CÇankırı Köylerinde Son Posta Çankırı (Hususi ) — Buluncuk altmış evli bir nahiye merkezidir. İki camil ve yeniden yapılmış maarif plânlarına uygun beş ders- hanali bir ilk mektebi vardır. Bu beş dershaneli mektebe civar köylerden de birçok — çacuklar gelir. Mektebin kıymetli başmua- limi gerek mektebinde ve gerekse mektep haricinde Millet Mektep- lerinde büyüklü küçüklü yüzlerce köylüyü okutmuş ve onların min- nettarlıklarını kazanmıştır. Nahiye de yalnız bir tek manifauracı vardır. Bu küçük dükkânda bak- kaliye, zücaciye ve ayni zamanda | tuhafiye eşyası da satılır. Buluncuk nahiyesinin civarında nahiyeye bağlı birçok güzel köy- ler vardır. Bu köylerden Omallar elli evlidir. Başboyunduruk otuz evlidir. Sülük, Boduroğlu köyü, 'Yörükveren, Karalug, Gıla! du köyü ve Alaca atlı köyler vardır. Köylerin heyetiumumiyesi ziraatle | meşguldür. Köylülerin başlıca istihsal ma- tar olan buğdaydır, arazi verim- Hidir. Köylüler ihtiyaçlarından ar- tan buğdayı gelecek yılın tohum- luğunu da sakladıktan sonra şehir pazarlarına getirip satarlar. Yukarıda saydığımız köyler- den başka Buluncuk — nahiyesi dahilinde yirmi evli Çilte, Sarı- oğlu ve keza yirmi evli Soğuoğlu köyü vardır. Bu köylerin ahalisi de veçber ve zengindir. Köyde kısmen tavuk, ördek, kaz besle- nir ve yetiştirilir. Köylüler bu hayvanları uzak ve daha zengin köylere getirip satarlar. Bu havalide her biri yirmi - irmi r evli olmak Üzere mk. y, Alakaya, AL- kısrak, Ahmetler ve Üzümcük köyleri de vardır. Köylüler cidden uyanık insanlardır. Ovacık köyü elli hanelidir. Burası meşhur dağlar kıralı diye - Bolunun Köroğlusu gibi - hâlâ adı dillerde dolaşan Eglri Ahmedin köyüdür. Bu Eğri Ahmet denilen eşkiya harbiumumide türemiş Çankırı, Kastamonu ve Zonguldak havali- sini kasmış kavurmuştur. Fakat Cümhuriyetin ilânile on yıl kadar dağlarda gezen Eğri Ahmet te mukadder akıbetine kavuşmuş, adaletin pençesine teslim edik miştir. — Mehmet Enver Emette Sıcaklar Ve Yağmur Emet (Hususi)— 20 günden- beri devam eden sıcaklar dört gün evvel şiddetini arttırmış ve bugün dereceihararet 35i bul- muştur. Halk sıcaktan kurtulmak için serin yerlere iltica etmekte- dir. Evvelki gün birkaç saat şid- detli yağmur yağmış, kasabanın duvarı yıkmış, bir köprüyü göçür- müş, ve bir iki tarlaya girerek mahsullerini mahvetmiştir. Yağmurdan sonra hava serin- lemiş, ucakların şiddeti azalmıştır. Kaşta İki Kaza Kaş (Hususi) — İlmik köyüne den İbrahim karısı Ayşe, evinin üstüne çıkmakta iken muvazene- sini kaybetmiş ve sarp uçurumlar arasına düşmüştür. Etraftan yetişenler zavallı ka- dını beyni parçalanmış ve gözü- nün birisini taş oymuş bir surette bulmuşlardır. Gece karanlığında — bahçesi içinde kocasına yatak götüren Fatma isminde bir kadın da ku- yuya düşmüş, ölmüştür, | ve Üzümdür. En mühim ÂAkhisarda Tütüncülük Her- Akhisar (Hu- susi) — Romalı Kostantin zama- nında bir Bizans Prensi — tarafın- dan tesisş edilen Akhisar — deniz yözünden — 102 metre — yüksek- likte elyevm iki nabhiyesi, 80 par- ça köyü ve 45 bin nüfusu olan güzel ve verimli bir kaza mer- kezidir. Kazanın 22 bin hektar ormanlarından her sene 1200 metremikâbı kereste istihsal edilmek- tedir. Kazanın başlıca istihsal maddeleri tütün varidat dür. membar — tütün- Tütüncülük —müte- madi — bir inkişaf halindedir. Tütün — zer'iyatı yapılan — ara- zi 4 bin hektardan fazladır. Senelik tütün istihsali 3-4 milyon kilodur. Evvelce kazanın senelik ihracatı 7, ithalâtı beş milyon Üzerinden tesbit edilirdi. Bu mik- tar bugün yüzde otuz düşmüş, fakat halkın iktısadi faaliyetine | halel