K e TFT ga FACAT U TFT Y TERTT çÇ ÇOT U I Dünya Hâdiseleri l Hırsıza Ve Yangına Karşı... Parisli bir Fransada faydalı Bir makine icat edildi alelâde bir saatin dişlerini andırır, bir telefon ahizesine bağlandı mı hararetin yükselmesinden, yahut ta fazla gürültüden müteessir olarak, hattâ ev sahibinin bulunmadığı bir zamanda bile telefonu kendi kendine açarak polis merkezini imdada çağırır. Fransa Posta ve Telgraf Ne- zareti bu makineleri tecrübeden mühendis hırsıza ve yangına karşı muvaffakiyetle karşı koyacak bir makine İcat et- geçirmiş, aldığı neticeyi beyenmiş | ve her posta merkezine bir tane konulmasını kararlaştırmıştır. * Fıınııı gazeteleri bir hırsızın hikâyesini anlatıyorlar. Bu İ hırsızın adı Rossi- dir. Şimdi bulun- 'esi | duğu yer de ha- Bu adam son defa tu- sebep olan hâdiseden evvel bir arkadaşı ile birlikte bir zengini — sızdırmış. — Fakat eline parayı geçirince arkadaşile pay- laşacak yerde adres birakmadan ortadan kaybolmuş. Ikinci hırsızın hiddeti tasavvur edilebilir. Paris kazan olmuş, o kepçe, mamafih aradığını nihayet üÜçüncü sınıf bir otelde bulmuş. Rovelver - elde, otelin koridorunda : — Karşpıma çıksın, barsakla- mını deşeyim, diye gürlüyormuş. Rossi, esasen korkak bir adam, gürültüyü işitince bir garsonun yardımı ile otelin arka kap- sından kaçmış, fakat ©o kadar korkuyormuş ki, garson gayri ihtiyart olarak : — Bu ne korkaklık! Diye söy lenmiş ! Roasi'nin bu mütalânya ver- diği cevap şudur : — Azizim, ebediyen Glü ha- line gelmektense, bir dakika için korkaklık etmek müreccahtır. * Aı-ı sıra Avrupa gazetele- rinde, hatta bizimkilerde adı geçen «ÂAğa- % han» m muazram bir #servete ve ırktaşları arasında mühim bir nüfuza malik olma- sına ve prens unvanını taşıma- sına rağmen Hindistanda hiç te toprağa sahip olmadığı malüm- dar. Geçenlerde, İngiltereye yap- tığı bunca hizmetlere mükâfat olarak İugiltereden Hindistanda bir kırallık istediğini de yazmış- tk. İngiliz gazetelerinde yeni gördüğümüz bir habere bakılırsa: — «Hindistan Valisi uzan uza- dıya düşündükten sonra (bu tek kini) kabul edemiyeceği netice- sine varmıştır. | — Gatetenin esas yarısile bir sülunun ikl satırı bir (santim) sayıtır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardır: (8) kelime — vardır. 4—İnce ve kelin Yezılar tatacakları — yere — göre santimle ölçülür. miştir, bu'makine —— Tarihi Müsahabe Birkaç Hoca Hikâyesi Eskid € Fatih Sultan Mehmet devri hocaların saltanat kurmıya baş- ladıkları zamandır. O vakte ge- linceye kadar da Oszmanlılar üÜlkesinde n almış yerli ve yabancı hocalar görülmüştü. Fa- kat bunların devlet işlerinde ve devlet uluları üzerinde nüfuz yü- rütmeleri pek te görülmüş değildi. Fatih, kurmuş olduğu İmpa- | ratorluk için bir de hocalık cep- hesi yaratmayı muvafık gördü. Icabında — kılıca — yaptıramadığı işleri hocalara yaptıracağını umu- yordu. Bu yanlış düşünceden bir hocalar saltanatı peyda oldu ve bu saltanatın acısınmı da — öbür saltanatın doğurduğu musibetler gibi millet çekti. Fatih, siyasi ve asker! kuv- vetlere karşı saray hesabına bir muvazene tesis etmek için hocalar güruhunu himaye ederken milli düşüncelerden tamamile uraktı, dili kuvvetli ve kendi şöhretli olmak - şartile her hocaya yer ve .... para veriyordu. İltifat görmek ve para topla- mak hirsile dört yandan lstanbula gelen hocalar içinde çok tuhaf adamlar vardı. Meselâ Alâeddin Ali adlı ve Halepli bir hoca bu tuhaf misafirlerin