İki' Ahbap Çavuşlar İ’,_».İV (Aî V G ’l ! YN y İki Ahbap Çavuşlar “gittiler, iş bürosundan iki bilet aldılar. Yük bileti.. — Ah! Okyanostaki adalar daha tatlı imiş! — Evet, orada bütün kemikler sebzeden imiş!.. ——i e ee MASALCIK Çöpbacak Hâdiye Bavulları, beraber gayet şık bir kı- yafetle istasyona geldiler. çantalarile Ve Tek Göz Afacan — bir gün — oynarken gözünün — birini zedelemişti. Ggözü bağlı sİnemaya gitti: — Bana ya- rim — bilet verir misiniz ? — Nasıl ya- rim bilet?, — Görmüyor musunuz ? Sine- mayı tek gözle Çobanın Kavalı Çooook eskiden Anadolu ova- genç ve güzel bir çoban Yaşardı. Bu çobanın kavalı oka- dar güzel şarkılar çalar, her tarafı okadar mest İ lardan CÜÜ GÜY SkNA e gobanı her kes severdi. Çoban derdi ki: — Benim kavalım sürülerime okadar hâkimdir ki, ben ne İster- sem yaptırırım!.. Hakikaten çoban — sabahları gün doğmadan ağıla çıkar, kava- hnı çalmıya başlar, başlamaz sü- rüler baygın bir halde dağ yolunu tutardı. Bir koyun uzaklara gi- dince çoban kavalını öfler, koyun koşakoşa geri gelirdi. Onları en korkunç uçurumlardan atlatır, en müthiş suları göz kırpmadan ge- çirtirdi ve bunu da ancak kava- hmnın sayesinde yapardı. Bir gün çoban: “ Ben koyun- larıma her şeyi yaptırırım! ,, der- ken köyde, köylülerle bir iddlaya tutuştu: — Ben dedi. Sürülerime iki gün yalnız tuz yedireceğim ve ::_kn ir göl kenarına götürece- bi eran ğim. Kavalımı üflemeye başlayınca göreceksiniz ki, hiçbiri eğilip te su İçmeyecekl.. Ğobnn dediğini yaptı, kuzular, koyunlar lk.l_gün iki gece tuz yediler. Ve zabah rünce, çoban kavalımı çalmıya başladı. Koyunlar suya atılmak istiyorlar, fakat kaval mütemadi- yen yanık yanık şeyler çalıyordu. Nihayet saatlarca gölün kenarında bütün sürü içleri susuzluktan ya- narak kavalın İstediğini yaptılar, su içmediler, sallandılar. Köylüler acıdı: — Bahsı kazandın güzel ço- ban.. Bırak artık zavallıları!, de- diler. trene Evet şaştınız mı? O iki yük biletini kendileri için almışlardı. #eesersereLAARALALAELALAAAARALELALAAAAAA LA ALA LA LA SA KA MA DA AAA AAA BA AAA GA Ra AAA Hayvanlar Konuşuyor!.. —3 ÇÖY Sunaru — x-. ı K bl diler. temizleyordu. rıyordu. ç — Şu balıklardan bir tane ama müsaade eder misin ? Afacanların evi önünde bir Üstü Aaçıktı. Birgün hanımteyze pencerede otururken bu fenerden dehşetli hararet çıktığını gördü. Ertesi akşam yemeği bir tavaya koydu ve hava gazinin Üzerine oturttu. Yemek mükemmel pişi- yordu konu komşu şaştılar. Ha- nımteyze diyordu ki: — Artık evdeki hava gazini kaldıracağım. Ayda on lira tasar- ruf ederim. Hortumla Çöpbacak otomobilini l su sıkiyor, - tozları kaldı- ! .m————ıw. sessssasan başladı. stif Eve palabı- yıklı bir fabrika- tör gelmişti. — Gel baka- hm — çocuğum!. Sana bir şey so- racağım. — Sardalye nasıl İstif edilir? Afacan der- hal cevap verdi: — Akşam üst- leri — insanların Aklına bir şey geldi Otomobili çiçekler arası- na itti ve yine sulamıya Timsah — Pöh!.. tramvaylarda is- Turna kuşu tüyü.. Bak, bize!.. Bizim elbiselerimiz — Öyle ya, dedi. Hem olomobil temizlenir, hem çiçekler sulanır. Fakat çi- çeklerin ezilip berbat ol- | duğunun farkındasınız yal. maremaresasaesaaaar Hayvanlar Konuşuyorl.. Senin Üzerindeki ne, hiç. Salgın Minik Alinin ihtiyar annesi fena bir hastalığa yakalanmıştı. Yataklara serilmişti, fakat tuhafı gu ki, onu xziyarete gelen bütün Kendülar Ki dülüürür yetitka serilmiş, ayni hastalığa yakalan- mışlardı. Bir sabah doktor geldi, Minik Ali kapıyı açtı. — Buyrun doktor amca, — Büyük annen yatıyor mu? — Yatıyor. — Ağırmı? — Ağır hasta.. Doktor merdivenleri yürürken “Aptal Beygirin Hikâyeleri Aptal beygirin eahibi onu hayvan hastanesins getirmişti.. Zavallı hasta idi.. Nihayet baytar kaşları çatık geldi ve aptal beygiri hastaneye soktu. Ha sa aa s eee ada ada GA AAA AA GA AAA AAA AAA AAA AAA Fakat aptal beygir ilüiç kokularından huylanmıştı. Bir gürültü, bir kalabalık.. Ne oluyor, ne var, demeden aptal beygir ortaya çıktı. Baytarı âltına almış, tepelemişti. sekaa eee AA AAA srerercece AAA serere annemin tedavisi için para almı« yacaksın değil mi? — Neden? — Bütün mahalleye bu salgın hastalığı o aşıladı da.. Dertli Cingözün dehşetli canı sıkılı« yordu. Babasından fena halde bir tekdir işitmiş, evdeki koca küpü kırdığı için de annnesi hafifçe üstünü okşamıştı. | Yolda küskün küsklün yürüyor- du. Minik Aliye rast geldi. Ko« nuşmıya başladılar. — Nasılsın ? —Ah! — Annen mi döğdü? — Üf — Yoksa para mı vermediler. — ÖL — Baban mı sövdü? — Uf — Allahaısmarladık. — Güleğüle.. Afacan Minik Aliden ayrılu Ayrılmaz derin bir nefes aldı: — Oh, dedi. Insan bir arka- daşına derdini yanarsa içi rahat« liyor. aeesekeAAKALA KA AAA A ASA AAA AAALALAŞ Nasıl Kötürüm Bir gün Afacan, Cingöz Sir de bilirsiniz. İstanbul Arap, Minik Ali Maslağa | sokaklarında gezen bir dilenci gertmiye — çıkmışlardı. Tam | vardır. Zavallının ayakları Zincirlikuyuya yakın uzaktan bir otomobil göründü. Müthiş bir sür'atle geliyordu. Geldi, geldi, geldi, nihayet “Küüüt',, diye bir ağaca çarpıp durdu. Otomobilin sahibi, “Pat!,, dige yolun ortasına düştü.. Sallandı; oynaştı ve gözlerini ta yukardan kesilmiştir. Dört tekerlekli bir araba ile elle- Fİni sopâ gibi kullanarak gezer. Bir gün Afacan bu adama sordu : — Bu hale nasıl geldin?.. — Ben anadan doğma kö- açtı. Afacan merakla koşarak türümüm. — Dünyaya — böyle adamın yanına yaklaştı: geldim. — Sen eyi bir şoförmüş- Afacan şaştı: sün amma, Efendi amca. Ya — Tekerleklerle, araba Afacan — Sana yardıma geleyim mi Fatma yolun üstünde ağaç olmasaydi ile Gberaber mi doğdun?.. a bacı ? otomobili nasıl durduracak- | Aman yarabbi, olur şey de- GTRE kilo süt vörir bERE Aşçi om Hayin, letüner “öğlem, Şimdi. çok. mepe | Sar gilr.. — Süt tartı ile verilmez, ölçü ile verilir. Belin : — O halde bir metro süt ver ..