Cennp Denızlermde Bır Seyalıat Macerası Altın Peşinde.. Uç Serseri.. Üç Milyoner Vakıa Kaptan Hul ayni za- manda da muhtemel bir ortaktı, fakat Makar definenin bir kıs- mından vazgeçmiye ikinci de- recede ehemmiyet veriyordu. Baş- hca düşüncesi kaptan ( Hul ) ün şahsı idi. Her neyse, işte şimdi kaptan (Hul ) ün hesabını görmüştü. Tilman ile Hagtonu da başım dan defetmişti, ortada sadece bir Sıkrit kalıyordu, ©o da ( Sid- ney) de teşebbüsün kendisine getireceği hisseyi ömrünün so- nuna kadar bekliyebilirdi, vakti vardı. Makar bir defa bu yola giriş- mişken (Sikrit) e de hiçbir hisse vermemeyi kararlaştırdı. Sikrit bu teşebbüse atılan adamların defineyi ele geçirdisten sonra, ellerinde kendisi gibi bir yar- dımcı olmadığı müddetçe, bu paradan şüphe uyandırmadan istifade edemiyeceklerini zanne- diyordu ve tanımadığı adamlarla işe girişirken de bu zanna istinat ediyordu. Fakat Sikrit bu mubakemeyi yürütürken ortaya Viyar gibi bir adam çıkabileceğini hesap etme- mişti. “Viyar,, sarhoş ve ikinci sınıf bir memur olmasına rağmen He- lânda —müstamerelerinde birçok tanıdıklara malikti, münasebet- lerinden istifade edebilirdi. Makar karanlık kafasında hem Viyarın bu münasebetlerinden istifade etmeyi, hem de define- den hisse vermemeyi düşünüyordu. bir sarhoşa hiçbir zaman itimat edilemez, binaenaleyh Viyarın ortadan kalkması lâzımdı; fakat © zamanı intizaren faydası doku- nabilirdi. Cekiye gelince, zenci o, işi bittiği zaman yani en sonra öle- cekti. Hülâsa Makarın hesabına göre ortada bu —meselenin — hiçbir şahidi kalmamak lâzımdı. Makar bu düşüncelerine o derce dalmıştı ki zamanın yavaş yavaş geçtiğini farkedemiyordu. Uykuya dalmış gibiydi. Fakat nihayet ayağa kalktı, — gerindi, dönerek ( Viyar ) a baktı. O, ağzı açık horlıyarak oyuyordu, Ma- kar gülümsedi. sonra — kahve pişirmek üzere kamyono- yu yaktı, bunu müteakıp könser- ve et, bisküi ve saire çıkardı, «ofranın üzerine koydu, en niha- yet te Viyarı uyandırdı. SON POSTA Yovmi, Siyasi, Huvadis ve Halk gazetesi Istanbul; Eski Zaptiye Çatalçeşme sokağı 25 — İstanbul - İdare : 'Telefon Y0z03 Fozta kutusu: İstanbul - 741 Telgraf: İstanbul SON POSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE Benebi 1400 Kr. 2700 Kr. N0 » 1400 » B00 » 300 » 1 Sene 6 Ay 8 .» 1> Üclen evrak geri verilmez. Hânlardan — mes'uliyet alınınaz gevap iİçin mektaplara G kuruşluk y Pul ilâvosi Tüzımdır. Adres değiştirülmesi (30) kuruştur. n0 » 170 » “On Altı Sene EvvelGömülen Defi- nenin Derenin Bu Sahilinde Değil, Öbür Sahilinde.. ,, Viyar — kolaylıkla Iulkmıdı evvelâ gözlerini açarak şöyle bir bakındı, — ilk muhitini tanıyamadı. Ağlebi htimal bir saniye nerede bulunduğunu düşündü. Kendini toplamıya ça- lıştı, nihayet bir ayağımı yataktan dışarı çıkardı, doğruldu: etrafına nazarda — “Rüya görüyordum, dedi, Ormanda kaybolmuşum, araştırı- yorum, bir türlü yolumu bulamı- yorum, Galiba sıkıntıdan terle- dim.,, Gözlerini oğuşturdu, ve ya- | | | | laklııı inerek sofranın karşısına geçti ve sordu : — Yenci nerede? —Güvertede olacak! Belki de mutfakta, kendisi için yiyecek bir şey hazırlamaktadır. Buraya gelip gitmesine meydan vermemek için kahveyi ben yaptım. Viyar kahvesini içti, karnını doyurdu, ve bundan sonra: — Zannederim ki şimdi ya- pılacak şey definenin gömülü ol- duğu yere giderek altınları ge- miye taşımaktır, dedi. ( Arkası var) DİŞ TABİBİ ALİ RiZA FEYZULLAH ANKARA : BALIKPAZAR CADDESİ: No. 3 TELEFON 1096 Dr. HORHORUNİ Zührevi ve idrar yolları tedavihanesi İBeyoğlu, Taksim. Zambak sokak No. 4I. Tel: B. O. 3152 Şebekemiz üzerinde işliyen yolcu ve muhtelit hareketleri 25 Mayıs 932 tarihinden itibaren aşağıda gösterilen şekilde değiştirilecektir. Ankara - Sıvas ve Çankırı kısmı üzerinde bir değişiklik yoktur. Fazla malümat almak isteyenlerin İstasyon- lara müracaatleri ilân olunur. trenlerin — vakti Muhfelit Tren: Anadolu Sürat: Haydarpaşa H. Hergün 19 23. Hergün 18 05 Ankara M. be 16 30 » 1000 Ankara H. Hergün 12 25. Hergün 18 42 Haydarpaşa M. 805 e 035 Eskişehir. H. Pazartesi, Perşembe V1 50 Ankara M. » " 20 32 Ankara H. Cumartesi, Çarşamba — 9 40 Eskişehir — M. » İ 18 10 Muhtelit Tren Toros Sür'at Haydarpaşa H. Cuma, Pazar, Pazar- 1150 Cumartesi, — 1040 tesi, Salı, Perşembe Çarşmba Adana M. Cu.tesi, Pa.tesi, Salı, 21 00 Pazar, Per- 1410 Çar. ba, Cuma şembe Adana H. Cuma, Cu. tesi, Pa. - 730 Pazar, Çar- 1415 tesi, Salı, Perşembe şamba Haydarpaşa M. Cu. tesi, Pazar, Salı, 17 35 Pazartesi, 18 55 Çarşamba, Cuma Perşembe Muhtelit Tren Muhtelit Tren Fevzipaşa — H. Hergün 5 30 Malatya M. » 1440 Malatya H. Cuma, Pa. tesi, Çar,ba 1510 - P.be, Pz., Salı 9 15 Firat M. y 16 05 K z ea T Firat H. Pemmbe Pııar. Salı 11 00 4C. , Pz. si, Çr. 17 00 Malatya M. ğ w AALE L İ D MES » 1813 Malatya H. Hergün 13 00 Fevzipaşa — M. n 22 25 Muhtelit Tren: Eskişehir. H. Cumartesi, Pazartesi, Perşembe 318 Kütahya M. i# ir o 6 15 " H. ” ”" ” 6 35 Balıkesir — M. e) ” a 16 32 Balıkesir H. Cuma, Pazar, Çarşamba 1100 Kütahya — M. ” ” » 21 25 » H. " " "” 2140 Eskişehir. M. Cumartesi, Pazartesi, Perşembe 00 35 Çocük — hastalıkları — mütehassısı Ddr. SEMİRAMİS EKREM H. Beyoğlu — Mektep — sokak Telefon B O: 2496 Göz Hekimi Profesör Pariston mozun Dr. Esat Pş. Dr. Şükrü Babiali - Vilâyot karşıstada No, 15 HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: — İsmet Hulüsi - Merhaba Koca Sağır! — Alfedersiniz ılılıyıuııdıııı. Tekrar eder misiniz? — Pardon Beyefendi: — Anlayamadım efendim, ku- lağım biraz ağır işitiyor da.. — Pardon, pardon, pardon dedik yal.. — Nasıl, kimden bahsedi- yorsunuz? Bu belâya da nerede çatmış- tım, kazaen adamcağızın ayağı- na basıvermişim, olur ya kaza bu, hem o da ayağını ayağımın al- tına getirmeseydi.. Oldu birşey pardon deyip atlatacaktım, me- ğer sağırmış.. Ne dediğimi anlı- yor, ne de beni bırakıyordu.. Düşündüm, aklıma dahiyane bir fikir geldi; cebimden cigara pa- ketimi çıkardım.. Kurşun — kalemle — arkasına bir türlü işittiremediğim “Pardon, kelimesini — yazacak, — kendisine okutturacaktım. Fakat o benden daha evvel davrandı, benim on beşlik pake- time — mukabil cebinden, cicili bicili bir Sipahi Ocağı paketi çıkarıp açtı. Tuhaf şey, şimdi de ikrama konuyordum. Eh sigara, hem de Sipahi Ocağı insana ik- ram edilir de içilmez mi ? — Teşekkür ederim !.. Diyip aldım, aldım amma bi- zim “Pardon,, kelimesi yine mu- allâkta kalmıştı. Yüzüne dikkatle baktım, kırk yaşlarında kadar vardı, güzel gi- yinmişti, güzelce de bir adamdı. Kendisini — sözdüğümün farkına vardı. — Nasıl, dedi, epey de ğiş- mişim değil mi?.. — Affedersiniz Beyefendi, fa- kat ben sizi tanımıyorum ki.. — Eski günler mi?.. Ah © günlerin hatırası ne tatlıdır; bil- mem sizin için de öyle mi?.. — Hangi eski gün Beyefendi, hangi batıra? Ben sizi ilk defa şimdi görüyorum.. Ne desem duymuyordu . ki, kırk yıllık dostmuşuz gibi koluma girdi, beraber yürümiye başladık: — Nasıl, dedi, evlendiniz mi? — Ha, evet.. — Vah vah mütcessir oldum! | Ne vakit?.. — Aşağı yukarı sekiz sene oldu.. — Vah vah vah vah, hiç ha- berim yok.. Haberi olmaması tabit idi. Fakat yine vah vah diyordu, ev- lenmemde acınacak — bir - taralf yoktu ki.. — Çocuklarınıza kim bakıyor? — Hiç çocuğum olmadı.. — Zavallı yavrular ne olsa anne gibi bakmaz, mürebbiyenin en iyis yine nafile!.. Paptlıyacaktım, hangi yavru, hangi mürebbiye, kim bu zazallı? Artık utanma arlanmayı - kal- dırdım, Sokağın ortasında avazım çıktığı kadar bağırdım: — Birak beni be adam, işime gideyim, ben seni tanımıyorum, sözlerinden bir şey anlamıyorum, sen benim söylediğimin hiçbiri- ni anlamıyorsun.. —Vah vah vah, bak ne kadar müteessirsin, zavallı kadının ar- kasından kim bilir nekadar ağla- mışsındır? Öldü ha, o, sülün gibi tazel. — Hangi sülün gibi taze öldü?.. — Hatırlıyorum da arkadaş- larımız arasında senin alacağın kadın gibi bir karıya malik olan kimse yoktu. Hepimiz sana gıpta ile bakardık. Töbe, töbe, ya bu herif çılgındı, yahut ben çıldırıyordum. Sülün gibi taze, ölen karıma, ar- kadaşlar gıpta etmiş... — İsminiz Necati idi değil mi?.. — Hayır canım benim ismim Hüseyin... — Ta kendisi, Mehmet Neca- ti, ne diyeyim Necaticiğim; dağ dağa kavuşmaz, insan insana ka- vuşur.. bak artık gene eskisi gibi dost olacağız x Olmaz — olsaydık, — ayağına basmaz olsaydım adamcağız ya- pıştı. Bırakmaz yakamı, kurtula- mam elinden. O gün akşama kadar beraberdik.. O — günden sonra aradı, beni buldu.. Şimdi her günümüz hemen hemen be- raber geçiyor, evime geldi ka- rımla tanıştırdım.. — Kız kardeşiniz size ne kadar da çok benziyor, inşallah hayırlı bir kısmet çıkar da ev- lendirirsiniz.. Dedi; teyzemi, öldü tahmin ettiği karımın annesi zanmnile uzun uzadıya teselli etti. Hizmetçinin adı, mürebbiye matmazel oldu; sümüklü oğlunu kucağına alıyor: — Necatimin sevgili yavrusu, diye öpüp ÖP'P kokluyor. Hele arada sıra — Öp bılıı.ııı k Diye kucağıma vermiyor mu? Bütün cinlerim başıma çıkıyor. Tahammül edilir şey değil.. Tahammül etmiyeceğim, heri- fi bir gün pataklayıp — haddini bildireceğim amma ne yapayım ki, dün sabah: — Merhaba koca sağır!.. İltifatile kendisini — selâmla- mama ne cevap verse beğenir- sİnİZ.. — Hiç sıkılma azizim, dedi, yüz liraya mı — ihtiyacın var, al ben sana vereyim, hem ne zaman lâzım olursa iste hiç çekinme.. İşte bu, güzel bir teklifti. Bundan sonra param yok mu.. — Merhaba koca sağır!. diyeceğim yüz lira derhal elime geçecek. Hemen — ununtmadan tekrarlıyayım : — Merhaba koca sağır, mer- haba koca ıığıı Bakırküy Hilâliahmerinde Cuma günü Bakırköyde İkinci İlkmektek salonunda bir Hilali- ahmer içtimar olmuştur. İçtimaa, Cenap (Şehabeddin Beyin bir konferansı ile başlanmış, sonra talebe tarafından küçük bir müsamere verilmiştir. Bundan sonra da 27 mayıs Hilâliahmer günü için faal heyetler seçil- miştir, İki Davet Uşak Âza Mülâzimi Ali Rıza ve Trabzon Huhuk Hâkimi Ali Rıza Beylerin Müddeiumumiliğe müracaat etmeleri — bildirilmek- tedir.