16 AGUSTOS 1984 Ömer Bedrettin Bey Ömer Bedrettin Bey, şiirleri bak: kında yazılan bir tenkide verdiği cevapta (Varlık, 1 -V11-34 ), A- merikalı bir şairin bir sözünü zik- rediyor: “Benim yürüyen bir çi- çek, yahut kavsıkuzahtan aşan bir koyun sürüsünü görmeğe hakkım vardır, Benim bu ( hakkımı inkâr eden, yahut benim hayal sahamı tahdit etmek istiyen sadece bir za” vallıdır.,, Amerikalı şairin bir bakımdan hakkı vardır; çünkü sanatin vazi- fesi yalnız olanı tesbit etmek değil, mevcuttan başka âlemler tasavvuru ihtiyacma,insanda öteden beri bulu nan bu ihtiyaca (o makes olmaktır. Insan Yalnız gören değil, gördük- erini yeni bir surette tekrar bir- leştirmeğe de muktedir olan hay- vandır; çiçeklerin yürümesi kavsr- kuzahtan koyun sürüleri geçmesi onun için bazı anlarda elzem olan şeylerden biridir. İçlerindeki şair- liği büsbütün öldürmemiş olan her- kesin hoşlandığı peri masalları hep bu ihtiyacm mahsulü değil midir? Hayır, şairin fantasia — hakkını inkâr edecek değilim. Fakat Ömer Bedrettin beyin, kendini müdafaa için, bu hakkı ileri sürmesini pek anlıyamadım, Vakıa manzumele- rinde sadece olanı tasvirle iktifa ediyor denemez; fakat daima alışık olduğumuz hislerle, hayallerle ça- lışıyor. Hani mehtaptan, çiçekler. den, sevgiden hoşlanan, sade bun- lardan müteşekkil bir âlem içinde yaşıyan bir şair | telâkkisi vardır, Ömer Bedrettin bey bu nevi şairi temsil ediyor; yani şiire uzun za- mandan beri mal. ii ması, tadılması kol dan dışarı çıkmıyor, şiire ne yeni bir tel, ne de yeni bir hava katma- ğa çalışıyor. Sevişmek ah? ne hoştur Sevişmek ak? ne hoştur Yıldızların altında; Benim gönlüm serhoştur Yıldızların altında! Bu şarkı onundur. Ömer Bedrettin — bey bittabibu manzumede kalmadı; fakat “hata,, nın havasmın yeni kitabımda, Yay- lâdamanı'nda da (1) bulmak kabil dir. Ben “bata,, diyorum; fakato manzumeden iki hoşlananlar yeni ki- tapta da o “meziyeti bulacakları için sevinebilirler. Yaylâ dumanı'nı adetâ kendim- le mücadele ederek okudum; çün- kü onun içindeki manzumeler ara- smda alâka gösterilecek omısra- lar yok değil. Hattâ bazan ümit ve- ren parçalar var: * Gönlümdeki hatıran sayundan daha derin, — Söğütlü sahilinde gölgemiz duruyor mu? — ke mu? — Söğütlü sahilinde gölgemiz durayor mu?,, Bu parçada Baudelaire'in “Le Balcon,, undakini andıran bir eda seziliyor; fakat Oo Ömer Bedrettin bey bunu muhafaza edemiyor. O parçanın bir mısraı mahsus kal- dırdım, çünkü füsunu bozuveriyor; “Sesine karıştı mı nağmesi busele- rin?,, Nağme kelimesini de, buse kelimesini de beğenmed liyecek değilim, fakat iki; leşmesi bana tatsız bir ıstırap veri- yor: (1) Maallim Ahmet Halit kitap- hanesi, 50 kuruş. Diye yavaşça sesleniyor. Köpek hemen doğruluyor. Köpeğin par- tekrar uyu” yordu. Artık ölümü falan öğren- mişti, Aşağı yukarı (o öğrenmediği kalmamıştı. Karlara © bıraktıkları anasınm sıcak odalı demiryolu va- puru ile gelmiyeceğine inanalı çok olmuştu. Askere giden genç Avukat Raşit efendi tebdilihava (ile iki ay için gelmişti. Malmüdürünü © kurtarsa kurtarsa Raşit efendi kurtarırmış. Onun için eve sik sık gelmeğe baş- ladı. Nihayet bir gün Sansaros ku- lakları ile işitti: — Canım Raşidim! — Ali denen © piçi nasıl olsa savacağım. Benim asıl düşündüğüm ebenin kızı. O bir gürültü çıkarmasın diye korkuyo- rum: Efendiy' vilâyet hapishanesi. ne götürdükleri iyi oldu. Onu gör- mek mahanası ile beraber vilâyete gideriz. İstediğimiz ribi kalırız. Se- nin işin de orada. P Kitabım, hiç şüphesiz en güzel- lerinden biri olan o parçaya devam edelim: “Göz yaşım sularına gözümden daha