İ lee Sormıya m m (Herhakkı mahfazdur) Alaturka saat yedi buçuk. | Alafranga tam, üç)... Her ta 5 gümbür gümbür toplar atılırken ; ( Mesudiye ) zırhlısı Mana demir attı. Abdülhamit, üst katta pen Serenin önünde, dürbünle bi- raderinin o vürudunu seyredi- Yordu. Uzaktan omuzika sesleri. VW derin derin ogümliyen davul sedaları | geliyordu. Abdülhamidin rengi pek uçuk, adeta bembeyazdı. ; Alaturka saat dokuz. Rasim Beyin odasında ipi yam lüfettişi Hadi Paşa r- kâtibi Hazreti Şehriyari) Ha- Ziya Beyin geldiğini haber iler, Rasim Bey, hemen kılıcını taktı. Gelenleri istikbale çıktı. Hadi Paşa ile selâmlaştı. Hadi Paşa; aynen ve harfiyen Vu sözleri söyledi: — Zatışahanenin, £ Sultanı sabık hazretlerine selâmı bü- Mayunlarını — tebliğe ( geldik- (Huzuru hümayunlarına kabul) buyururlar mı ?.. Rasim OB. derhal cevap Arzedelim Efendim. Siz bi- Yaz İstirahat buyurunuz. Da intizaren yukardaki odaya almmıştı, O sırada doktor da orada idi. Hadi Paşa, doktoru Halit Ziya Beye takdim etti. it Ziya Bey, mütebessiman€ doktora u: E — Tamam,. Bu tesadüf iyi oldu. Biz de (Sıhhatı bumayun- ları) hakkında izahat alacaktık. lar Efendim?. Dedi. Doktor; — Geldikleri gündenberi , Halit Ziya Bey tazim mers- ve tamamen yerine sr asim Bey, kaj yanında Ayakta ey, ipe — Zatı Hazreti Şehriyari, Zatı Humayunlarına selâm ve rı hatır buyuruyorlar. i Abdülhamidin. vücudu ba- titçe İleri doğru iyilmişti. Ba- #ni, biraz kamburlaşan omuz- arının arasında dik tutmıya Zayret ediyordu, Metin bir tâvr ile dinlediği bu sözlere, 3 ultan Heyeti, Ab NAKİLİ: ABDÜLHAMİDİN SON. — İNAN Memur ZİYA ŞAKİR, — Teşekkür ederim. Mı- kabeleten selâmımızı, Zati Şar banelerine arzedersiniz. Cevabını verdi. Şu anda, Abdülhamidin en küçük bir zâf eseri göster memesine hayret ettim. Bu merasimin ifasından sonra Ab- dülbamit, heyeti oturmıya da- vet etti, Cigara verdi. Abdülhamit, söze ne suretle başlıyacağını ihtimal ki evvel- den düşünmüştü. Evvelâ Selâ- niğin ilkbaharı pek güzel ol duğundan... havanın ekseriya açık ve berrak geçtiğinden ve sonra, Selâniğin havasile su- yunun kendisine çok yaradı- ğından bahsetti. * Heyet, Abdülhamide veda ederken arzularını sormuştu. Abdülhamit, usulen biraderinin sihhatine duadan sonra adam- sızlıktan şikâyet ederek kendi suli an birinin dairesin- den birkaç saraylı gönderilme- sini ve bir de, Şehzade Abit Efendiye bir muallim tayin edilmesini rica etti. * Gece, bütün Selânik; co$- kun bir sürur içinde çal- kandı. Her tarafta rengâ- renk zıya membaları kayn yor. Havai fişekleri, bu coy kun beldeye semadan allı, ye- şili nurlar saçıyor. Büyük (Serez) davullarının heybetli gümbürtüleri , bando seslerine karışıyor Abdülhamit, erkenden oda- Reşat, dülhamidin Sihhatini 53 Çe Dır Etmişti sına girdi ve bir daha görün- medi. 26 mayıs 327 Bugün ( Abdülhamit, yine meydanda yok. Yalnız, öğleye doğru ikinci kattaki salona çıktı. Nuri Ağa vasıtasile Ra- sim Beyi çağırttı. (Bilmukabele selâm ve arzı şükran ) için sultan Reşada gönderdi. » Rasim Beyin