23 Ocak 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

23 Ocak 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sa H | - Arıcılık Bahsi Kovanlar Anrıların kovanları İçinde nasıl çalıştıklarını görmek, bunları iş başında tedkik etmek —arzusu tablatçıları her vakit meraka dü- gŞürmüştür. Daha XVIll inci asırda Hok landalı bir âlim olan Şvamerdam ilk defa olarak kovanın kenar- larından birini camdan yapmıştı. İçeride İş gören arıların çalışma tarzlarını daha eyi bir surette tetkike muvaffak oldu. Bü âlimden sonra Maraldi, dö Rezons, Mufle gibi tabiatçılar bu fikri ışleyerek daha mütekâmil tedkik mahsulü koyanlar vücüde getirdiler. Fakat hepis'ni esası Hollandalı âlimin kenarlarına cam koyarak içerisini görmek şeklinin bir başka tarzından başka bir şey olmadı. Bunların en İyisinide adlı bir tabiatcı meydana getirdi. * Birkaç — müteşebbisten sonra Bay Henry adlı bir &lim daha ileri gitmesini düşündü. Ve bugün fen dünyasında büyük işler gören ( Turnikeli — kovanı) — meydana getirdi. Bu kovan — camekânlı dört büyük parçadan ibarettir. Bu dört kısım Haçvari bir tarzda birleştirilmiştir. Dış yanlarından her kısmın oynar birer perdesi vardır. Bu kovana ayrıca kış mevsimine mahsus olarak yük- seltme tertibatı ve dam kısmı ilâve edilmiştir. Kovamın hepsi merkezi bir mihver etrafında hareket eder. Bu hareket yuka- rıda mevzubahs dört parçanın altına konulan tekerlekcikler ile döşemeye tesbit edilmiş bulunan ve kızak vazifesini gören madeni bir çember vasıtakile yapılmakta- dır. Dönme hareketi muntazam bir vsul dairesinde vukubulmak- ladır. Bu mnev'i şahsına münhasır kovanın alâka uyandıran yeri iki İlâveye malik ulmasıdır, Eöylelikle ilâvelerden birinde kışlık yemler top.anacağı için çalışan adamlar fena mevsimi düşünmek derdinden kurtulmuş olarak rahat rahat çalışırlar. Böylelikle bu küçücük fabrikanın bir tarafında oturmuş elan bir müdekkik bütün bir yıl içinde arıların hergünkü halini iyiden iyiye kolayca tedkik et- meye imkân bulur. Böyle bır vaziyetteki natöralist için dünen kovanın k.sımları önüne geldikçe perdelerini kak dırmakla her biri ayrı bir işle meşgul olan arıları ayrı ayrı görebilmek kabildir. Böyle bir kovanın ayrı bir faydası daha vardır: Oda her hareketin, aid bulunduğu kısım flh." çevrilmekle fotoğrafı ko- layca alınabilmesidir. Sözün kısası bu kovan fen W#ezled. bü yeniliktir. İki husust tertip sayesinde hem bal yapılk- masına hem de rtamları vasıtasile, arıların hücumuna maruz kal- madan tetkikatta bulunulmasına yarar. — »4 -— TAKVİM — l ÇARŞAMBA — Kasım| S1 23 2nci KÂNUN 935 77 — Arabi ” Rumi T ?et Künun 1380 — Yakit Hamni | Waca Güneş | 207 |7 20) Akşam (12 — |17 18 Taa| dz 25| Yataı ııı[ııu lmsak | 1z 233 3ç SON POSTA Horoz Döğüştürenler Ealmadıl. Tarnikeli | Eski Bir Horoz Meraklısı Anlatıyor: — O Kanad Seslerinin, O Mahmuz Gürültülerinin Keyfi Bulunur Mu?, — Hey Yarabbi, Ne İdi O Merak?. Horozumu P : a tü Gül ibıkli iki kabadayı: Böbürlenirlerken Kasımpaşadan vapurdan iner inmez, geniş meydanlığı geçerek, yukarıya, çamurlu, bataklı, pis caddeye doğru yürüyün. İlk sıra- da köşebaşında rast geleceğiniz mavi boyalı kahve, eskiden, horoz düğüştürücülerin akşamlara kadar pinekledikleri, sokak içinde şaha- ne Hind hororları döğüştürerek para kazandıkları kahvedir. Ben, bu kahvenin önünde, içeriye bakarken, camlı kapı açıl- di ve sarı yüzlü bir delikanlı, elini bileği üzerinde şöyle bir sallayarak göz kırptı: — No var ağabay, aradın?.. Maksadımı — söyleyince İçeri, kahveciye seslendi. Kahveci, eski, kır saçlı bir ihtiyardı. Benim eski horoz dövüştürücüleri