Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ERŞEMBE 16 AGĞUÜSTOS 1934 Fikirler ve insanlar Ömer Bedrettin Bey, şiirleri hak- kında yazılan bir tenkide verdiği cevapta (Varlık, 1 - VII - 34 ), A- merikalı bir şairin bir sözünü zik- rediyor: “Benim yürüyen bir çi- çek, yahut kavsıkuzahtan aşan bir koyun sürüsünü görmeğe hakkım vardır. Benim bu — hakkımı inkâr eden, yahut benim hayal sa!ıamı tahdit etmek istiyen sadece bir za- vallıdır.,, Amerikalı şairin bir b::ıkı'mda.?ı hakkı vardır; çünkü sanatiın vazi- fesi yalnız olanı tesbit etmek değil, mevcuttan başka âlemler tasavvuru ihtiyacına,insanda öteden beri bulu nan bu ihtiyaca — makes olmaktır. İnsan yalnız gören değil, gördük- lerini yeni bir surette tekrar bir- leştirmeğe de muktedir olan hay- vandır; çiçeklerin yürümesi kavsr kuzahtan koyun sürüleri geçmesi onun için bazı anlarda elzem olan şeylerden biridir. İçlerindeki şair- liği büsbütün öldürmemiş olan her- kesin hoşlandığı peri masalları hep bu ihtiyacın mahsulü değil midir? Hayır, şairin fantasia — hakkını inkâr edecek değilim. Fakat Ömer Bedrettin beyin, kendini müdafaa için, bu hakkı ileri sürmesini pek anlıyamadım. Vakıa manzumele- rinde sadece olanı tasvirle iktifa ediyor denemez; fakat daima alışık olduğumuz hislerle, hayallerle ça- lışıyor. Hani mehtaptan, çiçekler- den, sevgiden hoşlanan, sade bun- lardan müteşekkil bir âlem içind. Ömer Bedrettin Bey Kitabm, hiç şüphesiz en güzel- lerinden biri olan o parçaya devam . edelim: “Göz yaşım sularına gözümden daha yakın, — Ey aşkımın doğ- duğu diyardan geçen Göksu... — Bir akşamdı, köpründen geçtik ha- tırlar mısın, — Ey çamlık orman- lardan, dağlardan geçen Göksu! — Ey gönlümün yandığı diyardan geçen Göksul!...,, Birinci mısram, bir evvelki mıs ra ile “symötrigue,, olması, bir par- ça dikkat edilince, insanı rahatsız ediyor, çünkü şairin bir kere bul- duğu bir “proc&d&,,yi, yeni bir gay- retten kaçar gibi tekrar ettiği hissi- ni veriyor. Fakat buna — dikkatle bakmıyalım ve mısrar, ihtiva ettiği şiriyet hatırı için, severek kabul edelim, ikinci mısraım “diyardan”' kelimesine, bu pek şairane kelime- ye de sesş çıkarmıyalım, fakat son mısradaki “gönlümün — yandığı,, sözlerine nasıl tahammül edeceğiz? Ömer Bedrettin bey — kendini hiç kollamıyor. Yukarıda bahsettiğim cevabın- da, birer anahtar sayabileceğimiz iki söz var. Ömer Bedrettin bey akıl ve muhakemeden istihfaflı bir eda ile bahsediyor; “şiirin akıl ve muhakemeye bir meydan okuma,, lduğ kabul edelim, fakat şair buna da gene kendi kollıyarak, dü- şünerek vasıl olur. Bize fikri şiir- ver i ist ', Uuz, hislerin- yaşıyan bir şair — telâkkisi vardır, Ömer Bedrettin bey bu nevi şairi temsil ediyor; yani şiire uzun za- mandan beri maledilmiş, anlaşıl- ması, tadılması kolay — mevzular- dan dışarı çıkmıyor, şiire ne yeni bir tel, ne de yeni bir hava katma- ğa çalışıyor. Sevişmek ah! ne hoştur Sevişmek ah! ne hoştur Yuldızların altında; Benim gönlüm serhoştur Yıldızların altında! Bu şarkı onundur. Ömer Bedrettin bey bittabi bu manzumede