avdetinde sor- dum. Sultan Reşat; aynen şu sözleri söylemiş. — Ben, vazifei uhuvvetimi buraya gelir gelmez ifa ettim. Mukadderat böyle imiş. Tekrar selâmı şahanemi tebliğ ediniz. Ve sonrada Rasim Beye aynca şu tavsiyede de bu- lunmuş. — Oğlum; insan fenalara iyilikle mukabele etmeli. Fena- lara fenalıkla mukabele edilir- se, o fena adamlar bundan ıslahı nefsedemezler.. * Rasim Bey bunları anlatır. ken, doktor da yanımızda idi. Doktor, bu son sözleri işitir işitmez, kendini zaptedemi- rek: > — Ne ulvi sözler. iye haykırdı. Pal t e bu sözlerde; (ulviyet ) ten ziyade, teskin edilmek istenilen bir kin ve yız buldum, Bana kalırsa, doktorün (ulvi) dediği bu sözlerin, avamca bir mânası vardır. Ona da: (Taşı gediğine koymak) derler. Doğrusu, Suk tan Reşat, memeli idi. meli Meclisteki Müzakerenin Zahıt- larını Aynen Yazıyoruz (Baş tarah 1 inci sayfada) halde ne oluyor kardeşlerim? Şu oluyor ki, her birimiz şah- sen daima ve canla mücadele halinde bulunmak o mecburiye- tindeyiz. Ben eminim ki fera- getin timsali mücessemi olan 'smet Paşa ve onun arkasında bulunan (vekil z vazifelerini yapacaklardır. Yani Kanunu diye talep | ettiğimiz şeyi Hükümet geti- recek, eleyeceğiz, bir netice alacağız. Fakat bence bu kâfi değildir, çünkü kanun nihayet birtakım usul ve merasime tâbi olarak bir mücrimin ya” kasından tutup kitabı adalet buzurunda hesap sorar. Fakat bu kifayet eder mi? İnkılâp için kâfi midir? Refik B. (Konya) — Asla! eki yim bunt hürriyeti, maf yeti, Evet hürriyeti kuranlardan birinin dediği gibi (ey bürri- yet, senin için irtikâp edilen cinayetlere bak ta hicap <0! Türk milletinin seyri tarihisini gözünüzün önüne tarihi cihan tarihile bu millet yukardan aşağıya sarsılıp gelirken kendisinden başka herkese hizmet etmiş. Hatta nereye kadar? Ta 1336 ıncı yıla kadar. Yalnız o sene yani 1335 senesi 16 o mayısmda Büyük Gazi Mustafa Kemalin Türkür şerefli evlâdının tam Samsun? ayak bastığı gündür ki; Türk kendine mai kendi için çalışmıya başlamış.. İşte: 10:14 senedenberi çalı- şırken etrafımıza bakalım. Efendiler; bütün an'aneleri bize hâkim umdeleri ve bize inandırılan saçmaların kâffesini yıktık. Yerine muasır mede- niyet, medeniyet ilmini ilmini oaldık, Muasır Om& deniyetin yollarını düzelttik, öyle gidiyoruz. Beride karanlık, zulmet var- dır. Sakm perdeyi açmayınız! Altında korkunç şeyler vardır. Mustafa Kemal bu perdeyi yırttı, attı, Bir de baktık ki; içinde birşey yokmuş, bomboş birşeymiş. o Aldanmışız, bizi aldatmışlar. Onun yerine koyduğu mua- sır hukuku, muasır ilmi, mua- sır yaşamayı bütün muasır ah- lâk ve Adatı bir tarafa dök- miyerek olduğu gibi memleke- bu sözleri söyle“ — BORSA İstanbul 14 Ağustos 1931 İsterlin 1094, Dolar Amerikan 11,50 70 Frank Fransız 168,0 20 Lirot İtalyan 23,50 20 Frank Belçika 11,50 20 Deahıml Yanan 5,0 — 20 Frank İsviçre 823, M0 Lava Bulzar 31,50 1 Florin Felemank 15,50 40 Koron Çekoslovak 106,00 — 1 Şilin Avusturya 30,0 1 Rayhşmark Almanya 30,—,— 4 Zeloti Lehistan 2375 90 Ley Romanya 875, 10 Dinar Yugoslavya 7, 1 Çerroneç Sevyet — KAMBİYO Londra 1 İsterlin o kuruş | 100— Nüy. 1 Türk irem dolar | 047,20— Parla 1 Türk Miras Frank | 1203,50 Milâmo 1 Lira | S0 Brüksel 1 , O Belza | $ M0 Cinemre 1 , » Fruk | 34,4i— Soya | , » Leva 5,00 — Amesterdam 1 1. , Florin | 1,1690 — Madrit 1 Tür Niran Pasta | 335,50 Berlin 1, Mark | 1,9978, Varşova 1, Zel İm Bükreş 1 Ley kuruş | 394 Rusya © Çervoneviç kuruş | | 10S8— Deniz Seyyahları Mürefteye Gelen Kauçuk Sandallı Sporcular Mürefte, (Hususi) — Deri- lebilir ki bu yaz için, Mürefte Avrupalı genç seyyahlann bir nevi ziyaretgâhı oldu. 20 gün evvel Tunadan küçük kauçuk sandalı ile geçerek Karadeniz kıyılarından o Marmaraya ve oradan da buraya gelen ve yine deniz yolile Avustural- yaya hareket eden bir genç Fransız sporcusundan sonra yine eynı yolla biri kadın di- ğeri erkek olmak üzere iki İ seyyah daha geldi. Akdeniz yolile Almanyaya yollandılar. Talât Behçet İlk Üzüm Müref te İlk Turfanda .Mahsulü Gönderdi Mürefte — Bandırma vapuru ile iki köfe ilk üzüm mahsulü İstanbula gönderilmiştir. Bu münasebetle sandallar ve ka- saba bayraklar ve çiçeklerle donatılmış, o Müreftenin o ilk üzüm mahsulünü her zaman nakletmekte olan Bandırma vapuru da alay sancakları ile donatılmış ve tezahürat esna- sında düdük çalarak merasime iştirak etmiştir. Yeni Neşriyat Tavuk Memleketin (yegâne Tavuk- çuluk mecmuasıdır. Her nüsha- sı daha mütekâmil bir manza- ra gösteren bu değerli mec- muanın 7 mumaralı Ağustos tavsiye ederiz. te sokmak Âli Meclisin vazi- fesi ve ber şahsın ve ber meb'usun vazifesi ve ayni za- manda Cümburiyet Halk Fır- kasının da vazifesidir. Şu halde matbuatın hürri- yetini sui istimal eden üç beş maskarayı asla düşündüğüm yok.. Devletin kahir kolu, bunları tutap atar. İtimat edi- niz, Cümhuriyet idaresi bö- tün idarelerin fevkinde, kuvvetli bir idaredir. Çünkü Cümburiyet idaresi irtikâp edi- len bir cürme karşı rahim ve şefkat duymaz. Adalet gö- rür.. Cümhuriyet idaresi onu olduğu gibi tatbik eder. Şu halde bu bedbahtların SEVGİLİ İhsan Bey yatağn bâş ucun- da idi. Karısı Leylâ ölüyordu. Vakit çok geç, sabaha ya- kın. Sokakta çıt yoktu, hatta geçikmiş bir taksinin gürültüsü bile, İstanbulun o nadir, o de- rin o şaşırtıcı ve boğucu ses- sizliklerinden biri ki, sayfiyeler- de, fırtınalardan evvelki sükut- ları andırıyordu. Bütün kuşlar sessiz, bütün yapraklar hare- ketsiz... Bu süküt, havayı san- ki birdenbire tahliye etmişti: İhsan Bey tıkanıyordu, kalbi vurmıya, çarpmıya başlamıştı... Zavallı hasta vücudun üstüne dört duvar gibi çöken ve bir tabutun üstündeki toprak ka- dar ağır sükütu İhsan Bey de Leyla kadar hissediyordu. Bu sırada, karısının üstüne düşen bakışlarında ne vardı, korku mu, dehşet mi, ıstirap mı, is- yan mı, nedir ki, hasta anladı. Bir çığlık kopardı. Çok kuvvetli “değil, fakat korkunç bir çığlık. Evet, sanki ani bir şimşek aydınlığı içinde Leylâ, yaklaşan ölümü gözleri- le görmüştü. Sonra inildemiye kıvranmıya başlamış, kocasının kendisine doğru uzattığı eli tutmuştu. Artık Leylâ, imdat istiyen zavallı, iktidarsız bir mahlüktan başka neydi? — İbsan, diyordu, olamaz, değil mi? Ben ölmiyeceğim, ölmem, İhsan, ben iyi olurum, değil mi? Ve ağlıyordu. Sonra wrun, sürekli hıçkı- rıklar vücudunu O sarsıyordu. Kocası, yatağın başında, âciz, bedbaht, perişan. Birdenbire, Leylâ, akla gel- mez, hayret verici sözler söy- lemeğe ve haykırmağa başla- maş: — Hayır, böyle ölmek iste- mem... Burada değil... Hayır... Buradan çıkmak istiyorum... Ben... Ve bir dişi çığlığı içinde ağzından bir erkek ismi ka- gırdı: — Fuat! İhsan Bey şaşırdı. O daki- kaya kadar Leylânın hiçbir hareketinden şüpheye düşmüş değildi. Onun her hangi bir ihanetini zerre kadar batırina getirmemişti. Fakat, işte, Leylâ sevgilisinin adını açıkça söy- lüyordu. (Niçin söylemesin? Ölüyor. Hem de nekadar memlekete saçtıkları bu fena- lığı düşününce ne yapılacak? nefsinde kiyas et! Dünyada dikili bir çöpüm yoktur, neyim varsa bu mem- lekete verdim. Kırk sene yo- mm bu memleketin uğ- runda çalıştım. Bu, ie ge, Ba e almışım. o Buyurun! Haberim yok. (Ev almak hakkınız yok mu sesleri). üDurasa ves AVDET — Avrupa Tıp kon- lerine gitmiş olan Doktor mail Kenan Bey dün avdet ederek hastalarını Şişlide Bo- monti İstasyonunda Uğurlu handa yeni muayenehanesinde kabule başlamıştır. Bu Sütunda Hergün Muharriri : “Server Bedi ani, Ümit etmediği bir anda o (5 karşısına çıkan ölüm, Böyle bir anda kocasına karşı yalan uydurmıya, hileler tertip etmi- |“ ye ne zamanı, ne dermanı vardı. Bütün düşündüğü şu idi | “Sevdiğim adamı göremeden öleceğim.,, Bunun için: z — Fuat! 2 Diye haykırmıştı. d Evet, Fakat ya 0? Yako: | cası? Evvelâ hastayı teskine çalıştı, çünkü zavalh öksürü- o yordu, boğuluyordu. Ve bu 4 dakikalarca (osürdü; (o uzun, müthiş dakikalar. Fakat Leylâ, j yorgun, bitik bir halde yatağa — | düşünce İhsan B. odadan çıktı... Düşündü: Artık, bayretten o nefrete, kıskançlıktan merhamete, mer hametten kedere (o atılmıya, gidip gelmiye düşünmek de- nirse, düşündü. Nihayet karr sına acımakta karar kıldı. > Leylâ ölüyordu. Ölmekten daha müthiş birşey varmı? | | Kocasının itimadımı kaybetmiş" ti. Fakat ölecekti, Deme Başka birinin aşkile mıştı, Fakat ölüyordu. B. can çekişen bir mablüka i karşı intikam hissi duyamır yordu. Birkaç saate kadar bu | vücuttan eser kalmıyacaktı, o Bu zavallı vücuda günahını batırlatmak neye yarar? Evet © yalnız merhamete lâyıktı. O halde? Ohalde, eğer karısına acr- yorsa, bu merhameti sonuna kadar taşımaktan daha tabif ne, vardı? Kansına istediği oo; şeyi bulmak, sevgilisini bulmak O | lâzım gelmezmiydi? İhsan Bey evden çıktı ve Fuadı bulmıya gitti. ç Arkadaşını yataktan kak dırdı ve ona bütün meseleyi anlattı: üzerine yemin ederimki yan hş... Eğer bakikat (olsaydı, böyle bir vaziyette senden giz- lemezdim. “Fuat, deyince se- nin aklına benmi geldim? Ha- cından yanıyor, kavruluyordu. Bir kelime daha söyliyemedi, oradan çıktı, kaçtı. a Artık, ölmek üzere bulunan Leylâ için hiçbir merhamet