u Anda Ömerin Gözleri Bif Çift (ZBON POSTAR — — Elâ Göze İlişti Ve Titredi Gözlerin Sahib_îîğç—!ı:z;iğyîğlîaâğğliygî C;ıîiye “Mehtap,,ti Her hakkı mahfuzdur. Vezir, bütün bütün şaşırdı: — Sana, bir borcum mu vardı ?... Hasan, başını salladı ve ya- vaş nlatmıya başladı: S?Gıî(lile (Nişabur) belde- sinde, (İmamı Muvaffak) denilen bir 'müderris vardı. Bu müder- risin talebelerinden üç genç, bir araya — gelerek ahdettiler ve dediler ki..., Hasan, — anlattıkça © ahtü peyman sahnesi vezirin _g_hled Önünde canlanıyor, mazinin © samimi dakikalarını sanki yeni- den yaşıyordu.. Hasan ; — İşte, o üç talebeden biri de, benim.. Hasan Sabbah.. Vezir, Hasanı tanıdı. Göster diği azamet ve İâubaliliğe, biraz ganı sıkılmakla beraber, — yine mültefit davrandı. Yanına pğ:â Hasan, asız bir Ca gitti. Veıirîı':l' tarafındaki baş yere geçti, oturdu. Vezir, sordu: — Eh, söyle bakalım Hasan.. Şimdi benden ne diliyorsun?.. Hasan, kaşlarını çattı. Etrafı- na baktı. Divanın debdebe ve haşmetini, eski arkadaşının tanta- - ne ve azametini birdenbire kıs- kandı. — Malümya.. Ahtımız, sarih- Ür. Herkim ikbale nail olursa, © ikbali diğer iki arkadaşile taksim etmiye karar vermişti. Vezir, dikkatle Hasanın yü- züne baktı. Şimdi onun çehre- sinde, büyük bir ihtirasın gö gesi vardı. Vezir, Hasanım ne demek istediğini pek alâ anladı. Onun talebini tamamen reddet- mek ve bhatta Hasanı huzurundan da tardetmek — istedi. — Fakat birdenbire gözlerinin önünde yi- ne o eski sahnenin bir parçası canlandı; Üüç arkadaş kollarını dirseklerine — kadar sıvamış, biribirlerinin kanlarım — emiyor- lardı. Vezir, bir an düşündü. Nefsile mücadele etti. Ve anıyei (Ha- Ban u cevabi verdi: )—. !:lıkunıın. iştirak — kabul edemez. Fakat ( Sultan ) a arze- derim, Sana da ( Sultan ) n ma- iyetinde büyük bir mevki temin eylerim, dedi. Şarkın ve bilhassa (Selçuk ) saltanatının bütün ihtişamını gös- teren bir oda... Odanın ortasında en kıymettar Hint şalları ve di- balarile müzeyyen bir yatak. Yatakta, (Sultan Melekşabı Selçuki) nin en sevgili ııhl.ld“l (Maazzuddin Sencer), gözleri kar Palı, bitap ve bimecal bir balı yatıyor; ümitsiz bir hastalığın 15- tırabile mücadele ettiği simasın” dan anlaşılıyor; başucunda (Va de Sultan) oturmuş ağlıyor; l!d tariye diz çökmüş, şehzadenin hümma ateşlerile kavrulan yüzüe nü serinletmek için bafif yelpaze sallıyordu. * Vezirin divanında, Ömer Hay- yam ile vezir, ayakta konuşir orlardı. — Vezir, — müteessirdi. merin elini tuttut — Zavallı şehzadenin derdi- & 8 a ne, bugüne kadar derman bulu- î hamadı. Ancak bir ümidimiz sende kaldı, dedi. Ömer, mütevekkil bir tav.r- la cevap verdi: — İlmimizin bütün kudretini sarfederiz. Gayret bizden, şifa Allahtan... Vezir ile Ömer, kölelerin tut- tukları maşlahları giydiler ve yü- rüdüler. * Hastanın oda kapısında duran nöbetçi saraylılardan biri içeri girdi. Vezir ile Ömer Hayyamın geldiğini Valde Sultana bildirdi. Valde Sultan, başına bir şı_l örterek içeri girmelerini emretti. Vezir ile Ömer, içeri girdiler. Sağ ellerini göğüslerinin Üüzerine koyup Valde Sultanın önünde eğilerek resmi tazimi ifa ettiler. * Ömer hastanın yanına gitti. Büyük bir dikkatle muayeneden sonra — yeri — çekilecekti. — Bu anda — gözleri bir çift — elâ göze ilişti Bu — gözlerin — sihri füsunu karşısında biz ân titredi. Bu — gözlerin — sabibi, hasta şehzadeye yelpaze sallıyan cari- yelerden ( Mehtap ) tı. * Ömer, geri çekildi. — Vezire takarrüp etti. Ö zaman Valde sultan da onların yanına geldi. Endişe ve ıstırapla — inliyen bir sesle sordü: — Evlâdımın hayatı cidden tehlikede mi?... Hayyam, bu ana kalbinin ne büyük bir acı ile sızladığını hisetti. — İnsanlar yaşadığı müddet- ce, daima teblike içindedir. Bu tehlikelerin bazısı görüvür, bazısı görünmez. Bir felâket, vuku bul- madıkça, ona mubakkak nazarile bakmamalıdır. Dedikten sonra şu rübaiyi söyledi: | | l' Teselli ve ümit veren bir lisanla: Ş LĞ YA yi n DAĞ a '.ıırı/___a';""—:a—'_ SEZ Ve ç * * Ü SAA LN ) r b—’-::ı'ı n/Ü;.(L-/—I (Daha, gelip zuhur etmemiş olan bir iş için neden bu kadar düşünür ve, keder edersin?. Sen zevkine bak. Dünyayı gönlüne dar etme-. Zira, düşünmek ve ke- || insanların rızkı ve kle, a ne de çoğalır.. ) bayatı ve azalır, * Vezir ile Ömer, odadan çık- , gidiyorlardı. -.Vegıllr. Ömerin elinden tuttu rdu : yi wŞıhud'eyi nasıl tedavi ve ne ile mualece edeceksin? (1) Hayyam, başını iki e ıı:lı.i yIâıdcıviıı hükmüne itaat lâzım geldiğini ima eden bir tavırla ellerini açaralı 'Tı_ıîl;;umuh aynen bu kelk meler '.ıılmıçlırı Yazan: A. R. — Sabinin —hayatı tehlike- dedir. Yalnız zayıf bir ümidim var. Onu tecrübe edeceğim. Dedi, * (Sultan Melekşahi Selçuki ) muhteşem — tahtında — oturuyor. (Hasan Sabbah) ile konuşi- | yordu. . Sultan pek ölkeli idi. Elindeki kâğıtları tetkik ettikten sonra, fırlatıp ataral: — Hayır.. Bu hesaplar doğru değildir. Bunlarda göze çarpa- cak derecede bir tezat ve mü- bayenet var. Varidat, masarifatı tutmıyor. Bu kabahat senindir. Vezirin yapacası bir işi deruhte - ettin, fakat ubtesinden gelemedin. Hasan, Sultanım teveccühünü kaybetmek tehlikesi karşısınday- dı. Bu sözlere derhal mukabele etmek ve vezir Nizamülmüke en son darbeyi vurarak onu devir- mek, sonra da onun makamma geçmek için bu fırsatı kaçırmak istemedi: — Sultanım!.. Devletin varidat ve masarifatına ait olmak üzere bize verilen — evraktan bazısı ortadan kaybedilmiş ve bunun için hesabat bu neticeyi vermiştir. Sultan, bütün bütün hiddet- lendi: — Bu evrakı kimin kaybet- tiğini zannediyorsun?... Ya bunu ispat edersin.. Veyahut... * Tam o anda kapı açıldı. İçe- ri — vezir, Niu.qıı,:.m girdi. ( Arlıası var) esminizi Bize Gönderiniz, APi T izeTabiatinizi Söyliyelim. Şşüp ve onlara kar- şı faik bir va- ziyette bulu- nur. Tuvalete ve — sadeliğe meraklıdır. Haklarını mu- bafazada aciz göstermez, müna- kaşadan çekinmez. l b p Fotoğraf Tahlil Kaponuna 1tinci Sayfamızda bülataksıniz” İBİZİM — Ne münasebet beyefendi. — Hele, hele.. iyice düşünün. — Hayır.. Hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlıyamıyorum. | — Şu halde, nasıl oluyor da zevcesi bunu haber alıyor ve sizi mülâkat esnasında, otomobil içinde elile yakalıyor. — İhtimal ki kadın, kocasın- dan şüphelenmiş ve takip et- | miştir. O zaman Haşim Bey hemen elini cebine soktu. Benim mek- tuplarımı çıkardı. Acı acı güldü: —Evet amma, ortada bu mek- tuplar olmasaydı. Mektupları görür görmez fe- nalaştım, Düşünmeden — verdiğim cevaba pişman oldum. Ve sus- tum. Haşim Bey, gittikçe artan bir öfke ile sözüne devam etti: — Adamcağızın az kalsın, evi barkı yıkılıyormuş... Ne ise güç- : halle karısile barışmış. Barıştık- | | | tan sonra bu meseleye nasıl vâkıf olduğunu karısından anlamış. Bu mektupları — karısından — almış.. Şimdi beni çağırdı: — Sizin — daktilonun — yediği haltı gördün mü ? Diye mektupları yüzüme çarp- tı.. Aşkolsun sana Kevser Hanım. Bana ne düşmanlığın vardı bil- mem ki.. İşte, ne oldise bana oldu. Şunun şurasıma bir. tezgâh membar kuruttu.. Hele o para meselesi.. Hiç böyle şeyler yazı- hr mı?.. Kızım sen beni Sâdeta mahvetmek istemişsin. Hoş, bu meselenin zararı sana da dokuna- cak ya... İşte bak, bundan sonra seni burada alıkoymakta mazu- rum. Bir kerre işinden oldun.. | Sonra da Salâhattin Bey gibi cö- mert bir adamın sana az menfa- Bayram İstanbul Evkaf Müdüriyetinden: Tamamı bermucibi senet 544 metre terbiinde bulunan Hoca- paşa mahallesinde Muradiye caddesinde atik ve cedit 1 No. ile murakkam arsa satılmak Üzere 26 Mart 932 tarihinden itibaren 25 nisan 932 tarihine kadar dört hafta müddetle ve kapalı zarf usulile müzayedeye vazolunmuştur. İhalesi 25 nisan 932 tarihine | müsadif pazartesi günü saat on beştedir. Talip olanlar 680 lira na- kit pey akçesi makbuzu veya o miktar banka kefaletnamesile tek- Hf mektubunu yevm ve saati mezküre kadar İstanbul Evkaf Müdü- - riyeti binasında müteşekkil idare encümenine tevdi eylemeleri ilân olunur. Günlerinde YALNIZ BiR GAZETE ÇIKAR Bütün Memleket Sadece “Hilâliahmer,,i okur “ Hilâliahmer ,,de çıkan ilân yüz binlerce halka hitap eder. Şimdiden yer tutmak için İstanbulda Ankara caddesinde İstanbul İlânat Odasına müracaat ediniz. Tel, 20085. —— — ——rmn ___'__S-yh 9 % T Kağını — — Bugünün Romanı AA 77 GA Yazar Z Şakir atimi dokunacaktı, Onu da kaybet- tin., Bunlar akıllı işi mi?.. Haşim Bey bunları söylerken, ben de yavaş yavaş toplanıyordum. Son sözün bende kalması için, öfke ile haykırdım: — Ne olursa olsun Haşim Bey.. Siz para kazanacaksınız diye, ben de bir takım maskara ve hırsız — heriflere — şehvet — aleti olamam... 5 Fakat Haşim Bey, benden ııvııı çıktı.. — Birdenbire - itidal espederek yüzüme baktı. Derin bir mana ifade eden bir tavırla ellerini açtı: — Zorla değil ya kızım.. Sa- na, ilk geldiğin gün ben fikrimi açtım. Sen de kabul ettin... Amma :endini idare edememiş te işi u pereseye dökmüşsün. Bund. benim ne kabahatim var. <e * Sokağa çıktığ di nüyordum. Eı:eııı-;::l.: ıı= Haşim Beyin ne kabahati vardı?.. Dediği gibi, şunun şurasına adam- — gağız bir tuzak kurmuş, sessiz sadasız, papel avlıyordu. Her- kesin bia birtüriü geçim- yolu tuttuğu bir zamanda, Haşim Bey de bu tariki ihtiyar etmişti. Ben, — bir intikam zevki tatmak için hem adamcağızın işini bozdum. Hem de kendi hayatıma bir dar- be vurdum. Sanki Müdür Bey bundan bir ibret dersi mi alacaktı ?.. Eminim ki bir hafta sonra, ayni yerde bir başka kadınla rande- vuda bulunacaktı. İhtimal ki © zaman ben, iş bulamamış ve aç kalmış — olacaktım... * ( Eminönün ) deki — kalabahi: arasından dalgın dalgın geçiyar- duüm. Birdenbire karşıdan gelen biri beni hürmetle selâmladı. Fa- sih bir Fransızca ile (Arkası var ) Türkiyede HĞK A nüa İ 1 â