kalmadı; fakat “hata,, nın havasının yeni kitabında, Yay- lâ dumanı'nda da (1) bulmak kabil dir. Ben “Eıatı,k, dğyonu:ı; fakat o ş yeni ki- tapta da o “meziyet,,i bulacakları için sevinebilirler. Yaylâ dumanı'nı adetâ kendim- ücadele ederek okudum; çün- kü onun içindeki manzumeler ara- sında alâka gösterilecek mısra- lar yok deği!. Hattâ bazan ümit ve- ren parçalar var: — “Gönlümdeki hatıran suyundan derin, — Söğütlü — sahilinde gölgemiz duruyor mu? — ... — Ak- şamın alev rengi yüzüne vuruyor mu? — Söğütlü sahilinde gölgemiz duruyor mu?,, Buparçada Baudelaire'in “ Le Balcon,, undakini andıran bir eda seziliyor; fakat Ömer Bedrettin bey bunu muhafaza edemiyor. O parçanınm bir mısramı mahsus kal- dırdım, çünkü füsunu bozuveriyor: “Sesine harıştı mı nağmesi busele- rin?,, Nağme kelimesini de, buse kali ini de beğ diğimi söy- liyecek değilim, fakat ikisinin bir- leşmesi bana tatsız bir ıstırap veri- yor- (1) Muallim Ahmet Halit kitap- hanesi, 50 kuruş. den, hatıralarından, isterse muhay- yel âlemlerden bahsetsin, fakat ke- Hmelerini “muhakeme,, — etmesi - hedefine vasıl olabilmesi için — zaruridir. Bir anahtar sayılabileceğini söy- lediğim ikinci sözü de şudur: “Hiç bir iddia ile çıkarmadığım Deniz sarhoşları...,, Hayır, Ömer Bedret- tin bey, iddiasız kitap çıkarmağa kimsenin hakkı yoktur; bir şiir ki- tabı, sahibinin sanatkârlık iddiası- nı taşımak şartile — meşru olabilir. Her kitabımızı karie teklif ederken: “Ben iyi bir sanatkârım, onun için bunu yazdım ve çıkardım,, demeğ ; : | - L ÖZ dilimizle 1[ Serbest sütunlar İkiz çocuk babaları.. Vaniköyü isketesinde — çalışan Hafız Efendinin geçen gün bir ka- rında iki çocuğu oldu. Biri erkek, biri kız... Hafız Efendinin bundan önceki çacuklari da ikizdir. Ad- ları biribirine uygun ikizler: Çetin ile Metin... Dün vapura binerken sordum: — Yerni doğanlara dun Hafız Efendi? — Erkeğe Yılmaz, kıza Solmaz.. —- Güzel adlar seçmişsin... Çok yaşasınlar.. —- Eksik olma! Hafız Efendinin — iyi bir çocuk babası olduğunu bilmem söylemek ister mi? - Gerçek (1) iki karnda ikişer çocuk babası olmak kolay değildir. He- le bu baba, aylıkçı bir baba ise o- muzları bükülmek gerek. Hafız E- fendide ise iş tersine, omuzlar bü- külmek şöyle dursun, başı büsbü- tün dikleşti. Soranlara: — Adam sen de, Tanrı onların da geçineceğini gönderir.. diyor. Vaniköyünde birile konuşurken: — Geliri az olanlar için dört ço- cuğa baba olmak güç iş.. dedim. Gülümeedi: — Öyle deme.. Hafız — Efendi, Beylikten yardım görüyor. — Nasıl? — Çetin ile Metinin birer buçuk lira aylıkları var.. Yeni doğanlara- da bugünterde bir o hkadar — aylık bağlıyacaklar.. Neredeyse koçanlarını (2) eli- ne alır-.! Bunu işitince kendi kendime : ne ad koy- Sanayileşme programının başında sınat tedrisata ihtiyaç var Maarif Vekâleti umumi müfet- tişlerinden A Hilmi Beyden bir mektup aldık. Hilmi Bey bu mek- tubunda arkadaşımız Mümtaz Fa- ik Beyin “Günün Gölgesi,, sütu - nundaki bir fıkrası münasebetile ayni mevzu üzerindeki fikirlerini izah ediyor. Hilmi Beyin bu mek- tubunu aynen neşrediyoruz. Müm taz Faik Beyin cevabı da gene bu günkü nüshamızda ve kendi sütu- nundadır. « (İş Darülfünunu) başlığı altında Mümtaz Faik imzasile bir yazı gördüm. Bu yazıda hülâsaten hükümetin sana- y'ğleşme plâ:nı _takd'u' edilmekte ve h:; LLPAJSIYO a Bugünkü program İSTANBUL: 18,30: Plâk neşriyatı 19,20: Ajans habereri. 