10 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

10 Şubat 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D KS e YA e T T Cülüsumun Başında İyi Adamlar Kalbur Üstünde İdi Bunlar ğîmdi AĞjfğîğğtajâ i Kimse Kalmadı NAKİLİ — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 226 — Öğleden sonra Doktar Rifat B. geldi. doktor Atıf Beyle be- raber Abdülhamidi tekrar mu- ayene ettiler. Geceye nisbeten daha iyi buldular. Abdülhamit, doktorların verdiği ilâçları, içme- mişti. Bunu açıkça söyledi: — İlâçları, henüz — içmedim. Hatta buna lüzum da görmedim. Çünki rahatsızlığımın sebebi an- şıldı. Sinamekinin içine — tarçın koymuşlar. O, sancı verdi. Dedi. Atıf Bey, esasen Abdülhami- din mütemadiyen sinameki alma- sına taraftar değildi. Buna yinc itiraz etmek istedi. Fakat o, der- hal cevap verdi: —Böyle söylüyorsunuz amma doktor bey, ben tamam on beş senedir ki her gece sinameki alı- rım, Hiçbir zararını görmedim. Dedi. Doktor Rifat Bey, onun bu fikrini tebdil etmek imkâm olmadığını anladığı için, siname- kiye biraz —papatya karışti- rılmasını tavsiye etti. Abdülhamit. kendisini hasta göstermek — istemiyordu. Bunun için doktorları oturtarak Şöhret- tin Ağaya kahve emereltti ve sonra ahrvali hazıradan bahse başladı. Bir aralık doktor Rifat Ka Selânikten ne — haber?.. Acaba islâmlara eza, cefa edi- yorlar mı? Diye sordu.. * Geçe, doktor Atıf Bey saray- da kaldı. Abdülhamidi tekrar muayene etti. 24 Nisan 332 Bu sabah Abdülhamit yine ıstırap çekiyordu. Şimdi de (Dizan- teri ) den korkuyordu. Doktardan ( Sulfat dösüt ) istedi, Hâç geldi. Fakat Abdülhamit ilâç kutusunu elinde evirip çe- virdikten sonra: — Yarıi sabaha kadar ba- kahm; — nmasıl olacağım. — Eğer rabatsızlığım geçmezse, ozaman alırım. Dedi ve ilâcı almadı. Fakat öğleden sonra ağrılar ine onu muztarip etmiye başladı. 'ekrar doktora haber göndere- rek harem dairesine — celbetti. Tekrar kendini muayene ettirdi: — Acaba ne alsam?.. Diye” sordu. Doktor, ( Man- yezi Hanri) tavsiye etti. İlâç geldi. Fakat o zaman: — Biraz rahatlandım. Hele dursun. Dedi. * Bugün Abdülhamit yine ma- nalı bir şey söyledi. Uzun uza- dıya Fransızlardan, Almanlardan bunların — siyasi hayatlarında rol Oytıyan mühim zevattan bahset-« tikten — gonra sözü — bizdeki Siyasi yicale intikal ettirdi ve ı derin — derin içini sözleri söyledi : — Eskiden, cülüsumun - ipti- dalarında iyi adamlar adeta kalbur üstünde idi. Bunlar birer birer gitti. Ortada kimse kalma- dı. Kalbur. altında kalanlardan çok fenalık gördüm. Benim felâ- ketime sebep olan bunlardır... 28 Nisan 332 Artık Abdülhamidin karnın- daki Aağrılar tamamen kesildi. Şimdi de başka birşeyi merak ediyor. İki gündenberi Naciye Ka- dmefendi ile Âbit Efendi öksü- rüyorlardı. Bugün — öksürükleri biraz daha arttı. Hemen daktoru çağırtarak: muayene ettirdi. çekerek şu — Sakım, boğmaca olmasın?. Diyor ve öyle olduğu takdir- de n:l(:ıdı_r devam edeceğini so- rüyer ve Âbit Ef. yi gazhaneye göndermek istiyor. $0 nisan 382 ( Kütülemare ) muzalferiyeli Abdülhamidi pek sevindirdi. Fa- kat ayni zamanda aklına fena şeyler de geliyor. — Böyle on üç bin Tagiliz askerinin esir olmasına İngilizler kabil- değil tahammül edemez. Herhalde bunün - intikamını al- mayı düşüneceklerdir. Korkarım, (İran) cihetinden Ruslarla birleşip, İranlıları da aleyhimize çevirerek sinamekiye papatyayı fazlaca karış- birleşşirler, Zaten bu aşiretler, ötedenberi bize karşı husumet beslerler... — İngilizler, bu sefer behemehal Yunanistan üzerinde lesir yapacak ve her ne pahasına olursa olsun onları harbe soka- caklardır. Bu da bizim için endişe edilecek birşeydir. Baka- hm ne olacak?. Hemen Allah encamını hayreyliye. Diyor. 3 Mava 31 Bu sabah Abdülhamit yine ağrılarla kıvramıyor. Bu defa da tırmışlar. Buna, fena halde canı sıkıldı. Yarın sinameki almamaya karar - verdi. | Abdülhamit Şehremini (Can- bulatın — istifa —ettiğini gazete görür görmez membun oldu. — Kendişini hiç tanımıyorum. Çünki, o da (Yenilerden) ... Lâ- | kin anladığıma göre dik kafalı bir Çerkez... Galiba (Ciheti as- keriye) ile geçinemedi. Halkı da biraz tazyik ettiğini zannediyo- rum, Böyle zamanlarda halkı çok sıkışlırmıya gelmez. Dedikten sonra, sözü harbe intikal ettirdi. Almanlarla birleşe- rek harbe girmemizin, ( ehveni şer) olduğunu söyledi. 9 Mayın 332 Hava, birdenbire fena halde bizi o cihetten tazyik etmiye | soğudu. Adeta, kış geri geldi. teşebbbüs etmesinler. Eğer İran | Abdülhamidin —dizleri — ağrıyor. hükümeti aleyhimize — dönerse, | Günde birkaç —defa dizlerini İrak cihetinde bazı (Rafazi) aşi- | kolonya ile uğduruyor. retler vardır, Onlar da İranlılarla (Arkam var) Resminizi Bize Gönderiniz, x * ı NECMİYE H. ; Sakin ve n ağırbaşlıdır. Herkese açı- çabuk ahbap ve lâu- bali — olmaz, sokulgan de- gildir, Ev işle- rinde intizam ve — temizlik bahsında — ti- tizlik gösterir. Eşyasının kıiymelini ve hüsnü iş- timâlini bilir. 17 SALİME H. ( Fotoğrafi der- mMaz, cedilmiyecektir ) Mahçup ve tu- tuktur. Fazla konuşmaz, itiraz et- mez, uysallık gösterir, takdir ve teveccühten hoşlanır, çabuk ina- nır ve kanar, teşvike kapılır. Ar- kadaşlarının hareketlerini — taklit eder, fül ve hareketlerine kendi- liğinden bir şey ilâve etmez. H 19 HATİCE H. ; ( Fotoğrafının derelini istemiyor ) Doğru sözlü ve fakat bir parça serkeştir. İnatçıdır. İntizam kuyudatile ken- dini üzüntüye sevketmez. Her- kese uysallık yapınaz. Sevdikleri azdır.Söz altında kalmak istemez. Size Tabiatinizi Söyliyelim... NİYAZI BEY ; Ciddi ve va- kürdür. — Şah- | siyetine ehem- miyet — veril- mesini — ister, küçük — görüle mekten tenkit ve muahezeyi | ç Mucip hare- | ketlerden iç- ğ tinap eder, İş- riya ve tabasbus kl::mu,htd:lı sözlüdür. Aile mesailinde taassup ve hassasiyet gösterir. ı 18 MÜNİRE H.; ( — Fotoğrafı dere edilmiyecektir ) Şen, şakrak ve bir parça da hoppadır. Ebe- veyni tarafından fazla sevilmiş | olduğundan bir parça da şımarık- | çadır. Elinden iş gelirse de ev | işlerine rağbet etmez, sinemaya, tiyatroya, romana düşkündür, Pa- rayı israfla — sarfeder. Fatağraf Tahlil Kuponunu W inci Sayfamızda bulacaksınız. F Ş ALPULHAMİDİN —D0AEKTİLO Bugünün Romanı I ? N Yazan: Z. Şakir Kaltak.. kaltak, ha... Hiç bik mediği, tanımadığı bir kıza kaltak diyebilmek — için, bu adam ken- dinde pasıl bir kuvvet, nasıl bir hak buluyordu?.. Ben bir köylü idim. — Hatta, — âdi ve sefil bir tülün amelesiydim. — Fakat o menfur kelimeye hak kazananlarla biçbir. zaman kıyas edilemiye- cek kadar temizdim. Ya sonra © rezilâne iftira... Beni patronla öpüşürken görmüş?.. — Nerede, nezaman ?... Aman Yarabi.. bu adam, bunu söyliyebilmek için acaba vicdamımı nasıl suslurmuş.. kalbbi — ve — lisanı, bu — umul- maz cür'eti nereden bulmuştu?.. Ben, hayatta sefil ve perişan ya- şamamak için, şu köşeye çekil- miş.. büğün ümidini minimini bir makinacağızın cılız tellerine bağlıyan, akşama kadar çalıştık- tan sonra, parmaklarının ucu sız- hya sızlıya anasının koynuna ko- şan zavallı bir kızdım. Eğer bir kaltak olsaydım, eğer şununla, bununla öpüşmekten zevk duy- saydım, burada ne işim vardı?.. Haniya öyle fevkalâde bir güzel değilsem bile yine böyle birçok ah- makları arkamdan koşturacak kadar bir yüzüm ve vücudüm vardı. Burada hergün akşama kadar yalnız başıma oturup makinenin çıtırtısmdan sinir illetlerine uğra- maktansa; gider, gençliğimden ve kendi halime göre güzelliğim- den başka suretle istifade ederdim. Ah yarabbi; şu anda bizim tütün deposunu o kadar arıyo- rum ki,.. Eğer orada olsaydım, | bana da birisi birşey söylese idi, onunla saçsaça, başbaşa gelir.. Ona baddini bildirirdim. Birden bire kapım açıldı. Sait Beyin : — Buyurunuz efendim:. bu- yurunuz. Sözleri arasında odama ufak tefek bir adam girdi. Sait Bey de onu takip ediyordu. — Efendim!. Bizim daktilo.. Kevser Hanım. Sait Bey beni prezante eder- ken ikisi de masama doğru iler- liyorlardı. Hemen ayağa kalktım. Ciddit bir tavır ile gelen adamı başımla selâmladım. Bu adam, ufak tefek olmakla beraber pek azametli görünüyordu. Yüksekten bakan gözlerile beni süzdükten sonra sanki iltifat ediyormuş gibi bir tavırla sordu: — Hangi mekteplerde tahsil ettiniz küçük banim ?.. 1 Zaten kalbim mahzundu. Bu tuhaf sualde adeta bana, doku- nur gibi oldu. Önüme bakarak cevap verdim: — Hususl tahsil gördüm bey- fendi. Sertifikalarım var... Dedim, fakat sesimin de titre- diğini hissettim. — Sait Beyefendi sizden çok memnun... Çok iyi Fransızca bildiğinizi de söylüyor. Hatta başka lisanlar da biliyormuşsunuz, Fakat, bu sözleri Türkçe de- ğil, fransızca olarak söylüyordu. Ben de fransızca cevap verdim: — Teşekkür ederim. Gerek Fransızcayı, gerek diğer lisanları gk iyi bildiğimi iddia edemem. e şöylece.. hayatta lâzım ola- cak kadar... — Çok iyi .. çok iyi... Derken Sait Beye Türkçe olarak sordu: — Küçük —Hanımın maaşı ne kadar? $ — Ot&uz beş lira efendim. — Azdır.. — beş lira — daha zammediniz ?.. — Hay hay efendim... İşittiğim bu sözlerden bhayret — ederek onların yüzüne bakarken, bir an için Sait Beyin gözlerile karşılaştım. Bu gözlerde, üzün- tülü bir mana vardı. Hiç beklemediğim bu taltife karşı ben teşekkürler ederken onlar odamdan — çıktılar. Öteki odalara — gittiler... Şimdi — beni büyük bir merak almıştı. Acaba bu adam kimdi?.. Hem bunu düşünüyor, hem de kendi ken- dime diyordum ki: — Gördün mü Kevser?. Garip kuşun yuvasını, Allah yapar. Bi- raz evvel, terbiyesiz, münasebe!- siz bir herif kalbini kırmış.. Seni yese düşürmüştü. Şimdi de iyi kalpli bir adam seni takdir etti, sevindirdi... Hele dur bakalım. Sabret... Anlaşılıyor ki bu hayat böyle geçecek... Düpedüz. geçen — amele hayatından — sıkılıyordun. Onu istihkar ettin. Bu hayata gir- döndü. din. İşte bu hayatın böyle muhtelif merdivenleri olduğu görünüyor. Bunların bazısını inecek ve bazı- sını da çıkacaksın..Elverirki dikkat et Ayağın kayıpta sirt üstü düşmiyesin. Bu aralık, Sait Beyin odasına Hasanın girdiğini işittim. Hemen koştum, ara kapıyı açtım. Hasan, cigara — tablalarının külünü bir : kâğda — boşaltıyordu. —Hasana — sordum: N — Kuzum Hasan biliyor” mu- sun, bu Bey kim ? y Hasan, biraz bana doğru eğilerek cevap verdi : f —A ah.. Amma, bizim Beyin — şatafatlamasına — bakılırsa, her — halde bir kalanton adam olacak. — evet, onu bow de anlamıştım. Fa- kat asıl öğrenmek istediğim, bu- | zatın şahsı ve hüviyeti idi, p Aradan bir çeyrek kadar geçti. — Koridorda ayak sesleri peyda oldu. Artık gidiyorlardı. Dış ka- pıya yaklaştıkları vakit kapıyı aralık ettim. Baktım, bizim mu- hasebeci de — beraberdi. O zat — muhasebecinin elini sıkarak veda etti. Ve sonra: — Taşaallah bu sefer müstefit o ursunUZ. Dedi. Demek ki, geçtiği yer- lerc ihsanlar saçan bu zat, mu- hasebecinin tanıdığı bir zatt. Sait Bey, onu yalnız bırakmadı. — Arkasını sıvaya sıvaya, kapıdan — çıkardı. Yalınız kalan muhasebeci, dudaklarında memnun ve pürümit bir tebessümle geri dönüyordu. (Arkası var ) Ekmeğinizi tartırınız. j Narh tartı üzerinedir. j x Aldanmayınız lı

Bu sayıdan diğer sayfalar: