Hilâl -ve - Zambak i Büyük Tarihi Roman Muharririz No. A. R. .: 23 Mühim Bir Tanışma... Kont İle Şövalye Şarap KadehleriniTokuştururlarken Kendilerini Biribirlerine Anlatmağa Çalışıyorlardı.. Kont Jarnak, derhal şövrlye- / içeri aldıktan sonra yine dikkatle nin ellerine sarıldı: — Ah mösyö.. Sizden af talep ederim... Sizin gibi alicenap ve kahraman bir asılzadeye karşı kumandanın yaptığı muamelenin nekadar küstahça bir hareket olduğunu ancak şimdi idrak edi- | yorum. Buna bir kahkaha ile ben de iştirak ettiğim için, şimdi pek büyük bir hicap ve nedamet :hisseyleyorum. Şüphesiz beni affe- dersiniz değil mi, Mösyö. — Haaa.. Şimdi ben de sizi hatırlıyorum. Siz, galiba o, bir köşede oturan asılzade olacaksınız. — Ta kendisi.. Veliahat Haz- retlerinin hususi muhafızlarından Kont Köy De şabo dö Jarnak. — Benim adım da, sadece.. Evet, sadece.. Şöval- yedir... Aramızda, hiçbir mesele yoktur Mösyö. Samimi birer dost gibi, karşı karşıya birer bardak şarap içebiliriz... Buyrunuz. » — Buyrunuz. * Üç Hâdise Lagard ile Papen, Divinyer le kantasından çıktıktan sonra ade- ta koşarcasına yürümiye başlar mışlar; Sen Jermende etrafı bah- çe ile muhat bir evin önünde durmuşlardı... Mahalle ahalisi ta- rafından (Meş'um ev) denilen ve harıçtan çatısı bile görünmiyen köşke benziyordu. Hiç bir tara- fında ışık görünmediği gibi, bir insan sesi de işitilmiyordu. Lagard, cebinden o çıkardığı bir anahtarla kapıyı açtı. Papenle iiçeri girdikten sonra kapıyı tek- rar sessizce kapadı. Bahçedeki ari kaldırımlı yolu geçtiler. Asıl binaya geldiler. Lagard altkattaki ,odalardan birinin sım sıkı kapalı tahta kepenklerine (o muntazam 'fasılalarla üç kere vurdu. İçeriden bir ses iştildi: ' — Kim 0?.. Lagard, ağzını bu tahta ke- penklere dayayarak cevap verdi: — Benim.. Lagard. — Parola... — Gümüşhaç. — Dur.. geliyorum. İçeriden evvelâ bir ayak sesi işitildi. Kapının arkasındaki de- mir sörgüler çekildi. Ve sonra aralanan kapının arasında, İri vücutlü bir adamın hayâli belirdi. Uyku sersemliği ile söylendi: — İnsanı bu vakit uykusun- dan uyandırmak için, epice say- gısız olmak icabeder. Lagard, homurdanarak cevap verdi: — Yahut ta, fevkalâde mik him ve müstacel bir işi olmak lâzim gelir. Yalnız benim bildi- ğim birşey varsa, şimdi çene ya- rıştıracak zaman değildir, Ziyad.. 3ir saniye bile vakit geçirmeden Kont OHzini görmemiz lâzım geliyor.. — Fakat Kont uyuyor. — Uyandır. — Sabah olmasını beklerseniz. — Bir saniye bile beklemek | ihtimali (o yoktur. olursun arkadaş... Ziyad denilen adam birkaç saniye düşündü: — Giriniz. Şurada bekleyiniz. Dedi. Ve Lagard ile Papeni Sonra mes'ul kapıyı sürmeledi. Bu zifiri karanlık içinde bir kapı gıcırtısı işitildi. Ve sonra merdiven başında bir mum ışığı titredi. Ziyad, kapının dibinde bekleyen iki arkadaşa: — Geliniz. Dedi. oLagard ile Papen'i küçük bir salona ithal etti. Bun- lar, salonun bir kapısından girer- lerken karşılarındaki diğer bir kapı o açılmış; içeriye genç ve yakışıklı bir adam girmişti. Bu adam, ( Şarlken ) in oğlu (Don Joze Dolriş) mubitinde bulunanlar fından sadece (Kont hazretleri ) tesmiye edilmekte idi. Paristeki son vaziyeti tetkik etmek ve her tarafa yayılan Şarlkenin casus- larile temas eylemek için on beş gün evvel gizlice Parise gelmiş ve bu tenha eve yerleşmişti. Fevkalâde Zeki ve cür'etkâr bir adam olan Don Joze, içeri girdiği zaman Lagard ile Papen, bu iki İspanyol casusu, yerlere kadar eğilmişlerdi. Don Joze, elindeki hançeri kolunun iç tara- fında