19,30: Türk musiki neşriyatı: (Kemal Niyazi Azmi beyler ve Hayriye, Müzeyyen hanımlar. 21: Selim Sırrı bey fından k Va's ve Tang İstanbal radyo şirketi Türk 8 arasında bir Vals ve Tango mus? tertip etmiş ve bütün samil, bu müsabakanın hakemi olıı'ı—hhl"ı ca etmekte bulunmuştur. Müsabaka bi larını berveçhiati dercadiyor““,r ç 1 — Eserler yalnız Vals ve - 1, 30: Nurullah Şevket bey tarafından taganni ve südyo orkestrasrı. 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 20,15: Oda — musikisi. — Muhtelif, 21,12: Plâk, 21,50: — Haberler. 22: Musahabe, 22,12: Solist könseri. 23: Musahabe, — 23,15: Dans musikisi. 24: musahabe. 686 Khz. BELGRAT, 437 m. 20,20: Reklâmlar. 20,30: — Plâk. 21: kralm orkestrası tarafından askeri konser. 23: Ha- berler. Dans plâkları. 23,50: Kahvehane konse- ri. 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 18,30: Kızılordu neşriyatı. 19,30: Musahabe., 21: Senfonik konser. — 22: Almanca neşriyat. 23,05: Fransızca neşriyat. 24,05: İspanyolca, 832 Khz. MOSKOVA (Stali) 361 m. 22,30: Dans musikisi, 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m. 13 - 15 Gündüz neşriyatı. 19: Hava raporu 1905: Karışık konser, 20,15: Konferans. 2045 bir p Ppal yaço,, operasile Mascagninin gene bir perdelik “Cavalleria Rusticana,, operası, 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m . 21: Mizahi neşriyat. 21,45: Haberler. 21,50: i Haberler. 22,10 Plâk. 23,05: Opera orkestra- R N takdi ğ 638 Khz. PRAG, 470 m. S Bütün ir ve 20,10: Çocuk neşriyatı. . 20,38: Aktüalite, mazhar olmuş hükümetimizi yi 20,50: Bründen naklen Balâlayka orkestrası. leşme prog bütün diyeti. 21,40: Musahabe, 22: Radyo orkestrası. 23,15: mizle hepimiz alkışlarız. Ancak Müm- | Salon orkestras. taz Faik Beyin zihmiyetine iştirak et- mekte mazuruz. Her smai — hareketin başında sınai tedrisat gelir. Bu _'tedri- Ve Hlldna Ü 230 Khz. LÜKSEMBURG, 1304 m. Alman akşamı. 20,35: Akordeon — musikisi, 21: Dünya haberleri. 21,20: Plâk. 21,35:_ Mu- sahabe, 21,40: Plâk. konseri, 22: Taganni. 22,30 Senfonik plâk konseri. satın fabrikadı ş ya- pılması meselesine gelince bu 17, 18, 19 uncu asırların zihniyetidir. Her mem- leketin smai ve iktisadi tarihi tetkik edilir ise görülür ki her yerde fabrika- ların mühtaç olduğu teknik işçiyi müm- kün olduğu kadar süratle işe hazır- lamak içün geçen asırlarda işçiyi fab- rikalarda kurslara tâbi — tutmuşlardır. Fakat bu usul me iyi bir işçi ekde edil- mesine yaramış ne de işin — verimini bu usul terkedilmiş bunun yerini tek- nik meltdolar al — Yaşa Hafız Efendi, dedim, Şimdiye kadar herkese babasın- dan aylık kalırdı. — Sen türeyi (3) değiştirdin. Çocuklarından aylık alıyorsun! Hafız Efendi gibi ikiz çocuk babalarının yurtta çoğalma- sını dileyelim! M. SALÂHATTIN (1) Gerçek — Vakâ karşılığı (2) Ko- çan — Cüzdan, (3) Türe — Nizam, u- sul. Iş ve İşçi Başvekilimiz İsmet Paşa Hazretleri- Khz. VİYANA 507 m. Z 20,55: Viyana musikisi — (Mandel kuarteti ve grete Holmun iştirakine.) 