vermemiştir. | Kasabada şayanı dikkat bir Dursunbeyin Yeni Köyleri Dursunbeyde 10 Ağustosta İlk Panayır Kuruluyor Dursunbey (Husus!) — M. Koemalpaşa kazasına bağlı Reşa- diye, Mahmudiye, Kar yağmaz, Delice, Ova köyleri kazamızın Kavacık nahiyesine bağlanmıştır. Orhaneli kazasına bağlı İne- göller nahiyesi ile bu nahiyeye bağlı Adüren, Çınar, çanakçı, Ramazan, Araklar, Demirciler, Hindikler, Karagöz, Mahmutca, Tezlik, Hasanviran, — Adaviran, Aziziye, Dereköy, Hıyarcı, Kâzımiye, Poyracık! — Dur- nacık, Dereyüzü, — Akçealan, Doğancılar, Hopatlar, Kızılcadere, Resiller, Viran, İğnekaya, Akçe Alan Sağır, Çaltıcak, Kızılöz, Sakız, Yassıviran, Sinekler, Alagüney, Çamharmanı, Hasanlar, Işıklar, Kozköy, 'Sarısipahiler, Yunuslar köyleri de kazamıza bağlanmış, bir heyet devrüteslim muamelesini yapmak üzere Orhaneline gitmiştir. » Bu sene kazamızda ilk defa olarak 10 ağustosta bir panayir — kurulacaktır. belediye şimdiden hazırlıklara başlamıştır. Afyonda Köylerin Posta İşleri İçin İyi Bir Usul Afyon (Hususi) — Bütün köy- lere postane — tarafından birer posta kutusu tahsis edilmiştir. Bu kutuların senelik kira bedeli bir liradır. Kutuların anahtarları köy ihtiyar heyetlerinde bulun- makta, bu suretle hiç bir mek- tup ziyaa uğramadan sahibinin eline geçmektedir. gün İnkişaf Halindedir Akhisardan bir manzara ve Bir tütün tarlasında çalışan kadınlar denberi durmadan dinlenmeden yapılan inşaat kasabaya yeni bir çehre vermiş, — kasabada yeni bir çarşı ve yeni bir mahalle vücuda gelmiştir. Şe- hirde mükemmel tertibatı haiz sebze ve et halleri, mezbaha, park ve büyük su havuzları var- dır. Akhisar maarif sahasında da ileri olan bir kasabadır. Bir or- ta, iki ilkmektebi., mükemmel bir kütüphanesi, büyük bir sine- ması vardır, Ak- hisarda mevcut belli başli ban- kaların şubelerin- den başka biz- zat Akhisarlıların teşkil — ettikleri bir — tütüncüler bankası da var- dır. Bu müessese bilhassa —tütün- cülere — büyük yardımlar — yap- maktadır. yehirlerde Bi- zanslılardan kal- ; Ma eserler vardır. Bun- lardan biri eski ihtişa- mini — taşımakta — olan Ulucamidir, Bu mabedin- içi çok güzel, mermer sütun — başlıkları, — muh- telif işlemeler ve renkli taşlarla müzeyyendir. Bi- zanslıların Aya Praskeri dedikleri — « vaftiz. suyu » nun kurumuş bir gerizi ile dini ziyaretgâh — olan Aya Yorgi bu eski eserler meyanındadır. Bunlar şehir dahilinde olmayıp hariçte bir tepe üzerindedir. Hü- kümet civarında Bizans Asarından yüksek bir tepe dahi mevcut olup burada hafriyat yapılmış ve birçok eserler çıkarılmıştır. Bu tepenin etrafa hâkim va- ziyeti çok güzel olduğundan bu- raya bir « Gazi keli » rekzi tasavvur olunmaktadır. Bartında serinlemek için denize girenler Bartın (Hususi) — Şehrimizde şiddetli — sıcaklar — başlamıştır. Hararet derecesi gölgede 35 san- tigrattır. Sıcaklar arttıkça, halk kendini serin yerlere atmak istiyor. Bil- hassa tabiatın Bartına hediyesi olan derelerin —üzeri akşama doğru sandallarla doluyor. Bu- nunla beraber, kasabamızı iki ta- rafından kuşatan şirin dereleri- miz deniz ve plâj ihtiyacını da unutturamıyor. Bartınlılar, ikl taraftan denize ulaşabiliyor. Birini 7 millik dere yolundan sonra Boğazdan çıkar rak, diğeri on yedi kilometrelik kara yolundan sonra Amasrada.. Boğaz civarında plâj vazifesini emniyetle — görebilecek — yerler yoktur. Filvaki Harmancık deni- len mevkün alt kısımlarile, vapur- ların yük alıp verdikleri ve küçük bir köy teşkil eden Inkumu varsa ıIı. ;n*nnlııdı ancak ıhti- yatla denize — girilebilir. Çünkü muhtelif ve değişik derinlikler gösterir. Bu