aradığımı anlayınca, başını salladı: — Vallahi, dedi, onlardan bir çoğu mefat etti, bir tane var amma, o da buraya seyrek gelir. Mademki istiyorsun, bakalım bir soralım. İçeri seslendi: — Bana bakın be, Çopur baba birini mi nerede oturuyor? Bileniniz varsa, Allah rızası İçin söy'esin. Kahveden birkaç delikanlı da- ha çıktı, merakla bana bakıyor« lardı. İçlerinden biri: — Haaaa hani şu Ali usta- nın babası mı?. Beğim, sen onu yukarda Emin Efendinin dükkâ- Binda bulursun. Gel bak sana anlatayım. Şöyle yukarı doğru git, sonra sola sap doğru git bostanlıktan sonra karşına bir bakkal dükkâm gelir, sor içeriye.. ben beş dakika evvel geçtim, baba orada İdi. * Istanbulun en eski horoz me- raklısı Bay Salih, içerisi pasdır- ma, zeytin yağı ve sabun kokan dükkân içinde, bana üstünü ba- şını göslerdi: — Bak şu hale beyim, biz İş- te o hayvancağızların ahını çekiyo- ruz, 72 yaşımdayım. Eh nerede İse ezrail; — " Haydi bakalım hazret!..,, Diyüp yakamızdan yapışacak gö- türecek, inanmazsın, ben bir çift Hind horozunu saraya - vaktile, bir torba altına vermiştim. Tor- bası geçen seneye kadar yanım- da duruyordu amma, tabii içi boş olarak. Bay Salihe sordum: — Horoz döğüştürme merakı eski midir bizde baba? Elini sallıyarak öksürdü: — Ben babamcaa din'erdim. Odama Alır, Geceleri Biraz O zamanlar Kocamustafapaşada, cami içindeki kahvelerde Cuma- ları horoz döğüştürdükleri olur- muş. Daha evvel de, Topkapı sarayında hünkâr bahçelerinde Üzerl altın yaldızlarla süslü horoz- lar varmış' Ben henüz 13 yaşım- da ikea bu hayırsız. meraka saplanmıştım. O zamanlar Eyüb- de otururduk. Cumaları Eyüb alabildiğine kalabalık olur, çarşı İçindeki — kahvelerk, — kollarında koca kafalı Hind horozlarile, beli kırmızı kuşaklı, sarı — yemenili, koyu kırmızı fesli bir sürü adam- lar ge irdi. Kahve avlularında İddiaya tu- tuşurlar, Hind horozlarını ortaya bırakırlar, Hay- vancıklar vuruşub döğüştükce etraf- tan bahse tutu- şanlar, — kavga edenler, kendileri de horozları gibi döğüşenler olur- du. İşte o sırada horozlardan hawx gisi galib gelir- se, ona bir hayli müşteri çıkardı, — Bu horoz- cular, böylece ti- caret mi yapar- lardı ? — Hemen ek- serlya, evet.. İç- lerinde bazıları da kibar evlatları, Babıdli — kalemi memurları — idi, Bunlar, urf me- rakla horoz besler- ler, yemez, içmez hep horozlarına yedirirlerdi. Bay Salih ayağının birini ya vaş yavaş Öteki ayağı Üzerine atarak, içini çekti. — Hey Yarabbi, ne idi 6 merak, günlerce gözüme — uyku girmezdi. Cumaları — Eyübdeki horozları gördükçe — bende de bir merak başladı. Babamın bana verdiği bir mushafşerifi, birgün götürüb sattım. Yenicamiden ©o para ile ufak bir hind horozu aldım. İşte bu horoz benim sanki ilk sevgilimdi. Kış geceleri oda- ma alırdım, biraz oynaşsa uyanır- dım. Yazları da ikide birde uy- kudan kalkar kümese koşardım. Dedim ya, delilik, bu — zamanki Aaklım olsaydı, horoz yerine ev- lâd yetiştirirdim. — Bekâr mısın Salih usta ?, — 34 sene var. Benim o dik kafalı, pis —huylu horozlarımın ceremesini kim çeker. İik evlen« Oynaşsa Uyanırdım Z İlk çarpışma başlıyor. Fakat nerede o yırlıcı Hind horozları?.. diğim zaman, Hind horozlarından biri karımın bacaklarına saldırdı. kaldırdı, hayvanın üzerine maşayı yapıştırdı. Boşa- evlenişimde üvey oğlum horozlara sataştı onu da evlenişimde kari horozlara değil, doğurmıya dayanamadı, oğlu doğdu, kendi Karım da dim. — Ikinci bıraktım. — Üçüncü göçtü. Bay Salihe sordum: — Şu eski horoz dövlüştürme âlemlerini anlatsana baba.. Bay Salih yan yan bakıyor, elini sallıyordu: “ — Yüreğimi mi Horozlarda balsizlik, kafalarını