e e vee « < e e we eşe tt tü dübILim a isE 14 AHMET REİS Yazan: Piyer Melon Oruç Ali Dedi Ki: Ayağımdaki Şı Ahmet rels de, o akşam için kalyonlarının bütün zabitan ve askerlerini Ooyemeğe (çağırmıştı. Yüzlerce insan, Cezair'in yüksek bir noktasına takılı duran saray yapılı evden içeri girdikleri za- man Ahmet reisin evde olmadı- ğım anladılar. Fakat aşçıbaşı verinde ve ye- mekler sofranm Üzerinde idi ve asil olan da, aç mideler için şim- dilik bundan ibaretti. Ahmet Reis, meçbul seyahatine çıkmadan evvel davetlilerin o ağırlanmasına dair icap eden emirleri vermiş ve bu emirler harfi harfine yerine ge tirilmişti, Oruç Ali, iftar verilen salonun kapısında duruyor, yeğeni için özürler dileyor ve Arap adeti Üzere bitmez, tükenmez mütekabil dualar yapılıyordu: — Allahın himayesi Üzerinden eksik olmasın, Ebubekir. — Senin de ya Alil — İşlerin inşallah yolundadır? — Öyledir, ya Ali! — Dostlarımın en mümtarı sensin ya Ebubekir ve senden büyük bir ricam var. — Emret ya Alil — Yeğenim Ahmet Refs alel acele seyahata çıkmak mecburi- yetinde kaldı. Şimdi seninle ar- kadaşlarını yalnız ben ağırlamak vaziyetindeyim. Müsamahan:zı dilerim. İşte davetlilerle Oruç Ali are- sında cereyan eden muhavereler bu şekilde devam edip gidiyor du. Salon dolup ta herkes sof raların etrafında mevki aldıkları zaman kuvvetli zenciler, kocaman şişlere geçirilmiş koyunları sinilere taksim etmiye başladılar, Halka halinde tepsilerin etrafına dizilen davetliler, sıcak etleri ellerile koparıyor ve koca salonda ağız gapırtısından ve damak şakırtır undan başka bir şey işitilmiyordu. Yemekler yenilip te ibriklerden dökülen sularla eller yıkandıktan sonra berkes sedirlere kuruldu. ve Ebu Sait söze başladı. Bu zat, İstanbullu bir Türktü ve ce- saretile maruf bir yeniçeri zabiti idi. — Dostum Ali, diye söze başladı. Bizi evine davet eden zat, her nedense, bize, yapmak İhtiyacını duyduğu seyahatin se- bebini bildirmedi. Bu hususta sual sormayı nezaketsizlik adde- diyorum. Fakat, şahsen, bu seyahatin sebepleri hakkında kâfi malâma- | tım var. Padişahım bana verdiği Yazife itibarile, burada olup bi- tenleri bilmek vazifemdir. Ahmet teisin vaziyeti da, İşte böylece Malâmum olmuştur. Bu sözleri, derin bir süküt takip etti, Sonra Oruç Alinin sesi yükseldi: — Söyle ya Ebu Salti Kar- mında bulunan adam endişeli bir ihtiyardır. Eğer bildiğin bir şey varsa Allah aşkına bildir. Onun vvet “ve cür'etine emniyetim Vardır. Hayatının tehlikeye uğr- Yabileceğinden korkmuyorum. Fas t yeğenim Ahmet Reis tasav- Yurlarını” ihtiyar amcasına bile 2 açmamışsa, mu- | hakkak ki kalbin- de pek gizli he- saplar yürütmüş olmalıdır. Onları * | öğrenmek os | terim, P7 — Hayır ya ' “5 Ali! Sen kendi kendine ihtiyar (© demekle bühtan ediyorsun. Esasen 5... Jâtifelerin de lâtif oluyor, Bik Eski Çapulaları Şu An- da Di Kastro'nun Hayatına Değişmem ! diklerime gelince; 1660 tarihine doğru donanmaların aldığı şekli onları birkaç cümlenin içine 8r kıştırmak mümkündür; Ahmet Reis, vaktile Ceneve- den tanıdığı bir esire rastgelmiş ve dün bu esiri pazarda satın almıştır. Bu, ihtiyar bir adamdır ve vaktile Ahmedin çalıştığı ada- mın baş kâhyası imiş. Abmet, bu adam için fazla para fedakâr- lığı yapmış değildir. Çünkü herif bem ihtiyar ve kuvvetsiz, hem de aptal bir şeymiş. — Öyle ise yeğenimi tebrik ederim. İyi bir iş yapmış olacak. —İhtimali Fakat o; bu kıymetli esiri uzun boylu muhafaza etmek istememiştir. Çünkü, herifin ce sedi bu sabah sokak köpeklerine atılmıştır, şehrin nöbetçi muha- fızlarını teftişe giderken bu sabah gördüm, Misafirlerden birl,: acı, acı aley etti: — Garip bir musmelel bir baylı para vererek ihtiyar bir iskelet satın al, sonra onunla sokak köpeklerine ziyafet çek, böyle giderse, dostumuz Ahme- din serveti