8 Şubat SON POSTA İ KAN DALGASI || İhtilâlciler Yine Mağlüp Vef7 #Yine Perişan Bir Hale Gelmişlerdi| Hakkı Mahfuzdar Nekadar — korkünç — olursa olsun, büyük vak'alarda sükü- hetini muhafaza etmeyi çok İyi bilen sultan Hamit, bu defa da buliranlarını ruhundan di- #arıya fazlaca taşırmadı. Yalnız daha küvvetli bir emniyet ter- tibatı aldı. Tekerrür eden bu Ermeni Vak'aları onu bütün yabancı Yasurlara karşı - ihtiyatkârlığa tevkediyordu. Ean büyük inam Ve ihsanına garkettiği; Çerkes, Yap ve Arnavutların da bir gün olup böyle duygularla arekete — gelmiyeceğini kim temin edebi rli? Fakat.. etra- topladığı bu yabancı un- Surları da bir anda dağıta- Razdı, Sultan Hamit, acele etmedi. fikrinin etrafındaki yabancı Ansurlara — emniyetsizlik hissi Yermemesi için onları yine İNanü nimetine) garketmekle beraber, düşündüğünü yaptı. airel hümayun) un etrafını (Söğüt) lülerle kuşattı. Ceddi ayahan) la beraber (Mahan) tllerinden gelerek Söğüt yay- ârma yerleşen bu Öz 'Türk evlâtları, dairei hümayununun ttrafında yalın kılıçla nöbet tes- 'm aldıkları gece, sultan Hamit binde geniş bir emniyet ve inan duydu. O gece, tama- Men müsterih bir uyku uyudu. htilâl geçmiş, İstanbulun tabi halj yerine gelmişti. Her- kes işile, gücile meşguldü. Bankayı basanlar meyanın- da İstanbuldan çıkarılan Hacı işan, bir kolayını bularak Bulgaristan tarikile İstanbula gelmiş, gene lokantasını aç- Mıştı. Kirkor Varşam, muvaf- fakiyetsizliğin — verdiği — tees- türle Amerikaya avdet etmiş. Hristofor Mikailyan (Jeneve)ye çekilmişti. Bunların içinde, en ziyade içi yanan Hristofordu. İki defa teşebbüs olunan kanlı hareket biçbir netice vermeden kendi kendine sönüvermişti. O, bun- ları düşündükçe teessürü artı- Yor ve ona yeni teşebbüsler ve maceralar — hatırlatıyordu. Bankayı terkederken, kayınbi- Taderi (Papkin Süni) nin kanlı tesedi yanına diz çökm?ş: Onvn mermer gibi soğuk elini futarak : — Papkin!. seni bırakıp #idiyorum. Fakat tekrar gele- teğim... demişti. Vapurda, garip bir hadise Oldu. (Aynaroz) açı'.larına ge- dikleri zaman vapur, birdenbi- Te durdü. Bu âni tevakkufu Berak eden Hristofor, kama- Tasından güverteye çıktığı za- Man yvapurun baş tarafında bir kalabalık gördü, ve oraya Yürüdü. O esnada denize bir €isim atıldı ve acı bir feryat h'L'lıllın çarptı : — Anacığım.. Anacığım... Bu feryat, sanki Hristofo- Te ne saplandı.- Koştu. a karıştı. Herkes, on bir yaşlarında bir kızın etra- toplanmış, onu teselliye Salışıyorlardı. — Kız, — ağlıyor, Zamanın Kicalinden Artin — Paşa saçlarını — yoluyordu. Mesele, basitti. Vapur (Batum) dan hareket ederken, bu fakir ana kız vapura binmişlerdi. Kadın hasta ve perişandı. Çar bü- kümeti, bu kadını anarşist grupları arasında — vasıtalıkla maznun addederek kız ile bera- ber hudut haricine atmıştı. Bunlar Marsilyaya çıkacak ve Çok Çocuklu Ailele Yazan: Ziya Şakir kendilerine iş — arıyacaklardı, Vapur Trabzona