21,50: Musahabe. 22: Konserein devamı. 22,30: Aktüalite. 22,45: Çift keman konseri. 23,30: — aHberler. 23,501 gece konseri. Khz. ROMA 421 mi k ki L ans . 2"“ıîı.',“.'ğ'ı'm£’ı“ İTALYAN GRUPU: 21,45 Bir operayi nakil. 2 — Herkes bu iki meviden 5” kadar eser gönderebilir. 3 — Müsabaka yalnız Türk daşlar arasındadır. 4 — Müsabeka 934 senesi eyit” son gününe kadar şirkete gelmiş eserler arasında yapılacaktır. 5 — Gönderilecek notalar tagâffi piyano partisini ühtliva edecektir". edenler bütün orkestrasyonu da derebilirler. 'glli 6 — Eserler, şimdiye kadar PT neşredilmiş veya sair suretle W sabakası için) kaydı ilâve edilecek Mzlsilnez ödrenim görderemil 8 — Bestekâr kendi ismini ve metgâhını gayet çazıh olarak Müsabakanın şekli 9 — Gelecek eserler evvelâ bul konservatuvarı muetllimleri: mal Reşit ve Laşinski Beyler ile Cemil Beyden mürekkep heyet a fından tetkik olunarak müsabaka Ş# | larma ve teknik esaslara uygun * ları müsabakaya kabul edilecektir. lecek ve mwuayyen bir gecede , Hületiledekür. ' di veyi recekler ve gerek Tangoların Davet Valslerin birinci, ikinci ve üçüncüsü| Türk Mürettipler Cemiyeti Riyase- hnıt' kendileri intihap etmiş 'm.îlfl"ikğum Cuma _zuni'ı saat 1 de pek i Eski asırlarda fabrikalarda — ayrıca öğretme atölyeleri tesis edilir, ve işçi- ler bu devirde yalnız çırak namzedi o- kaya girerlerdi. Fakat bu usul ile iş- çi ancak kullanacağı makinenin işleme- sini öğrenindi ki bunun görenekle ha- J iscidi dare heyetimin fevkalâde içtimaı var- ma merasinderinde — söyledikleri nu- ir ğ azalarınım mezkür sa- tuldarda defaatle bir fabrika dT a reüneltiplerü * lnl fazla bir marifet olmadığmı fakat bu fevkimdeki odaya gelmel beyan olu- fabrikayı kuvvetle işletmek ve iyi ve nur efendim. teknik işçiler dinde, mütemadiyen işin hükğ Bir eli darulri Tz YENİ NEŞRİYAT. mecbursunuz; bunu söyleyince, bu iddiayı üzerinize alımcca pek tabit olarak kendinizi kollar, mevcut şi- ir âleminin hududu içinde kalmak- la iktifa etmeyip onu genişletme- ğe çalışırsınız. “Tarzı selefe takad- Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti. yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Bir ziraat makinisti gayet müsaât şe- A MAT olur mu? Şüphesiz hayır, gülünç - te olur, fakat iyi şairler, sanatkâr- Lıırrbir iddiayı imzalryanlardan çı- Ömer Bedrettin bey değersiz bir şair mi? Hayır, hattâ diyebilirim ki akademik, yani esasen mevcutla iktifa eden genç şairlerimizin en değerlisi odur. Yaylâ dumanı, ev- velki şiirlerine nisbeten bir ilerle- me gösteriyor ve her parçası oku- nabiliyor. Güzelleri de var; “Gök- su,, dan bahsettim, “Çoruh akşam- lar,, da o kadar güzel : “Her akşam kayboluyor Çoruh uçurumlarda, — Kızıl bir. damla güneş suyuna damlamadan; — Su- lar bütün kanrengi akarken her pı- nardan, — Dağların boğuştuğu bu karanlık diyarda, — Çoruh uyur- suyuna bir ışık damlamadan.., “Bir hatıra,, , “Deniz hasreti,, gi- o f Milliyet'in romanı: 53 bi manzumeler — kusursuz ve her- Diye yavaşça sesleniyor. Köpek hemen doğruluyor. Köpeğin par- par yanan gözlerine biraz baktık- tan sonra ferahlayıp — tekrar uyu- yordu. Artık ölümü falan öğren- mişti. Aşağı yukarı — öğrenmediği kalmamıştı. Karlara — bıraktıkları anasmın sıcak odalı demiryolu va- puru ile gelmiyeceğine inanalı çok olmuştu. Askere giden genç Avukat Raşit efendi tebdilihava ile iki ay için gelmişti. Malmüdürünü — kurtarsa kurtarsa Raşit efendi kurtarırmış. Onun için eve sık sık gelmeğe baş- Yazan: AKA GÜNDÜZ Sansarosun aklında kalan ikinci cümle idi. “Ali denen o piçi nasıl olsa savacağım.,, Demek kıvrık bı- yıklı avukat Raişt efendi gelince ebenin kızı da edebsiz oldu, Sansa- “ros ta piç. k p “ Sansaros avurtlarını hıncından ısıra ısıra kan oturttu. Kendi ken- dine: — Ben sana gösteririm hırsızm karısı! diyip duruyordu. “ Bir akşam ezandari sonra de- di ki: Z, — Bu gece ebeninki gelmiyecek. Ben feneri yakıp Raş't efendigile g ladı. Nihayet bir gün S ku- lakları ile işitti: — Canım Raşidim! — Ali denen ©o piçi nasıl olsa savacağım. Benim asıl düşündüğüm ebenin kızı. O bir gürültü çıkarmasın diye korkuyo- rum: Efendiy” vilâyet hapishanesi- — me götürdükleri iyi oldu. Onu gör- — mek mahanası ile beraber vilâyete - gideriz. İstediğimiz gibi kalırız. Se- nin işin de orada. KT ğgim. Dava kâğıtlarını okut- mak için. Kapının anahtarını al- dım. Sen bir yere gitme. Korkar- san bu gecelik Haklıyı odana al. Ama öteyi beriyi kirletmesin. -— Olur. Ben beklemeyim mi? — Bekleme. Uyu sen. Süslendi. Feneri yaktı. Raşit e- düm ettim — Bir başka Jlisan te- | raitle iş ! , ş kellüm ettim;; sözünü her <$ İ kinesi ve lok bi kull D gomr yan adam muhakkak iyi bir şair | Yapar. Milliyet Necmi adresine müra- caat. Tenahaar Belediye bahçesinde — İstanbul Belidiyösi — 16-8-934 Perşembe ŞehirTiyafrosu hömmal eai l D | l “II Istanbul, Bebek mııım”l D reğen vayları yolcular için temin edilmiştir. rrrrr 5133 — KOKTEYL Büyük Operet Yazan Ekrem Reşit Besteliyen Cemal Reşit /ledi. Aşağıya indi. hangi bir müntehabat kitabını süs- lemeğe lâyık. Nuarullah ATA Hamiş. — Bazı mısralarda, (çok değ_il, üç, nihayet — dört tane), bir eksiklik var. Şüphesiz bunlar birer tertip hatasımdan — geliyor. Ömer- Bedrettin bey bir “yanlış - doğru,, cetveli koymalı idi. —N. A. — Yatsıdan sonra sokakta da, ma- hallede de el ayak çekildi. Sansa- ros şöyle dört yanı bir dinledi. Göz- leri kedi gözü gibi yanıyordu. Üst kata çıktı. Hanımiın odası kilitli i- di. Ucunu biraz büktüğü sivri, u- zun çiviyi kilide soktu, biraz kurca- layınca kapı açıldı.. Odaya girdi. Titriyordu. Elindeki idare kandi- Hni yere bıraktı. Her köşeye buca- ğa dikkatle baktı. Gözleri kapandı, yumrukları sıkıldı. Olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Sağa gitti, sola döndü, arkaya baktı. Bir uyku ser- semi gibi hareket ediyordu. Niha- yet küçük adımlarla yüklüğün önü- ne geldi. Makineli bir adamı andı- rıyordu. Yüklüğü açtı. Elleri sağa sola gidip geliyordu. — Birdenbire durdu. Çivilere asılı kadife hırka- ların, yünlü, ipekli entarilerin ara- sından eski bir pazen entariyi bul- du. Entariyi çabuk çabuk yokladı. Eteklerine gelince durdu. Hanımın bütün elmasları, beşi birlikleri bi- rer birer bu eteğe dikilmişti. Çakı ile entarinin bu kısmını kemer gibi kesti. Koynuna yerleştirdi. Yüklü- ğü kapadı. Oda kapısını gene kilit- Haklıyı aldı. Sokağa fırladı. Yan sokaklardan fendilere g'tti. Raşit fendinin ihti- | kasabanın d Gitti gitti. yar biz anası vardı. Evin üst katı- Şosen'n ıolu'ı:ıdn:öçtleklış'ıl.er gı'lîı“yt;: pek az farklı olduğu anlaşıldı. Ve bu usul terkedildi. Hafta Her sayısı daha güzel çıkan (Haf- ta) yı 19 uncu — sayı her _M çıkımıştır. Bu müshasında birçok şayanı dikkat tograf müsabakası ile eli büyük, kü- çük, renkli resim vardır. gelince, fabrika bütün — ikti- ?dî.v;lll* KP p b e vellr e u__bnkator hi!ğdkan değildir. Fabrika tacak, sağlamlaş k, we cihan piyasalarında melinm sürü- münü temin edecek mahreçler araya- cek bütün bir iktisadi hayatla alâka- dar olacaktır. İşçi yetiştirmeğe — vakti yoktur. Bu büsbütün ayrı bir meslek ve ayrı ihtisastır. 4 Mühendis ya fabrikanım hususi bir işine göre o işin en yüksek teknikçisi- dir. Ayni zamanda işletmeyi de üze- rine alır. Yahut Almanyada ve Ame- rikada olduğu gibi işletme ve ihtisas mühendisleri ayıılır. Bunların da öğ- relme işlerile uğraşmağa vakitleri mü- Bu itibarla fabrikalar bir memle- ketin smat ve iktisadi — hayatmda hiç deyh bü- yük küçük her türlü teknik işler için ayrıca iş üniversiteleri açılmağa — ihti- yaç vardar. Bugün en basit bir misali alalım: Meselâ bizde kuvvetle teessüs — eden k üzere her şube için ayrı bir öğ- retme atolyesı meydana getinmek fab- p SA TC | ve zahmetli olur. L di 'Türk, Mümtaz Faik Beydendnll tarmak frtri istidadına maliktir. Karak- tacız. aei « € Hexr memleketin yaptığı zıh sanayi- leşme hareketinin ilk devrel di bır dereceye kadar fabrika kursları tasvip edilebilirse de bunu derhal her — türlü teknik tsat b 4 ,ta- kip etmesi hem hal hem istikbal için yegâne gidilecek yoldur. e Fabrika kursları seri sanayi işçi- lerini pek müihaniki bir surette hazır- lar. Ve işin başlıca mühtaç olduğu giübi tekniği gösteremez. Bir iş tek- molojisi bazan bi türlü teknik ted- : | 1 Ş lözımdır. Bir fabrika ise 2 sone işçisi- ni bir öğretme atölyesinde çalıştırmak raya g_ird'î. Entarinin eteğini çıkın etti. Bir parça bezini koparıp koy- nuna soktu. Çıkmı — köpeğe uzun uzun l'mklattı. Sonra bir köşeyi eşe- rek içine gömdü. Oradan geriye löndü. Köpeği | p arl yatırdı, kendisi ne sedirine uzan- dı. Bütün sinirleri boşanmıştı. U- zunca vir isparmoz — geçirdikten âonrı baygın bir halde serile kal- (a Sabah ezanı okunuyordu. Sokak kapısı yavaşça açıldı. Hnnın? pıtir pitir yukarı çıktı. Oda- sına girdi. Sansarosun kılı bile oy- namıyordu. Yukluk açıldı. Hanım yatağını seriyordu. Hava iyice ışı- mıştı. Tavanı vurdu. Sansaros