önder Atatürk'ün belediye tara- fından askeri kıyafette yaptırılan heykelinin açılma merasimi bugün saat 14'de cumuriyet meydanında yapıldı: Şehir baştan başa do- nanmıştı. Daha sabahtan meydan on binlerce halk İle dolmuştu. Şehirde büyük bir canlılık göze çarpıyordu. Her dükkân ve ev bugünün — şerefine süslenmişti. Saat 14'de artık cumuriyet mey- danında — kımıldanmanın — dahi imkânı kalmamıştı. Vali ve kol ordu kumandanı yerlerini aldık- tan sonra — merasime başlandı. Çok güzel bir kaide üzerine konan Atatüirk'ün heykeli büyük bir Türk — bayrağına sarılmıştı. * Vali ve belediye reisi heykelin açılmasını kolordu — kumandanı General Ali Hikmet Ayerdem'e bıraktı.. General Ali Hikmet heykelin — kordelasını keserken kısa söylediği çok özlü Bsözleri halkın sürekli alkışlariyle karşı- landı. Heykelin üÜzerinden bayrak alınırken onbinlerce — halkın “Yaşasın Atatürk yaşa, varol, büyük Öönder,, sesleri ve halkın bu esnadaki özden ve candan gelen tezahlrü — pek büyüktü. Halkevi başkanı, Atatürkün bü- yük şahsiyetinin kıymetini uzunca anlattı ve alkışlandı. Şehir ve gençlik namına güzel söylevler söylendi. —Atatürkün — heykeline vilâyet, kolordu, Belediye, Halk Fırkası, Halkevi, Iş bankası, De- miryolları ve Sümer Bank tara- fından çelenkler konuldu. Bundan sonra geçit resmi başladı. Aske- rimiz, mektepliler, atlı spor ve kayakçılar alkışlar içinde geçtiler. Finlândiyada Milli Bir Yıldönümü Helsinki, 1 (A. A.) — Finlandiya ajansı bildiriyor: Finlandiya halkının en büyük bir şairi ve sanat timsali olan Kalavala eserinin yüzüncü yıl dönümü hükümet ve birçok hars HIKAYE Bu Sütaunda Hergün Çeviren: FENA RÜYA Selim Tıpynet Hilmi uykudan, yanında yatan karısının iniltilerile - uyandı. Ya- takta doğrularak gerindi. Elek- trikleri yaktı. Karısı ağlıyor, yarı kapalı gözlerinden yaşlar sızı- yordu. — Nen var Şadiyeciğim? Rü- | ya mı görüyorsun? Diye genç kadını kaldırdı. Arkasına yastık- lar dayayarak yüzünü, saçlarını okşamıya başladı. Şadiye, — korkudan — gözleri açılmış, kinli bakışlarla kocasını süzüyordu. — Sen, sen ki, dedi, beni seviyordun, bana bunu yaptın hal ÂAh, ne alçaklık! Uyku sersemi olmasına rağ- men Hilmi işi aşağıdan aldı: — Yavrum, dedi. Aklından neler geçtiğini bilmiyorum. Fena bir rüya gördünse bunda benim ne kabahatim var? — Ne kabahatin mi var? Ateş olmayan yerde kül olur mu? Her rüyanın, az da olsa, hakikate uyan bir tarafı bulunur. — İnanma böyle şeylere. Rü- yanın hakikatle ne mlünasebeti var. Uykuda — insanı korkudan titreten hayaller rahatsızlıktan, hazım zorluğundan ileri gelir. Akşam çok yemek kara düşlüncelerinin sebebi her- halde oduür. Şadiye kızmıştı. — Şimdi alay etmenin sırası değil, dedi. Gördüğüm rllyanın bana hakikati bildirdiğine inanı- yorum. Beni artık sevmiyorsun. Bunu itiraf etsene. — Nasıl? Senl sevmiyorum hal — Evet, sevmiyorsun. Bu rüya yı gördükten sonra, bana karşi takındığın bayağı ve aldatıcı ta- vurların manasını daha İyi anla- dım, — Eğer heyecanının tesiri al- tında olmasaydın, benimle bu şe- kilde konuşmana müsaade etmez- dim. Ben, her zaman İçin sana karşı doğru ve temizim. Söyle bakalım, ne gördün rlüyanda? — Çok, çok fena bir şey. En iyl arkadaşım Melihayı, kollarının arasında gördüm. Mademki doğ- ru ve temizsin, Melihanın, siyah gözleri, kırmızı dudaklarile seni biraz çektiğini inkâr etmezsin değil mi? — Hayır. Hiç bir tesir yap- maz bu kadın bana, —Görüyor musun? Daha şim- diden yalan söylemiye başladın. | ÂAh bu erkekler... Düşmanlarına karşı merdçe davranırlar da, ken- dilerini seven kadına İse... Meliha kollarının arasındaydı, anlıyor musun? Onu öpüyor, “sgev- gilim, ben yalnız seninim,,. Di- yordun. Yanındaki odadan herşe- yedin. Bu — İyl edersin, zaten sana lâyık olan da budur, dedin. Nekadar hissiz ve kalbsiz oF duğunu görüyor musun? Ben hemen bavulumu alarak dışarı