tutarak küçük bir yazıha- nenin arkasına geçti. Yumuşak mültefit “bir sesle: — Efendiler, bu vakit buraya gelmeniz, şüphesizdir ki sebepsiz değildir. Bu da vazifenize olan İ merbutiyetinizi göstermektedir.Hiz- bu tenha ve metrük ev, ıssız bir | metlerinizin, lâyık olduğu şekilde mükâfat göreceğine emin olabilir- | | siniz. Söyleyiniz bakalım, ne ha- yırlı haber getirdiniz. Akşamdanberi (o elebaşı rolü oynayan oLagard, derhal söze başladı. Şövalyenin Diviner lokan- tasına geldiği dakikadan itibaren İ cereyan eden hâdisatı, en ulak teferrüatına kadar anlattı. O an- lattıkça Don Jozenin yüzündeki tebessüm genişliyor, büyük bir memnuniyet duyduğu hissediliyor- du. Lagard, sözünü bitirdiği zaman Don Joze birkaç saniyelik bir düşünce geçirdi. Lagard'a: — Efendil. Siz. şu odaya geçiniz. Dedi. Lagard, yanındaki odaya geçer geçmez derhal yazıhanenin gözünden bir kâğıt çekti. Üzerine ne resme ve ne de yazıya benze- meyen bir takım çizgiler tersim etti. Bunu Papane uzattıktan son- ra şu emri verdi: — Bu kâğıdı alınız. Dikkatle saklayınız. Şimdi derhal gidecek- siniz. OAtınızı (o hazırlayacaksınız. Sabahleyin Paris kapıları açıldığı zaman nazarıdikkati celbetmeden çıkacaksınız. Kır yollarına sapa- caksınız. Fevkalâde © süratle hareket ederek en kısa bir za- manda Madride dahil olacaksınız. Doğruca saraya (o gideceksiniz. Bu kâadı saray nazırına göstere- ceksinizl Şimdi bana naklettik- lerinizi Oanyen onada tekrar edeceksiniz. Alacağınız o cevabı yine süratle bana getireceksiniz... Alınız şunu.. bu, mükâfatınızın yarısıdır. Yarısını da avdetinizde vereceğim. Hadi bakalım. Dedi ve masanın gözünden çıkardığı yumruk büyüklüğünde bir meşin keseyi Papene verdi. Papen, yerlere kadar eğilerek Don Jozeyi selâmladıktan sonra, meşin keseyi göğsünün üstünde sıkarak süratle odayı terketti, (Arkası var) gayrimeşru | olup, | tara | Hakikat — Şirketten bir ay İstirahat izini aldın, fakat Bir yere gittiğin yök — İzin istirahat izni değil mi? Karımı annesine gönderdim, ben de dinleniyorum!.. ssusanrummanaa sevene sararan sararan esma BARA Er er eee Dünya İktisat Haberleri Romanya Sene- den Seneye Fazla Gaz Çıkarıyor Romanyanın bu seneki petrol ihracatı geçen se- neden (fazladır. Yapılan istatistik- lere göre 1934 senesi ilk altı ayı zarfında Romanyadan ecnebi mem- leketlere 3,059,833 ton petrol ve müştekati ihraç olunmuştur. Hak buki geçen sene ayni devre zar- fında bu mevaddan yapılan sev- kiyat yalnız 2,893,666 tondan ibaretti. İngiltereye olan petrol ihraca- tının hissedilir derecede azalmış bulunması göz önünde tutulursa Romanyanın petrolları için yeni yeni mahraçler bulunmakta oldu- ğu kolaylıkla anlaşılır. * Ispanya istatistik dairesi 1934 senesi ilk altı aylık harici tica- ret rakkamlarını ticareti || tesbit ederek memleketin ticaret bilânçosunu tanzim etmiştir. Bu rakkamlara göre Ispanyanın 1934 senesi altı aylık harici ticaret açığı 117 milyon peçetadır. (Takriben 21 milyon Türk lirası) halbuki bu ,memle- ketin 1933 senesi ilk altı ayı zarfındaki harici ticaret açığı yalnız 57 milyon peçeta (takri- ben 2 milyon lira) idi. Şu vaziye- te nazaran İspanyanın harici ti- caret vaziyeti geçen yılla kıyas edilemiyecek kadar fenalaşmıştır. Dünya Yüzme Yarışı Toronto, 1 (A. A.) — Dünya yüzme Maraton yarışı Amerikalı Nelson tarafından kazanılmıştır. Adapazarında Spor Adapazarı, 3i (A. A.) — Sa- karyaspor-Yenihilâl arasında ya- pılan futbol maçını Sakaryaspor hâkim oynamasına rağmen 3- 4 kaybetti, İzmir Şampiyonu Galip izmir, 31 (A. A.) — Bugün i Alsancak stadyomunda Balıkesir idman birliği İzmir şampiyonu Altay ile karşılaştı. İzmir şampi- yonu hâkim bir oyunla 4-2 galip geldi. Beykozdaki Sünnet Düğünü Beykoz Fukaraperver cemiyeti ta» rafından Beykoz sarayında tertip edi- len sünnet dügünü çok muvaffak olmuştur. Bu düğünde (52) fakir ço- cuk sünnet ettirilmiş ve sarayın bah- çesine sünnet çocuklarının karyola- ları için kurulan çadırların önünde sabaha kadar eğlenti yapılmıştır. Dügünün hasılatile Beykoz fakirlerin yardım edilecektir. —— —z o HİKÂYE İz Bu Sütunda Hergün İtalyancadan nakleden: H. Rauf KANLI EL ( *o> ) kasabasından biraz ! ileride iki odalı motruk bir ev. Bu evin vaziyetine bakılırsa, insana, oturmaktan ziyade o kö- yün hububat ambarı oluğu fikrini veriyor. Akşam üstü işlerimi bitir- dikten sonra köyün meyhanesine ve Meyhaneciye © evin ime ait olduğunu sorduğum za- man sinirli bir tavırla: — “ Don Mikel çin akıbetin- den mi bahsediyorsunuz? Yırtıcı elin gözüktüğü evden mi? Hayır, hayır Senor bu fikrinizden vazge- çiniz. O mel'un bir evdir. Alıklaşmış yüzüne bakıyordum. Meyhaneci devam etti: — Evet senor. Bu, yedi sene evvel olan bir facıadır. O evi Don Mikel kendisi ve genç karısı için yaptırdı. Don Mikel artist olduğu için münzevi hayattan zevk alıyordu. Halbuki karısının zevkleri tamamile aksine idi. Bir gün onu terkederek kaçtı. Adam- cağız bu meş'um evde yalnız oturmıya başladı. Bir sabah işe eç kaldığını gören arkadaşları keli hasta zannederek evine koş tular.Tüyleri ürpertici bir manzara ile karşılaştılar. Yatak odasının bir omuz yüksekliğindeki duvar kısımları kanlı bir elin izleri ile İ dolmuştu. Sokak kapısının önü bir kan gölü balini almıştı. Za- vallı gencin ölümünün sebebi bir türlü anlaşılamadı. Ogün, bugün Don Mikelin hayaleti her gece bu eve avdet eder telâkki idiler, Kendisi gö- rünmez, fakat duvarda yenilenen kan izleri buna bir delil sayılır. Zavallının etrafına dehşet saçan ölümünden sonra duvarları ba- dana ettiler. Fakat o yırtıcı elin izleri yine peyda oldu. Buna inan- mıyanların ve görmek arzusunu yenemiyenlerin akibetleri pek feci İ bir surette neticelendi. İşte o evin boş kalmasının sebebi... Hintlilerin: böyle hurafelere inanmıya meyyal olduklarını bildi- iş için kendi kendime güldüm. ühendis arkadaşıma dönerek: — Bu ev tam bizim için ya- pılmış dedim. Az para ile tutabi- liriz. Fakat bu hurafelere inanan işçilerimizin — hiçbirinin bu eve adım atmıyacaklarına eminim. İlk geceyi oOorada yalnız (geçir mek istiyorum. O zaman ortada bir gayritabiiliğin mevcut olma- dığına inanacaklar. Ve dediğimi yaptım. Hava biraz karardığı zaman katırıma bir miktar kalın branda bezi ls birde cibinlik (yükledim. Doğru evin yolunu tut- İ tam. İçeriye girdiğim (zaman adım başına yükselen toz bulut- lan, şimdilik hiçbir şeyi yerinden | oynatmamak lâzım geldiğini an- lattı. Brandayı yere serdim. Cibinliği gerdim, karnımı doyur- duktan, kahvemi ve bir iki de sigara içtikten sonra, bütün gün mütemadiyen yorulan vücudumu dinlendirmek için branda bezinin Üzerine uzandım. Yalnızlık biç bir suretle beni örkütmüyordu. “Lekeli duvarları hafifçe aydınlatan mumun ölgün ziyasında, yattığım yerde, yarınki yapacağım işleri | tasarladım. Biraz sonra camsız pencerelerden süzülerek içeri giren ve mumun ölgün ziyasını büsbütün öldüren ay, parlak ziyasile odanın her tarafını aydınlattı. Artık muma da ihtiyaç kalmamıştı. Eğilip sön- düreceğim sırada: Yırtıcı elin saat kaçta gözüktüğünü sormayı