“e | VET İDİN SON “© GÜNLERİ Ihamit, Sırrıcemal SON POSTA Kalfanın Dönme Mezarlığına Gömülmemesini NAKİLİ: (Her hakkı mahfazdar) Kalfa; gittikçe fenalaşıyor. .— sr hemen ümi- i kesmi; birşey... iin Dn Dün Abdülhamit, kalfanın kulaklar nn arkasına (yakı) yapıştır” Mayı tavsiye ve batta israr etti. Doktor, bunun iyi bir Netice vermiyeceğini izah et” en sonra; Ç Abdülhamit şu cevabı verdi: — Ben Yıldızda olsaydım doktorlara fikrimi mutlak yap- tarirdım, 4 künunusan! 326 Bir gölge gibi, Sırrcemal alfanın odasına girdim. Şöhretin Ağa yatağın baş Ucuna oturmuş.. Sessizce Kuran okuyor. Mahienver kalfa yata- ün Yanına diz çökmüş, ağlıya Ağlıya Sırrıcemal kalfanın ağ” Rna pamukla su damlatıyor. Bütün bu süküneti ihlal eden fasılalı bir hırıltı. Sırmcomal artık son saniyelerini Yaşıyor, Yüzüne ( baktım. Rengi: bembeyaz kesilmiş ve gözleri çökmüştü... Artık; hayatla ( alâkasin kesmiye © uğraşan bu solgun Yüze bakarken kalfa birdenbi- Te titredi. Sanki göremediği Miz bir el, baş tarafından Onun vücudünü çekmiş ve mıştı,.. Bu titremeyi, de tin bir nefes, hafif bir ıslık P etti. Sırrıcemal kala, * Muhafız Rasim Beyin ode- tında idim. Nuri ağa geldi. Abdülhamit tarafından haber Setirdi, “Kalfayı, sakın (Dön- Me ) lerin mezarlığına görsme- inler. Yenicamie defnetsinler. Cenazesini mutantan kaldırsın lar. Masarifi, kalfanın parasın- göndereceğiz , demiş. * Köşk cidden matem içinde. Doktor mütemadiyen ( Kord Yal ) getiriyor. Naciye Kadın *fendi (teessürün kadınlara Pek muzır olabileceği bir bal de ) olduğundan adeta *ndişe verecek derecede ra- hatır, En çok ağlıyan ve en çok iz ve yaşlı ix, ldaşının son hali kei beyın İz bulu- son insani vazifesini etmiş olmakla, benim mda büyük bir kiymet Eğer o olmasaydı belkide Sır- ncemal kalfa bir yudum sudan mahrum olarak can verecekti.. Halbuki, onu hepsi de seviyor Ve hatta hürmet ediyorlardı. ZİYA ŞAKIR Beylerbeyi sarayının vekil- harcı topçu mülâzimliğin- den mütekait Hasan amca sultandan — Abdülhamide bir taziyet telgrafı geldi. Herhal- de, Sırrıcemal kalfanın vefa- tını, gazetelerde okumuş ola- caklar... Alışama doğru, bana haber göndermişti. Kendisni, ( Var- dar) a nazır odasında yalnız buldum. Beni kapmın yanında Meclisteki Müzakerenin Son Zahıtlarını Aynen Yazıyoruz | Baş tarafı linci sayfada ) Pek iyi efendiler, benim servetim yok mudur? Bu sözle- rimle fakrımı mı ilân ediyorum?! Hayır efendiler, benim serve- tim vadır, ve Aciz muarızları- mın o bavsalarına sığınıyacak kadar büyük hazineler halinde. Bendeki büyük servet hazine- leri evvelâ Cümburiyet Halk Firkası erkân ve efradının hepsinde bulunan ideal hazi- nesidir ki biz onun üstüne kurularak memleket ve milleti daima yeni, nurlu, ufuklara mek için ferih ve fahur r gideriz. ei bir meslek adamı ola- rak bu memlekette matbaacılı ğn son tekâmül derecesine götü- ren gayretimin eseri İstanbulda cümhuriyet müessesatı halinde bir abide gibi dikilmiş bulu- nuyor. Fabrile söylüyorum ki maddi ve manevi kıymeti yük- şek diğer bir hazine olan bu eserin bugün için yarı parası hâlâ peyderpey ödemekte ol- duğum borcum olsa da bana göre asla gam değildir. Çünkü memlekete şimdiye kadar be- nim yaptıklarımdan daha bü- hizmetler görecek olan lesseseyi benden sonra ve tur Ea kuvvetle idare edecek Türk vatandaşlarını hemen hemen yetiştirmiş bu- Efendiler ; Üzerlerinde tıpkı hit bi çalışarak vatana m e Tini çocuğu ihda ediyorum ki: onlar da benim Bildirmişti 39 ve ayakta karşıladı. Hem elimi sıkıyor.. Hem söylüyordu: — Bana, keder hiç yara- mar.. Kalfanın vefatı günün- denberi, dişlerim. (Dişlerim yok ya. Diş etlerim fena halde ağrıyor.. Asabi olduğum için nevralji yaptı.. Oturduk. Cigaraları yaktık. Tekrar söze başladı: — Bilyorsunuzya.. yanımdaki kızların Ohepsi de sarayda, (Hazindar usta) idi. Bunlar, ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmazlardı. Her bi- rinin maiyetinde (müteaddit kalfalar o bulunurdu. Bunların yegâne vazifesi; Nöbetle beni soyup giydirmekti. Şimdi bu zavallılar burada en süfli işleri görmiye çalışıyorlar. Ellerin- den gelse, zarar yok. Fakat yapamıyorlar... Kızlarımın ya- nından iki üç kalfa getirtmek için tekrar Rasim beye rica etmiştim. Bakalım bu ricam da evvelki ricalarım gibi tesirsiz mi kalacak?.. Bilmem ki, bana niçin böyle yapiyorlar?.. Bura- ya bir iki kız getirtmekte san- ki ne mahzur tasavvur olunur. Bunları birader düşünmeli... Ben ona böyle mi baktım? (Arkası var) izlerimde yürüyecek sonuncu ve en büyük servet hazinemi teşkil ederler. eirüsi arkadaşlarım ; Büyük Meclisi heyecanla mat- buat meselesini tetkika sevke- den sebepler bazı müzevvir ve hain insanların bulanık suda balık avlamak üzere bir kıs mını şimdi arzettiğim yolda tamamen yalana ve dolana müstenit haysiyetşiken, hör- metsiz ve hatta milletin mu- kaddesatına taarruz şekillerin deki oneşriyatından ibarettir. Benim (gördüğüme nazaran bunlara cür'et veren vaziyet ise güya mevrut kanunların tatbikatta namus ve haysiyeti, inkılâbı ve mukaddesatı mu hafazaya kâfi teminat teşkil Bu zan doğru mudur ce ceza ibarile. kanunlarda kâfi hudut mevzu ve mevcuttur. Yalnız usulde sürat noksanı vardır. Maahaza iş madamki bir vesile tekrar ele alınmış bulunuyor, cezaları ve usulleri günün gösterdiği ihtiyaçlara cevap verecek bir Matbuat Kanunu tanzimile bu mesele kö- künden halledilmiş olur. Hain olan korkaktır. Her hangi bir hezeyanı müteakıp kanunun pençesi (yakasında olduğunu bilecek, hain bir yazmak (Oiçin (Oon kere, yüz kere düşünecek © ve hatta sizi temin ederim ki nihayet (gazete çıkarmaktan örkerek (o selâmeti (oköşesinde oturmakta arıyacaktır. (Devamı var) Müstehcen Neşri- | eş iyat Ne Demektir? İ (Baş tarafı 1 inci sayfada) İ ve gevşeklik veren yastık | öplcüklerinin altında uyuduğu” nu ve uyandığını görürken, yalnız çıplaklığı ile gözelleşmiş ve süslenmiş olarak göstermiş olduğun gibi gördüm. , Lisanda Çiylik Her yerde olduğu gibi biz- de de demokrasyanın lisana az çok bir “Çiy,, lik vereceği ve bu çiyliğin konuşuş ve yazışı- mızda zaruri olarak hissedile- ceği, gerçe inkâr kabul etmez; fakat bu çiylikte ifrat kabul edilebilir mi? Türkiye Cümhu- riyeti de, her cümhüriyet gibi, belki her cümhuriyetten fazla, namuslu ve ahlâklı bir millete mühtaçtır. Turfanda sui İsti- malle alıklaşmamış zeki, metin, kuvvetli bir Türk milletine mühtaçtır. Gençleri koruma ka- nununu çıkartmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bazı ga- zetelerin gençleri sefih kılabil- mesine müsamaha edemezdi. Anadoluda okuma taammüm edebilmiş ve bu, bazı gazeteler köylere ve köylülere kadar yayılmış (olsaydı, İstanbulun bu gazetelerde baksız (yere zabıt ve rabıtsız (o gösterilen hayat bu temiz adamlarda ne müthiş dassıla husule ge- tirirdi; bu temiz ve saf sineler- de “ne serkeş arzular, uyan- dırırdı; ve Avrupada görüldüğü Üzere köyler inhilâle uğrardı. Şüphesiz Devlet bekâreti, düşü- nüş ve duyuş bekâretini, vücu- dun bekâretini bir kaide ola- Sraki varedemez. Fakat esneyen bir adamın karşısındakinin de €snemeğe başlamasında Ogö- rüldüğü üzere, hislermizdeki, azalarmızdaki uyaniş ve tahrik de, görmenin, okumanın metice- si olduğu inkâr edilemez. Bir fiğ önüne getirmek, tasav- başlamak o fili az çok yapmıya başlamak demektir; fazla bir şiddetle tasavvur et- mek İse o fili yapmış olmak demektir. Çünkü fil inkişaf et- miş bir düşünceden başka bir şey değildir. Ceza Kanununun müstehcen ve hayasızça yazilmış yazıları ve saireyi cezalandıran 426, 427, 428 inci maddeleri kanu- nun adabi umumiye ( ve nizamı aile) aleyhinde yapılan cürümler- den bahseden babında yarıl- mıştır. Adabi umumiye nedir? / Yarın “ Adabı Umumiye, Nedir ? J Tiyatro Ve Sinemalar | ETUVAL — OLORYA — Gece içindi MAJİK — Dürtaban Kanlı Venedik OPERA — Şarkılar memleketi six — Mili dakika Üsküdar Hale — Hayat zehirleri Tekslm © — Varyete İÇiikparkı — H. Yaşar ve Aleke EK, ler Kın kulasi parkı — Darüttalim Üsküdar Hâle Sinemasında Hayat Zehirleri mümessili Şarel Villi Kayzer Duhuliye 10 Kuruştur ÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri: Kifat Galip SİGORTAYASİGOR- TALIYA DAİR Bizim Hulüsi çok yaman bir çocuktur. Kaşla göz ara- sında (gitmiş, (O Üsküdardaki bakkal (O dükâmm sigortaya koydurmuş. Geçen gün, alı alına, moru moruna karşıma çıktı; bu havadisi verdi. Hay Allah cızırtını versin Hulüsi, Başka işin yok mıydı senin? Şükür Allaha, memle- kette eli kolu tutar bir itfaiye var. Amma diyeceksiniz ki merdiveni kısa imiş. Ne çıkar, hortumu uzun ya... İp merdi- veni yokmuş. Nemize lâzım, telefon teli var ya. Bundan Alâ can kurtarana can kurban olsun. Hem unultun mu, ge çende, bir yangın esnasında, bu tele tutunup yedi kat gök- lerden yere iniveren birkaç kişiyi bizim Bican Ef. görmüş te Ramazan için Ferah tiyat- rosuna angaje etmemiş miydi? Şimdi, böyle cambazlıkları- mız, böyle can kurtaranlarımız varken sigortalarda, bilmem nelerde işin ne senin? Dağı- tacak bol paran mı vardı yoksa ?... Hulüsi ta küçükteberi beni ağabey tamdığı için, sert söz- lerimden biraz alınmıştı galiba, İyi çocuktur şimdi, neme l4- nım, İncindiğini hiç İstemem. Cebinden o çıkardığı (sigorta kâğıdını aldım, Birkaç kelime ile gönlünü hoş ettikten sonra yanıma oturttum, Başladık efen- dim, bu sigorta mukavelena- mesinin