ses çıkarmadı. Uyur gibi — göründü. Bir daha vurdu. — Buyur! — Benerken geldim, sen uyu- yordun. Hâlâ mı uyuyorsun? — Uyuya_ kalmışım hanım abla, — Çay pişirme. Ben biraz hasta- yım, yataktan kalkmıyacağım. Ebe- ninki gelirse erkenden çıktı, efen- di için postaya mektup atacakmış dersin. — Ya yukarı çıkarsa? — Ben odayı içerden kilitlerim. ' ;r İn':dılnkı ıonhr;r yukarıdan götürecek İsmet Paşa hükümetine tav- | siye etmeği doğ_ı'u bulmuyorum. .Uııııı-_ Ve bunun da hazırlanmakta olduğunu biliyoruz. Ve takdir ediyoruz.» horultuları geliyordu. Hanım sar- hoş olduğu geceler böyle uyurdu. Bey ağası da inlerdi. Ortalığı silip süpürdü ve ekmek almak için dışarıya çıktı. Dükkân- cılar gene alaya aldılar. Bu sefer. birisine dedi ki: » — Ben çıkacağım o evden. — Ne duruyorsun? — Hanımdan korkuyorum. Ben gideceğim dersem belki beni dö- ver: — Bir halt — edemez. Döverse mahkemeye davacı olursun. Bana gel. Ben seni alırım. Yalandan biraz — düşündükten sonra: — Olur, gelirim. Dükkâncı belki başkası atik dav- ranır da bu çalışkan çocuğu alır di- ye endişelenerek : — AÂma bugün gel. — a gelirim. Ikindi üzeri koltuğunda bir çok kâğıtlarla Raşit efendi göründü. Sansaros Haklı ile kapının önünde oynıyordu. Raşit efendi kaşlarını çattı: — Sokakta ne işin var? y Sansaros suratımı buruşturarak: — Sen ne karışıyorsun? — Vay! — Sen beı_ıim efendim değilsin v AA Sünnet düğünü yetleri Şehremini nahiyesi şubelei ) hZ ğ B Bi gübi Erenköyünde sünnet | " ve güreş d Erenköyünde fakir ve yetim ç0 darm sünnet düğünleri menfaat Himayeietfalin Erenköyü şubesi t fından yarınki cuma günü alat pehlivan — güreşleri yaptırıl. Memleketin tanınmış birçok pe ları bu güreşe iştirak edecektir. kkumer' a Heybelide deniz bayra ve balo ; rafından yarmki cuma günü Heybt'1 da plâjında deniz bayramı tertip işti Denizîeyüx—.yfnş.lıll Bu gece de Heybeli plâj sunda da bir aile balosu veri Bu baloya birçok zevat davet tir. mmilüyet e eei “;m.;.nmı; » ha “ABONE ÜCRETLERİ * | Türkiye için Harif ı’g LK HF geçen nüshalar 10 kuruştur— matbaaya ait işler için müdiriyete caat edilir. Gazetemiz ilânların mes" tini kabul etmez. Raşit efendi bu — terbiyesiz”'|| dayanamadı. Bir tokat ya.plfw -| Sansaros avaz avaz ağlamağa " ladı ve Raşit efendiye bir kaç dj turlu küfür savurdu.Bu sefer | çok dayak yedi ve daha çok ”| kırdı. Konu komşu pencereler? igil pılara çıktılar ve Raşit efend ya Ali çocuğu bir temiz ısla duğunu gördüler. 'm — Yahu! Raşit efendi, etmt " nahtır! — Elin yetiminden ne WJ birader! » — Dünyada merhamet bu, mış ki! ğ Her kafadan çıkan ses heP "i sarosun lehine çıkıyordu. GÜF bir yü işiten hanım hemen gö | şey örtüp pencereden sarktı- * y gu kurtarmışlardı. Kadın pent den: — Siz karışmayınız. Benim Ti mıma ne karışıyorsunuz? — * ı““ı varolsun Raşit — efendi! İ!'Lirf. de döğdün. Bugünlerde ona t ler olmuştu. het Sansaros ağlıya ağlıya: — Ben senin adamın d’l“ Ben sen'n evinde durmıya — Ya! Öyle mi? Defol. den defol! e . TCT PREZE ETFEFRLEZE VU SEPEPLRELEK ÇA Di . DvDCr BZ n MA D AAAT a Do BKT ĞO