en ileri gelen- lerindendi. — “ Arabi ,, —unvanını birtürlü bırakmıyan bu hocanın bellibaşlı bir eseri yoktur. Ken- dine şöhret temin eden yegâne eser yüz yapraklı ve canlı bir kolleksiyondu. Evet, onun tam yüz tane oğlu vardı, kendisine, bol kitap yazmadığından dolayı sitem edenlere onları gösterirdi. | Halepten gelip senede sekiz on | çocuk yetiştirmekten başka bir D iş görmeyen bu adam, büyük kudretinden dolayı çarça- buk şöhretlenmiş ve © zamanlar en büyük ilmi mesnet olan Müf- tiliğe kadar yükşelmişti. Fatih, hocalar güruhunun hü- kümdarları -peygamberlik iddia etmeye — bile teşvik — ettiklerini bilirdi. O sebeple onların ahlâkına kat'iyen itimat etmezdi, hattâ ahlâksızlıklarından bazan istifade, bazan da istihzaya vesile iktitaf ederdi. Meselâ Ali kuşçu, cidden âlim bir adam olduğu halde ahlâk itibarlle sıfırdan aşağı idi. Evvelce yine o | (e Z— İki bügük molla, kergün sabahtan günlehinde, ı)s"”pN . batıncıya kadar Fotihin önünde © aSi kelimenin lehinde, oleyhinde söz söylediler Akkoyunlu hükümdarı Uzun Ha- sanın yanında ve hizmetinde bulunuyordu. Hattâ onun tarafın- dan elçi olarak Istanbula yollan- mıştı. Fatih, bol para vadederek onun zihnini çeldi, kendine bağ- lâdı. Uzün Hasanla yapılan Ot- lukbeli muharebesinde Ali kuşçu, Fatihin yanında duruyordu ve eski efendisinin münhezim olma- sına dua ediyordu! İşte içleri böyle olan hocaların dışları bambaşka idi. Hemen hepsi çalımlı adamlardı, yüksek- ten atarlardı. Onların başlıca hünerleri kelime üzerinde cam- bazlıktı. Bir gün Molla Zeyrek Fatihin buzurunda “ ne Rumda, ne benda ve Turanda beni ilzam edecek âlim yoktur,, dedi. Hünkâr gülümsedi : — Bütün Rumu ve İran ile Turanı dolaşmıya hacet ne?.. Burnumuzun dibinde Bursa var. Orada Hoca zade müderrislik ediyor. Kendinize güveniyorsamz onunla mubahaseye girlşin. Molla Zeyrek “Hoca zade has- talamp ta gelmemezlik etmezse ben hazırım,, dedi. Fatih te emir gönderip Bursadaki hocayı ge- tirtti. Osmanlı tarihinde eşi ol- mıyan bir meclis kuruldu. Rum- vsENarsensaa, Keki Zebtiye, Çatalçeşme tokağı, 25 İSTANBUL | e Bazetemizde — çıkan — yazı Ve resimlerin bütün Mahluz ve gazetemize nittir. epae ABONE FiATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değişlirmek 25 kurüştur. Geolen evrak geri verilmes, %.Mıı mes'uliyet alınmaz, * N ektuplara. 10 kı y Vei % '=ıvoıılıF l.l'ı'ıudıı. eli <O Yelefon 20203 Ç Başka,Dışla rı Başka Idi dan dönme Husrev, bu münakaşa meydanın- da hakem rolü oynıyordu. Bizzat hocalardan — Molla Fatih, münakaşayı kontrol edi- yordu. Sadrazam Karamanlı Meh- met Paşa da hazırdı, ayakta du- ruyordu. Molla Husrevin yine bir kelime Üzerine açtığı bahis, tamam altı gün münakaşa mevzuu oldu. Saç- h, sakallı iki büyük molla hergün sabahtan gün batıncıya kadar Fatihin önünde o kelimenin le- hinde, aleyhinde söz söylediler, altı gün kafa patlattılar, çene yordular. Her ikl hoca, fikirlerini ilkin ağızla söylüyordular, sonra kaleme sarılıp © fikirleri kâğıda geçiriyorlardı. Altıncı günün akşamı, hoca- ların kâğıtları sıralandı, tek bir kelime yüzünden yüzlerce sayfalık yazı vücude — geldiği anlaşıldı. Bursadan gelen Hoca zade, müt- hiş bir heyecan içinde İdi: SERARERY A , Sen Posta | Benim padişahım ol kdşidir!.. — Padişahım, dedi, müsaada ederseniz Molla Zeyreğin yazdık- larını istinsah edeyim. Bu suretle hakemin tebliğ edeceği hükmü daha salim bir kanaatle telâkki edebilirim. Fatih, bu ricayı kabul