Itibarla deniz ban- yosu için en iyi yerimiz Amasra- dır. Amasra limanında, tabii bir plâj vazifesini gören güzel kum- laklar vardır. Ötedenberi birçok aileler, yazı geçirmek ve denize irmek için her sene bir iki ay Xmuuyı göç ederlerdi. Fakat, mevsim yaklaştığı ha- de daha hiçbir hareket yaktur. Bunun iki sebebi vardır. Birisi Bartın-Amasra şosası çok berbat bir hakdedir ve halâ yapılmamış- tır. Üstelik biraz da yolun bo- zukluğundan — otomobil ücretleri yüksektir. Bugünkü para darlı- ğında bu ücretlerle Amasraya gidip gelmek epeyce tuzluya mal olmaktadır. Onun içindir ki, mo- tör ve sandallarla daha ucuza gidilebileceğinden, halk Boğaz sahillerini — tercih — etmektedir. Son hafta içinde bir iki motörün deniz tenezzühlerine önayak ol- duğu görülmüştür. Sıcaklar bas- tırdıkça, — dere — tenezzühlerinin denize doğru uzanacağı tabildir. Bahçede Kütüphane Nurullah Ata İtalya'nın Torino şehrinde bit yük bir park ortasında yeni bir kütüphane kurulmuş. Buraya ge lenler beğendikleri kitabı ahıp y& bahçenin tenha bir köşesine, y& dalların gölgesile örtülü bir havur zün başına gidiyor, orada okur yorlarmış. Renk oyunlarının kuf seslerine — karıştığı cenup altında bir şairin veya bir filoso- fun sözlerini dinlemek... Tasav" vuru bile insana emsalsiz bir ha veriyor. Herkes dikkat etmiştir: Tasav- vuru bu kadar tatlı olan şeylerin aslı ekseriya hiç te öyle değildir. Torino'lulara bir lâhza haset eder gibi oldum; sonra düşündüm: benim karşımdaki manzara da hiç şüphesiz Torino'daki bahçe kadar güzel; elimdeki kitaba bir şey ilâve ediyor mu? Bilâkis, okumak zevkine mani oluyor. «Varakların güli ter döktü, Naili, cuya - Bahar mevsimidir, kim bakar risalelere?» Hiçbir zas man tabiatin güzelliğini kitaplar- dakine tercih edemedim; hattâ, hassasiyetimin pek hafif olduğunu gösterdiği için aleyhimde de olsa itiraf edeyim ki çoğu zaman bir manzaranın İletafetini ancak bir mıisrain veya bir ahenkli cümle- nin delâleti ile anlarım. Fakat Naili'nin sözünde inkârı zor bir hakikat var. Bütün tabiatin gü- düğü bir saatte, açık havada da olsa, dikkatimizi bir kitaba bağ- lamak kabil mi? Tabiatte kitaba, düşünceye düşman — denilecek — bir - hal vardır. Kitap, sadece olanı tasvir etmeye çalıştığı zaman bile yine tahayyül kuvvetine müracat eder, okuyandan zihni bir faaliyet ister. Halbuki — tabiat — güzelliklerini açıkça Ünümüze serip bizi düşün- memeye, kendisine karışıp irade- mize varıncaya kadar herşeyimlzi eritmeye davet eder, Bize korku verebilir, kalbimize dehşet sala- bilir; fakat bize gurur veremediği için bizi yaratıcılığa sevketmerz. Âlime müşahede mevzuu olabili fakat büyük bedii ve felsefi ib dalar gibi büyük mazariyeler de insanın tablatten uzakta, kendi kendine geçirdiği saatlerin mah- sulüdür. Yaz mevsimi gibi kırlar, bah- çeler de « risalelere bakmıya » müsait değildir. Kış, ocak başın- da geçirilen gece saatleri, sessiz- lik: işte okumanın zamanı ve yeri. O saatlerde her fikir bir vüzüuh kazanır, çünkü tabiatin gururumuzu rencide eden azame- tinden, gülümsediği için daha ezici olan azametinden uzakta, kendimizi, yani insan oğlunu bir ilâh farzederiz, kendimizde ye- nilmez bir kuvvet duyarız ve böylece içimizde herşeyi, herşeyi aydınlatan bir kuvvet duyarız. Tabiat yazın bizi okşar gibi- dir. Halbuki okşanmak kadar gururu kıran ne vardır ki ? Torino'daki parkın ağaçları altında, bavuzları başında belki çok kimseler ellerinde kitaplarla dolaşacaktır; fakat tabiatin renk- leri, sesleri ile onları kendine çekeceğinden, — kitapları gülünç bir hale getireceğinden hiç şüphe etmeyin.