N 5) Iraktan Da â 'SÖ'N 'FOS'I'A ğ Abıiıîı.ı-ıAııı’BfN SA SOen GÜNLERİ Kafkastan Rusları, İngilizleri Nasıl Kovacagız? Şimdi Abdulhanlıt Bu Suali Tutturmuş, Soruyordu NAKİL — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdar — 237 — 19 Kânunuevvel 387 Bugün Müşfika Kadınefendi bazı siyasi mütaleatta bulundu. Bulgarların bu kadar büyümesini İyi görmüyor. Abdülhamit, onun fikirlerini tasdik ediyor, ve: — Benim kadınım akıllıdır. , Diyor. | Kilmnunusani 4939 Bü akşamki (Tercüman) ga- zetesi, Berlin sefiri Hakkı Paşa- Bmn bir gazeteye olan beyanatımı yazıyordu. Bunda, Ruslar ve İngilizler için şiddetli sözler var- dı. Abdülhamit bunları okuduk- tan sonra yüzünü buruşturarak: — Böyle sözleri diplomatlığa yakıştıramam. Husumeti arttırınak ve kızıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Sırası gelince, bizden bunların acısını çıkarırlar. * Bugün yine sol omuzile yanım b.llğ'l'ıııııdıı şikâyet etti. Dün dizlerindeki romatizma ağrılarının (Aspirin) ile geçtiğini -lıihy—d— Bugün de romatizmanın kalbine ıındın korkuyor. Şubat 917 Geceleri hava gazlerinin yan- maması Abdülhamidin fena hak- de sinirlerine dokuniyor. — Bunu, mahsus yapıyorlar. Ben derviş bir adamım. Sonra benim ( beddua ) m fena eder. Buna inanmalıdır. Diyor. Üzüntüden başı ağrı- yor. Yine ( asprin ) aldı. # Şubat 9i7 Bugün ( Gülşen kalfa)nın ko- lma kaynar su döküldü. Biraz fazlaca yandı. Abdülhamit derhal doktora haber gönderdi. Doktor geldi, muayene etti. Zeytin yağı pansıman yaptı. Bu hâdise, Abdülhamidin canıni sıktı: Acaba bir tehlike var mı; diye merak ve telâş ediyor. * (Vilson) un notasındaki şidde- € rağmen Abdülhamit, Amerika- fların harbe gireceğini zannet- —i,.,,_ $ Şabat 919 Abdülhamit bugün yine bazı Mühim beyanatta bulundu. — Kafkas tarafından Rusların, İraktan da İngilizleri nasıl tard- edeceğiz?.. Diye bir sual sorduktan son- Ta şu mütaleada bulundu: — Araplar ve Kürtler, bize Yardım etmezler. Hatta ekserisi de düşmanımızdır. Bunları pekâlâ !'îhnııı_. Vak!ile _bıırıyı (l'.eı.rt.) Biraz Türkçe de bilirdi. Fa- kat, Kafkas yahut Kürdüstan lehçesile konuşuyordu. Bu adam birçok seneler Kürdistan da, Arabistanda — dolaşmış, — birçok Kürt ve Arapları da protestan Lıpınş. Şüphesiz ayni zamanda irçok ta fesat tohumları saçmış. İşte bunlar, bu gibi eeneb?.fuî:- leri altındadır. Oraları idare etmek pek güçtür. Dedikten sonra — sözü yine istikraz meselelerine döndürdük: — Amcamın zamanında yapı- lan — borçların birçoğunu —ben ödedim, Benim zamanımda dev- letin, topu topu (25 milyon) bor- cu vardı... Sultan Mahmut, Sul- tan Mecit, Sultan Aziz devirle- rinde birçok hatalar olduğu gibi benim zamanımda da bir hayli hatalar olmuştur. Hata, her vakit olur. Ben, doğrusunu söylerim. Dedi. 12 Şubat 917 Kaç gündenberi Abdülhami- din —öksürüğü durmadı. Adeta müzmin bir şekil aldı. Yalnız, son aldığı ilâçtan sonra kolay- hıkla _ıiküyı-. artık fazla ıstırap vermiyor. Bugünkü — gazetelerde (Loit Corc) un bir — nutku — vardır. Almanlara karşı ağır bir lisan kullandıktan sonra, (vahşi), (bar- bar) diyordu. Abdülhbamit, bunu pek nyıplıdı &——— — ea 61 NEZAHAT H. ; ( fotoğrafır mın dercini istemiyor ) Süse, el- biseye dikkat eder ve mada cere- yanlarına tabi olur. Eşyasının ve malının kiymetini pek bilmez, ça- buk bıkar, küçük şeylerden kırı- hr, müşkülâta mukavemeti azdır. Ev işlerile yorulmıya taraftar de- iğildir. His ve hayal bahsinde hassas ve sevgi mesailinde kıs- kançtır. ı 64 GÜZİDE H. ; ( fotoğrafımn dercini istemiyor ) Şen ve hoş muhabbettir. İzzeti nefsini sever, misafirlerine — ikram — etmekten hazzeder, cömertliğe mütemayi- dir. Gamlı ve kederli şeylerden daima uzak kal: .k ister, kusur- ları çabuk görmez, daha ziyade , İntizam kuyuda- tmı ihmal eder. Müşkülpesent değildir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu W inci Sayfamızda bulacaksınız. l çe lomat ağzına böyle iöülar r-Dk:luı Demek ki l-ar lizler vaziyetten okadar meyus ki ne söyliyeceklerini bilmiyorlar. Dedikten sonra güldü, ve: — Şimdi, (Mavroyeni Paşa) nn bir sözünü batırladım. O, (İngilizlerle müştereken — ticaret eden, mutlaka aldanır) derdi. Bilmem dikkat ettiniz mi, İngiliz diplomatlarının ağzından çıkan sözlere bakınız, daima İlâstiklidir. Nereye — çekilse ürayâ gider. Loit Corç, Balkanlara pek ehem- miyet veriyor. Tabit — bundan maksadı da, İstanbul.. — Fakat inşallah, muratlarma nall ola- mazlar.. Artık bo hal, ( gayre- tullah ) a dokunur. Hem de do- kunacak. O zaman İngilizlerin başma elbette bir felâket gele- ll'l ben, bununla teselli buluyorum. ( Arkan var) .eee Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — — Sen hölük ALEMDAR — — Dreyfüla — M Duharry ASRİ — Aşk ağranda ensue ELHAMRA Şisi ETUVAL :;" SA GLORYA — Mustafa HİLÂL — Kanlı venedik KEMAL B. — Gece sevdaları MAJİK — Alev şarlası MELEK — Kongre eğleniyor MİLLİ — Dul Nişanlı OPERA — Aya tşik ŞıK — Yanık kalpler Kadıköy Süreyya — Amerikalı — bal ÜSKÜDAR HALE — Kımıl Raks vi Resminizi Bize Gönderiniz, x x4 Size Tabiatinizi Söyliyelim... I x —— 62 M. CEMAL B. Sokulgan ve aculdur. - Şik- lığı sever, ka- dın — mevzula- rile daha zi- yade alâkadar olur. Eğlence- den geri kal- mak - istemez, münakaşadan çekinmez, fa- kat meseleyi fili mücadele safhasına intikal ettirmez, tehlikeden müçteniptir. 63 HIKMET RASİM B.; Fotoğ- rafınız bundan evvelki nüshaların tetkik ediniz, mutlaka bulacak- sınız, tesadüf etmediğiniz veya fotoğrafınızın bir defa dâha ve başka mevzular üzerinde tablilini arzu ettiğiniz takdirde bu ciheti bildiriniz. efendim Bugünün — Fahir, yalvaran bir sesle — Bundan vazgeçemez mi- siniz ?.. | | detmezdim. iönümde dolaştı. Fakat, ciddi — İnsaf ediniz Fahir Bey, ne diye vazgeçeyim... O zaman taliime karşı pek nankör olmaz mıyım ?.. Kurulmuş bir makine gibi hergün"muayyen saatte sıca- cık yataktan kalkan.. yarı aç yarı tok sokaklara fırlıyan.. Sa- bahtan akşama kadar cılız bir ki, hayatta, ne ümidi, ne istikbali vardır. Önündeki, beş on telden ibaret makine ne ise, o da aynen onun gibidir. Bir kuru ekmek, bir müslin çorap, bir de demode iskarpin alabilmek için bütün bu acı işkencelere katlanmak mec- buriyetindedir. İşte böyle bir kızın önünde birdenbire bu ka- dar parlak bir ümit sahası aç- hrsa, o zavallı kendisini kaldırıp oraya atmaz mt ?.. Şimdi ben size soruyorum Fahir Bey, benim yerimde siz olsaydınız ne yapar- dınız ?.. Fahir doğrudan doğruya bana cevap vermedi. Yumruklarını s- karak, dişlerini gıcırdatarak : — Para.. para.. ah o mel'un Pl'.... Dedi... Birdenbire durdum. | Fabirin bu sözleri, bana pek acı gelmişti. — Acele etmeyiniz Fahir Bey. Ben okadar kalpsiz ve hissiz bir kız değilim. Biraz evvel söyledi- ğim sözlerle bana hak ver- menizi istemiştim. Lâkin Sait Beyden evvel beni İstikbalde ka- lumdan tutup şu süfli makine hayatından çıkaracak daha az | paralı birine tesadüf etmiş olsay- dım, emin olunuz ki onu da red- — Acaba çıkmadı mı zam- nediyorsunuz. Güldüm : — Hayır çıkmadı Fahir Bey.. | Vakıâ Fahir Bey isminde genç ve yakışıklı bir mühendis şöylece ve samimi bir arzu ile değil.. sadece eğlenmek, genç ve taşkın ruhunum galeyanlarımı tatmin et- mek, nihayet gençlik hatıratına bir daktilo kızın ismini de kay- dedivermek maksadile idi. — Fakat siz benimle hiç meşgul olmadınız Kevser Hanım. — Buna lüznm var mı idi Fahir Bey?.. Tramvayda ilk gö- rüştüğümüz gün, siz bana bir ağabeylik vadettiniz. Ben, bu- nunla iktifa ettim. Fahir, derin derin içini çekti: — Hakkınız var, Kevser H. Ben, çok büyük kabahat ettim. Vaziyeti idare edemedim. Omuzlarımı - kaldırarak - ilâve ettim : — Bilâkis, çok isabet ettiniz Fahir Bey.. zaten başka türlü ' olmanın imkânı yoktu... Farze- delim ki, sevişmiştik. Bundan ne ç*ıgıkh? İzdivaç mı diyeceksiniz, Allah esirgesin, bu, hiç mümkün olamazdı. AKTİLO Romanı D 2? BAA Yazan: Z. Şakir zi — Niçin ?.. — Şamm için ki, aramızda mühim bir sınıf farkı vardı. Sir hendissiniz. Aileniz hakkında da çok iyi malümatım var. Evvelâ benim gibi bir tütün ameleliğin- hen yetişme bir daktilo ile ev- lenmenize aileniz mâni olurdu. Sonra da, görgülerimiz ye terbi- yelerimiz — biribirine — uyamazdı. Ben, sizin derecenize yetişmek, size uyabilmek için ilânihaye uğraşacak ve beceremediğim şey- ler için daima azap çekecektim. — Fakat Sait Bey sizi daha lüks bir hayata sokmuyacak mı?. — İlâhi, Fahir Bey.. o, lüks denilen hayatın iç yüzünü görme- dimse de şundan bundan işitiyo- rum. Beyoğlunda en yüksek mar- kah otolara binen, en pabalı kürkleri giyen kaç tane hamıme- fendiye rastgeldim ki, hepsinin de ağrı sarımsak kokuyordu. Şişli- deki a ında — yüzlerce ve belki de binlerce liralık yemek salonları olan bu ha- nimefendilerin, daha hâlâ düm- kü görgülerlerine, dünkü hatr- ralarına sadık kalarak köşe minderinde —oturup eteklerinin üstünde ekmekle pastırma ye- ) mekten zevkaldıklarını bilmiyor musunuz ?.. İşte bunların hepsi birer ( cavalak zade Sait Beye- fendi)nin refikalarıdır. Ve şüp- besiz ki, zengin fakat ne idiği belirsiz kocalarile ahlâk ve tabi- atleri pek uygun gelmiştir. İşte biz de, Sait Beyle pek uygun bir çift olabiliriz, Aradasırada Tokat- hyanda yemek yemekle beraber, evimizde misafir olmadığı zamanlar çekiştire çekiştire pastırma ye- mekten telezzüz ederiz... Ne o, saadetin bakiki manasımı - bilir. ne de ben ondan, fazla bahti- yarlık isterim. Hiç olmazsa şura- da bura sürünmeden kurlularak tehlikesiz bir hayat geçiririm, İşte, bu bana kâfi... Zavallı Fahir, ağlar gibi bir sesle sordu: — Fakat, fakat beni düşün- müyorsunuz Kevser Hanım. İçimi çekerek cevap verdim: — Artık geçti Fahir Bey.. Bu bahsi kapayalım. Siz ilk gö- rüştüğümüz gün bana nekuadar munis, nekadar uysal görünmüş- tünüz. Sizin, bütün dünyayı ku- caklıyacak kadar geniş bir - kal- biniz —olduğunu — zannetmiştim. Eğer böyle değilse bile, böyle olmiya çalışınız.. Bakınız, İs- tanbul — sokaklarını — dolduran ne kadar dilber, nekadar kıv- rak, nekadar zarif ve kibar şehir kızları var. Bırakınız benim gibi köylü bir kızı.. Bunlardan birini, birkaçını, batta hepsini birden seviniz. Onlar, sizi daha memnun ve daha moesut eder. Ayaklarımdaki ipek — çorapları çıkardığım — zaman — topuklarım- daki göreceğiniz çatlaklar, sizi iğrendirebilir. Fakat, vaktile Sait Bey de benim gibi yahnayak gezdiği için onun da topukları benimki gibidir. Bunu ne ayıplar, ne de başıma kakar. Hulâsa, biz, biribirimize çok uygun bir çilt Mıı me.ı. ( Arkasmı var )