6 Sayfa Dünya Hüâdiseleri jî:,_ Mari Terez Piera Öldü .. Resmi Fransız tiyatrosunun en kuvvetli san'atkârı ve tam hisseye sahip şeriki olan madam ( Meri Terez Piyera) bir kalp sektesinden ölmüştür. 'stanbullula- rın çok iyi tanıdıkları bir san'atkâr Madam Terez Piyerayı İstan- bulan Fransız tiyatrosuna meraklı olan halkı pek iyi tanırlar. Se- kiz on sene evvel geçinmenin bu- kadar güç ve buhranın da buka- dar şiddetli olmadığı mes'ut za- manlarda üç dört defa şehrimize gelmiş ve tiyatroyu — sevenlere unu tulmaz bir zevk vermişti. İlk gelişinde memleketimiz hakkında hiç bir fikri yoktu, tanıdıkların- dan kendisini bir Türk evine gö- törmelerini rica etti. Ertesi akşam tanınmış bir Bi- lenin evinde samimi bir toplantı vardı. Kendisini oraya götürdüler, Madam Piyera bu ziyafetten av- detinde kendisine delâlette bulu- pan zata sordu: — Bana latife etmiş olmiya- sınız, salonda bulunanların hepsi de, kadın erkek fransızca konu- şuyorlardı, benim gibi düşünü- yorlardı. * Madam Terez Piera san'atkâr olmakla beraber evli ve tiyatro bayatım husust hayatından tama- men ayırmış bir kadındı ve mem- | leketin temaşa hayatında ikbalin zirvesine çıkmış olmakla beraber henüz elli yaşına girmemişti. * Frınsıdı bir sabah demir- yolu üzerinde parçalanmış atil efendi ölü olarak bulunan lütfen tes- B Um olunuz! r:;:.ik:"hd;ndn: Gazetecilerden bir kısmı (Prens)in vagondan büşerek öldüğünü iddia ettiler. Öbür kısmı ise bir cina- yete kurban gittiğine kani olduk- larını / söylediler. Polis te iki mt fikir arasında bocaladı. Bir taraf- tan kaza olduğunu ispat edeme- diği gibi öbür taraftan da cinayet olduğu takdirde katilleri tutmak- tan aciz kaldı. Ve işte bâdiseyi siyasl bir renge sokmak isteyen- ler de karıştıkları için mesele için- den çıkılmaz bir hâle geldi. Bu vaziyette Fransız gazetelerinden birinde şu fıkra çıkmıştır: Muhterem hâkim, Biz sizin aramızdan ne suretle ayrıldığınızı tayinden âciz kaldık. Lütfen bir dakika için diriliniz de bize hakikati söyleyiniz. Eğer ha- kikaten vagonun penceresinden düştünüzse ortada mesele yoktur. | Aksi halde katillere yalvaralım: — Katil efendiler, lütfen gelip teslim olunuz! * Forttın sonra bütün dünya- nn en küvvetli otomobil Sitroen h%ü d! A len DN k,:,:"; meşhür. — Sitroen mücssesesi bu se- ne beher hisse senedine (40) frank- tan tamam ( 31,737,444 ) frank temettü dağıtmış, fakat bu azim prayı dağıttıktan tamam (6) hafta sonra bonolarını muntazam surette ödemekten izharıacz ettiği söylen- miştir. Hükümet tahkikatına baş- hamıştır. Radyonun mif, Bahusus bizim ıscan- | bul tarafı, Sultanahmetten Fatihe kadar uzanan mu- hit, bu âdetin delice Aşı kıdır. Artık yaz geldi. Daire- ler, dükkânlar erken kapa- nıyor.. Dersler bitti. Yazın yorgunluğu, bizim İstan- bulluları serince kahvelere çekiyor. Daireden kopan memur, dükkânından fır- layan esnaf, evinden çıkan | talebe kahvelere — dolu- * ' yor. Istanbulun hemen en eğlen- celi, en çok rağbet gören yeri de Beyazıt.. Bu siz de de, Beyazıtta kahvelerin ni çıkarın, * İsmini — söylemiyeyim, — kızar. Bizim münekkitle ınw:irl i:':â :.:y"ılıı altlarında — tavla atmıya . Sigarası: lığının ucuna ım.'"...'î'.’ı'. yeye şöyle adamakıllı, bâtapu oturur, etli avucunda zarı birhaylı savurduktan sonra: — Şeşbeşi gördün mü?. diye göğüs şişirerek tatlı tatlı tavla oynar, Beyazıt kahvelerinde en tatlı şey tavladır. Fakat buna mukabil en tahammül edilmez gürültü Radyo şarkılarıdır. Amanallah, o koca * meydanda © ses nasil çirkin çirkin patlar, © nereden bulup ta çıkardıklarımı -bilemedi- iniz hacıkadın şarkıları nasıl , İnsanı sinirden zangır zangır titretir.JRadyoya kulak verenlerden biri arkadaşına döndü: — Ben bu şarkıyı —hatırlı- yorum. Bir zamanlar Sulukulede zurna ile çalarlardı!. Dedi. Bir az sonra programı değişti. Bu sefer daha sunturlusu, daha harikulâdesi!, Gel- di parazitle dolu kerih bir ses: Uyumuu — eyyyy çeşmi * siyahımnm den uyuuun!.. Sevsinler!.. Göynümüzü aça- cak, Yuhumuzu muüsiki denilen gıda ile besleyecek şarkı. İşte bul.. * Şu yanıbaşımızda oturan iki memuru, çaktırmadan dinleyin: — Efendim. bendeniz taşraya İ kovalar. Çocuklar başlamışlar bek- Bir Zamanlar Sulu- kulede Zurna İle Çalarlardı !.. Ver Şu Elini.. Bir Rakı Âlemine.. Üç Oyun, Var Mısın?.. Çalgısı, İstakozu Benden !.. Bizim çok eskiden kalma hoş bir âdetimiz Fi yardır. Yaz akşamları, işimizi gücümüzü bitir- dikten sonra, şöyle derin bir nefes alırız: hi.. deriz ve derhal daireden, mağaza- dan fırlayınca soluğu serince bir kahvede tüke- tiriz. Eş dost, arkadaş kocamış, gülgdl. loş çınar altlarında birer cıgara tellendirip köpükli kahveler höpürdetiriz. Bu, ne ömür şeydir deği SON POSTA y ee “Beyazıt Kahvelerinde Söylediği Beyazıt kahvelerinden birkaç görünüş gı'o dan beru gitmedim.. Lâkin i bir emir ve tayinden sonra, tereddüt etmiyecek, gide- ceğim.. Zira efendim, taşra çok ucuz diyorlar., Derdi maişet o nispette az oluyormuş.. Vesaiti nakliyesi yok, gazinosu, sineması, otobüsü yok. — Aynile isabet buyurdunuz beyefendiciğim.. — © — — ,Değilmi ya , deği- mi ya? Düşünün, peynir (25), ek- mek (6) kuruş.. Yumurtanın tanesi (20) para.. Daha neler de nelerl.. İnsan on sene taşrada kalsa, ser- vetü sâman sahibi olup... Arkadaşlardan biri, karşı kö- şede oturan gözlüklü birini gös- terdi : — Eski sefirlerden biridir. Ya- nında gazete okuyan da oğludur. Zavallının gözleri görmüyor, Her akşam oğluna gazete — okutur, böyle kıpırdanmadan dinler. Eski sefir, vücudünü, — öne doğru eğmiş, gazetede okunan- ları dinleyor. — « Bu fikir karşısında ilk tereddüt emmareleri İngiltere ve İtalyada görüldü. Almanya ise hiddete kapıldı. Filvaki M. Litvi- nof'un tezi Almanyaya tevcih | edilmiş bir okturr ve bir taraftan | Japonya, diğer taraftan da.... İhtiyar bir adam, etrafına toplananlara anlatıyordu: — Bektaşinin hikâyesini duy- muşsunuzdur. Erenler birgün Mol- la Güraniden geçerken çocuklar | arkasına takılmış, o kaçar, çocuk- 1 lar kovalar, o kaçar, çocuklar | taşiye taş, toprak, limon çürüğü atmıya.. Bektaşi kaçtıkça küfürü | basıyormuş. Bu sırada birdenbire gök gümbürgümbür gümbürdemiş, arkasından — ceviz gibi — dolu. Bektaşi kavuğunu da düşürmüş. | Bu sefer — çocuüklarım — taşları erine, ceviz gibi dolular babanın | afasını dövüyorlarmış. Bektaşi nibayet ellerini havaya kaldırmış: — Yarabbi, sen de mi çocuk eldun?. Demiş.. — Kak, kah kah kah kah!. — Onun ' gibi, bu yaştan son- ra tam karının fevt olup gitme- sini beklerken, düpedüz hâmile kalması... — Kah kah kah kah kah kah!. * — Bu, şeşidü — Al hep yek... Çekil, kal- dir. onül,. — Nah;, sana dübeş... Hooopl. Ga,d_m-ı?. Marsı ııı.? — İkibiri gördün mü?. — Gördüm, eşeğe binmiş gi- diyordu.. Üç, oyun geridesin ha! Kunduracı kalfalari arasında bir münakaşa lııılıını.'âı': — Ver şu elini.. Birer rakı ziyafetine.. bç oyun. var mısın?, Çalgısı, ıstakozu en!. — Varım, geçli Üç oyun | tamamız!.. — Bak —kesmeden — oynıya- caksın?. — Kadir usta, bunca yıllık namuslu — esnafa yara- şır mi?, — Yani söz olsun diye söyle dim camım, kulak vermel!,. * Bizim yanımızdaki masalar- dan birinde gümüş beyaz - saçlı, | bağa gözlüklü bir zatla, ihtiyar | bir mütekait — oturuyordu. Biri fazla malümatfuruş. Bakın dünya siyaseti hakkında neler söyliyor: — Efendim vaziyet korkunç- |- tur. Almanya ile Fransanın ka- aşması, gayri kabili içtinap-. bir ere onlar tul mı, — arka- larından çorap söküğü gibi ilânı harplar başlıyacak, İtalya, Yu- goslavyaya, Avusturya, Romanya- ya Bulgarlar, Yunanistana, Rus- | lar Almanyaya, Japonlar Ruslara, | Amerika Japonlara, îckler AL- manyaya.. Velhasılı kelâm bir hengâmedir — gidecek.. Arayan soran yok.. 1914 halt etmiş, mu- azzam, müthiş, korkunç, kıyamet gibi bir harp.. Ne medeniyet, ne ilim, ne insanlar taş taş üstüne kalmayacak.. Maazallah bu işte, | ine o fettanlığı, düzenbazlığı ile İngiltere kazanacak, yine o orta- hkta ahım şahım gezecek.. Yaşlı başh adamlardan biri Hı.iı—lo Kari Mektupları Bu Şarkıyı Karilerin Suallerine Cevaplarım Ilgazdan Nüreddin Ayhan, Ankarar dan İzzottin Beylere: — Şiir neşretmiyoruz efendim. Kızıltoprakta mütekait İhsan ve Eyüpte Mehmet Beylere: — Zaman zaman tavukcalak hakkında mekaleler neşrine devar edeceğiz efendim. * Konya Ereğlisinden Abdürrahim zade Mehmet Beye: — Bizim adres — vermemiz doğru olmaz, . İstanbul — ticaret odasından bir mektupla bu adrez- leri lsteyiniz efendim. * Büyükçamlıcada Tahir Beye: « İmtiyazlı şirketlerin muka- velelerini mıntaka ticaret müdür: lüklerinde tetkik etmek mümkün- dür efendim. * Konyada N. Rahmi Beye: — Elyevm ücretle çalıştığınız vazifeden kat'i surette alâkanızı kesmedikçe gazete imtiyaz sahibi, başmuharriri ve neşriyat müdürü olamazsınız efendim. * İspartada — Halilçavuşoğlu Beye: — Mektubunuz çok uzun öl- duğu için dercedemedik. Maama- fih Nafia Vekâleti bütün imtiyazlı şirketlerin mukavelelerini ve te- ahhütlerini ifa edip etmediklerini tetkik etmektedir. Badema imti- yazlı şirketlerin diledikleri gibi keyft harekette serbest bırakılım- yacaklarına İnanmak — lâzımdır efendim. Osmay * İzmir: Bayraklı İstanköylü — Halil Etendiye. — Hariciye Vekâletine müra- aat ediniz efendim. * Bursa i hakkında Hasan imrasile, h-':..ıı!..ıı. Tamail Niyazi, M. Nihat imzalı edressiz moktup gön- deren karilerimizle bir toptancı ve bir. çok istihkak sahipleri işaretli mektup sahiplerine: — İmzasız ve adressiz. veya bunlardan biri eksik olan mek» tuplar — nazarıdikkate — alınmaz efendim. * Liman işleri bakkında 30 imza ile ktup gönderen karilerimize: Si .vhı mesele hakkındaki nok- ae a R Na d ir. Liman :ıııo"'.. işin — karşılıklı münakaşa şeklinde devam ettirilmesine sü- | tunlarımız müsait değildir. Bun- | dan bir fayda hasıl olmıyacağı | da tabildir. Liman Şirketi müdü- GÜŞ tl::ı-n doğrudan EEE Bara ” Vekâktine' ” bildirmeniz daha muvafıktır efendim. yeR a sıni ağır ağır ezberliyor.. Genç- lerden birine dikkat ettim: Kadım sayfasında bir sütun okuyor: bu. gün ne yemek pişirmeli yim? * Beyazıt kahvelerinde bir sürü esnaf verdir: dolma kalemci, bis- küvici, —karamelacı, çikolatacı, jiletci, balıcı, hacıyağcı, dilenci. Evet şaşmayın dilenci, şu ve bu.. Bir de tek telle saz çala bir adam var ki, önünüze geldi mi hem kıvrak havalar çalar, hem de kivir kıvır göbek atar. Fakat buna mukı:ıl İstanbul ıriıyoıun:ıııı ama koyduğu şarkılara di- ı;::ıiı'ı yoktur! Allah hemen na- zardan saklasın!. — *