EE 6 Sayfa o o SON POSTA li Almanların bu tavsiyesi de mantıki görülünce ağustosun beşinci günü Bereketullah Ef. ile birlikte Herata müteveccihen hareket ettim. Yanımızda iki nefer ile (Yezdan) dan alınmış bir de kılavuz vardı. Takriben iki saat kadar yürüdükten sonra beyaz bir taş yığınının kenarından geç- tik. Kılavuzumuz bu noktada bir saniye durarak: — İşte, dedi, burası hudut- tur, bir adım atar atmaz Efgan toprağına girmiş olacaksınız: Bu bir adımı attık ve Efgan topragına da girmiş olduk. Burada ne bir hudut muhafızı vardı, mede karşımıza her hanği bir memur çıktı. Ancak Efgan toprağında bir saat kadar yürüdükten sonradır ki deveye (o binmiş Efganlı bir yolcu ile karşılaşık. O da, selâmsız sabahsız gelip geçti. Mustafa adını taşıyan kılavuzu- muz ( Herat ) şehrinden evvel tevakkuf edeceğimiz ilk Efgan köyünün buradan itibaran üç fersah © mesafede (olduğunu söylüyordu. Fakat biz bu üç fersahlık yolu, iki buçuk - de katettik. Kendi kendime bilmem kaçıncı defa olarak: İranda fersah (denilen ölçü bizim bildiğimizden aca- ba farklı mıdır? Sualini irat ettim. Fakat nihayet bir bu- çuk günde gidemediğimiz kö- yön ışıkları göründüğü zaman kılavuz merakı mı izale etti; — Hakikati halde yol üç fersah değil, tam otuz altı saatte ve susuz bir çölden eçer, dedi. Fakat size bunu 'eketinizden evvel söylesey- dim kuvvei maneviyenizi kıra- caktım. Binaenaleyh bilmecbu- riye bir “Dürugu maslahat- amiz,, söyledim, dedi, — Haydi bu da öyle olsun, vardığımız köyün adı “Pehre, idi. Köylüler beş yabancının eldiğini o görünce (merakla özal ili — Kim olduğumuzu, nere- den gelip, nereye gittiğimizi er an ye gittiğimizi — Türküz, Müslümanız, İs- tanbuldan geliyoruz, (Kâbil) e gidiyoruz, dedik. Sevinç ve memnuniyet eseri gösterdiler. Bu sırada köyün hâkimide yanımıza gelmişti. Oda kim olduğumuzu sordu. Ve öğre- nince önümüze düşerek bizi temiz bir odaya misafir ett, amg rahat ve endişesiz bir uduk. “Sabak ie işi ilki işimiz (Herat) M. KAZIM 36 Saatlik Mesafeyi3FersahDiyen Kılavuz M ğer Bir “ er Maslahatamiz ,, Söylemiş Miş YAZAN: ! olduğunu ve akşam ezanile birlikte kapılarının kapatıldığı- nı işitmiştik. İbtiyata riayet ediyorduk. ektubu bir atlı ile erkem- önderdikten , sonra ikin- eğe yola çıktık. Akşa- bağlar ve bahçeler “ Herat,, kalesi gö- ründü, MP düz, toprak, çöl, birdenbire (o ağaçlıkla omuhat geniz bir şoseye inkilâp etti. u mevsimde küçük bir dere halini almış olan Herirut nebri göründü. Harapça bir köprü- den geçtik. Uzaktan bir boru sesi işittik ve nihayet şehrin “Kandihar,, ismini taşıyan bü- den diye ma Kâbilde Babir Şah Hz.lerinin bahçesi, heyet azasından üç sima)| yük kapılarından birini gördük. Kapının önünde üniformalı valisine bir mektup yazmak | lütfen şehir kapısının açık bu-| |, kayımakamelliğei Balllyorde: oldu. Bu mektupta vürudumu- | lundurulmasını rica ediyorduk. | Selâmlaştık. zu bildiriyor ve belki gece karanlığında varacağımız için Dertlerin En Büyüğü: (Baş tarafi Tinci sayfada) ları bulaştıran İstanbulun bu köşesinde serinlemenin, yor- gunluğumu gidermek için ge- niş, rahat bir nefes almanın imkânı