unuttuğumu hatırladım. -Belki gece yarısı: diye düşün- düm. Kolamdaki saate bir göz attım: Saat ondu. On ikiye kadar rahatsız (edilmeden (uyumanın kabil olduğunu düşünerek neşesiz bir gülüşle uyumak için sağıma döndüm. Bilmem ne kadar uyu- | muşum. Yalnız korkunç bir rüya” dan sonra kendime geldiğimi hatırlıyorum. O Rüyamda Don Mikelin geldiğini, #zerime atılarak cibinliği ağzıma tıkadığını zan- nettim, Fakt herhalde tama mile uyanmamıştım. Çünkü bütün mevcudiyetimle kendime hâkim olduğumu hissettiğim hal de, beni sıkan kâbusun elleri arasında hâlâ sıkışlırıldığımı his- sediyordum bütün azam kurşun kesilmişti, vücudumu kımıldata- mıyordum. Yüzüme sıcak bir şe- yin yapışık olduğunu hissettim. ipnotizme edilmiş ve felce uğra- mış gibi hareketsiz kaldım. Gözleri- mi son bir gayretle yırtarcasına açtığım zaman uyumadığı anladım. Gördüğüm kâbus yalan değildi. Mevcut olan bir hakikatin haya- li idi. Beni yavaş yavaş boğuyor- lardı. Yüzüme yapışık olan"'o şey,, fevkattabii bir kuvvetle burnumun ve ağzımın Üzerine yapıştırıyor- lardı. Nefes almak için mücadele ediyordum. Dehşetimden birkaç dakika hareketsiz kaldım. Sonra ümitsiz bir gayretle doğrulmak istedim. Fakat kabil değildi, vü- cudumda kuvvet namına bir şey kalmamıştı. Kendimden geçmiş bir halde etrafıma bakınırken, ayın ışığile aydınlanmış duvarın ufak bir kıs- mından başka birşey göremedim. Son gayretimi sarfederek yarı oturmuş bir vaziyet aldım. O zaman “o,, boğucu tazyikın gev- şediğini hissettim. © mecalsiz halimde dehşetimden bağırdım. Çünkü © cismin uzun tırnaklı büyük ve siyah bir el şeklini alarak duvarda aşağı yukarı sal- vay gördüm. Gözlerim yerin- den fırlamış, kulaklarım en ufak bir gürültüyü derhal hissedecek- miş gibi bakmakta devam ettim. Biraz sonra kendi kendime sessizce: « Don Mikelin hayaleti, yırtıcı el,, geldi diyerek arkası Üstü düştüm. Kendimi kaybetmiştim. Gözlerimi açtığım zaman branda- nın üzerine kuvvetli iki kol tara- fından kaldırılmış olduğumu ve dudaklarımın arasında bir likör şişesinin (o tutulduğunu (gördüm. Oda aydınlanmış, güneş epeyce yükselmişti, — Bir yudum daha içiniz dostum. Allahtan zamanında far- kına vardım. Vaktinde işinize gelmediğinizi görünce derhal bu- raya koştum. Bunları söyliyen mühendis ar- kadaşımdı. — Ne oldu - diye mırıldandım. Arkadaşım: — Nemi oldu? - dedi ve dö- şemede duran siyah bir cismi al- mak için eğildi: — İşte - dedi - gayet basit bir hadise. Bu gördüğün müthiş ca“ navar bir sülük gibi senin kanını emerek şişmanladı. Onu tavanda baş aşağı o sarkarken buldum. Ele geçen bir sopa ile öldürdüm. Mecalsiz bir halde mühendisin elinde tutarak havada salladığ cisme baktım. Bu, gayet büyül bir Vampirdi. O zaman dıvarda ki gördüğüm elin hakiki bir el olmadığını, m — melun bay“ vanın, ayın ışığile duvara ülgesi olduğunu anla Bed İikelin hortlayan hayaleti, cenu, memleketlerinde bulunan tehlik: bir gece kuşundan başka bir şey değildi idi. onama se aysan sn aaaasamaaaaamanaa aa eni Neşriyatı Yeni Adam'ın 35 inci sayısı çok çanlı yazılarla çıkmıştır. İzini “Halk Üniversitesi dersleri, nden içtimai; bahsi, haftanın siyaset haberleri, men” leketimizdeki resim bareketlerine larla İsmail Hakkı Beyin “sporcu” bdülleyyaz Tevfik Beyi ihmaeleilik ,, ayrıca değer yazılar vardır. Bundan k Voronoff aşısına, cemiyetlik meseleleri9€ “Deliler ve kısırlaştırma, bahsine 49 yazılarla İbrahim Hoyi Beyin tere? ettiği Macar hikâyesi bulunı Bu zengin yazıları bir çok canlı resi” ler süslemektedir. t