dehşetli surette ka baracak. — Benim fikrim şudurki Ah- mel, hiçbir şeyi hesapsız yapmaz. — Hakkın var, ya Alil Mera- ka düşerek cesedi muayene ettim ve gördümki Abmet bu adamı bir hayli sorğuya çekmiş ve İcap eden cevapları alımıştır. Vücudun daki o eselerden bunu anladım ben. Mevcut korsanların en genci söze karıştı: — Senden korkmıya başladım, ya Elu Sait, yoksa kâbinliğe mi başladın? Ahmetin, bu esire SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi İstanbul s Eski Zaptiyep İdâre: Çatalçeşme sukağı 25 Telefon: İstanbul - 20203 Posta kutusur Istanbul - 741 Telgrafı İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sene OZ7tÜkr 750 , 6Ay 1400, 400, 3n , 150. 1 » İ Gelen evrak geri verlimez İünlardan ies'uliyet alınmaz cevap İçin mektupi ara (6) kuruşluk Gul Havasi lâzımdır. | Adres değiştirilmesi (20) kuruştur. Gazetemizde çıkan resim ve yazılan bütüm hakları mahfuz ve gazetemize antir. kide sani imi irinli işkence ettiğini pasıl anladın? Eğer yakında mesleki değiştire- cek olursan haber ver do biz de ona hareket edelim. sem mem bulunanlar de- likanlının şaka kılıklı sözlerine bep birden gülüştüler, Fakat yaşı yözü geçmiş ibtiyar bir şeyh, ciddi bir eda ile bu lâtifeye cevap verdi: — Esirin başı etrafında, alnın- da ve şakaklarında şayani dikkat bir kırmızı iz yardı, Bundan da anlaşılıyor ki, falaka şeklinde bir değneği bu esirin başında böke, büke onu yola getirmişler. Ebu Sait, işte bu izden ilham alarak bize söylediklerini öğrenmiştir. — Ya ihtiyar! haklısın ve talr minin doğrudur, İşte esir Cene veli böyle bir muamele görmüş ve Ahmet “reis te “istediklerini ondan öğrendikten sonra hiç kimseye bir şey açmaksızm kak kıp gitmiştir. Fakat tekrar edi- yorum: Bu ibtiyar esir, Ahmet'le beraber Cenevede çalışan ibtiyar bahç.van kâhyasıdır ve onu, Fram sz amiralı Polene sattıran ada- mın bizmetinde bulunmuştu. Şu halde ve şimdi Ahmet'in nerede bulunabileceğini tahmin etmek güç bir şey Bu sarih İzahattan sonra orta- lığa manalı bir süküt çöktü. Sonra herkes, asıl mevzula ali- kası olmıyan birçok haval şey- lerden babsetmiye, denizcilik hi- kâyeleri açılmıya, piyasa haber- leri nakledilmiye başladı. Nihayet misafirler dağıldı. Oruç Ali de, bir hürmet eseri olmak üzere Ebu Sait ile ihtiyar ve yüzlük ihti- yarı dış kapıya kadar yola koy- mak için yanlarma takıldı. Diğer davetliler daba evvel çıkıp gitmiş, üç adam yalnız kalmışlardı, Ebu Sait, yarıyolda, birden bire durdu, İki elini, ili yanın daki adamların, yani Oruç Ali ile İhtiyar şeyhin omuzlarına koydu ve bu, her üçünün de ayni tempoda bir kahkaha koys vermeleri için kâfi bir işaret oldu. Üç adam, sinirlerini harekete ğetiren arzuyu yeninceye kadar göldükten sonra Oruç Alinin şu sözleri, ber Üçünün de kafası İdu - etmiş oldut 2 Ayağımdaki şu keçi derisi eski çapulaları, şu anda, Ceneve Markisi Di Kastro'nun hayatına â Siz, ne dersiniz? | Beler Bu baha biçişi tasvip eder yollu, çenelerini salladılar, Demek istiyorlardı ki Marki Di Kastro'nun bali yamandır. (Arsan vat) Deniz Kızı Eftalya Hayatı, Şöhreti, Maceraları mmm — Dokuz Yaşımda mı Okuduğum Zaman.. Gel Bakalım!,, “Aferin Efto, şk Dizlerine kapansam, kana kana aaaağ, aaaağ, aaaağlasam, O güzel saçlarını ben çözüp ben Baaaağ, baaağ, bacağlasam. Londra birahanesindeyiz. Bir kere boş masa aramayın. Hattâ boş bir tek sandalya bile bulmak imkânı olmadıktan başka, dikkat ederseniz bazı köşelerde, iki san- dalyanın yanyana getirilmiş ve Üç kişi tarafından işgal edilmiş ol- duğunu görürsünüz. Çıt yok. Sahnede, her akşam değişen bir renk içinde bir kadın. Pürüzlü olmıyan bir ses, insanın kesilecek, yetişmiyecek O zannet- tiği noktada perdesini yükselte- rek kalpleri sarıyor. Ve bu ses bittiği zaman din- leyenler, dudakları en kiymetli bir içkiden tadına doymadan ayırtılmış O İnsanların İnkisarını, ac.sını duyuyor, Onu bir daha dinlemek için elleri nasır bağla» yıncaya kadar alkışlıyor, alkışlıyor. — Biz,Biz sesleri, çatal ve ta- bak şıkırtıları dakikalarca sürüyor. * Birçok Türk gazetelerinden; Pariste çıkan Paris Presse, Cin Comedia, Mısırda münteşir, “Mu- hadenet,,, "Essabah,,, “Erre gâip,, , “Elehram,, , “Mısırulhadi- setülmusavvre,, , “La Rumeur,, “Eddünyaülmusavvre,, Kıbrısta neş- rolunan “Söz,, gazete ve mec mualarından mürekkep koca bir yığın önündeyim. Hepsinin birin ci sayfalarında muhtelif resimler altında bir sürü yazı var. Hepsini aynen buraya geçirmiye imkân yok, ben o geniş sütünları tıka- basa dolduran satırların toptan kasdettikleri manayı iki buçuk satırcığa kısıp kırpıp sikıştıra- cağım: Onların hepsi, bildikleri, bu- labildikleri en kuvvetli takdir, meftuniyet kelimelerile ayni şeyi yükseltip o methediyorlar: Deniz- kızı Eftalyanın sesinin, usulünün, söyleyiş tarzının fevkalâdeliğini, kusursuzluğunu, cana yakınlığını, işleyiciliğini, ve bulunmazlığını. Seslerini dinlediğimiz e sın:f, sınıf, sürü sürü kadın var. İçle- rinde; göçebeler gibi diyar diyar dolaşan toplama kumpanyaların viran sahnelerinde göbek ata ata ölçüsüz faydasız bagıranlar var, Onlardan daha iyiceleri, daha iyileri, iyileri oldukça iyileri, bat- ta çok iyileri var. Hiç tanınmamışları, oldukça duyulmuşları, çok duyulmuşları, var. Hatta (isimlerini (yedi den yetmişe varasiya kadar duy- madk kimse kalmamış derecede olanları çok. Fakat Eftalya, sarış ve de- kunuş moktasından çok iyiler- dendir. * Üç sene evvel onun İsmini hiç kimse (bilmiyordu. Fakat onun İsmini yirmi sene evvel de şöbret hâlesine bürünmüş olarak duyan çok kimseler de var. Bu kadın çok gezmiştir, çok görmüştür, çok yüksek âlemlere nee anlik ÖR li Ni Hatıraları toplıyan: N... İlk Şarkı- i li, Deniz kızımın Son Postaya verdiği bir resmi i sesile geceler sabahlara bağlana siya kadar neş'e saçmıştır. Bu kadın çok söylemiş, çok tutulmuş, tutuluyor daha tutula- a cak ta. id Gördükleri, irdikleri i | de muhakkak Pin alâka İm | dırıcı hatıralar, hikâyeler var. Ve muhakkak ki çok tutulan, Â çok fazla şöhret sahibi olan ka- dın olduğu kadar Denizkızı ER . talya meslekdaşları içinde hayatı İl en zengin değişikliklerle bezen miş olan kadındır da. Ben böyle düşündüm, onun hatıraları arasında kalemimle bi- raz gezinmek, gözüme çarpacak kadar ye olanlarını ayıklayıp (o çıkarmak, onları en doğru şekilde, her şeyin end rolarını sütunlarına aksettirmel şiarında olan gazetemin sayfalar rında size de anlatmak arzusunu yenemedim. Bu arzum arkasında attığın adımlar arltıkça düşün cemde haklı olduğumu da anla dım. Eftalya, hayatının, yaşayan ve yaşıyacak olan insanların açığa vurabilecekleri bülln kr amlarını, sırlarını anlattı. Onun ağzından vade | Hatıratım.. o Hatıratım... Bip gün, geçici dünyada başımdan esen tatlı bahar rüzçürlarile, gü- rüholü (o fırımaların O başkalarım alâkadar edecek bir ehemmiyet kazanacağını bilseydim yazardım. Şimdi, geçmiş günlerin biribi- rine karışm:ş bir yığın geçirilmiş maceralarını toplayıp, kısa bir zamanda sıraya koymak, bağle- yıp anlatmak ne,zor, ne zorl, ; : Hayatımın maceraları içinde | unultuklarım, birdenbire hatırıma i gelmiyecek kadar bafızamın de rioliklerinde örtülü kalmış olan lar, kimseyi alâkadar etmiyecek kadar bana ait olanları var. Çok genç yaşımda babam öldü, onun içimdeki yarasının #zısı daha dinmeden annem göçtü. Ben, bu iki feci kayıbın arkasından göz yaşı döküyordum. Daha gözlerimden akan yaşların yanaklarımdaki hafif izleri belir» sizlenmeden bir gün zavallı kız kardeşimi de duygu bilmez top- rağa vermek kalbimde daha ka buk tulmamış derin yaralara neşter vurdu. imzalı ( Arkasi ver ; MAŞA Api