etti. Aym zamanda bir lâtife yapmak- tan da geri kalmadı: — İstinsah ediniz, fakat acele etmeyiniz kl yanlış yazmış olmı- yağınız. Hoca zade bu lâtifeden #inir- lendi şu cevabı verdi : — Ne kadar yanlış lstinsah etsem sizin karşı çıkardığınız şu adamın — yazılarındaki hataların sayısımı bulamam, Molla Husrev, Hoca zadenin haklı — olduğuna — hükmetmişti. Öbürü bu hükmü kabul etmedi, kalktı, Bursaya gitti. Orada Mol- la Hasan adlı biri, kendisini ya- nına aldı, çocuklarına hoca yaptı. Fatib, bir müddet sonra onun ' gönlünü almak istiyerek haber yolladı, Istanbula dönmesini teklif etti, kelime kavgasında mağlüp ilân olunan Molla Zeyrek bu da- veti kabul etmedi, şu kısa cevabı yolladı : — Hoca Hasan sağ olsun. M. T Kari Mektupları Bir Dersten * Kalan T alebenı(ı Ricası Bu sene birinci devre baka- lorya mezuniyet ikmal imtihanında bütün derslerimizden — muvaffak olduk yalnız bir dersten birer numara eksik aldık ve bu yüzden koca bir senemiz mahvoluyor. dokuzuncu — sınıfa devam etmele- rine müsaade buyrulsun, bir dere- ten bir veya ikl numara İçin bir senesi yok olan geüçlerin zaman- larının kaybolmasına meydan ve- rilmesin. Fekişehir Heesi 8 A. talebesinden 148 Lütfi Son Posta — Bu mahiyeite Iki temenni mektubu da Ankara- dan 14 haniım kızın imzaslle ve Davutpaşa ortamektebinden 17 talebe namına Ali Fuat imzasile gönderilmiştir. Mektuplar bu mek- tubun ayni olduğu için ayrıca neşrine lüzum görülmemiştir. Etlere Niye Damga Vurulmuyor Belediye evvelce etlere keçi, koyun, karaman, dağlıç, kıvırcık vesaire yazılı damgalar vururdu. Şimdi bunları kaldırdı. Halbuki bu damgalar etten anlamıyan halkın işine yarayordu. Şimdi galiba keçi etini koyun niyetine yiyoruz. Barsaklarımızdaki tahav- vülâtın — verdiği kanaat budur. Acaba Belediye tekrar bu etlere damga vurduramazmı? Küçükpazar Leblebici wokak Mehmet Necati Son Posta: (|Bundan ovvel belediye bütün hayvanlara damga vuruyordu. Keçi, koyun, manda bu suretle ayrılmış oluyordu. Bir kısmının damgası - kırmızı, — bir kısmının ki mavi idi. Hattâ, bu damgalarda koyunların nev'i dahi yazılıyordu: Dağlıç, kavırcık, ka- raman İlâ.. Son zamanda belediye yalnız keçi ve koyuna damga vurmak- tadır. Bir iddiaya göre bazı dağlıç- lar kıvırcıktan Üstünmüş.. Binaen- aleyh koyunlara nevi damgası vur- mamakla müşteriye beğendigi eti seçmekte muhtar — bırakıyormuş, biz, bunun aleyhindeyiz ve her hayvana cinsi ve etin nevine göre damga — vurulmasına — taraftarır. Vaziyet bundan ibarettir. Ma- mafih şunu da ilâve edelimki alel- ıtlak koyun damgası mavi, keçi damgası da kırmızıdır. Keçi bu suretle farkedilebilir. Bir Vapur Yolcusunun Yazdıkları Tekirdağ, —Mürefte, Şarköy, Erdek ve Karabiga seferini yay- makta olan şirketin bir vapurile birkaç defa seyahat ettim. Br kısım yolcunun ambarlarda sey>- hat ettirildiğini, ple tavuk kafes- lerinin ambara konulduğunu ve orada burun tıkanmadan nefes almanın mümkün olmadığını ve vapurun yıkanmak ve dezenfekte edilmek yüzü görmediğini kırk sekiz saatte bir kere ancak yıka- nan vapurun çok fena koktuğunu yollarda vapura mensup zevatın ucuz olarak aldıkları kesilmiş etleri, halkın geçeceği yere astıklarını, tavuk kafesleri ve üzüm sepetleri konularak helâ kapılarının kapa- tıldığını ve bir kişiye yarım met- re murabbar yer bile düşmediğini gördüm. Vapurlarda yolcular için itinalı davranılması mümkün ola- maz mı? Bigalı H. $ İstiyoruz ki bir, dersten kalanların Ş İ