geldiği za- man kadın fena halde hasta- landı . Kaptan kadını dışarı çıl ir- | mak istedi. Fakat Osmanlı za- bıtası muvafakat etmedi. pur ilerledikçe kadının hasta- lığı a ilerledi. Nihayet, Ça- nakkaleyi geçtikten sonra ka- din vefat etti. Şimdi ölüyü, wsalen denize atmışlardı. Fa- kat kimsesiz kalan bu kızı ne yapacaklardı ?.. BHristofor, yanındakileri, dirseğile itti, kızın yanına git- t. Onu bir hamlede kucağına alarak kamarasına getirdi. Bu, anf vaziyetten şaşıran kız sus- muş, nemli gözlerile Hristofo- ra bakıyordu. Hristofor, kızın büyük ve siyâli “gözlerine ba, karak derin derin içini çekti. Bu gözler, onun sevgili kızı (Sabin) in gözlerine çok ben- riyordu. — Adın ne senin kızım ? — Robin. — Asıl nerelisin?.. — Baküda doğdum.. Berlin- üyüdüm... dei gemelı benim hemşe- rimsin ? Ben de Kafkasyalıyım, (Arkası var) Va | deki taribten Ü bir hafta müddetle muteberdir. SON POSTA yı okuduktan sonra ilân unu — saklayı- a. Bucdan 5 adedini — İlânımız ile birlikte bir zarfa koyarak ile idarel zeteye gir- mesti için bu kadan kâfidir. GAİP ARANIYOR — Umumt harp- tenberi kaybolan — ameazadem — Hallt oğlu — Mürsel Ef, yi anyorum. Ankara, Poryacı mahallesi Güllü geşme sokağı No. 40 Boryalı RECEP İSMET ——— —— GÜLHANE MÜSAMERELERİ — Gül- bane hastanesinin — senelik — müsame- relerinin altıncısı — şubatın — sekizlaci pazar günü İnikat edecektir. ———KLH1k—— ASKERLİK MUAYENESİ — Hasköy aekert gube riyasetinden — Hasköy aakerlik şubesinde mukayyet bilâmum malülini — sekeriyenin — 10/VSS1 — tari- hinden —İtibaren — müsyeneye — sevke- dileceklerinden Ikişer kıta fotoğraflarile şubemize müracaatları ilün olunur. HANIMLAR TERZİHANESİ — Bah- Ka Raslmpaşa bamı No, 17, Telelon ..Eıl 4057 tüi UŞAKTA « Kemahlı zade Mehmet Amm Beyde Ber nevi Takı, şarap, konyak bulunur. re Yardım Vadinden İstifade Etmek İstiyenler Hıfzıssıhha kanunu — ile çok çocuklu ailelere yapılan para yardımından — istifade etmek için bize resimlerini gönderen aile gruplarından bir. kısmını daha dercediyoruz: 1 — Gönen Kurtuluş ma- hallesinde Kavalalı İbrahim ağa refikası Dodoş Hanım. Çacokları: — Hüseyin, A!ı— met, Mustafa, Kemal, İsmail, Pembe H. ve Ek. ler. 2 — Beyazıt Tavşantaşı caddesi 35 numara. Çocukları: Mehmet, Selim, Halil, Mihriban, Muammer, Fethiye, Hamdi H. Ef. ler. 3 — Unkapanında Hacıka- dın — mahallesi Tavanlıçeşme sokağında 17 No. Abdullah EF. refikası Atiye H. ve ço- cukları : İsmail, Ayşe, Safiye, Kadriye, Hatice, Yaşar H. ve efendiler. 4 — Vefa caddesinde 52 No. Mehmet Ağa refikası Fat- ma H. ve: çocukları: Seher, Münevver, Meliha, Yaşar, Sa- fiye, Muzaffer H. ve E£. ler. 5 — Kasımpaşa Hacıferhat mahallesi çıkmaz sokak 52 numara Hasan Ef. refikasi Fi- rüze H. ve çocukları: Osman Ali, Selim, Emin, Bayram Ay- şe, Mustafa, Aptullah, Musa H. ve Efler. 