Dünya Garibeleri Bir Define Bulundu x Londradan gelen bir habere inanmak lâzımgelirse Koko ada- larında gizli bulunduğu söylenen | define nihayet meydana çıkarıl- mıştır. Koko adaları Okyanusta Kos- tarika — Cümhuriyeti — sahilleri- nin 300 mil açığında, denizin ortasına gömülmüş küçücük bir toprak parçasıdır. Bir efsaneye göre: 1830 veya 1850 senesine doğ- ru Benito adıtı taşıyan ( Peru)lu bir korsan, hazinesini saklamak için bu adalara getirmiş, yalnız kendisince malüm bir yere sak- lamış ve bir. müddet sonra da sırrını. hiç kimseye sözlemeden ölmüş | O zamandanberi Koko ada- larının bu definesi serküzeşt ara- yanların tamamı — celbetmekten hali kalmamıştır. Definenin — yerlerini bulmak için müteaddit defalar hakikf se- fer heyetleri teşkil edilmiş, fakat bu teşebbüslerin hepsi de akim kalmıştır. Buna rağmen defineyi “aramak hevesine düşen erkekle- rin, hatta kadınların cesaretleri kırılmamıştır. Muharebenin ilânından az ev- vel iki İngiliz. kadını ile bir Fran- | sız kadını da bu arzu ile Koko adalarına gitmişlerdir. boş olarak geri dönmüşlerse de Fransızın ne olduğu bir türlü an- laşılamamıştır. Senelerce — teharriden sor Koko adaları definesinin bulu duğu haberi şüphe yok ki birçok iştihaları kabartacaklır. Maamafih dünyanın — şurasında — burasında serpili daha birçok define vardır, isteyen bunların üzerinde taliini tecrübe edebilir. Hatırımıza gelenleri sayalım: 4 — Peru ormanlarında ha- rap bir mabedin civarında, 2 — Rio Dö Janeyro'da bir kayalığın kenarında, 3 — Pinaki adalarında 1759 senesinde Cenubi — Amerikadan kovulan cizvitler tarafından gö- mülmüş bir bayli define bulun- | duğu iddia edilmektedir. Bu definelerden bilhassa Pi- naki adasında olanın garip bir de hikâyesi vardir. Günün birinde imkânını bulursam anlatırım. c Ak»x Muharririn Hiddeti Fransada meşhur bir muharrir yolda giderken bir cüzdan bul- muş, bakmış içinde mübim bir para var. Götürüp komiserliğe teslim etmiş. Komiser cüzdanı teşekkürle almış, fakat muharririn yanında taşıdığ köpekte belediye markası olmadığını görünce bir zabıt tutmuş, para cezası iste miştir. muharıirin hizmetini ta- savvur edebilirsiniz! En Büyük Otobüs İngilizler muazzam bir otobüs yapmışlardır. — Sekiz tekerlekli olan bu otobüs 88 yolcu ile 200 kilo eşya taşımaktadır. İki katlı- dır. Birinci ve ikinci mevkileri ile sigara İçmeyenlere —mahsus hususi kabineleri mevcuttur 1 başları şapkasız, adamlar... Bunlardan İngilizler bittabi eli SON POSTA SICAKLAR VE BUZCULAR “Efendim.. Adı Üstü Ağustos Derler. Bugü Dükkâncı - Sicim Parası İsteymce Günde Üç Okka Buz Yutan Demir Müthiş bir öğle sıcağı var. Ayak satıcılarının sesleri - bile, güneş altında erimiş gibi, yayvan yayvan aksediyor. Sokakta ceketleri kollarında, He- men herkesin elinde sırsıklam birer mendil.. Şimdi böyle bir günde ve günün böyle bir saatinde buzcu dükkânının cana can katan ha- vasını düşünün... Yüzlerce vantilâtor etrafımda | pervane gibi dönse, yine bu ka- dar serinlik vermez. Ziyaretçiler, birer ikişer sö- kün ediyorlar: — Üç okka demin almıştım.. Yetişmedi.. İkl okka daha iste- rim... Buzcu, elinde salır, kocaman kalıpları parçalara ayırıyor: — İple bağlayım mı? Yoksa kendin kâğıda sarar mısın? — İp falan istemez... İki okkalık buzu, ciğerparesi evlâdını bağrına basar gibi ku- caklayıp öyle bir götürüşü var | ki hayret doğrusu... Buzcu dükkânının dahili man- zarası gayet sade: Soğutulmak Üzere buzlar arasına bırakılmış birkaç şişe bira... Köşede beş on damacana su... Öteye beriye fırlatılmış çuvallar... Ve kapağı sık sık açılan büyük bir buz am- barı... Buz bayüi, bugün belli ki pek keyifli... Sigarasının birini bitirmeden, birini yakıyor: — E... Efendim, adı üstünde ağustos... diyor. Bugünlerde de sıcak yapmazsa ne vakit — ya- pacak ? Ben, bir aralık sordum: — Nasıl, bari... Buz kâfi | geliyor mu ? Mağrurane bnşıvıı kaldırdı : — Artyor bile... Buzdan çok ne var 7.. © sırada büyük bir lokantanın ismini taşıyan bir otomobil kapı- nn önünde durdu: Tamam yirmi kalıp buz istiyorlardı. Samanlar arasında şeffaf, billür kütlelerini andıran kalıplar, arabaya yerleş- trilirken, telefon çaldı: — Neresi orası... - Bır saate kadar hazırdır! Bir parça buzl! — Merak etmeyin... gönderirim... Anlıyorum ki, bu mevsimde en çok aranan nesnelerin başında buz geliyor. Büyük, küçük, zengin, fakir, onsuz olamıyor. İnanmazsanız işte misali: Çıp- lak ayaklı bir küfeci çocuğu içeri girdi; tezgâhın Üstüne bir yirmilik - fırlatarak : Mutlaka — Efendi amca, dedi, bana bir parça buz ver! Dükkân — sahibi — yirmiliğini iade ettikten sonra parçalanmış buzlardan bir avuç alarak çocuğa uzattı. Bir şeker parçasını kemirir gibi, buzu kıtır kıtır dişleri ara« sında parçalaması dükkân sahi- | binin hoşuna gitmişti: — Böylesi görülmemiş şey... ıdedı. günde bir okkaya yakın | büz yutar bu çocuk... - —a -— TAKVİM —- PAZAR 14 Ağus'tos « Arabi 10- Rebillahar- I1 932 hamr 101 Rum? * Vak't |Eamsl 'vanall| Vak'i JExas? İvastıt 8 Sr|3. Oolakşam li — ll [ Öğle | 5. G8liL 17 İ Yatsı [ iktadi Pa Sölü. 00) ha ——— ——— ——— T Ağuztos-serre 1318 | 143 | 20 55| 8. 02 (3 13 | Ağustos sıcağında buz yağmacıları İ ınde.. Buna Bir Türlü nlerde...,, Gibi Bir Delikanlı Sordum: — Hastalanımaz mı? — Niçin hastalansın... Demir gibi delikanlı.. Hem Efendim, bu buz insana dokunmaz ki... Âlâ Hamidiye suyundan yapılıyor. — İyi amma, dedim, ara sıra içinden, öteberi çıktığı da oluyor. Şiddetle protesto etti: — Yalan!.. Gözyaşı gibi buz- da öteberi ne arar ?... Malını methetmekte ediyor: — Şimdi doktorlar bile has- talara buz yutturuyorlar ! Bizim, bir şikâyetimiz varsa o da sucu- lar... Ökkası ç kuruştan kalıp kalıp buz alıyorlar. Yarısından fazlasını eritip bardağnı kırk pa- raya Hamidiye suyu diye satı- yorlar. Bu oldu mu ya?, Bir aralık söz, elektrik cere- yanile dondurma yapan makine- lere intikal etti. Buzcu diyor ki: — Ağzının tadını bilenler, dondurmayı elle çevrilen kutu- lardan yerler!.. Elektrikli maki- meler, dondurmanın — meyanesini kaçırıyorlar — Hiç te öyle değil, dedim. Mükemmel dondurma oluyor... Başını vâkıfane salladı : — Dondurma, tam kararında donmalı... Ne taş gibi sert. Ne de şerbet gibi sulu... Birdenbire doğruldu : — Telefonun zili mi çaldı? — Hayır... — Biri haber gönderecekti e. Şu elimdeki kalıplar, yarı yarıya inmeden aldırsalardı... Tekrar dert yanmıya başladı: — Bizi düşündüren asıl, bu fira işi... İki saatin içinde kalıbın dörtte Üçü, su olup akıyor... Müşteriden Üüş kuruştan on para fazla almıya gelmez. Şikâ- yet hazırdır! devam Peki amma, biz bu firaların | zararını kimden çıkaracağız?. O sırada içeri giren bir müşteri, buzcunun sözünü kesti: — Bana iki okka buz! Herkese olduğu gibi ona da | Ağustos 14 —a Kari Mektupları Bitmiyen Bir Muamele 1330 senesinde almış olduğum evin altında bir dökmeci dükkânı varmış. Bunun, evin devir ve ferağ muamelesinde eve kalp ve ifrağ edilmiş olduğu hakkında tapu dairesinde takrir verilmişti. Halbuki Selâmsız Maliye tahsil şubesi bunu nazarı itibara almı- yarak 330 dan 339 senesine ka- dar dükkân muamelesi üzerinden vergisini tarhetmiştir. 927 - 8 - 20 tarihinde, yapı- lan yanlışlığın tashih ve fazla tarh olunan verginin iadesi için istida vermiştim. Maalesef bugü- ne kadar beş sene zarfında ken- disine raptedilen bir yığın evrak- la iş halledilmez bir şekle gir- miştir. Beyefendi, bu beş sene zar- fında Selâmsıza, Malmüdürü beye İstanbul Defterdarlığına kaç ke- re gidilip gelinmiş ve kaç kuruş yol ücreti verilmiştir? Burasını sizin tasavvurunuza bırakıyorum. Yine maalesef intaç ettirilme- miş bir kısım evrak 2197 numaralı dosyada ve bir kısımda Selâmsız maliye şubesinde 3644 numarada bulunmaktadır. Yaşım yetmiş, köhnemiş ve yorulmuş bir vücutla artık gidip gelmek için takat ve tahammü- | lüm kalmamıştır. Büna nihayet verilmesini rica ederim. Üsküdarda Valdelatik Bağlarbaşı cad deri 12 mumarada Fadıl Bir karliniz imzalı mektup sahibine: Söylediğiniz cihet nazarı dik- kate alınmıştır, bu ihtiyacınızı daha mükemmel şekilde tatmine çalışacağır.. * Konya, Kâtiboğlu Mehmet Beye. Söylediğiniz — mesele — şahat mahiyettedir. Yazamıyacağız. Yalnız fiati çok fazla buluyorsa- nız mahkemeye müracaat edebi- lirsiniz. Bu hususta ehli vukuf bir fit tespit edebilir. ç İ sordu: — İple bağlayım mı? — Bağla.. bağla... Fakat para hususunda arala- rında ihtilâf çıktı. Buzcu, iple bağladığı buz için müşteriden kırk parâ fazla isti- yordu. Bir hayli çekiştikten sonra müşteri buzu, kâğıda sarıp gö- türmeğe karar verdi. Fakat, çene çalmakla geçen bu birkaç dakika zarfında buzun yarısı demeyim amma, Üçte biri şıpır şıpır eriyip gitmişti. Buzcu, yüzünü buruşturarak bana yerde biriken suları gös- terdi: — Damlaya damlaya göl olur, derler ya... İnanmazsan şuraya bakl.. Yerde, büyük Lir tencereyi yarısına kadar — dolduracak su birikmişti. xf