8 Ağustos Tİ ELER . GÜNLERİ | “Abdülhamit Anlstıyor: Ben Üç Şeye Ehemmiye Kadı ririm: (Herhakkı mahfazdur) > girer girmez, Abdik | t tavrım tebdil ederek Külümsedi. Ve bana dönerek tekim. etti: ği “— Abit Efendi için doktor beyle kavga ber Mulümyaâ, günden güne zayıflıyor. in yok. Yemek yemiyor. At, NAKILİ: ZİYA ŞAKİR. . j vaktile Fransız sefiri tavsiye | | stmlişti, Avrupadan gelen bir asüyu hulüsası varmış. Çocuğa d versek nasıl olur? Doktor 8, ille gırmga yapalım di- buki Sen prada çk mazarrat geldiğini bili- yorum, ala lak Teri Pödlae verir amma, sonra da Öyle 3 (sebebi berbadı) Tiğ — i söyleyin... Doktorun” e karak Sevap verdim: — Vallahi Efendim; bu hü- Süstaki salâhiyet doktor Beye » Zânnederim. Fakat, bunu söylerken de Bözümle doktora işaret ettim. Doktor bu işsretimden, (Ca- m vu adamın evhamını bik iyor musun?. Onu memnun *decek bir tedavi tarzı takip ddiver) demek istediğimi anla- —Pek ala Efendim. Madem- merak buyuruluyor. Şu bal- » bir kuvvet ilâcı yazarım. Dedi; ve Abdülhamidin si- Birlerini teskin etti, Si 25 Temmuz 317 ul .. (Abdülhamit; batıl itikatların Avrupalılarda den olduğunu iddia “diyor. ri bu ib itikatla- rn tahsil görenler arasında bi- le cari ol uğuna misaller gös- teriyor, Müteveffa Kral Edvart Avusturya - Macaristan İm- Peratoru bazı saçma Sa, Yeylere itikat ederlermiş. Rusya İmperatoru, batıl itikat- mi esiri imiş. Mene bir varmı m) tor, dt yi sözile bü ei karmış. Sormıya mecbur oldum: — Bu hususta sizin fikri- niz nedir efendim? Abdülhamit, sanki bu suali bekliyormuş gibi, hiç düşün- meden cevap verdi: — Ben, üç şeye ehemmi- yet veririm. At, kadm, er... Bazı atlar vardır ki huysuz ©lur. - Nekadar islah edilirse edilsin, günün birinde sahibini kaldırır atar. Ya öldürür ve- yahut, sakatlar... Keza barı evler de vardır ki, içinde kim “turursa, felâketten kurtula- Max. O ev, yanar, Yılalır, ye rine başkası yapılır, yine s- hibi şenmetten kurtulamaz; bi- xim Çarağan sarayı gibi. m bu sarayı, meş'um ad- dederim, Hatta (Fer'iye) saray- larından biri vardır ki, biz Oraya misafirliğe bile gitmek İstemezdik. Kadına gelince... Abdülhamit burada durdu. erin derin içini çekti, Alnın buruşturduktan sonra, sözüne devamı eti: ” — Cennet, iyi kadının aya- h altındadır. bela Hakike. ten öyledir. İyi kadin dünyanın yı, Pulunmaz bir hazinesidir. eselâ, gimdi bu yanımdaki ki lele | Fasılda ismi geçenlerden Cemil Paşa dınlardan o Ayşe Kalin dünya yüzünde eşi bulunmıyan bir kadındır. Ben kendisinden razıyım. Allah ta razı ve hoşnut olsun... Lâkin, her kadın böyle olmaz. (Maazal- lah), fenası da pek fenadır. Ne yapsan, ne kadar terbiye etsen, ahlâkını tebdil edemez- sin. Allah, böylesini kimsenin başına vermesin. » Abdülhamidin, batıl itikat- İar hakkındaki (fikirlerinden ziyade bu son mütaleası, ve Sultanın Resminizi t Ve- Ev... bahusus mütalea beyan ederken çok müteessir bir tavır alması, nazarı dikkatimi celbetti. Şehzade Nurettin Efendinin validesile £ aralarının çok açık olduğunu iştmiştim. Her halde, bu sözleri ondan kinaye ol- sa gerek. n, 26 Temmuz Bugün doktor, ben, Abdül- bamit görüşüyorduk. Doktor- Terci bekler sçikoilu JAbdal hamit, Süleyman Numan Pa- / şayı methettikten ve doktor Nurettin