Kara Yürek Çetesi Tefrika No. 84 Kalpazanlar Kendilerini Pahalıya Satıyorlardı Kireç Ocaklarındaki | müsademeye Gizlice Bir Tabur Asker Daha Gönderilmişti. Vaziyet, ciddiyet kespetmişti. Bu kuvvetle, bu şerirleri tepele- mek müşkül görünmekte — idi... Hasan Bey, bir aralık — imdat kuvveti istemeyi düşündü. Fakat bunu da vekarına — yediremedi. Vakit öğleye gelmişti. Müsa- demenin şiddeti — kesilmemişti. Bütün bu şiddetli yaylım ateşleri Yıldız. sarayından — duyuluyor, orada da — büyük bir telâş hü- kümferma oluyordu. Bir aralık Abdülhamit, yaverlerinden Çer- kes İsmail Beyi sivil olarak Ar- navutköy sırtlarını görebilecek bir yere göndermiş, sabırsızlıkla haber bekliyordu. — İsmail Bey avdet edip te vaziyeti anlattığı zaman hünkârın - fena halde canı sıkıldı. Derhal serasker paşaya gizlice haber yolladı. Maçka kış- lasında bulunan bir tabur asker, güya talime çıkıyor gibi — taş ocakları istikametine doğru açı- lacak.. ve sanki — müsademeyi görmüş te| muavenet ediyormuş gibi orada harp eden zaptiyelere yardımda bulunacaktı. Serasker- likten, maçka taburu binbaşısı Eşref Beye (mahrem) olarak bu emir tebliğ edildi. Tabur derhal cephane alarak hareket etti. Ma- nevralar yaparak taş ocaklarına doğru ilerledi ve sonra, zaptiye müfrezelerinin arasına karışarak onlar da harbe girişti. Şakiler, bu suretle sıkıştıkla- rını görünce —büyük bir hileye müracaat ettiler. Taş ocaklarının deniz tarafındaki bir tepesine derhal uzun direkler diktiler ve bu direklere |Rus ve Karadağ bayrakları çektiler. Bu suretle işe siyasi bir renk vermek iste- diler. Gâvur Mehmet, hesabında bir az aldanmıştı. O, kaptan Mihalaviçi tevkif etmekle bura- daki şerirleri kumandaldan mahrum bırakacağını ve bu süretle taş ocaklarını kolayca kan ve ateş içinde boğacağını zannetmişti. Onun yegâne — gayesi, bir plânla buraya düşürdüğü Kara Yürek çetesinden intikam almak.., Kanunun tatbik edemediği ceza- yı bizzat kendisi tertip ederek bu çetenin vücudünü büsbütün ortadan — kaldırmaktan ibaretti. Fakat, hesap ve tahminleri, dü- şündüğü gibi çıkmamıştı. Çünkü Karadağlılar, sanki evvelden bu işe hazırlanmışlar gibi silâhlarına sarılmışlar, muntazam bir surette harp ediyorlar ve işgal ettikleri mevzilerde —“yapışmış gibi bir adım geri çekilmiyorlardı. Demek ki, kaptan Mihalaviç'in yokluğu, — buradakiler - üzerinde hiçbir tesir husule getirmemiş.. Kumandayı kim bilir. kim temin * etmişti?... n Gâvur Mehmet bu ı:ndışelcrlı muztarip iken taş ocaklarında “büyük bir faaliyet hüküm sürü- yordu... O gece arkadaşlarile ocaklara gelen ve sabahleyen uyandıktan sonra her nedense <Hubana düsan oNuşlua Ramalli vaziyet hakkında — müzakerede bulunmak için kaptan Mihalaviçi aratmış, bulduramamış.. o zaman merakı, büsbütün artmıştı. Kendilerini kurtaranlara para götürmek için giden kapatan Mihalaviçin şimdiye kadar avdet etmesi icap ediyordu, Saatler geçtiği halde, ne onun ve ne de yanındakilerin şövalyeye büyük bir endişe ve ıstırap veriyordu. Meseleyi bir kere de sahildeki meyhaneden — sordurmak istedi. Daima kaptan Mihalaviçe muavin gibi bir vaziyette bulunan Hırvat Dimoya müracaat etti. Meyhane- ye bir adam göndererek kaptanı aratmasını söyledi. Esasen Dimo da ayni fikirde idi. Ayağına ça- buk Karadağlılardan biri, sahil- deki meyhaneye gonderildi. Fakat giden adam, Taşocak- larından biraz uzaklaşır uzaklaş- maz, telâşla geri geldi. Bir zap- tiye müfrezesinin karşıki tepelere yerleşmekte olduğunu haber verdi. Ozaman, — Şövalye — Bonelli nasıl bir tuzağa tutulduklarını anladı. Dimoya! — Mahvolduk... Bütün aziz- ler namına yemin ederim ki: Hepimizi birden kapana soktular, Şuna da yemin ederim ki: Kaptan Mihalaviçi bir yaban domuzu gibi yakalıyarak kafese koydu- | lar... Haydi bakalım.. dan başka çare yok.. birden silâh başınal.. Diye bağardı. Ve, Dimo'nun emrile silâha sarılmış olan Hırvat ve Karadağlıların kumandasını ele aldı. Evvelce de söylemiştik ki, Şö- valye Bonelli, eski bir askerdi. Fazla olarak da İtalyadaki Maf- ya cemiyetinin muhtelif yerler- deki çetelerinde hükümet kuv- vetlerile harp etmiş.. Bilhassa çete mubarebelerinde büyük bir tecrübe görmüştü... Silâha sarı- lan Hırvat ve Karadağlılar da küçük yaşlarındanberi bu gibi müsademelere alışmış adamlardı. Böyle bir kuvveti ele geçiren Şövalye Bonelli, tabildir ki kolay kolay teslim olmayı aklından bile geçirmiyor.. bir müdafaa ile mukabele ettik- ten sonra, muhasara hattını za- yıf bir noktadan yarıp çıkarak kurtulmayı düşünüyordu. Kara Yürek çetesine mensup olanlar, harp silâhı kullanmayı bilmedikleri — için — müsademeye iştirak etmiyorlar.. Şövalye Bo- nelli tarafından verilecek ilk emre intizaren, ocakların ortasın- daki mağarada hazır duruyorlardı. Müsademe uzadıkça, Bonelli- nin endişesi artıyor, artık bütün halâs ve necat ümidini, gecenin karanlığında arıyordu. Öğleden sonra, Dimo, Şövalyeye gelmiş : — Cephane bitiyor.. Ne ya- pacağız?. Demişti. Şövalye, korku ve telâşını hiç balli etmeden, sükünetle : Arkası var ) müdafaa- hepimiz geri dönmemesi | Evvelâ zaptiyelere | SON -POSTA Meslek Sahıp- Ierının Husust Kuvvyet şampiyonunun husus! hayatı. Mektebine 'Nasıl Girilir ? Maarif Vekâletine merbuttur. Yüksek dereceli leyli bir ihtısas ve meslek müessesesidir. Üç sı- nıftir. İlk iki sımf umumi; son sınıf ta idari, mali, siyasi şube- lere ayrılmıştır. Kayıt muamelesi 1 eylülden 30 eylüle kadardır. Kabul şartları şunlardır : | Yaşı 18 den küçük 25 den büyük olmaması, sihhatı tam ve lise mezunu olması lâzımdır. Ta- lipler hüviyet cüzdanları ile şaha- detname veya tasdiknamelerini dört adet 4 1/2X6 büyüklüğünde fotograflarını, sıhhat raporu çiçek aşısı ilmühaber ile birlikte istida ile müdüriyete müracaat etmeli- dirler.. Ücretsiz talebe mektebinden çıktığı veya çıkarıldığı veyahut ta hühümetin gösterdiği yere git- mekten imtina ettiği takdirde bütün tahsil ücretlerini ödemiye mecburdur, Taliplerden İstanbulda bulun- mıyanlar — istidalarını daha ev- vel gönderebilirler. Talipler kabul adedinden fazla olduğu takdirde müsabaka imti- hanı yapılır. Müsabaka imtihanı türkçe, felsefe, içtimaiyat, riya- ziyat, tabiiyat, tarih, coğrafya ve ecnebi İisandır. * Adapazarında Karaağaç polis ka- rakolu karşısında kahveci Mehmet Ef, vasıtasile Metroviçeli Vebbi FEİ, noz- dinde Kenan Boye: Askeri liselerin kaydı erken kapanır. Daha evvelden müracaat etmek lâzımdır. Yaşınız müsaittir. Liselere ve ortamekteplere de girebilirsiniz. Vekâlet bu mek- teplere alınacak leyli meccaniler hakkındaki şeraiti yakında ilân edecektir. * Ankara, Yenihalde Beye: Vekâlet bugünlerde müsabaka imtihanı şeraitini ilân edecektir. Gazeteleri takip ediniz. * Konya'da Gazi Âlemsah - mahalle- sinde Cemal Beye: Ana ve baba kaybetmek gibi arızalar herkesin hayatında vaki olmuştur. Fakat hiç kimsebu arı- zalar yüzünden senelerce tahsilini terketmemiştir. Askeri liselerde imtihanını veremediğiniz — sınıfın muadili sınıflara — alınırsınız. Diğer mekteplerde de muadil bir sınıfa girersiniz. Yalnız orta- mektep mezunu kabul eden mek- ı teplere giremersiniz. Ahmet Faik Bu Süt;ıliciâv*Hergün BAA Alman Edebiyatından: Tercüme Een; Hatice Beyaz_ipeklı Elbise Maria fakir bir mahallede, eski bir evin bir odasında kiracı, O bir zamanlar çok güzeldi ! Şimdi kırk altı yaşında bir ka- dın. “Şarkı dersi,, vererek haya- tını kazanıyor. Ona eski güzelli- ğinden yalnız harikulâde bir çift siyah göz kaldı! Babası bir je- neraldı. Kendisi de pek meşhur bir san'atkâr! Konserleri yalnız Viyanada değil bütün Avrupada pek sevilirdi. Maria şimdi yatağında. Odası dehşetli surette soğuk, okadar soğuk ki ayaklarını ısıtmak için baş yastıklarından birini yorga- nın Üstüne koymuş! Kâfi derece- de parası olmadığı için hergün soba yakmasına imkân yok! Yandaki oda (ile aralarında bir kapı var. Bu kapı kilitli değil yalnız önünde bir iskemle duru- yor. |Yandaki oda ev sahibesinin odası. İşte ihtiyar kadın ara sıra bu aradaki kapıdan Maria'nın yanına geliyor, ve kendi odasında yalnızlığa yine tahammül edeme- diğini söyliyerek, onun odasında dolaşmıya başlıyor, Maria ihtiyar kadını pek iyi anlıyor. Hakkı var, Yalnızlık pek müthiş şeyl Kendisinin de şimdi ancak boya ile eski rengini verebildiği o enfes siyah saçları böyle yalnız- hkla geçen günlerde ağarmadı mı? Maria ikinci yastığı da diz- lerinin üstüne koyuyor; Ayakları | adeta donmuş gibil İçeride —ihtiyar kadın yine dolaşmıya — başladı. Maria bu gece uyuyamıyor. Bugün Çar- şamba, —onun dersi Cumaya, Haftada iki gün cuma ve salı günleri Üç kız kardeşe ders ve- riyor! Cumayi beklemek lâzım, Beklemek., . Daima beklemek!, İhtiyar kadının ayak sesleri durmadan Maria uyuyamıyacak. O, düşünüyor.. Gençliğini, mu- vaffakıyetli senelerini düşünüyor!, gnserlerini hatırlıyor!. Ne büyük bir hayranlıkla onu dinlerlerdi!, Her konserden sonra o ne kadar çiçekti yarabbil, Maria'nın beyaz ipek bir tuva- leti vardı! Ona herşeyden daha fazla bu elbise yakışırdı. Bu be- yaz tuvaletin üstüne, sol omuzuna | doğru Stefanın getirdiği güllerden en güzelini takardı!. Maria yatağında — dönüyor, Dışarıda kar fırtınası var, Cam- ları sallanıyor! Sıkı sıkı yorga- nına sarılıyor. Stefan onun konserlerinde daima salonun sol tarafında, üçün- cü sıranımm en ucundâ otururdu, onun sesi Marianinki ile kabili kı- yas değildi! fakat bütün arzusu bir gün Mariâ gibi bir yer işgal edebilmekte idi; onun meşhur ol- masını genç kız da bütün kalbi ile temenni ederdi! Maria bu gece uyuyamıyacak. Bunun için de eski hatıralar onu rahat bırakmıyor. Bir gün Jeneral kızına: “ Ste- fan Amerikaya gidiyor konturat yapmış, seni de beraber götürmek istiyor, gidecek misin, beni bıra- kacak mısın,, demişti. Bu müm- kün mü? Maria genç adama an- latmak istemiş, bunu anlamalısın demişti, bıhıııu nasıl birakabili- olursun, sonra avdet edersin... Mes'ut oluruz! Fakat nen var Stefan? bir söz söylemeden nereye gidiyorsun?.. Aman yarabbil ev sahibesi bugece hiç oyumıyacak, Hâlâ geziniyor. Ne uzun bir gece yarabbil Gene birgün babası müte- heyyiç bir sesle ona “harp var!,, demişti. Maria, Stefan'ın azimetinden ancak üç sene sonra ondan bir mektup aldı, bu da babasının ölümünü bildiren mektubuna yaz- dığı bir cevaptı! Uzak, soğuk, hain bir mek- tup! bu. mektuba ne cevap verile. bilir kil... Maria ona ne yazsın!., Stefan artık genç kızın mektup- larından ne anlayacak! ona dehe şetli yalnızlığını, biçareliğini, uzun bir hastalıktan sonra sesini büs- bütün kaybettiğini mi yazacak? bu felâket onu alakadar ede- cek mi? hiç birşey yazmamak daha doğru değil mi? İhtiyar kadın kapısını vuruyor: —Uyumuyorsunuz galiba? Size bir mektup gelmişti, unuttum, Şimdi alırsınız? Maria yatağından kalkıyor, Mektubu alıyor. Ona kim yaza- bilir?.. — Sabah gelmişti. Unutmuşum, Allah rahatlık versin, —Size de İhtiyar kadın bir az tereddüt ediyor: — Bugün ayın dokuzu, Henüz aylığı vermediniz de... — Yarın vereceğim, Neile ve recek, bunu de bilmiyor. — Mubhakkak değil mi? — Muhakkak! İhtiyar kadın odadan çıkıyor. O yatağına giriyor. Aylığı nasıl verecek? Mektubu açıyor.. Mek- tup Stefandan: inanılacak şey değil, — Maria bugün hareket ediyo- rum, Zengin ve meşhur oldum, Sen ne haldesin? Beni affede- ceksin değil mi? Sevgili elbette öyle muvaffakıyetli ve güzelsindir!, Maria yerinden kalkıyor. Ay- nanin karşısında sefaletle harap olmuş çehresine bakıyor! adeta ihtiyar bir kadın yüzü! Halbuki Stefan ona; “Elbette öyle güzelsin!,, diye yazıyor. Odası ne soğük! Stefan'ın mektubu uzun: “bilmem bu mek- tup eline geçecek mi? Nerede olduğunu bilmiyorum kil., Viya- naya gelince seni- her gece saat onda Bethoven'in heykeli onünde bekliyeceğim. Maria gelirken be- yaz ipek bir elbise ile gel olur mu? Seni her zaman beyaz ipek elbisen Ve göğsünde kırmızı bir gül ile gözümün önüne getiririmi ,, Demek Stefan onu bu gece de bekledi. Yazık şimdi çok geçl Maria'nın beyaz ipek elbisesi ne oldu? Ne ehemmiyeti var, Viya- nada beyaz ipek elbiseler öyle çok kil.. Parasını verincel.. Maria yatağına giriyor. Kirasını bu ay veremedi. Para çantasında iki şiling elli santim var. Stefan ile biribirlerini ne uzun müddet gör- mediler: Biri Amerikaya gidiyorl. ( Devamı 11 inci sayfada ) kendi