düşmanlarının kanadlarına #okmakla başlar içkinin, ne kadının, ne hiç bir şeyin zevkini bulamazdık. Şimdi gözümün önüne geldikçe titrer oluyorum. Hele bir düşün bir kere: İki tane domuz azmanı Hind horozu kucağımızda dururken bile çırpı nır, rakibine yan yan bübürlenir, ikide birde kanadlarını çırpmak ister gibi silkinerek öterdi. Daha toprağa bırakınca, oldukları yer- de şöyle bir dönerler, eşelenirler, gugüklarlar. Sonra — birdenbire şahinler gibi biribirinin Üzerine atılılardı. Heyyy Yarabbim, o ka- nad sesleri, © mahmuz çarpma- larını işittikçe yüreğimiz zıplardı. Hiç unutmuyorum, onbeş - sene var, bir gün Etyemezde, hanl şu Samatyaya — giderken sağda yüksek bahçeli, demir parmak- İz bir kahve vardır, işte orada benim “şirpençe,, nin.. Şirpençe de kim baba?, — Efendim, biz horozlarımıza hep isim takardık. Kiminin kurd, kabarta- caksın evlâd.. Biz o âlemlerde ne lldıA:i kânun Bozuk Ve Lâmbasız Bir Sokak Aksarayda Çakırağa mıw*_ sinde Cami sokağı, tramvayı Cerrahbaşa caddesine ve ; yerine çıkan en kestirme y işlektir. Gece gündüz hemen tün ©o civardakiler buradan Ğ geçer. Fakat buna mukabil soki' ğın tek bir lâmbası yoktur, x celeri burası zindan gibi karâff lıktır. Kaldırımları — bozuk, y& çamurludur, su birikintilerile ladur, Hele yağmurlu gecelıl.*, buradan geçmek için insanın bi takım elbise ve bir çift ıyıklıl'â feda etmesl lâzımge'lr. Bu ıoi'â; ğın tamiri ve bir lâmba lıouıjrl için Belediyenin himmetini ridi ediyoruz. j Akeerağ. Cemi oekağml UĞ kiminin Haydarâbad, 'kiminin şat |— hin, kiminin akbaba diye vardı. Ne diyordum?, Ha; o kal” vede bir Cuma günü oturuyof” dum. İçeriye redingotlu, kerli ferll | bir efendi girdi. Arkasında bif uşak. Uşağın kucağında bir horozu. Aman yarabbi, o ne ba* kışlar, © ne tüy, ©o ne göğüs, © ne pençeler. Kerli ferli Ef. , geçib yerine oturduktan sonra: “Var diye seslendi. Öteti arkadaşlar © horozlarına güvene.aiyorlardı Efendi: —* — Benim (iblisi) yere vurana 10 altın varl. ,, dedi. Ortaya âtıldım. “ Şirpençe M meydana saldım. Hayvanlar ka* pıştılar. Fakat şirpençe, o kocü hayvanın mahmuzlarını . yedikçe — sersemliyor, — ibiğinden «u — gibl kanlar akıyordu. Bizde bir. âdet — vardır, eğer bu vaziyette bell horurumu almaya kalkarsam, bif daha artık kimse beni dövüşü almaz, yüzüme bakmaz. Şirpençt — dayandıkça o adamın iblisi kızıt — yordu. Nihayet birdenbire bir y oldu. Koca horoz, benimkinlü ibiğini — yakaladı, vurdu — yer6: sonra — gagasile, — mahmuzlarile yerde hallaç pamuğu gibi evirdi, çevirdi, yere attı. Ah ne idi 07 Boğulur gibi boylu boyunca beli — de yerlere düşmüş, bayılmışını. — Bay Salihin gözleri dolu dolü olmuştu. Anlatırken, elinin baf parmağı titiriyordu. Onun nefet almasından fırsat bularak sordum! — Istanbulda horoz dövüştü” renler ençok nerelerde bulunurdu? — Kasımpaşa, Eyüb, Koca* mustafapaşa, Samatya, Davutpaştı Edirnekapı, bir de Fatihde.. — Iyi bir Hind horozu nasıl olur?. Bay Salih baş parmakların! açarak tarife başladı: — Bir kere mahmuzlar bü kadar, geriye doğru kıvrık dikeB gibi.. Sonra ayaklar ne kadaf büyük, kabuklu çevik olursa, ©* kadar makbul.. Göğüs geniş v* kabarık, gaga, kartal gagası [İı sivri ve keskin.. Hoş biz ekseriyt horozlarımızın gagalarını ke: sivriltir, keskinleştirirdik yal. BaY Salih, şimdi Istanbuldaki horof döğüştürücüleri sorduğum zamafl başını acı ile salladı : — Gidecek geliba bir beli kaldım. Hepsi göçtü. Birkaç taft var amma, onjlar da ellerini eteke lerini çektiler. Zavallı hayvanların kan içinde kalmalarında duyulan böyle meraka bir fatiha okumak y'd"a' olmaz mı ? *

Bu sayıdan diğer sayfalar: