21 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

21 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Hâdiseleri jz—————r— Ford Ve Haydut Dilinger Amerikalı haydut moşhur Di- linger'in İsml bu- ralarda — bile İşi- tü tildi. Uzun müd- up gönderdi| det ele, —avuca sığmadan en şeni işleri gören bu adam nihayet (1) numaralı halk düşmanı ilân edildi. Diri, ölü; şerrinden cemiyeti kurtarana (10) bin dolar vadedildi. Bir müddet sonra bir sinemadan çıkarken vurulup gebertildi. Dilinger öldü- rülmeden iki gün evvel meşhur etomobil âmili Ford'a bir mektup göndermiş. Demiş ki: — Şimdiye kadar Amerikan zabıtasının eline geçmeyişim Ford etomobili — sayesinde — olmuştur. Binaenaleyh iki gün sonra mü- essesesinizi ziyaret edecek ve memnuniyetimi yüksek seşle ifade edeceğim. Dilinger öldürüldükten — sonra Ford'un geniş bir nefes aldığını ilâveye hacet yoktur. * inin en parlak ve en güzel kadın sinema artisti haki- katte bir erekek- tir. Bu —adamın ismi Mei - Leng - Fong'dur. ve Pekinli bir keman Üstadının oğludur. Avam müstesna olmak üze- re umumiyetle Çin tiyatrosun- da kadın rolünü erkekler yapar- lar. Bu sebepledir ki Mei - Leng- Fong'da sinamada kadin rolünü kabul etmiş ve büyük bir şöhret kazanmıştır. Aynı zamanda tiyat- ro da oynar ve sırf kendisi — için yazılmış piyesler çoktur. Gayet iyl danseder ve şarkı söyler. En Iyi sesli kadınların nefes yetiştire- meyecekleri tiz şarkıları söyler. Bilhassa tırajedi de, halkı teshir eder. Onun en ziyade tercih ettiği sahneler Pekin ve Şanghay sah- neleridir. Çünkü bu iki şehir ve bilhassa Pekin, Çin ülkesinin san'at merkezi olmakla maruftur. Met-Long-Fong'un sayesindedirki bir zamanlar tamamen terk edil- miş görünen klasik Çin dansı tekrar revaç bulmaya başlamıştır. gu verereesenileş Keki Zabtiye, Çatalçeşme tokağı, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan — yazı ve resimlerin bütün bakları Mmahfuz ve gazetemize nittir. ABONE FiATLARI Abone bedeli peşindir. Adı değişirmek 28 kurüştür. ” arame Gelen evrak geri verilmes, ucl:'—= mes'uliyet alınmaz. vap mektuj 10 kuruşluk pul İlnıpılgr;mdır. z Posta kultusu: 741 (slanbul Telgraf : Sonposta 'Teleton : 20203 | hattâ hoş görür “Mütareke günlerinde kötü, çok kötü yaradılışlı bir adam türemişti, Türk adı taşıdığı ve türkçe komuştuğu halde Türklük aleyhinde akla, hayale sığmaz işler yapıyordu, Türk evi bas- tırıyordu, — Türkleri ecnebi polislere dövdürüyordu. Türkleri Maltalara sür- dürüyordu ve hülâsa her edepsizliği yapıyordu, Bu adama Sait Molla « » O, batırmak istediği öz yurdunun yepyeni ve pır- lantalar gibi parlak bir sima ile ayağa kalktığını görünce yüdellere anvuştu. Orada da Türklük ine çalışt. Bir aralık Mimrda - touretle meşgüal olan veya soyahat maksadile oraya gelca - Türkleri de incitmek istedi, jurnallar tertip etti, kırk kadar masnm Türk'ü hüpse aritırdı. Sü testisi su yolunda kırılır, Sait Molla da jarnalcılık yapa yapa jurnala uğradı, birgün dalavereleri açığa çıktı, Kıbrıs'ta hapse atıldı ve... geberdi, şimdi onun ocan verdiği memlekette hatıra- ları neşrolunuyormuş — veya olunacak- miş. Bu rivayet sahih ise ve merkum, yaplıklarını eamimiyetle yazınış ise en alçak bir yaradılışın iğrenç hayatı or- taya konulacak demektir. Biz. bu ha- beri duyunca Sait Mollaları yetiştiren jurnalcılık zihniyetinin Osmanlılar dev- rinde de facialara sebebiyet verdiğini gösterecek bir musahabe kaleme al- mayı düşündük. Maksadımız jurnalcı- lığa ve jarnalcılara lânet okumak için okuyucularımıza vesile vermektir.,, M. T İkinci Sultan Mahmut devrinde Şeyhislâm Halil Efendinin karısı Ziba Hanım, birçok erkeklerden daha engin bir şöhret almıştı. Çok zekl ve çok cerbezeli idi. Kocasının - mevkiini muhafaza kaygusile - gör yumduğu ve gibi görünüp methettiği, alkışladığı idari, siyasi | ve mali rezâletleri mert bir lisan ile tenkit ederdi, kibar kadınlar meclisinde o İşleri dile dolayarak | ağzına geleni söylerdi ve meselâ | bahriye işlerindeki yolsuzluklardan bahsede!l mecliste — bulunan Kaptan Paşanın karısına dönerek şu sözleri haykırırdı : — Bütün bu edepsizlikleri kocan olacak adam yapıyor. Mil- letin malını — çalıyor, — devletin bahriyesini kepazeye çeviriyor. Başka bir mecliste Maliye Vekili demek olan - Defterdarın karısına şöyle bir ders verirdi: — Akçalar tam — meyhane akçası oldu, çarşıda pazarda geçer akça kalmadı. Kocan ne haktan utanıyor, ne halktan. Yalnız küpünü doldurmıya bakı- yor. Ona Lnlıı tarafımdan söyle. Tarihi Müsahabe Osmanlılar Devrinde Jurnalcılık Bu yerin üstü varsa altı da var, yarın — mezarına — meyhanelerin lâğımını akıtırlar. Ziba Hanım, bu sert sözlerile devlet ulularının hepsini kendine düşman etmişti. Hele o devrin hakiki hükümdarı olan Halet Efendiyi büsbütün kinlendirmişti. Çünkü her kadın meclisinde, her düğünde, her dernekte mutlaka Halet Efendiyi — dile — dolardı, Karısının yüzüne karşı onun fenalıklarımı birer birer sayardı: — Hâlet değil, felâket, kara musibet. Devletin temelini oyuyor, halkın saadetini yiyor. Fakat gün gelecek, bütün — yedikleri burnundan getirilecek, çünkü ev yıkanın evi er geç viran olur! Halet Efendi, sadrazamların bile tahammül ettikleri bu kadın bombardımanına “uzun — müddet ses çıkarmıyacak takımdan değil- di. Devleti ve hükümdarı avcunun içinde tutan bir adam için bu tenkitlere karşı susmak, bu tah- kirleri hazmetmek — imkânsızdı. Binaenaley Padişahı — sıkıştırdı, şeyhislâm Halil Efendiyi azlettirdi. Onun kanaatine göre Ziba Ha- nım, bu gevezeliklerde bulunmak cüretini kocasının yüksek mevki- inden alıyordu, o mevki kaybo- lunca kadım susacaktı. Halbuki bu hesap yanlıştı. Zi- ba hanım, kocasına vurulan darbe Üzerine de susacak bir tinet taşı- mıyordu. Çünkü fenalığa ve fena- lara karşi beslediği nefret çok samimi idi. Nitekim Şeyhislâm karılığım kaybettikten sonra da susmadı. Yine Yer yerde devletin batmakta ve batırılmakta oldu- gonu haykırmakta devam etti. K ! — Gazetenin esas gazısila bir sütanan iki satırı bir (santim) sayılır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardır: yanına çağırır da gine ağrıdan dert yanarra bu işle bir büyü, bir sihir eseri şezdiğini söşlel Üstelik Halet efendinin karısına da bir mesirede mükemmel bir dayak attırdı, kadını kepaze edip bıraktı. Ziba hanım bu son cüretinin cezasını Bursaya sürülmek suretile çekti, kocası da Mihaliçe aşı- rılmıştı. Fakat Halet efendi bu cezayı kâfi bulmiyordu. Karısına atılan dayaktan dolayı Ziba ha- nımı çok ağır bir cezaya çarptır- mak istiyordu. Bu kinini açığa yurmak elinden gelmiyordu. O vakit yapacağı ve yaptıracağı te- şebbüslerin sırrı belli olacaktı. Binaenaleyh bir, iki ay ne Ziba hanımı ağzına aldı, ne kocasını. Bu suretle o dayak vakası ve suçluların sürgüne gönderilme hâ- disesi unutuldu. Devlet değirmeni yine eskisi gibi dönmekte devam etti. Herkes Halet efendiyi başka işlerle meşgul görüyordu. Vaziyet bu şekli alınca Halet, paçaları sıvadı, kanına — susadığı Ziba hanımdan tam ve mükemmel bir öç almak için etraflı bir pilân kurdu, ilkin saray hekim başısını çağırdı, eline bir kese akçe tutuş- turdu, Padişahın sık sık şikâyet ettiği yarım baş ağrısının manevi bir sebepten İleri gelebileceğini ileri sürerek herife şu emri verdi: — Şevketlü Hünkâr seni yanına çağırır da yine bu ağrıdan dert yanarsa bu işte bir büyü, bir sihir eseri sezdiğini söyle, efendimizi: Korumak için bunu söylemek lâ- zamdır. Üst tarafını bana bırak. Hekim başı değil Sadrazâm da Halet efendinin emrinden dışarı çıkamazdı, çünkü Osmanlı İmpe- ratoru hakikatte bu adamdı. Bu sebeple dediği hemen yapıldı, bir kaç gün sonra yine başı ağrıyan Hünkârın hekim başı tarafından “bu bir büyü eseri olsa gerek, Çünkü mübarek — vücudünüzde böyle bir ağrıyı doğuracak hiçbir ârıza yok,, denildi. Hünkâr, zaten vesveseli, vehham bir adamdı, Bir hekim ağzından büyü sözünü işitince pirelendi. Şu ve bu hoca- dan muskalar - aldı, şu ve bü şeyhi çağırtıp okundu, şu ve bu kurşuncu kadınları çağırtıp saraya sular döktürdü, toprağa sarmısak- lar gömdürdü denize karabiberler attırdı. Bu tedbirlerle — kendini muhayyel — büyülerin — tesirinden korumaya savaşıyordu. İşte bu sırada. birgün saray Mektep İşlerine Dütr t Cevaplarımız Adapazarında Fehmi Böeyo; Gedikli küçük zabit mektebine iptidat mezunu alırlar. Halbuk! siz ilkmektebin dördüncü sınıfın dan çıkmışsınız. İlkmektep mezu- nu olmanız şarttır. ' * İ Boluda M. Münir Beye; Liselere doğrudan doğruya geçmiş talebeler almır. İkmaliniz! verdikten sonra yetişebilirşeniz ve kayıtlar kapanmadan kaydolabi- lirsiniz, girebilirsiniz. * Kasımpaşada Burhan Beya: İ Sirz Ankara san'at gedikli mektebine tekrar bir mektupla müracaat ediniz. Bundan başka yapacak bir şey yoktur. Size cevap verilmemesinin sebebini de, kayıtların dolmuş olmasında bulu« yoruz. Mamafih dediğimiz gibl pullu bir mektup göndererek vazl« yeti sorunuz. Üç Ayda Neticelenmiyen Bir Muamole . Ayvacık Nüfus memurluğunda görülecek çok basit bir işim vardı. Fener Nüfus memurluğu vasıtasile 3094 numara ile üç ay evvel kendilerine taahhütlü mek-« tupla evrakım göderildi, iki defar da tekit edildi. Henüz cevap verilmedi. Sebebini bir — türlü öğrenemedim. Cibali İnhisarlar Matbaasında mücellit Hüseyin Avni "Kapısına bir kadın geldi, Vaide Sultana sunülmak üzere bir kâğıt bıraktı. Şevketlü hünkârın sıhbha- tile alâkadar olduğu da söylendiği için hemen İçeri verilen bu kâğıtta Bursaya sürgün giden Ziba Has mımın evindeki ahırda büyülü bir — kuzu gömülü olduğu ve bu kuzu çürüyüp dağıldıkça padişahın da eriyip zayıflıyacağı — ve nihayet öleceği yazılı Idi, Valde sultan telâş ile hünkârü koştu, kâğıdı verdi, o da korku«s dan bembeyaz kesildi : € — Zaten, dedi, - biliyordum. Bana büyü yapıldığını anlıyordum. Ah alçaklar, ölmemi de istiyorlar ha. Ve hemen emir verdi, çavuşlar, baltalılar, hasekiler koşturuldu,; sahipleri sürgüne gittiği günden- beri kapıları kapalı duran eve girildi, ahırın toprakları delikdeşik edildi ve bir köşede ağzı dikili, yüreğine yüz kadar iğne sokulu bir kuzu bulundu, hünkârın ya- nına getirildi. Kuzunun meydana çıkarılma" sile ve hele ağzındaki dikiş'1 sökülmesile, yüreğindeki iğnelerimn atılmasile büyü bozulmuş oluyor« du, hocalar, şeyhler, ancu < kadınlar böyle söylediler ve ayal zamanda sihirbaza ağır ceza ve- rilmesini ihtar ettiler. Padiş bir daha baş ağrısı çekmiyeceğii ummaktan doğma bir neş'e içinde emrini verdi. Z — Bursaya âdam gitsin, bil- yücü karıyı boğsunl. Işte Osmanlılık devrinin son” larında alıp yürüyen jurnalcılık, Halet Efendi gibilerin kurduğu bir ananenin. siyasi şekiller almar sından ibrettir, Sultan Mahmut zamanında büyü yapılıyor diye jurnal verilirdi, Abdülhamit dev- rinde “ fesat kuruyor ,, şeklinde jurnallar yazılır oldu. Bu alçaklığı yapanlar mı, yap” tıranlar mı suçludur?. Bu, tavuğun yumurtadan mı veya yumurtanın tavuktan mı çıktığını ııııt etmek kadar müşküldür. — T ei

Bu sayıdan diğer sayfalar: