SON POSTA Umumı Harp Nasıl patladı ? Nakleden : — Kızım Doktor: Semi Ekreme — Ben Parise Bö -Si Yazan: Emil Ludvig yleBir Şey Yazamam.Bu, Hiddetten Başka Ne Netice Verebilir? Ağustosun biridir, ilânı harbe rağmen Greyin tavrı hareketinde büyük bir kat'iyet yoktur. Al- manyaya herhangi bir vaitte bu- lunmayı reddediyor, bu, Belçika- ya dokunmadığı halde bile böy- ledir. Bir tebeddül ika edebil- mek icin pek geç olan bu hare- ket, şayet Moltke bizzat: —-“Belçikadan vazgeçmek İn- gi'terenin bitaraflığına pek fazla bir bedel vermek olurdu, çünki taarruz. ancak Belçikadan geç- mekle kabildi.,, suretinde itiraf- ta bulunmasaydı, İngiltere zim- metine büyük bir hata olurdu. Vaziyet bu badireye dayanın- ca Grey son bir vasıtaya müra- caat etti: Almanyaya ve Fransaya her müsellâh — oldukları — hal de kendi —hudutları — dahilin- de hareketsiz. kalmalarım, bu tarzı hareketin İngilterenin bi- taraflığını temin edeceğini bil- dirdi. Bunu Almanlar kabul etti- ler: Filhakika senelerce müddet “âki cephede harp etmek mecbu- riyeti hesap olunup durulurken şimdi yalnız bir cephede harp 'edebilmek bulunur bir fırsat değildi. Fakat Grey bu cevabı Kam- bona teblig ettiği zaman Fran- sayı bağlıyan ittifakı bilmiyormuş gibi soğuk kanlılıkla şu cümleyi ilâve etti: biri — Fransa bu teklife mümaşat etmezse bu, kendisinin bir ittifak ile bağlı olmasından imbias etmiş olacaktır. Halbuki — İngilterenin Byle bir ittifak ile bir alâkası yoktur. Hatta onun şerailini de bilmemektedir.,, Kambon bunun üzerine mutat olmıyan bir rol yaptı ve yüksek bir sesle: — Ben Parise böyle birşey yazamam! Böyle bir haber bid- det ve isyandan başka ne netice verebilir? Her Fransız “Bize iha- net ettiniz! diyecek!,, diye ba- ğırdı. Hakikatte ise, Almanyanın Avusturyaya yaptığı gibi, İngil- tere Fransaya açık bono imza- lamamıştır. Fakat sekiz senedir, hele son iki sene zarfında Fran- anın tehlike karşısında İngiltere- ye itimat ve istinat edebileceğini daima ihsas etmiş değil midir? Kambon bağırır: — Demek şimdi Alman do- nanması Manşe girebilecek ve bizim müdafaasız — sahillerimizi dövüp oradan taarruz edebilecek, öyle mi? Grey bu sual karşisında rü- cat eder; O — zaman umumiye değişir! * bizde efkân Ertesi gün - ağustosun ikirci Kaçak et almayınız. Parça et almayınız Çünki hastalıklıdır. Her tarafta harp ve darp schneleri günü, Kambon lıiçbirışryı ihmal eli vükelâ müzake- ga Al- dan yeniden hudut- vukuunu - bildirir. etmez ve bhey rede bulun manya t larda tecavüz Grey A ruz vukuunda Fransa sahillerinin bir sırada, himayosimi tamin Hnldonda li ram kamarasının reyi munzam olmak şartile karar alır; halbuki Kama- rada muhalcfet —yoktur. Aza, harbe girmiye hazır bulundukla- rını beyan etmişlerdir. Kabine de daha iki gün evvel reddettiği halde bir gün evvel Çörçilin kendiliğinden beyan ettiği veç- hile — bütün donanmanın se- ferber haline vazına riza gös- terir. Kambon genis bir nefes alır, ümidi tazelenir, aklı başına gelir. Şimdi yalmız Almanyanın Gumruk Muhafaza Umum Kumandanlığından ? — 1841 Numaralı kanun mucibince terhis edilmiş Gedikli başçavuşlardan ğında istihdam edileceklerdir. tarafından taar- | lâyik görülenler gümrük - kıt'alarının ine dua etmek- birçok bu hâdi- kimsenin böylece vukua geleceğine Bu vuku etrafında Belçikaya girme tedir. Belki on senedir, seler, harp zuhurunda m sonunda toplanmış kanidirler. bir olan mutedil nazırlar İngilterenin büyük bir maharetle adım adım harbe sürüklendiğiai mekte müttefiktirler... sofra itiraf et- Grey Fransaya ve Almanyaya, muharebenin taliini ve mukad- deratım tayin edecek suali, yani Belçikânın bitaraflığına edilip — edilmiyeceğini — sorduğu zaman sadece Fransız sefiri Kambon müsbet cevap verir; — Biz Belçikaya taarrüz et- miyeceğiz, der. ÇArkan ' var ) riayet takımbaşılı- 2 — Ordu ve jandarmada fili hizmetini bitirerek terhis edil- miş olup ta terhisinden iki sene geçmemiş olan Gedikli başça- vuşlardan Cenup hududuünda bu maaş ve bu vazife ile çalışmıya istekli olanların hangi kıt'adan hangi tarihte terhis edildiklerini ve terhis vesika numaralarile adreslerini bildiren — istidalarını Ankarada Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığına göndermeleri tebliğ - olunur. BÜYÜK TAYYARE PİYANGOSU Yeni Tertip Başlamıştır. Altı keşidelik olan işbu tertipte 50,000 numara kâmilen ikramiye veyahut amorti kazanacaktır. 1.ci keşide 11 Şubat 1932 Büyük ikramiye 30,000 LİRADIR. Biletler satılmaktadır. I Bu Sütunda Hergün Nakıli: — Esat Ş. “ Gençlik ,, oA hayatında — üç mühim devre vardı.. Napoli se- malarını kurşuni bulutlar kapla- dığı, yağmurun eski kaldırımları kamçıladığı ve tozlu, ısırıcı vüz- gârın ağzımzı tıkayıp ciğerinizi şişirdiği anlarda, Antonyo hatıra- sını bu Üç büyük devre üzerinde oyalardı. Bunların birincisi ilk çocukluk hatıralarıdır. Siyah renkli ve yepyeni elbisesi içinde gururla- nan nahif vücudu, Napoli sokak- larında oyunla geçen hayatı, ma- sum bir neşe ile gülen * gözleri.. Bütün bunlar çok eski bir mazi- nin hatıralarıydı. Antonyonun — ikinci mühim devresi on Üüç yaşından sonra bizzat para kazanmasile başladı. O zaman babası ona parasını isteaiği gibi sarfetmesini söyledi. Antonyo civarındaki — panayıra gider, ve kolunda bir yığın alaca renkli eve — dönerdi. Tabü sabah patladığında bu İlüzumsuz isra- fından dolayı babası ona darılır- dı. O bu balonları niçin aldığını söylemez. Yalnız “onları kevdi paramla aldım,, derdi. Fakat gençliğinin Üçüncü mü- him devresi esrar ve eğlence diğer ikisini bastırdı. Antonyonun balonlarla bu balonlar ertesi Antonyo on sekiz yaşına gel- mişti, Esmer derili, nahif vücutlu hakiki bir Napoli — çocuğunun letafet ve azametile iskelenin üzerinde duruyor, halatları, demir zincirlerini düzelterek babasına yardım ediyordu.. Güneşin kızgın harareti yüzüne ve. çıplak kolla- rına tunç rengini vermişti. Üstün- de eski ve yırtık bir caket, bacaklarında çamurlu bir panta- lon vardı. Fakat o bu pejmürde ve perişan kıyafet içinde yine güzeldi. Sıcaktan bunalmıştı. — Baba dedi, bugün uykusu yok mu ?. Babası kırmızi bir kasket içinde saklanan başını oğluna çevirdi — Bugün ( Albergo Reyl) otelinden bir İngiliz ailesi gele- cek dedi. Onları sandalla gez- direceğiz. Antonyo cam sıkılmış gibi yüzünü buruşturdu. Çünki o İn- gilizleri hiç sevmezdi. Ne vakit babasının sandalına binip gerz- meğe çıksalar, bozuk - İtalyanca- larile mütemadiyen — konuşurlar, Antonyo içinin sıkıntısını onlar- dan güç saklardı.. Babası ona ta küçüklüğündenberi riya ve - ilifa- tın para kazandırdığını söylediği halde o bu — tabiatten — nefret öğle | ediyordu. — Ben yatmak isterim, gez- dirmek istemem ve... Daha sözünü bitirmeden ba- bası önüne birkaç soluk mavi renkli yastık atarak; — Antonyo bunları yere ser dedi. Ve Allah aşkına bu ma- nasız hulyalardan vazgeç. Sen basit bir balıkçı ailesinin oğlu yerine sanki deli bir artist aile- sinin oğlu gibi hareket ediyorsun. Çabuk ol! İşte geliyorlar!,. Antonyo aldırmadı bile.. ba- j şını kaldırarak uzun uzun esnedi. Beş kişilik neşeli bir grup bu küçük sandala doğru geldiler. Bu grupun üçü erkek ikisi ka- dındı. Antonyo ilk görüşte bu erkeklerden hoşlanmadı. Cigaraya ve kumara pek farz- la müptelâ olan bu uzun boylu, çatkın çehreli adamlar, sandal küçük bir kızaktan denizin mavi sularına kayarken ahmak ahmak bakıyorlardı. Kadınlardan birisi de ihtiyardı. Fakat obürü... Evet obürü, pürüzsüz >açık alnından taşan altm sarısı buk- leleri, bol bir neşe ve masum bir saffetle parlıyan mavi göz- lerile, bir çocuğunki kadar kü- çük bir kadınınki kadar tatlı dudaklarile çok güzel bir İngiliz kızı idi. Antonyo bu güzel vü- cudu hafif bir meyille eğilerek sandala girerken — seyretti.. O vakit bu seyyahlara karşı çok nazik muamele etmek mecburi- yetinde olduğunu anladı. Çünki onlar bu kızın arka- daşı ve oda bir kadın kıraliçe- siydi. Vay canına bu ne hoş şey! Diyerek — Antonyo birdenbire kızaran yüzünü kaıç - taraftaki kalın halatların üzerine eğdi. Babasının sert emirleri, kürek- lerin suya dalıp çıkmasından hâsıl olan şırıltıları, konuşanların kah- kahalar - içinde kaybolan sesleri kulaklarında uğulduyordu. O za- man coşmuş bir heyecanın vücu- dunu kapladığını, kanının damar- larımı tazyik ettiğini hissetti. Bu genç kızın nazarları altında kıya- fetinin perişanlığından - sıkılıyor, sanki — karşısındakini — yakacak kadar kuvvetli bir ateşle parlıyan gözlerini, gözlerile karş- laştırmaktan korkuyormuş — gibi başımı kaldıramıyordu. Erkekler- den biri ona “nereli, olduğunu sorduğu vakit, çok tatlı ve bo- ğguk bir sesle onlara cevap verdi. Sandal gezintisinden dönmüş- lerdi. İşte © zaman gözlerinin önünden bir dakika sonra kaça- cak olan bu şaheseri en son de- fa görmek için başını kaldırdı. O vakit gözgöze geldiler. An- tonyo belki hayatında ilk defa da- marlarında dolaşan kanı eritecek kadar müthiş bir hararetin vücu- duünü kapladığını hissetti. Oka- dar dalmıştı ki az kalsın seyyah- lardan biri, sandalın kenarında şaşkınlıkla — unuttuğu — halatlara takılıp denize düşecekti. — Baba- sının — kaba — külürlerine aldır- madı. Gözlerini genç kızdan ayır- miyor, onun berrak gözlerinden manaları anlamıya çalışıyordu. Evet. Bu genç kızın gözlerinden, balık- çının pis ve kaba bir elbise için- de saklı güzelliğine alâkasız kal- dığı anlaşılıyordu. Antonyo akşam Üzeri evine döndü. Sofranın başına oturup hiç değişmiyen balık ve kırmızı şaraptan ibaret olan yemeğini yerken kalbinin derinliklerinden gelen bir şarkı tutturdu. Haya- İâtın karanlıklarımna daldı.. Ba- bası oğlunun bu akşamki dal- gınlığıni farketti. Sert bir sesle söylendi; — Antonyo — kendine — gell İşlerin çok olduğu böyle bir gün- de uyur gibi düşünmek olmaz... ( Arkası var ) onun