294 SERVRTİFÜNUN No. 9950 — 565 Yolculuk Notlarından Son Parça Harbler ilân olunalı, tayyarelerden iştihkâmlardan, denizaltı gemilerinden insanları biçen ve öldüren gülleler, bombalar ve torpiller savrulmağa baş- hyalı beri bugün tam bir aydır. Otuz günün içinde otuz milyon nüfuslu Po- lonya devletinin yerinde yeller eser oldu. 120 yil evvel uğradığı İmper- yalist paylaşmasından sonra bir asır müddet Çarların, Prusyalıların ve A- vusturya İmparatorunun kölesi olarak yaşıyan zavallı Lehler, 1919 da milli istiklâle tekrar kavuşmuşlardı. Fakat bu saadet çok sürmedi. İstiklâline sa- hib olan Lehistan yurdu, benüz ku- rulmuştu ki kuvvetli pençelerin hücu- mu altında yeniden Avrupa harita- sından siliniverdi. 1919 danberi otuz milyon halkın çalışmasile yapılan bü- tün manevi ve maddi kalkınmalar rüzgâr oldu! Dört hafta içinde olup biten böy- le tüyler ürpertici vak'alar karşımızda dururken geçen Eylül başında Avru- padan vatana dönme hengâmında on gün kadar ekepres treninden mahrum kalmak, ve bunun üzüntüsile İsviçrede beklemek hikâyeleri artık dinlenemez oldu sanırım! Onun için benim Yol- culuk notlarını kısa kesiyorum. Yal- nız Vigi'de iken çok emekdar bir Fransız profesörünün aşağıki sözlerini sevgili okuyucularıma okutmakla ik- tifa eyliyorum. Bu çok görmüş ve çok okumuş ve okutmuş sevimli ihtiyar bana şöy- le demişti: — Şer Mösyö! Ben bunlara hiç şaşmıyorum ve daha çok şeyler olacak onlara da şaşmiyacağım ! Çünkü dün- yada kuruldu diue göğüs kabarttıkları medeniyet ve demokrasi hiç bir za- man samimi temeller üzerine oturtu- lamamıştır. 1789 inkılâbından sonra geçen yıllar, demokrasinin zaten sıkı tutmıyan duvarlarını sarstı. lele şim- di mukaddesat namına hiç bir şey yoktur. Namus, haysiyet, söz tutmak ve sözde durmak, sonra babaya anaya hürmet etmek ve sana iyilik edenlerin iyiliğini unutmamak gibi ana şartlar gün geçtikçe zayıfladı, okadar zayıf- ladı ki insan düşünmekten ürküyor ! Benim bir duam var; 1939 da baş lyan harb Allah verse de daha ilk İSTİKBALE İNANALIM! YAZAN: B undan birkaç hafta evvel, yir- minci asırda oynanacak en bü- yük hailenin üstünden bir perde açıldı. Bütün bir beşeriyetin seyircisi ve aktörü olduğu bu büyük facia- nın karşısında bulunmak, onu sey- retmek ve sırası gelince rolünü oy- namak için bekliyen bugünkü in- san nesilleri için bugüne de yetiş- miş olmak bir talisizlik midir ? di- ye kendikendimize sorduğumuz za- man ilk aklımıza gelen cevab şüp- hesiz ki, şu olacaktır. «-— Şüphesiz |.. Bir talisizliktir.» Çünkü bugün, zabiren medeniye- tin büyük bir kataklizme doğru gittiğini, kurucu vasfını kazan- miş olan Avrupa âleminin yı- kıcılığın en vahşi bir devrine ulaş- dığına şahid oluyoruz. İnsanın in- sana, kuvvetlinin zayıfa merhamet etmediğini, riyoların kuzularla boy ölçüşmeğe tenezzül ettiğini görü- yoruz. Müdafaasız çocuklar, kötü- rüm ihtiyarlar ailâhsız kadınlar 9- lil ve hastalar üstüne şuuru ve be- deni sağlam olan insanlar silâhların en tahribkârlarile mücehhez olarak hücüm ediyorlar. Dünya ehvali tüy: leri ürpertecek bir dehşet temaşa- sıdır. Ve bu devri idrak eden insan nesilleri bu hengüme içinde ya z8- lim veya mağdur, ya biçare veya hunhar rolünü oynamanın er veya geç kendilerine de mukadder olduğunu görüyor, biliyorlar. aylarda iş başında olanların ibret göz- lerini açsa; ne yapıyoruz diye korkup dursalar da medeniyet temelleri de ahlaksızlık selleri içinde akıp gitmese ! Ben buna «andan ve gönülden amin diyorum. Ahmed İhsan TOKGÖZ İlâvel— Montröden. İstaobula dönüş seyahatinde İtalyayı, Yugoslavyayı ve Bulgeristanı geçerken haricde söylenilen tatsız muamelelerden eser görmedik. O" nun için ber söylenene hemen inanmak hele böyle mubalâğa zamanında hiç doğ- ru değil | öU şi ni M.İ. Evet fakat zahiren diyoruz. Ve ben bu kelimeyi kullanırken, ka- lemimizin ucuna kadar bir sözügayri şuuri olarak oraya dökmedik, Bu- günkü nesiller, bugüne erişmiş olan bugüne şahid olan nesiller şübhe- siz ki, beşerin en kazançlı nesilleri olacaktır, Çünkü böyle bir devire yes tişmek şübhesiz ki bir suitâli değil, bilâkis bir tâli eseridir. Çünkü bu devir beşer tarihinin medeniyet tarihinin en mühim bir devridir. Bu devir tezlerle, antitezlerin bir madde halinde çarpıştığı, fikrin maddeleştiği iddiaların el ile tutu- lar şekilde cisim aldığı, ve dok- trinlerin kitab sayıfasından siper- lere döküldüğü devirdir. Bu öyle bir devirdir ki, bütün felâketleri bütün yangınları, bütün musibet ve matemleri bir başka dünyayı, çok daha güzel, çok da- ha mükemmel ve çok daha iyi bir âlemi yaratacak olan kasırgaları temsil eder. Yıkılan şeyler, yeniyi kurmak için yıkılıyorlar. Ben sözüme bir haile üstüne bir perde açıldığından bahsederek başlamıştım. Bu belki doğrudur. Fakat son hâdiselerden bahseder- ken şöyle de söyliyebiliriz : İnsanlığa bir mekteb kapısı açılmıştır. Bu mekteb öyle bir hâ- diseler üniversitesidir ki her alistre iddiamızın mücessem bir realite halinde karşımızda tebellür edece- gini, el ile tutulur olduğunu bize gösterecektir. Ve her fikir iddiası- nın hayattaki reel kıymetini, yaşa- mak kabiliyetini, hayat kudretini biz bu hâdiselerin elim temaşasını seyrederek öğreneceğiz. Bu tema şayı cesaret ve müvazenemizi Şuu- Tumuzun selâmetini kaybetmeden seyredebilmemiz için de, bize lâ- zım gelen, kuvvet beşeri tek bir vücud halinde devamlı bir varlık olarak telâkki etmek ordu halinde çarpışan tezlerle antitezlerin s9- yaşından doğacak sentezin insan saadeti olacağına iman etmek O0- lacaktır.