yoktu. Havayı içime çek- mekten ziyade, içimdeki havayı dışarı boşaltmıya çalışıyordum. Balat otobtisleri hareket et- tikten sonra sıra Eyübe geldi. Sıska çocuklarını kucaklarında taşıyan çarşaflı kadınlarla, ter kokulu, saçı sakalı birbirine erkeklerin doldurdu- ğu bir otobüste, güç hal ile, zayıf vücudumu iliştirecek bir yer bularak ben de sıkıştım. Yolum beni kırmızı yüzlü, şen, omuzlarında asırların ağır yük- lerini taşıyacak kadar kuv- vetli o insanların (yaşadığı, gözelleştirdiği közeye gö- türecek sanıyordum. Ne yazık ki gittiğim köyün hayalimde yer yapan renkli güzel tablosu her adımda gözüken siyah, kapkara | lekelerile örtüldü. Dar sokaklar arasında kıyamet alâmetini andıran koca otobüs çukurları atladıkça etrafıma tutunamıyor, ikide bir yere kapanıyordum. Açık camlar- dan içeri dolan tozlar kurşu- ni bir bulut halinde yüzleri birbirinden saklıyordu. Sağımda, solumda oturan simsiyah tır naklı, pis kadınlar koyunla- rından çıkardıkları şekerleri, yaladıktan sonra, ağlıyan ço- cuklarının ağızlarına tıkıyorlardı. Otobüsten indiğim zaman hiç adetim olmadığı halde, tö- kürmek mecburiyetinde kaldım. Ağzımdan, tasavvur edilemiye- cek kadar simsiyah bir tükü- rük çıktı. Boğazım yanıyordu. İNGİLİZLERİN YAKIN ŞARKTA CASUS TEŞKİLÂTI - Yazan: Makenzie- Yalnız unutmayınız. Yarın sabak gelirken bütün kâğıtlarınızı bi- zim büroya getiriniz. Hepsini yakalım. — Pekâlâ amma, bütün fiş- leri yakmıyalım. Hasluck te, ben de çok müteessir oluruz. Bir yolunu bulup bunları sefa- Ne. 72 rette tahtı emniyete koyamaz mıyız? — Eh.. Sefir itiraz etmez- se, belki de kartonları kurta- rabiliriz. Fakat diğer kâğitle- rın hepsini yakmalıyız. Biz bu gece bize ait bütün evrakı yaktık, Filhakika Efganistanda bü- yükçe şehirlerin sur ile muhat ..... At J At pisliklerinin pır pırıldadığı, za” ten tükürülecek yollara tükü- re, tüküre “dispansere,, kadar eldim. İçeride çıt yoktu. Dik- Çat ettim. Merdivenleri inen bir kadın için, için ağlıyordu. Hemen sordum: Ni ağlıyorsun? Ne oldun kadınım!? — Dön kızım! dönl | günü değilmiş. Doktorlar haf? tada üç defa gelirmiş. Hem de sabah saat ondan on ikiye kadar. Ah ne. etsem şimdi?. Vakit geçti, artık beni içeri almazlar ki. Gündeliğimden de oldum, Nasıl ağlamıyayım kı zım? — Niçin almasınlar? anlı yamadım?? “ — Anlıyamazsın ya. ha ; yavrum! Tok açın bâlinden hiçbir zaman anlamaz ki. Başı- na gelmemiş ki bilesin. Biz Eyüp .kadınları erkek olduk. Kocalarımız ya asker, ya işsiz, ya şehit. Burada fabrikalar vardır. Fesane, iplikhane, tü- tün. Hepimiz sabahtan oralara koşarız. Kazanç kapısı, neide- lim. Düdük öttü mü amele içeri girer. Düdükten sonra kimseyi kabul etmezler. Ben bugünlerde çok fazla zayıfla- dım, sonra öksürüyorum da, Git bir defa göster diye burayı tarif — ettiler. OAksi şeytan, akıl edip te gününü sormadım. Hem ne bileyim, hergün ba- karlar sanmıştım. — Çalıştığın yerde senin gibi zayıflıyanlar, öksürenler var mi? -— Ne diyorsun?. Nasıl ok maz. Yine hamdolsun ben yak nız öksürüyorum. Kan kusanlar — Doğru amma A işlerinin tarihi kımeti yok, dedim. Asıl mühimmi B işleri. Hemde bu müşevveş işleri tanzim et- mek yolunu henüz bulmuştum. Yazık olur... diye sızlanmıya başladım. Kâğıtların bu suretle imha sından sonra yeni baştan ya- pılacak uzun muhabereleri dü- şünüyor, hiddetimden adeta ağlıyacağım geliyordu. Mondrosta ve İmrozta tevkif edilen iki adam vardı. Bundan maada Maltada daha üç mer- kuf bekliyordu. Sonra Ermeni silâh kaçakçısı vardı. Vardı da Attan — inerek kucaklaştık. (Mabadı yarın) VEREM bile var. Herkesin beti benzi balmumu gibi sapsarı. Kadın vücudu bu. Bu kadar sıkıntıya dayanır mı? Bizim Eyüp halkı baştanbaşa Overemdir desem yalan söylememiş olurum. Val- lahi burada az çok ileri gelen- | ler bile bu illete yakalanmıştır. Fakat saklarlar, söylemezler ki.f Öyleya konukomşu kapımızı açmaz diye çekinirler. Hoş kimin kimden çekineceği var ki.. Hepimiz aynı yolun yolcusu. Hanım, maballede çamaşır, tabta gibi bir iş bulmak için sözünü daha fazla uzatmıyarak benden ayrılınca, orada bulu- nan memurdan anladım ki bu dispanseri hükümet değil, ve- rem mücadele cemiyeti açmış. Cemiyetin bütçesi istenik diği kadar geniş, olmadığından üç gün kadar meşgul olmak kabil imiş. İstanbuldaki nüfusa nazaran ayrı ayrı semtlerde yetmiş beş dispansere şiddetle ihtiyaç olduğu halde koca İstanbulda bükümetimizin aç- tığı yalnız bir tek dispanser vâr. Sonra dispanserlerin ta- hakkuk (ettirdiği ( veremliler için hiç olmazsa dört tane bastane İâzımken dört odalı bir hanecik bile yok. Bu varla yokun, yokla varın neticesini kafamda canlandır- mıya çalışırken araştırıcı göz- lerle mahalle aralarına saptım. Camiikebirde, Tülbentçi soka- ğına girmiştim. Birdenbire acı bir çığlık beni olduğum yere mubladı. vardı. Merhametsizçe bu kâ- ğıtları ve vesaiki mahvetmek cidden acınacak bir haldı. Nihayet V. kartonların se- faretaneye Otevdi o edilmesini kabul etti. Bunlardan mada bütün — kâğıtları yaktık. Bu meyanda Antoniadis ile Me- nelaus ve Süveyş kanalı istih- kâmatına dair Kahireden ge- len telgraf ta imha edildi. Fa- kat bu telgrafın imhası, beş ay sonra başımıza oldukça bir belâ getirdi. V. ile arkadaşı gitmeden evvel bir defa daha itiraz et İmzalarından tanıdığınız bir. çok kimseler vardır ki, şahıslar rını tanımaxanız. Fakat onlar hakkında hayalinizde terossüm etmiş bir tip vardır. Bu muhay- yel tipin hakikate ne derace te- vafuk ettiğini merak edersiniz. İşte anketimiz sizin bu me- rak ve tecessüsünüzü de İzale edecektir. Anketimiz şudur: Matbuatta imzaları çok gö- rülen, birçok eserlerle size kendilerini tanıtıp sevdiren mu- harrirler vardır: Nâzım Hikmet, Vâlâ Nurettin, Peyami Safa, Mahmut Yesari, Ahmet Haşim gibi, . Şimdi size soruyoruz: 1 — Bu mubarrirleri hayali- nizde maml tasavvur o ediyor sunuz? (Genç mi, ihtiyar mı, güzel mi, çirkin mi, züpbe mi, ağır Resminizi Resminizi bize gönderirseniz. size tabiatiniz! #öyliyebiliriz. Fakat bunun Için gönderilecek resimler iyi ve tabii ponda çıkmış olması llrundır. Taki mütehaasısımız mütalsasında hataya düşmesin. * Tabiatlerini (anlamak zere bize resim gönderen karilerimiz hakkında mütehası am mltmlcasnı aşağıki satırlarda okuyabilirsiniz: * Mehmet bey: İşgüzar ve sokulgandir. Mu amelesinde müş külpesent olmamak ister, His mevzuları- Tenkit ve iti- raz yapar. Ce F sareti medeni- İİ yeğini i detimel eder. Bazan bırçın olur. Menfaatlerine lâ- kayıt kalmaz. * Ankarada Emin bey: Mü- dekkik ve ağır başlıdır. Her- şeyi kolay ko- lay beğenmez, müşkülpesentii- ğe mütemayil- dir. Tok sözlü- dür. Sonra söy- liyeceğini evve- lâ söyler. İşle- rine hile, mu- | amelesine riya arıştırmaz. İti- /“ mat ve samimiyetini İsraf et- mez. Medih ve takdirden hoş- lanır, miye kalkıştım. — Fakat! dedim. Bu suret- firar oedişimiz korktuğumuz hissini vermez mi? Evel beev- vel adamlarımızın işlerine mü- dahale edildiğinden dolayı hü- kümetten bir tarziye istemeli- yiz. Verdiğiniz talimat muci- bince hareket ederek bir vak'a hudusüne mani olmak için elimden geleni yaktım, Fakat zaaf göstermek doğru değil O vakit saray polisi büsbütün yüz bulacak ve tekrar işe başladığımız vakit (bir sürü müşkülütla karşılaşacağız. Be- İmzalarından Tanıdığınız Edipler Nasıl Adamlardır? Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... wı ihmal etmez? İİ Haziran 30 başlı mı falan.) 2 <- Ne kazandıklarını tah» min edersiniz? 3 -- Nasıl yaşadıklarını zan- nedersiniz ? Bu üç sunlin eevabıni yap bir de resminizi ilâve ediniz Gelen cevaplar sıra ile neşre- dilecek ve anketin sonunda bu muharrirlerin her biri hak” kında bu üç sunlin gazetemiz tarafından (o hakiki (o cevaplar! verilecektir. Hakikate en ziyade yaklaşan karilere o muharririn imzalı bir fotoğrafisi ile, imzalı eserleri bediye edilecektir. Cevabınızın çabuk çıkmasını! isfiyorsanız acele ediniz. * Gönderilecek cevapların “ede” biyat anket , omemurlağuna kaydile gönderilmesini bilhassa rica ederiz.- K Ciddi ve dü- rüsttür. İşlerini yarıda. bırak” maz. Kendini saydırmak ve © kendisine ehem” miyet verilme" sini ister. Ge çimsiz değildir. İğbirarı devam” £ olur. ılgan ve gir cadir. Şöhret ve ikbali sever. Süse ve şıklığa lâkayıt kalmaz. Kadın ve sev gi mevzularıni ihmal etmez. Alaydan, rüfe- kasına muzip” lik yapmaktan hazeder. Neşe sini nadiren z../i eder, gönderen bası karilerimiğ; mütehasssınızın cevabı geciktiği için sabırsızlanıyor ve meki ek İs Man fotoğrafilerinin akibetini gele TYeni Neşriyat: Geçen sene Adliye Vekâleti Niyazi bey: Resim tiyorlar, Bu fotoğrafiler intişar edecek tir. Bu hususta müsterih olmalarını ries ederiz, : Ceza Tatbikatı tarafından © ağırceza o müddel umumilerine o Ankara Hukuk mektebinde verilen kurslardan Vasfı Raşit Beyin Ceza Mu hakemeleri Usulü Kanununu tatbikat ve sakkine ait 8 der$ bu kerre Ankara Hukuk Mek“ tebi tarafından bastırılmıştır. Fiati 1 liradır. Tevzi mahalli Sikin Kötüpenesi. çel gili ” adamlarin. gördükleri iş A işi gibi değil, Gizli ok duğamuzu iddia edemeyiz. E" doğrusu burada niçin bulun duğumuzu resmen bükümet? haber vermektir. Protesto ©“ derlerse o vakit ya çekilir gideriz, yahutta gine bura kalırız, Fakat kaldığımız dirde kuvvetli ve resmi bif vaziyetimiz olmuş olur. Böyle mütereddit bir surett* hareket edişimiz nihayet bütün Balkanlardaki mevkilmizi #4” sacak, V sabırsızlanıyordu: (Arkası var)” sl