6 — Fındıklı yokuşunda 19 numarada Hüseyin Ef, refikası Zehra H. ve çocukları: Hayri- ye, Muzaffer, Sabiha, Aptur- rahman, İhsan, Aptullah Ef, ve Hanımlar. T — Kasımpaşa Küçükpiya- lede Eşrefpaşa yokuşu — 133 numara Üsküdar tramvay hattı usta — başısı Seyfullah Efendi. gomklın: Şevket, Cevdet, ehçet, Huriye, Behiye, Nuri- ye, H. ve EL. ler. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri: Rifat Gatip Beyinlir_Kafa Altı kişi idiler. Karakirazlı ormanlarını, belâlı bir kaba- dayı kuruluşu ile, ikiye bölen Kurt oynağı dağında tahassün ediyorlardı. İki büyük kayanın ileri doğru çıkıntısından hasıl olma bir kovuk bunların hem ikametgâbı, hem de vurgunla- rını sakl:ıjm ya mahsus ambarı a callı reis- önünde, ave- , yapacakları son baskına ait tertibatı anla- tıyordu : — Sadıklar köyünde —bu akşam kına gecesi var. Bu, bizim için bulunmaz bir firsat. apuldan reisin hakkı ayrıl- ıktan sonra, herkesin aldığı kendine kalacak; ona göre gözünüzü açın. Haydutların memauniyetten ağızları kulaklarına varıyordu. Reis ilâve etti: Yalnız içinizden birinin ma- ğarada nöbetçi kalması lâzım eliyor. Ben Sarı Hasanla Bo- ur Mustafayı seçtim. Ara- larında uyuşsunlar, biri kalsın; iki saat sonra çete hareket edecektir, |İmdijen hazırlığa koyulun; hemen şeytan yar- dımcımız olsun, Haydutlarda hümmah bir faaliyettir başladı. Yağma e- dilecek eşyayı koymak için çuvallar, torbalar — hazırlandı. Her ihtimale karşı tabanca- lara fişekler sürüldü. Dolaklar dolandı. Çarıklar sıkıldı. Mu- hayyel vurgunun doğıırdııtn yahşi bir sevinç bütün yürek- leri kapladı. Beri tarafta Sarı Hasanla, Bodur Mustafa bir çene yarı- şına — tutuşmuşlar, - birbirlerini kandırmıya çabalıyorlardı. Ça- püldan geri kalmak demek, nadir zühur eden böyle bir fırsatı kaçırmak, arkadaşları- nın, çete nizamınca, vereceği birkaç parça az kıymetli pay- la iktifa etmek demekti. Bu ise ikisinin de asla işlerine elmiyordu. — Dillerinin bütün ikna kabiliyetini sarfeden bu iki şerir, meselenin tatlılıkla neticelenemiyeceğiri anlayınca işi zorbalığa vurdular. Tehdit, küfür derken gırtlak gırtlağa düşen bu iki haydudu arkadaş- ları Palabıyık Niyazi, ayırdı: — İtişmenizin sebebini bili- yorum. Çapuldan geri kalma- mak değil mi? BıEın size bir teklifim var: İki haydut kavgayı bıraktı- lar, dikkat kesildiler. Peşin peşin, çok değil, sekizer altın verirseniz, sizin erinize ben nübetçi kalırım. (İurgundan da hiçbir pay is- temem. Bodur Mustafa ile Sarı Ha- sana, bu teklif çok mülâyim gelmişti. Yalmız paranın mik- tarında biraz nazlandılar. Ma- amafih bu da çok sürmedi. Hernedense bu defa Palabıyık çok uyı Beşer liraya razı oldu. Paralar sayıldı ve iki saat sonra Bodur Mustafa ile Sarı Hasan da dahil olduğu halde, eşkiya çetesi, tepeden tırnağa silâhlı bir bal lde, . fundalıklar arasından süzüldü, gitti. Çetenin en faal bir uzvu olon Niyazi bu çapula niçin iştirak etmemiş? Bauna Bodur Mustafa ile Sarı Hasan da evvelâ taaccüp etmekle beraber meseleyi daha derinden tetkik ve tahkik için bir sebep gör- memişlerdi. Hakikati halde işe Palabıyığın böyle mühim bir vurgundan kaçınmasının biricik sebebi, o gün için seviştiği bir kadına <Ööz vermesinden iba- retti. Nitekim, çete uzaklaşıp ta ortalık kararmıya yüz tu- Dtunca, Niyazi de mağaranın odundan kapısını çekmiş, geri bir patikadan sevgilisi Emine- nin köyüne doğru seyirtiver- mişti, Sadıklar köyü yolunda, beş haydat, tilki adımı ile yavaş ve korkak, ilerliyordu. Akşam olmuştu. Dağların kuytulukla» rına yer yer esmerlikler sin- işti. Bazan birdenbire esive- fif bir rüzgâr yol kıyı- larındaki çalılarda, ağaç yap- raklarında — vahşi bir hışırtı hasıl ediyor, bir an için hay- dutların yüreğini ürpertiyordu. Köye yaklaşmışlardı. Orta- hk iyice alacalanmış, on metre ilersi seçilmez olmuştu. Bir noktada haydutlar durdular. Kirli sakallı reis avenesini et- rafına topladı. Son, kat'i tali- matı vermiye başladı: ik önce köyün eteğin« deki su değirmeni basılacak. Değirmenci bağlanıp ağıı t kandıktan sonra işe yarıyacak ne varsa alır, oradan... Kirli sakal sözünü tamamlır yamamıştı. Nereden atıldığını anliyamadıkları üç beş el silâh sesi üzerine hemen yere ka- pandılar, Kurşunlar kulakları dibinden vızlıyarak geçiyordu. Bu ara hırçın, tiz bir ses te çınladı: “Teslim olun!,, Buna haydutlar kurşunla mukabele ettiler. Rıışulı atıyorlar, ka- ranlıklara oğı'ıı boyuna kur« şun sıkıyorlardı. Bu muharebe belki çeyrek saat sürdü. Kirli sakalın bey- nine rastlıyan bir kurşun onu cehenneme göndermiş, diğer çete efradı gı muhtelif yer- lerinden yaralanmışlardır. Hadise nasıl olmuştu? Bu, haydutlar için hakikaten fena bir tesadüf neticesi idi. Tam onların tevakkuf noktaları ci- varında, kendilerini derdeste memur bir jandarma müfre- zesi mola veriyordu. Bunların yaklaşması üzerin kendilerin teşhis etmişler ve şakileri böyle tesadüfen kurulan pusuya dü- şürmüşlerdi. O gece köyde şöylece yaraları sarılan çete bakiyesi artesi gün şehir has- tanesine — nakledildi. — Bodur Mustafanın yarası başından ıdi. Küçük bir kurşun parçası beyne bir iki milimetre kalın- cıya kadar nüfuz etmişti. Ope- ratör ameliyat masasının ba- şında, muavinine işin ehem- miyetini izah ediyordu: — Beyne çok yakın olmasa o derece tehlike arzetmez. Beyne temastan korkulur. Bu mütaleayı işiten Bodur Mustafa bafifçe gözlerini açı- verdi. Kendine yakın olan operatör muavinine çok yavaş ve çok bitik bir sesle şöyle murıildandı: — Doktor beye korke masın. O beyinli kmh'benhı yerime mağarada kaldı. Hakikaten Bodur Mustafa- nn hükmü çok doğru idi, Çünkü — onlar nakledildikleri hapisane hastanesinde tedavi edildikten sonra mahkemeye verilmişler, birçok cürümlerden onar seneye mahküm olmuşlar, hapi: 1 boylamışlardı. Halbuki beri tararta Pala- bıyık Niyazi, — arkadaşlarının akibetini — duyarak tövbekâr olmuş, —namuslu — yaşamanın gönüllerde —uyandırdığı kutsi zevke iman edip inesile evlenmişti.