fırlıyorum. Arkamdan kah- kabayla gülüyorsunuz. Dork'_n yağmur başlıyor, kendimi bin —— güçlükle bulduğum bir taksiye İ atıncıyakadar sırsıklam oluyorum: Şoför beş, altı defa yolu kaybe- diyor. Nihayet bodrumunda ki" ralık odaları bulunan bir binaya - geliyoruz. Iniyorum. Hilmi, karısının yersiz üzüntü- sünü yatıştırmak İstiyordu: — Görlüyor musun — yavrum? Dedi. Her fena rüyada böyle ak- — silik ve manasızlıklar vardır. Niçin — | bunları doğru diye kabul edi — yorsun. — Tabit ederim. Hem sen hakikaten suçsuz olsaydın, ken- dini böyle bin dereden su getire" rek müdafaaya kalkışmazdın. Ah! Rüyanın bundan sonrasi pek feci. Sessiz günler ve geceler geçiriyorum, “ Bu imkânsızdır. Hilmi mutlaka aşkımızı hatırlaya" rak hatasını anlayacak, gelip benden af dileyecektir.,, diyorum. Bekliyorum. Fakat sen gelmiyor* sun, Bana doğrusunu söyle şimdi. Eğer bir parçacık sevmiş olsaydın, gelip beni aramaz mıydın? Şadiye bunları söyledikten sonra hıçkırarak ağlamıya başladı: Hilmi dert anlatamıyacak vaziyet© düşmüştü. Karısının gözlerini sildi. Ciddi bir tavır takınarak : — Ağlama sevgilim, — dedi, her rüyada bir hakikat olduğuna İnanıyorsun. Güzel, Fakat düşün ki gelip seni bulmam için otur duğun yeri bilmem lâzımdı. Bana adresini vermiş miydin? Şadiye şaşkın şaşkın kocasınâ — baktı. _ k — Hayır, dedi, vermemiştim: — — Ohalde insaf et. Adresini bilmeden seni nasıl bulabilirdim? Şadiye biraz düşündü. Kocâ” sının ellerini tutarakı | — Doğru, hakkın var, dedi. adresimi bilmiyordun. Kendim' — beyhude yere üzmüşüm demek: Ve Hilminin bu buluşu, 0"]".' * tekrar eskl saadet ve ıüküılm"_ | iade etti, a Gazoz mevsimine Basmaktagız A J ! Yeni gazoz V el S a vS:._. fabrikası ku- (a l racak olanlara ve gazozculuğ! : Vîr Y.îh:bhzadı kadını görür — Lâyık olan budür ki, şimdi | teşkilâtı tarafından milli bir bayram yi Eğrdüm ve işittim. Si'"_ gelip- öğrenmek il- ' gorfnğz. men işkembeyi başına | bu şehzadeyi güzelce giydirib, | olarak kutlanmış, bu münasebetle | te, “neler yaptığınızı biliyorum, | teyenlere üsta e | geçirmiş, yine değirmen taşının kuşatıp bir gemiye bindirmeli, | *enat sergileri açılmış, — konserler ikiniz de birer alçaksınız!,, De- da gönderilir. " ı' | kola koşularak - inleya inleve K virmiye başlamış. Fakat, “ e denin bu hali, kadının gözünden kaçmamış... Kadının arkasından değirmene bir takım sırmalı gI. biseli adamlar girmişler. Hemen - değirmenciyi çağırarak ateş yak- masını emretmişler. Değirmenci î kadını görünce şaşırmış, önünde yerlere kapanmış, zavallı şehzade de bu hale, şaşa kalmış... Ma- Şah —babasına — göndermeliyiz. Türklerin iyilikten hoşlanan, ken- dilerine yapılan insaniyeti unut- miyan bir millet olduğunu işitir dururuz. Eh, bilinmez.. Günün İF““ var, saatin saati var. Belkl bizim de onlara bir müşkül — işi- miz düşer. O zaman bu iyiliğimli- zi hatırlarına getirirler. Müşkülü- müzü hallederler. verilmiştir. Sergi sarayındaki müsa- merede Reisicumhur binlerce davet- lin'n Öönünde açılış nutkunu okumuş- tur. Bu davetliler arasında 25 mem- leketin mümeessiller', ecnebi tqelçkü!- ler, hükümet azası ve elçiler hazır bulunmakta idi. Türkiye mümeasili | olarak orta elçi bay Ragıp Raif kendi memleketinin takdir hisleriti bildir- miştir. Cuma akşamı maarif nazırı ecnebi mümessiller şerefine bir bü- yük müsamere verecektir. dört gün devam edecektir. — — Şenlikler diğim zaman, beni göğsümden ittin. “Ben belki bir alçağım, fa- kat Melika asla!,, Diye haykırdın. çılgına dönmüştüm: — Pekâlâ Hilmi, dedim. Ma- dem ki beni sevmiyorsun, sen bu ışıklı yuvada Melihayla beraber kal ve mes'ut ol. Ben de keder ve Ümitsizliğimi, gider, I1ssız bir odada saklarım. ai Sen sözümü kesereki — ( Gazoz makine ve l_o h için derhal fiat isteyin A, Faik Limited Şirk eti c Şürkeci Liman iı::.l"" L ' İ a - # A Ki e7 p

Bu sayıdan diğer sayfalar: