j; k i EYT İk © 10 Sayfa a are A Gâvur Mehmet Kara Yürek Çetesi Tefrika No. 80 Yaşasın Kara Yürek Yaşasın Mafya... Bu Tek Kelime Bonellinin Vahşi Ruhunda Yeni Bir İman Uyandırdı — Patlatmayın beni. Artık her şeyi de size söyleyecek deği- liz, a... Zaptiye müşirinin yakın bir adamını ele geçirmişler. Hatta bütün bu plânı, o tertip etmiş. Şimdi oda, yeniden baştan karışmıştı. Mevkuflar, ter ter tepi- niyorlar.. Eski ve daimi âdetlerini yapıyorlar. Havhyorla, zırlıyorlar, miyavlıyorlar: — Bravo.. — Yaşa.. Diye haykırıp bağrıyorlardı. * Gardiyan Alfreddonun küçük bir zembil içinde getirdiği taban- calar, Bonelli tarafından mevkuf- * lara dağıtıldığı Ozaman, artık herkes ciddiyetini takınmış.. Sa- baha karşı kendilerini bekliyen idam sehpalarından uzaklaşmıya hazırlanmışlardı. Mevkuflar, © tavandan asma petrol lâmbasının altında toplan- mışlar, ellerindeki çift namlulu İngiliz tabancaların muayene edi- yorlar. oNamluların içine birer süpürğe çöpü soktuktan sonra: — Çek, iyi.. Sıkı doldurulmuş. Diye seviniyorlardı. Yavaş yavaş kapı açıldı. Al freddonun başı uzandı... Elindeki bastonuna dayanarak kapının ya- nında bekleyen Bonelli, helecanla sordu; ; — Ne haber ?.. Gardiyan Alfreddo, titreyerek cevap verdi: — Herşey sizi bekliyor. tamam., Devriye Silâhlar elinizde bulunacak.. Fakat büyük bir mecburiyet olmadıkça o kullanıl- miyacak. Gürültü çıkarmamıya çok dikkat uğurlar olsun.. Tevkifhane odasının kapısı ile, konsoloshanenin arka kapısı, ar- dına kadar açılmış; * mevkuflar birer birer sokağa | fırlamıştı. Her taraf sessiz ve karanlıktı. Parmakları tabancalarının tetik- lerinde olan firariler, duvarların dibinden birer gölge gibi sessizçe kayıyorlardı. Köşe başındaki fe- ner, söndürülmüştü. Burada, gök geler biribirine karıştı. Zaptiye elbisesi giymiş olan Moskoviç ile dört oğlu, firarileri karşıladı. Bir pusuya düşürülmekten korkan fakat bunu arkadaşlarına henüz söylememiş olan Şövalye Bonelli, Moskoviçle karşılaşınca geniş bir nefes aldı. . — Şimdi, her şeye inandım. Bravo, kaptan Mihalaviç... Diye mırıldandı. Arabalar bekliyordu. Firariler, derhal arabalara taksim oldu. Bey- oğlu, Galata semtlerini kan ve ateşe boğan bu caniler; nihayet kaçmıya ve idam schpasından kurtulmya Omuvaffak oldukları için büyük bir sevinç hissediyor- lar.. Arnavutköy | istikametine doğru sür'atle ilerliyorlardı. Hiç bir mümanaata, biç bir o arızaya uğramadan Taşocaklarına vâsıl oldukları zaman, dünya firarilerin oldu. Kaptan Mihalaviç, misafirlerini büyük bir heyecan olunacak.. o Hadi | ve meserretle karşıladı.. Şövalye Bonellinin ellerine sarılarak : — Yaşasın Kara yürek.. Ya- şasın Mafya.. Diye bağırdı. Mafya.. Bu bir tek kelime, Şövalye Bonellinin vahşi ruhunda yeni bir iman ve itminan uyan- dırdı. Dünyanın her milletine mensup canilerini bu bir tek kelime içinde toplayan ve hepsi nin de era leri ye Karayürek damgası basan bu bü ve gizli teşkilâtın kudre- tine bir daha inandı, Başındaki geniş kenarlı şapkayı kaldırıp havada savurarak, en gür sesile: Yaşasın... Diye bağırdı. » Firari misafirler, çarçabuk bâ- rakalara yerleştirildi. Hepsinin de | istirahatleri temin edildi. Şövalye Bonelliye, kaptanın harakasında güzel bir yatak (hazırlanmıştı. Yarın gece, sahile gelecek olan bir Yunan kaçakçı gemisine ne suretle bindirilecekleri hakkında Bonelliye izahat veren kaptan Mihalaviç, saatine baktı, — Artık. sen yat şövalye. benim şimdi mühim işim © var. Arnavutköyüne kadar gideceğim, Oraya para götüreceğim. Bonelli sordu: — Bu vakit.. ne paras?. — Sizi kaçıranlarla pazarlık etmiştik. Paranın yarısını peşin verdim. Yarısını da şimdi götü- rüp vereceğim. Bu /parayı da derhal gidip orada bekliyenlere teslim etmeliyim ki, sizi | yarın gece selâmetle gemiye bindire- bileyim. — Bravo, kaptan Mihalaviç.: bütün azizler (üzerine yemin | ederim ki, çok mükemmel adam- sın... Eğer sen olmasaydın, biz şu anda ölümle burun buruna bulunuyorduk... Bizim için ne ka- dar para veriyorsun?. | Peşinen bin altın verdim. | Şimdi de bin beşyüz altın teslim edeceğim. * — Bunlar, hangi cinsten?.. — Bir ay evvel yaptığımız, Papa altınlarile, eski kremiç ve Napolyonlardan, —Budaâlâi. alanlar, güle güle kullansınlar... Haydi, sana uğurlar olsun kaptan. — Sanada Allah rahatlık ver- sin şövalye. Kaptan Mihaloviç Şövalyeden ayrıldıktan sonra kendi bölmesine geçti. Orada iki küçük zembil içindeki altınları alarak dışarı çıktı. Ellerindeki kara martinlere dayanan iki genç hırvat, kaptanı baküyerdir Altın zembillerini yük- lendiler.Kaptan Mihalaviçin arka- sından yola düzüldüler. * Arnavutköyündeki meyhanenin kepenkleri sımsıkı o kapanmıştı, Tavandan asma büyük lâmba söndürülmüş, tezgâhın üstünde bir yağ kandili yanıyordu. Köşe- deki masaya dirseklerini dayamış olan bir adam oturuyor, önünde- ki bakır kupayı arasıra dudakla- rına kaldırarak, yudum yudum o (SON POSTA Havalar Isınmaya Başlayınca: ? İ.& v5 > — Şu ağacı gördün ret tam kırk dereceye çıkmıştı. Güzel San'atlar Akademisi Mimari Şubesinin Tahsil Müddeti Beş Senedir Güzel san'atlar akademisinin dört şubesi vardır: 1- mimri, - 2 resim,3- heykel, 4- tezyini san'atlar, Mimari şubesine lise mezunları alınır. Tahsil müddeti beş senedir, Kayt müddeti gazetelere ilân edilir. Akademi 15 teşrinievvelde açılır, Bu şubeden çıkanlara mi- mar unvanı verilir, Resim şubesine Oortamektep mezunları alınır. Burada tahsil müddeti sene ile mahdut değildir. Talebenin kabiliyet ve müsabaka- lar neticesine göredir. Heykel de resim şubesinin aynidir. Tezyini san'atlerda tahsil dört senedir. Burada grafik, afiş, çini- cilik, dahili mimari umumi tezyi- nat öğretilir. Akademi nehari ve meccanidir. La Ankarada Evkaf apartımanı, 6 nu- maralı dairede İsmail Hakki Beye: 1 — Bakaloryada muvaffak olamıyan talebe, bir sene daha muvaffak olamadığı derslere de- vam eder ve gelecek sene o ders- lerden imtihan verir. 2 — Askeri lisenin ayni sınıfına nakletmek kabildir. Duhul hak- kında herhangi bir askerlik şube- sinden tafsilât almalısınız. 3 — Askeri lise mezunların? dan ve talipler arasında kur'a çekilmektedir.. Bunlar tıbbiyeye girmektedirler. * Kadırgada Vefa meydanında Talebe Yordunda Siirtli Bahri Mithat Beye: Askeri ortamektep ve liselere müracaat ediniz. Lâzım gelen şe- raiti haiz iseniz arzunuz tatmin edilir. Boğuzkesende 118 numaralı dükkân- da Abdi Beye: Hava makinist mektebine gi- remezsiniz. Darüşşafakaya girmek için anasız babasız veya babasız olmak, ilkmektebin ancak dör- düncü sınıfında bulunmak lâzım- dır. Şimdilik ilkmektebi bitirseniz iyi olur. * Daimi okuyucularımızdan Mehmet Salih Beye: Yaşınız yirmi beşi geçmiş. Bu itibarla ortamektebin birinci sını- fına ve diğer mekteplerin de bu- na muadil sınıflarına kabul edi- lemezsiniz. Zaten bu yaştan son- ra on iki on üç yaşında çocuk- larla bir arada okumakta size ağır gelir. - gere veya ticarette iler- lemiye gayret ediniz. Bir taraf- tan da umumi bilgileriniz arttıra- ap içiyordu. İ ( Arkası var ) | cak kitaplar okuyunuz. Mektapçi mü, işte l ği geçen sene onun gölgesinde hara- | ET Pay eg Sam e yn ———— ÂYE Bu Sütunda Hergün Türk Kızları Yazan: Suat Derviş — Da Böyledir Sadi arkadaşına: — Bak ne güzel bir kız, dedi. Ne de zevkli”bir nişi var kadınları g giyi- yarabbi.. Ah şu Avrupa bizimkilere hiç ben- bir tayyör vardı ve kocaman valiz tutu- yordu. Ve bu valizi zahmetle ta- çıdığı belli idi. Kaldırımda her on on beş adımda bir tevakkuf ediyor, alarak rükleye ilerliyordu: Sadi bir haftadanberi Berlinde idi. Fakat arkadaşı altı aydanberi ii bulunu; ei ler ikisi e içinde yı Avru, şehrine, aralarında baar Ye ne olursa olsun hay- randılar. Ve her gezdikleri yerde barda, kahve Restoranda, sokak- ta mütemadiye ihtisaslarını biri- birlerine anlatıyorlardı. Sadi; — Allah aşkına kızın bacak- larına bak ne mevzun dedi vene mini mini de ayakları var. Hakikaten kocaman ayaklı Cermen kadınları ile dolu olan bu kaldırımda genç kızın ayak- lari bir çift billür gibi güzel ve bacakları harukulâde mevzundu. Sadi ve arkadaşı genç kızı adım, adım takip ediyorlardı: —Acaba neden bizim kadınla- rımızın ayakları ekseriya şişmandır. Ben bizim memleketlerde böyle mevzun bacaklara rast gelmem. Bir de biz Alman kadınlarının ayaklarına çirkindir deriz. Arkadaşı altı aydanberi Ber- linde olduğu için Sadiden daha fazla şeyler biliyordu ve bunu göstermek için de ona anlattı: — Biliyor musun Sadi bu genç kız koskocaman valizi neden taşı- yor? Bunun sebebi yalnız iktısat etmek (okaygusu; biliyorsun ya bugün ayın biri. Bugün Berlinde mobilyalı oda- larda oturanlar ederler. Böyle odalarda otu r ise tabii ekse- riya küçük san'atkârlar, küçük memuf ve memüreler veya tale- belerdir. Onlar da iktısat olsun diye bu eşyayı ne hamala verirler ne otomobile binerler. Ne kadar da ağır olsa yine kendileri ta- şırlar, Sadi bu şeyi de çok beğendi. — O, dedi, vallahi bayıldım. el de bizim nazlı genç kızlarmıza böyle bir şey yaptır... Vallahi ellerinde küçük bir paket bile taşımaktan çekinirler. Canım Av- rupa kadınları. Ah bizimkilerde onlara bir benzese, * Genç kızın yanakları yorgun- luktan kızarmıştı. Sadi: — Ne güzel bir-kiz yarabbi dedi bir de Alman kadınlarını bir fabrikadan çıkmış seri'mallar gi- bi sap sarı zannetmek ne batal, Allah aşkına etrafına bak bu kı- za benziyen bir tek başka kadın var mı, Ne zerafet, ne güzellik tam Berlinli vallahi. Bir dört yol ağzına gelmişlerdi. Genç kız valizini (o kaldırımın yanına bıraktı ve bekledi. Çünkü tam yolun ortasındaki iri yarı bir belediye polisi beyaz lekesiz ve eldivenli elile giden gelen otomo- bil ve tramvaylara işaretler veri- yordu. Nihayet kaldırımda sira bekleyenldre de işaret etti, genç j kız çantasını eline aldı bir iki | adım attı fakat ince kolu pek titriyordu. Fazla müş ola- caktı. Belki de valizini sokağın ortasında bırakacaktı bunu orta- daki memuru (o farketti. Senai ve vali a dar kız teşekkür etti. İlerledi fakat adım. Yine valizi kaldırıma ki >. di biz —— iy anına ji de yardım teklif , ği — Evet ağır çünkü içinde kitaplarım var. — Ki okumasını odemek çok seviyorsunuz. — Okumıya mecburum, dedi, çünkü talebeyim. Arkadaşı Sadiye mütemadiyen getir mz şundan bir yz — soru : — Batide yalak mısınız? — ei — Geceleri ne yaparsınız. — Odamda İs — Hiç çıkmaz mısınız? — Bazan. — Nereye gidersiniz. — Tiyatroya, konsere, kon- feranslara. İerse, çünkü Berlinde yalnızım. — Biz de yalnızız dediler ne iyi olur belki arkadaşlık edebiliriz. Belki beraber gezeriz. — Beraber gezmek mi dedi. Affedersiniz amma efendiler, böy- le bir şeyi nasıl aklınıza getiri- yorsunuz. Bunda akla gelmiyecek kadar uygunsuz olan şey nedir?. gezmiye kalksa onun hakkında bilmem ki ne düşünülür? — Hiç bir şey düşünülmez. Ne düşünülecek? Burası Berlin, medeni bir şehir.. Burada hemen bütün genç kızlar böyle bir v yapmaktan çekinmezler. Bunda bi fenalık yok 2 Burada âdet le değil mi kürde YE âdetinden bana ne, dedi, ben yerlinin âdetlerine uymam ki.. - — Neden? — Ben eenebiyim, benim memleketim var, ben o memle- ketin âdetlerini yaparım. — Ecnebi misiniz.. o Nesiniz rica ederim, ikisi de hayretle genç kıza baktılar. Genç kız gürel bir İstanbul şivesile: — Biz Türk kızları malüm ya Avrupa kadınlarına benzemeyiz dedi. Biz medeni değiliz ve s0- kakta ahbaplık yapamayız. İşte efendim her memi n bir usulü var. Türk kızları bunu yapamaz. : Sonra gülerek ilâve etti: — Yeni evimeğgeldim müsaa- de ediniz çantamı alayım zahme- tinizden dolayı teşekkürler ede- rim... Allaha ısmarladık beyefem- diler. Berlinde iyi günler te- menni ederim.