mütaleasına.. Filân, falan, filân, falan, filân... — İyi Falan, fıstık, falan... — Bu da İyi... Falan, feşmekân, falan... — Eh bu da iyi Hasılı İyi Hulâsiciğim. Doğrusu şimdi ben de memnun oldum. Al mukarvelenameni, gör hayrını. Hulüsiye si verirken, ki gözüme ilişti. — Dar, dur, cancağızım, dedim. Asıl malın gözü bu- rada imiş te biz görmemişiz. Mukavele kâğıdını çevirdik. Başta umumi şartlar yazılı iki büyük sütunluk bir karınca duası... Hulüsiye: “Bu ne?,, dedim, “Sen bunları okudun mu?,, Şaşırdı, kızardı, yok be ağa- beyciğim, dedi, ben de şimdi görüyorum. — Ver öyle ise cebimden şu benim gözlüğümü. Gözlüğü taktık, yerimize de şöyle bir iyice yerleştik, gene başladık efendim, bu umumi şartların mütaleâsına... Oku babam oku. Madde içinde madde, fıkra içinde a,b,c,d, esasla, vecibeler bilmem neler... Öyle dalmışım, öyle dalmışım ki, tekmil ense kökümden omur başlarıma kadar sızılar peyda olmuş, her yerim tutulmuş, dizlerim ayak- larım hareketsizlikten karınca- laşmış ta haberim olmamış. Bir de başımı kaldırıp ta kar- şımda bizim Hulüsiyi kan tere batmış görünce, elim ağzımda kaldı. Bu haline biraz da kız- mışım galiba... — Yahu, dedim, ben oku- dum, daha doğrusu okuya- cağım diye okadar zahmet çektim, halbuki benim yerime sen terlemişsin, bu ne iştir Hulüsi? Çocuk yine sıkıldı, kızardı. Ve benim bayretim arasında meseleyi anlattı. Meğer ben o umumi şartları okuyup bitire- siye kadar Hulüsicik kalkmış, bittakrip Üsküdardaki dükkâ- nna kadar gidip şöyle bir dolaşıvermiş te gelmiş. Seyyahlar Rodosa AyakBasmıyorlar (Baş tarafı 4 üncü sayfada) Evlerin kısmı azamı Şöval- yelik devrinden kalma mazgallı ve kemerlidir ve ev sahipleri, bu şekilleri değiştiremez. Hü- kümetin kararı budur. Sör harici şehir tam bir sayfiye halindedir. Bütün Av- rupalılar burada otururlar. Rodosta (yabancı (derhal göze çarptığından yabanci bir adam dolaştığı zaman bütün dükkânlardan başlar | dışarı uzanır ve davetkâr gözler sizi içeri çağır çünkü, ticaret Musevilerin elindedir. Ve her lisandan kelimelerle sizi içeri almıya çalışırlar. Eskiden o Misir, o Lübnanlı seyyahlar Rodosa çok rağbet ederlerken şimdi o bunlardan eser (o görünmüyor. o Çünkü sabah, akşam Rodosta bayrak rasimesi vardır. Ve bu ra sime yapılırken bütün halk olduğu yerde Odurmıya mec DOKUZU NCU PATRON KUPONU No. 7 Gnretemizde on beş günde bir vermekte olduğumuz & Patronu bedava almak istiyorsanız, bu kuponu kesip saklayınız ve 15 kupon toplayınız. Patronlarımız dan pek memnun olacakaımız. Patronlar neşredildikleri gün- den Kibaren İstanbul karilerimiz bir hafta, taşra karilerimiz on gün içinde kuponların gönder melidirler, Bu müddet yeçbkten sonra kuponlar kabul edilmer, burdur. Bu sene, Mısırl. bir zat, bu âdeti bilmediğinden pelisçe tevkif edilmiş ve ser- best kalır kalmaz limandaki yatına binip İstanbula hareket etmiştir. £ Radosa (gelmeleri mukarrer Oolan ailesini de İstabula çağırmıştır. Bu bal, Rodos otelcilerini düşündürü- yor. Bu hal, İstanbul lehinedir. Ve temas ettiğim Msırlılar, bilhassa viza muamelesinden memnundurlar, Nihat