Paşa ile doktor Nafiz Paşa arasında bir mukayese yaptıktan sonra: — Acaba Nurettin şimdi nerededir? Diye sordu. Doktor, cevap verdi: —(Yemen) eteb'it edilmiş. Abdülhamit, buna pek mü- Paşa bulunmamıştı... Yalnız vazifesile meşgul idi. Doğrusu bıma çok teessüf ettim. Acaba doğru mu? Dedi, Doktor izahat verdi: — Geçenlerde Zatı Şahane İle Cemil Paşa ve (Tabibi Hiz. hriyari ) Hayri B. gelmişti. vr ei b teb'it edildi-) ğini Cemil Paşadan duydum. Dedi. tArkan var) Bize Gönderiniz, * 79 v * > , Size Tabiatinizi Söyliyelim... D. Alp bey: Acul ve atak değildir. Dü- şünceli hareket © etmek ve ken- disine ehemmi- yet verilmesini ister, İş bozan- ık yapmaz, şöhret ve ik- bali sever. 4 Cavide Hanım; 1 Fotoğrafı dercedilmiyscektir. J Bulunduğu muhiti boş br rakmaz. Bahsedecek bir mev- zu bulur ve saatlerce söyle- mekten hazeder. Fazla tenkit yapar, başkalarını beğenmekte müşkülpesenttir. Tatlı dili ve güler yüzile bidayette kendini sevdirirse de devamsızdır. * 36 Salamon Efendi: “Fotoğrafının dereini etemiyor, Hatırşinas ve güler yüzlüdür. Nadiren kızar, menfaatlerini alâkadar eden mesailde has- saş ve beceriklidir. Mücadele- den fazla içtinap eder. Haya- tına rahatına çok düşkündür. * 23 Arif Bes ( Fotografı dercedilmiyecektir ) Müdekkik (ve mağrurdur. Fül ve hareketlerini beğenir, kendine ehemmiyet yerilmesini , Birşeyi anlamadan yap- > iel esi; Kanaatkâr değildir. Şöhret ve ikbale haristir. Wolf B.: 7 Zekidir. Soku- > lur, çalışmasını “ve tavrı hare- ken- s gö İki kardeş imzalı karile- rimizden 2 No. lu kariimiz: “Fotoğrafının derelnl istemiyor Boğazına ve rahatına düş” kündür. Çok söyler, sözlerine el işaretlerile iştirak eder. Ça” buk kanar. Çabuk sever € bıkar. Yemek içmek hususun- da cömerttir. İntizam kuyuda” tım ihmal eder, daha giyade tesadüflere tâbi olur. * 55 İki kardeş imzalı karile- rimizden 7 No. lu kariimiz: (Fotoğrafımn dercini istemiyor ) Başkalarının iradelerine KE laylıkla uysallık gösterir. Kü- çe birşeyi büyütür ve ken- ini üzer. Neş'eli bulunduğu zamanlar nadirdir. Daima İyi yler işitmek ister, gam v* Ta verici şeylerden süratle müteessir olur. Beşiktaştan Bifa imaaslle yesim gönderen kariimize ; 160Gazeteden kesilerek gön- derilen fotoğrafınızı tahlilde mazuruz. Başka bir resim gön- derir ve adresinizi de sarahat- le bildirirseniz arzunuzu yeri- ne getirmek mümkündür. m. Müstehcen Neş- riyat Davası (Baş tarafı 1 inci sayfada) son açılan davaların mahiyeti hakkında yedinci müstantiklik- ten sorulan sualin gelen cevabı okunmuştur: Bu cevapta evra- kın yarın (bugün) mahkemeye verilmek üzere müddeiumumi- liğe gönderileceği bildiriliyor- du. Bunun üzerine gazeteciler- in vekili Haşim Bey: “— Yapılan neşriyat ceza- yı müstelzem değildir. İtiraz hakkımız da vardır. Binaen- aleyh müstantiklik evrakı ya- rın o müddeiumumiliğe © vere- mezse işin daha ziyade uza- ması ihtimali vardır. Bu çeşit davalarda ekseriya o muhake- meler ( gayrimevkuf (o olarak yapılır. Müvekkillerimin tahli- yelerini isterim, dedi. Müd- deiumumi Kâmil B. mazaun- ların mevkuf kalmalarında ve evrakın o müstantiklikten cel- binden sonra o muhakemenin deyamında ısrar etti, Reis Hömit B. azalarla i:- tişare ettikten sonra muhake- menin