Büyük Tarihi Roman Muharriri: A. R. İlîi Çapki;:ın Tuzağı Şövalye Yatağının Üzerine Oturmuş, Gergin Kolla- rını Yumruklarile İki Tarafa Dayamıştı.. : eai SA Birdenbire Şövalyenin vücudu Örpermiş.. avuçlarının içi buz ke- silmişti. — Casuslar mı?.. Ne casue- ları?, Kimin casusları?.. — Haaa, bakınız.. bunların olduğunu söyliyecek. kadar. (dirar yet eseri gösteremiyeceğim. Çün- kü bunun farkına, ancak sarhoş- luktan ayıldıktan sonra varabik- dim... Eğer bir kabahatim varsa, bunun cezasını peşinen gördügüm için artık daha büyük bir müca- zatta bulunmıyacağınızden emin olarak arzederim ki, ben akşam, Viki çapkının tuzağına düştüm... | S.ze esaslı bir malümat verebil- mek için müsaade ederseniz, ak- hm zıvanadan çıkıncıya kadar hatırlıyabildiğim — şeyleri nakle- deyim, Şövalye, yatağının Üstüne otur- muş.. yumruklarını sıkarak gergin kollarını iki tarafına dayamış, dimdik bir vaziyette Antuvam dinliyordu. Antuvan; gece Lagard ile Papenin, evvelce birçok işler- de ortaklık ettiği bu iki serserl- nin, kendisini nasıl — masalarına davet ettiklerini,. aralarında ge- çen sözlerden hatırlıyabildiklerini olduğu gibi şövalyeye hikâye etti ve sonra: — Hergün başka bir kalıba giren bu — heriflerden — içime çimdi bir. şüphe girdi, efendim. Bunda haklı mıyım, haksız m- yam ; artık onu da bilirsiniz. Dedi. Bu gözler, şövalyenin, vaziyeti —anlamasına — temamen kâfi gelmişti. O da, saraydan çıkıp gelirken yolda tesadüf et- tiği hâdiseyi, Kont Jarnağın ken- disini şarap içmiye davetini, hü- viyetini öğrenmek için döndürüp | dolaştırıp sorduğu sualleri hatırma getirdi. Gece ehemmiyet verme- diği şeyler, şimdi onun nazarında da büyük bir ehemmiyet ve cid- diyet kesbetti. Nihayet kalkıp gezinirken: — Antuvan!.. Doğrusunu is- tersen, şimdi bana da elli sopa vuracak bir adam lâzım. Dedi... Kapının dibinde duran Antuvan, hemen ellerini göğsüne dayayarak cevap verdi. — Muhterem — şövalyem; şüp- hesiz. beni bu hizmetten af buyururlar. Şövalye dalgın dalgın sözüne devam etti: — Şu halde, — bundan sonra şok dikkatli hareket — etmemiz xap ediyor. Herkesten çekinmeli. Mümkün olduğu kadar az göze görünmeli.. Bir an evvel işimizi bitirip buradan gitmeliyiz. — Emirleriniz aynen ifa edi- lecektir şövalye hazretleri.. Yalnız, zatıâlinizi ikinci bir dayak zah- metine sokmamak için birşey sor« mama müsaade eder misiniz? — Şayet o, Papen ve yahut Lagard denilen hâşa huzurunuz- dan çapkınlara rast gelirsem, iki- sini de bir çırpıda yere serebilirim değil mi?.. — Hayır.., Hayır... — Hayır... Bilâkis gayet hoş görünmeli... Ve yakında buradan Romaya gide- ceğimizi söylemelisin. — Bu emrinizi ifa etmek, va- kıa biraz güç olacak şövalyem... Hele, şu kaba etlerimdeki acılar İ riste daha ne casusiarı ve kimin casusları | geçmeden evvel, bu iki meluna | tesadüf edersem, hiddetimi müÜş- kilâtla yenebileceğim. Fakat ma- demki emriniz bu merkezdedir. Tabildir ki: itaat edeceğim... Pa- uzun müddet kalıp kalmıyacağımızı sormıya cesaret edebilir miyim, aziz şövalyem, — Belki evet.. Belki hayır... Şimdilik yapılacak iş, atlarımızı her an hareket için hazır bulun- durmak... Kılıçlarımızla hançer- lerimizi de üstümüzden çıkar- mamak... Bâhusus, böyle sıkı bi takip ve tarassut karşısında... Şimdi sen, doğruca usta Gregi- vara git.. Yahut Madam Gregu- varı gör. — Madam Greguvarı görmek daha iyi olur Şövalyem. — Nasıl istersen.. Bana, sa- londa güzel bir yemek hazırlat. Ben yemek yerken bir köşeye çekil etrafı dikkatle gözden geçir. Bakalım, şüpheli adam var mı?.. * Bir Tevkif Emri Veliaht Hanri henüz yatağın- dan kalkmıştı. Zevcesi, (Katerin | dö Mediçi) nin odasına gitmiye, © gün Paris civarında yapılan bir | av eğlencesi için görüşmiye ha- zırlanıyordu. Kapıdaki ağır ipek | Perde yavaş yavaş çekildi. İçeri sessizce Diyan dö Puvatye girdi. Hanri, Diyanı görür görmez büyük bir neş'e ve memnuniyetle sarsıldı. Kollarını ona — doğru uzattı': — Ah Diyan.. Yemin ederim | ki bana ılık dedaklarını getiri- yorsum. Onların sihirli lezzetile yine bana dünyanın en tatlı zevkini bahşetmek istiyorsun. Diye bağırdı. Diyan, hiç vekarını bozmadı. Ağır ağır Veliahta yaklaştı, Önünde dimdik durarak mırıl- dandı : — Herşeyim.. Bütün varlığım.. Bütün hayatım sizin değil mi asaletpenah ? Ve sonra gözlerini kapayarak dudaklarını Veliahta uzattı. Hanri inleyerek Diyanın ılık vücudünü kavradı. Fakat bilmi- yordu ki, bu ılık vücudün içinde mermer gibi soğuk ve donuk bir kalp vardı., Diyan, vaktile metresi olduğu Kıral Birinci Fransuvayı kat'iyen sevmemişti. Hatta bu taşkiın ruhlu adamın müfrit sevgisinden nefret etmişti. Onun kalbindeki yegâne aşk, şa'şaa ve saltanat içinde ya- şamaktan ibaretti. Ruhi ve hissi meselelere karşı kalbi, tamamen taş kesilmişti. Hanriye karşı izhar ettiği muhabbet ise, sırf bu genç ve uysal adamı elinde tutmak birgün gelip kıraliçe olmak gaye- sine istinat etmekte idi, Hanrinin emsalsiz derecede güzel olan ka- rısı Katerin Dömediçiyi hiçbir za- man sevmediğini ve hatta seve- miyeceğini biliyor; onun İçin genç veliahtın kalbine tamamen hâkim olmiya — çalışıyordu. Hakikaten Hanri, karısını hiç bir zaman sev- memiş; ona gösterdiği muamele de resmi bir. nezaket hududunu geçmemişti. Sabahları birbirlerile ancak beş on dakika birleşirler; ogün yapılacak işler hakkında büyük bir ciddiyetle görüşürler; ondan sonra birbirlerini unutuve- rirlerdi. ( Arkanı var ) AUA SECOUAFİ AUK SECOYRUL TÜ SECOURİ!. Beyoğlulu Musevi vatandaş — (Fransızça) İmdat, imdat, imdat!.. Rıhtımdaki — Hey, bana bak be, fransızça öğreneceğine, neden yüzme öğrenmedin?.. Dünya - İktiısat Hıbıı!ırll Dünyada Şarap |İstihsalâtı Beynelmilel şarap ofisi dün- yanın şarap yetiş- tiren memleketle- rinin — hepsinden istihsal rakkamla- Yunanistan rını almıştır. Yirmi beş yetiştirici memle- ketin bir aradaki istihsalâtları 1931 de 174 milyon, 1932 de 172 ve 1933 de 163 milyon hektolitre olarak tesbit edilmiştir. Bu rakamlara Sovyet Rusya- nın hissesini ilâve etmek lâzım- gelir. Bu memleket Şarap ofisine son senelere ait istihsal rakkamlarını gönderme- miştir. 1931 senesinde ise Sovyet Rusyada dört buçuk milyon hek- tolitre şarap İstihsal edilmişti. 1933 senesinde umumi İstih- salâtta bir azalma olmasına rağ- men Yunanistan, İspanya, Tunus, İtalya, İsviçre gibi bazı memle- ketlerin — istihksallerinde — bilâkis fazlalık vardır. Bilhassa bazı memleketlerde bağcılığa verllen ehemmiyet dik- kate değer bir hal almıştır. Me- selâ 1932 de 2.100.000 hektolitre olan Arjantinin mahsulü 1933 de | 6.700.000 — hektolitreye çıkmıştır. Portekizde — 6.150.000 - hektolitre olan 1932 mahsulü 1933 de şim- diye kadar görülmemiş derecede bol olmuş ve 9.100.000 hektolit- reye çıkmıştır. Fransanın — vatan kısmındaki mahsulü iki milyon hektolitre fazla müstemlekâtta ise 1.600.000 hektolitre azdır. i * Milletler Cemiyeti uyuşturucu deler merkez Dünyada | öniesi Ağusto- EPEŞİRFACE | ayy son günlerinde maddelerin vaziyeti | marak 1933 senesi dünya vaziyetini tetkik,etmiştir. Milletler Cemiyeti — tarafından toplanan ve konuşmalarda mevzu olan rakamlara göre 1933 — gene- sinde dünya morfin ve kokain istihsalâtı artmıştır. Bu madde- leri yapan fabrikaların miktarı ekserisi Japonyada olmak Üzere yüzde 21 nisbetinde çoğalmıştır. 1933 senesinde kokakin İstoku azalmış morfin istoku ite bilâkis yüzde 17 nisbetinde fazlalaşmış- tır. Memnuniyetle kaydedildiğine öre geçen sene içinde dünya okain sarfiyatı azalmıştır. Buna mukabil morfin sarfiyatında yüzde kırka yakın bir çoğalma vardır. beynelmilel | | dan takip olunduğunu söylemek | istiyorum. Sizin sebebinize tevkif Cenevrede topla- | Bu Sütunda Hergün İtalyancadan nakleden: H. Rauf KOCAMIN HEDİYELERİ Mely henüz genç ve güzelken, I dostu Ernestle beraber oturur- | | olduğu için villâlarının avlusunda lardı. Birgün yine hava pek sıcak ı | | oturmuşlar, konuşuyorlardı. Ogyün Ernest pek keyifsizdi. Çünkü fazla yemek yemiş bir şişe de fena şarap içmişti. Canları sıkılıyordu. | | Konuşacak lâkırdı bulamıyorlardı, Gezmeğe için — sıcağın biraz hafiflemesini bekliyorlardı. O sırada kapının zili çalındı. Er- nest pijamasını düzeltti ve terlik- lerini giyerek ayağa kalktı. Mely nin yüzüne baktı. Kadın: — Ponatacıdır - dedi, yahut bir arkadaşımdır. Ernest her ihtimale karşı ca- ketini alarak yemek odasına çekildi. Mely kapıyı açtığı zaman gelenin ne postacı, ne de arkadaşı gitmek | olmadığını hayretle gördü: Şık ve zevkle giyinmiş yabancı bir ha- nımdı. Halinden pek kibar olduğu anlaşılıyordu. Yüzü sapsarı, bir kaç kat merdiven çıkmış gibi güçlükle nefes alıyordu. Mely — Ne istiyorsunuz ? dedi. Yabancı kadın derhal cevap vermeyip yavaş yavaş ilerledi. Yüzü pek fazla mükedder oldu- ğunu gösteriyordu. Koltuklardan birisine yüzünü ekşiterek oturdu ve: — Kocam burada mı diye sordu. Mely kanının donduğunu hissederek kekeledi : — Kim? Hangi kocanız? — Kocam Ernest. — Hayır, burada değil elen- dim. Hem ben sizin kocanızı ta- nimiyorum - ki,.. Biraz — sustular, yabancı kadın mendilini dudak- larının üstünde gezdirerek: — Demek kocamı tanımadı- ğınızı ve burada olmadığını söy- liyorsunurz. — Fakat kiminle konuşmak istediğinizi henüz anlıyamadım. — Sizinle, ahlâksız kadın! Evet, evet sizinle. Nihayet yüzü- nüze karşı söyliyebildim. Ziyaretçinin üzerinde fena te- sir bıraktığını anladı. Nazarlarile parmaklarının asabi hareketlerini takip ediyordu. Gözleri parlıyor- du. Makyajlı yüzünden, ondüleli saçlarından kendi kendine utand. Eğer yüzü makyajlı, saçları ondü- leli olmamış olsaydi; o zaman ha- fif meşrepliğini hiç olmazsa bir bir dereceye kadar gizliyebilir ve bu yabancı kadının karşısinda bu derece küçülmezdi. Ziyaretçi: — Kocam nerede - dedi. Bu- rada bulunup bulunmadığını sormı- yorum. Size yalnız - hırsızlığının tesbit edildiğini ve polis tarafın- edilecek. Ayağa kalktı, asabi adımlarla odada gezinmiye başladı. Sonra Hıçkırarak! — Biraz sonra tevkif edecek- ler. Elimden bir şey gelmez; Siz benden daha kuvvetlisiniz, fa- kat beni ve çocuklarımı himaye edecek bir tek kimse var. O, daha muktedir ve doğrudur. O, göz yaşlarımın intikamıni alacak. Benim intikamımı alacak bir gün felâketinizin. en büyük — âmili bemim olduğumu hatırlıyacaksınız: | Mely'nin gözleri yaşarmıştı. Ziyaretçinin sözünü keserek: — Fakat Hanımefendi ne de- mek istediğinizi anlıyamıyorum. — Siz yalan söylüyorsunuz. Ben hepsini biliyorum. Sizi henliz şimdi tanıdım. Fakat kocamıti bu son ay zarfında herglün yanı: nızda — bulunduğunu — biliyorum. Size yaranmak ıçin kendisinin ve başkalarının parasını sarfetti. Etrafa fenalık saçmak için yaşı« yorsunuz. Yegâne emeliniz bu. Bununla beraber insani hislerinizi kaybedecek derecede düşüklüğü- nüzü pek ümit etmek İstemiyorum Düşününüz ki o adam evlidir ve çocukları var. Hapsolduğu tak- dirde ben ve çocuklarım açlıktan öleceğiz, Buna vicdanınız razı olu? mu? onu kurtarmak için yalnız bir çare var. Eğer bugün bir yerden 900 lira bulabilirsem mahkümi- yetten kurtarırım. — Yalnız 900 Hra, Mely hayretle: -900 lira mı?- dedi- bana para namina bir şey vermedi ki. — Size, bana — para veriniz demiyorum, para — istemiyorum. Sizden yalnız kocamdan aldığınız hediyelerin iadesini istiyorum. — Hanımefendi koacanız bana hiçbir şey hediye etmedi. — O halde paralar nerede? Sizin için sarfettiği paralar nere- de? Rica ederim beni dinleyiniz! Biraz evvel sizi tahkir etmiştim. Beni affediniz. Bu hareketim için bana kin besleyebilirsiniz. Fakat bulunduğum vaziyeti nazarı iti- bara alınız ve kederimi düşünü- nüz, Size yalvarıyorum hediyele- rini iade ediniz. Mely omuzlarını silkerek: — Ondan hediye almadığıma dair size yemin ederim. Evet simdi hatırlıyorum, kıymetsiz bir çift küpe vermişti. Şimdi derhâl veririm, — Bu verdiğiniz nedir? Siz- den sadaka mı istiyorum zanne- diyorsunuz. Geçen perşembe iki- nizi tramvay beklerken gördüğüm | zaman üzerinizde birçok mücev« herler vardı. Size son defa olarak kocamın hediye ettiği oşyaları vermenizi söylüyorum. — Allahım! siz de amma İnatçı lmişsiniz. Kocanızdan küpelerden başka hediye almadığıma İnan- manızı rica ediyorum, O, bana şekerlemeden başka birşey getirmiyordu. Ziyaretçi asabiyetle bağırdı: — Şekerleme mi? Evde çocuk- ları yiyecek ekmek bulamasınlar, ağlaşsınlar.. O size tatlılar getler sin.. Mendilini yüzüne — götürerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. — Kocamı baştan çıkardınız! kocamı mahvettiniz. Rica ederim onu kurtarınız, masum çocukları: ma acıyınız! Mely, aç ve ağlaşan çocukları düşünerek kendi de ağlamaya başladı: — Hanım Efendi ben ne ya- pabilirim? Kocanızı kandırdığımı ve mahvettiğimi söylüyorsunuz. Ondan hediye namına birşey al- madığıma dair sizi temin ederim. — Rica ediyorum... Hediyele- rini iade ediniz.. — Karşınızda ağlıyacağım, alçalacağım.. İster- seniz ayaklarınıza kapanacağım. Mely elile bir işaret yaparak bağırdı. Karşısındaki kadının diz çökerek — yalvarmıya — muktedir olduğunu anlamıştı. — Pekâlâ, dedi, herşeyi size lade edeceğim. Fakat bana iâa- nınız. Ernestten bir şey almadım: Çekmesini çekti. Elmas bif (Devamı 11 inci sayfada ) ğ