devamına karar verildi. Müstehcen tefrikaları mulı- tevi altı nüshadan ikisi geçen gün okunmuştu. Diğer dört nüsha da dün okundu. Bundan sonra reis Vâlâ Beye bitap ederek * — Ne dersiniz ? dedi. Vala Bey şu cevabı verdi: « — Efendim bu tefrikam müstehcen değildir. Bilhassa son okunan tefrikadaki hikâye genç kızlara vahi aşklara ka- pılmamalarını tavsiye etmek itibarile gayet ahlâkıdir. Bun- lar tebzibi Oahlâka (hizmet eder. Bu sırada reis: — Demek bunlar tehzibi âhlâka yardım ediyor öyle mi? Sualini sordu. Vâlâ Bey: «.— Şüphesiz tehzibi ablâ- İka yardım eder. Bu eser bir öldür. Kurunu vustal bir zih- niyetle (o manastırlarda (bazı kimselerin dini alet ederek genç kızları iğfal ettikleri bir hakikattir. Garpta bu gibi eserler yazılmıştır. Bizde de Yakup Kadri Beyin (Nur Baba) sı tekkelerdeki bu kabil şey- leri daha açık bir surette tasvir etmiştir. “Fakat bu eser takibe maruz kalmamıştır. Dedi. Bundan sonra hâkim” — Valâ Bey, sizin kızınız olsa bu romanı tavsiye eder miydiniz? Sualini sordu. Vâlâ Bey: — Evet, eline verir okutu- ram. Hem bendeniz şu kana- atteyim: Bir neslin ahlâklaş- ması İçin onun herşeyi, hatta fenalıkları da bilmesi ve bile- rek yapması lâzımdır. Reis İskender Fahreddin Beye: — Siz bunları meşrinden evvel . görseydiniz £ gazeteye kor muydunuz? dedi. Müsbet ve kat'i bir cevap alamayınca: “— Bu romanı evlâdımza tavsiye eder misiniz? Diye sor- du. İskender Fahreddin Bey bu ikinci sualede vanh bir cevap veremedi. Belki eder- dim belki etmezdim dedi. Bundan sonra müddeiumu- mi Kâmil Bey iddiasını ser- detti. Bu iddiada şunları söy- lüyordu: “— Vâlâ B. fenalıkları teş- bir suretile fenalıkların önüne geçmek istediğini söylemekte Muhariri: E Basit Bir Aşk Sahnesi | Bazı akşamlar eve geldik- ten sonra civarımızdaki gazi- noya çıkar, birkaç saat dinle- nirim. Burası tenha, ufak ve bahçeli bir gazinodur, Bir temmuz akşamı İdi. Bir masanın başına yalnız başıma oturmuştum. İçeriye genç, ya- kışıklı bir delikanlı girdi. Bi- risini arıyormuş gibi bakın- dıktan sonra uzak, kuytu ma- salardan birine oturdu. Hareketlerinden (o heyecanı belli oluyordu dalgındı. Ben (o garetelerimi (o okumıya dalmıştım, bir aralık delikan- lının yerinden kalktiğin, ka- piya doğru koştuğunu bisset- tim, O tarafa baktığım zaman onun, bir genç kızın önünde hürmetle eğilip elini avuçları- bm İçine aldığını gördün O vakit anladım ki erkek rande- vu verdiği bu bahçede yeni sevgilisini bekliyordu. Masalarına oturdular. Birkaç dakika ikisini de tetkik ettim. Kız hakikaten güzeldi. Gözle- rinden, ve herhalde ilk buluş- manın tesirile olacak, pembe- leşen yüzünden, sevinç fışkın- yordu. Konuştuklarını duyuyordum. Erkek hararetle anlatiyordu. Coşkun ve ilhamını sevgilisi- nin güzelliğinden almış çok şairane bir lisanla, tatlı bir ahenkle aşkını anlatıyor, kız dinliyordu. Biraz sonra erkeğin barareti genç kızı da coştur- du. Bahara kavuşmuş bir kır- langıç gibi cıvıldayan, gülen, kahkahalar atan bu kızın se- sini yüksek bir musiki parça- sının ahengi gibi baz İle din- edim. Nibayet öyle bir an geldi ve o kadar kendilerin den geçtiler ki iki başın biri- birine yaklaştığını gördüm. * Bir hafta sonra bahçeye geldiğim zaman genç kızı yine ayni masada oturuyor buldum. Fakat bu sefer yalnızdı. O yine güzel ve şirindi, gözleri evwelkinden daha çok saadetle parlıyordu. Beş on dakika sonra erkek geldi. Neşeli birçok şeyler anlattı. Aşktan, mes'ut olmaktan bahsediyor, ruhunu ve ise de ber yaş ve seviyedeki halkın eline verilen bu yevmi garetede İntişar eden bu tef- rika çirkin ve hayasızca mü- nasebeti cinsiyeyi, behimi his- leri uyandıracak bir şekildedir. Maznunların eski Matbuat Ka- nununun (ii) inci (maddesi delâletile o Ceza Kanununun 426 - 427 Inci maddeleri mu- cibince cezalarını isterim. Müddelumumi Kâmil Beyin iddiasından sonra avukat Refet Haşim Bey müdafaasını yaptı. Bu gibi eserlere Garptan pek çok nümüneler gösterilebilece- ğini ve bilhassa Emil Zolanın bütün eserleri bu kabilden olduğu halda hiçbir vakit taki- be maruz kalmadığını söyli- yerek gazetecilerin beraetlerini istedi. “ Mahkeme kararı çarşami gününe bıraktı, sevinçlere - boğacak cevaplar bekliyordu. Fakat erkeğin eski heyecanı çoktan donmuş, sesi- nin şairane ahengi bozulmuştu. Sonuna kadar böyle devam etti ve ayrildılar., * Üç gün sonra yine bahçe- de yalnızdım. Hafif serinlemiş rüzgâr esiyordu. Denizin sa- hillere çarpan ufak dalgaları- mı seyrediyordum. Yanı ba- şmda bafif bir ayak sesi duydum. Başımı döndürdüğüm zaman o kızı gördüm. Önüm- den geğerek yanımdaki masa- ya oturdu. Onu yandan göre“ biliyordum. Gözleri uzaklara dalmıştı. Uzaklarda bir karartı halin- de gözüken adaları, daha öte- de birkaç balıkçı kayığını, dalgaların arasına batmak üze- re olan kızıl güneşi seyredi- yordu. Sık sık kapıya bakıyor içeri giren bir yabancınm ayak sesinden ümitleniyor, sonra yi- ne onun olmadığını anlayınca gözleri bulutlanıyordu, Yarım saat olmuştu. Kızın beklediği gelmedi, Müthiş bir can sıkıntısını İfşa eden küçük bareketler yapıyor, fakat ne büyük bir arapla kıvrandığı biç gizli kalmıyordu. Ümidi Ukesilinciye (kadar oturdu, nihayet, adeta, sende- liyerek çıkıp gitti. Aylardan sonra ben bu kızi türlü türlü adamlarla gördüm. Gece yarıları ona, Beyoğlu caddesinde, barlardan veya lokantalardan çıkarken tesadüf ettim. Nasıl bir yola girdiği âşikârdı. Ben, onun İlk aşkında uğ- radığı sukutu hayalin son sah- nesini gözlerimle görmüş ol- duğum için nereden nereye gittiğini pek iyi biliyordum ve en nezih aşklardan, en sefil | i hayvani maceralar üstüne ku- rulu köprünün ne olduğunu anladım. Size bunu iki kelime ile hulâsn edeyim mi? Biçok genç kizları sukut ettiren şey, sadece, aşka inanmaktır. Bu gibi” macaralar oulara, aşkta aldan- maktan daha az feci geliyor. Meclisteki Müzakere- nin Zabıtlarım Aynen Yazıyoruz ( Baş tarafı 1 inei sayfada Normal vakitlerde, normal xamanlarda, tabii zamanlarda tabil düşünerek giriş yapmak çok iyidir. Biz hiçbir vakit anormali kabul etmiş adam- lar değilir. Biz görüyoruz ki, İsmet Paşa Hükümeti tamamile Cümhuriyet Halk (| Fırkasınn oo kabul ettiği programı eline almış, onu memlekette adım, adım takip ederek feyyaz o bir neticeye ovarmak istiyor “6 nihayet bizim vazifemiz efem diler, genç nesle tertemiz bir Mustafa Kemal inkılâbı teslim etmek ve tertemiz bir Türk vatanı vermek, onu kirleten varlıklar bu memleket içinde || bir takım tufeyliyattır. (Devamı var )