yakın, — Eyaşkımın doğ- duğu diyardan geçen Göksu... — Bir akşamdı, köpründen geçtik ha tırlar mısın, — Ey çamlık orman- ü yandığı diyardan geçen Göksu!...,, Birinci mısram, bir evvelki mıs ra ile “symötrigue,, olması, bir par- ça dikkat edilince, insanı rahatsız ediyor, çünkü şairin bir kere bul- duğu bir “procâdö,,yi, yeni bir gay- retten kaçar gibi tekrar ettiği hissi- ni veriyor. Fakat buna (dikkatle kelimesine, bu pek şairane kelime- ye de ses çıkarmıyalım, fakat son mısradaki “gönlümün (yandığı, sözlerine nasr! tahammül edeceğiz? Ömer Bedrettin bey (o kendini hiç kollamıyor. Yukarıda bahsettiğim cevabın da, birer anahtar sayabileceğimiz iki söz var. Ömer < Bedrettin bey akıl ve muhakemeden istihfaflı bir eda ile bahsediyor; “şiirin akıl ve muhakemeye bir meydan okuma,, olduğunu kabul edelim, fakat şair buna da gene kendi kollryarak, dü- şünerek vasıl olur. Bize fikri şiir- ler vermesini istemiyoruz, hislerin- den, hatıralarından, isterse muhay- İimelerini “muhakeme,, oetmesi- hedefine vasıl © olabilmesi için — zaruridir. Bir anahtar sayılabileceğini söy- lediğim ikinci sözü de şudur: “Hiç bir iddia ile çıkarmadığım Deniz sarhoşları...,, Hayır, Ömer Bedret- tin bey, iddiasız kitap çıkarmağa kimsenin hakkı yoktur; bir şiir ki- tabı, sahibinin sanatkârlık iddiası- nı taşımak şartile (o meşru olabilir. Her kitabımızı karie teklif ederken: “Ben iyi bir sanatkârım, onun için bunu yazdım ve çıkardım,, demeğe mecbursunuz; bunu söyleyince, bu iddiayı üzerinize almca pek tabii olarak kendinizi kollar, mevcut şi- ir âleminin hududu içinde kalmak- la iktifa etmeyip onu genişletme- ğe çalışırsınız. “Tarzı selefe takad- düm ettim — Bir başka lisan te- kellüm ettim,, sözünü her imzalı. yan adam muhakkak iyibir şair olur mu? Şüphesiz hayır, gülünç te olur, fakat iyi şairler, sanatkâr. bar bir iddiayı imzalı çe Ömer Bedrettin bey değersiz bir şair mi? Hayır, hattâ diyebilirim ki akademik, yani esasen mevcutla iktifa eden genç şairlerimizin en değerlisi odur. Yaylâ dumanı, ev- velki şiirlerine nisbeten bir ilerle- me gösteriyor veher parçası ok nabiliyor. Güzelleri de var; “Gök. su,, dan bahsettim, “Çoruh akşam- lar,, da o kadar güzel : “Her akşam kayboluyor Çorah la, — Kızıl bir damla güneş suyuna damlamadan; — Su- lar bütün kanrengi akarken her pı- nardan, — Dağların boğuştuğu bu karanlık diyarda, — Çoruh uyur- suyuna bir ışık damlamadan.,, “Bir hatıra,, , “Deniz hasreti,, gi- bi manzumeler O kusursuz ve her- MİLLİYET N (öz dümüzle | İkiz çocuk babaları. Vaniköyü iskelesinde | çalışan Hafız Efendinin geçen gün bir ka- rında iki çocuğu oldu. Biri erkek, biri kız... Hafız Efendinin bundan | önceki çacuklari da ikizdir. Ad- İ ları biribirine uygun ikizler: Çetin ile Metin... Dün vapura binerken sordum: — Yeni doğanlara © ne ad koy- dun Hafız Efendi? — Erkeğe Yılmaz, kıza Solmaz. — Güzel adlar seçmişsin.. Çok yaşasınlar. — Eksik olma! Hafız Efendinin iyi bir çocuk babası olduğunu bilmem söylemek ister mi? Gerçek (1) iki karnda ikişer çocuk babası olmak kolay değildir. He- le bu baba, aylıkçı bir baba ise o- muzları bükülmek gerek. Hafız E- fendide ise iş tersine, omuzlar bü- külmek şöyle darsım, başı büsbü- tün dikleşti. Soranlara: — Adam sen de, Tanrı onların ineceğini gönderir.. diyor. — Öyle deme.. Hafız Beylikten yardım görüyor. — Nasıl? — Çetin ile Metinin birer buçuk lira aylıkları var.. Yeni doğanlara- da bugünlerde bir o kadar aylık bağlıyacaklar.. Neredeyse koçanlarını (2) eli. AÇ meli naz işitü li ime : — Yaşa Hafız Efendi, dedim, Şimdiye kadar herkese e dan aylık kalırdı. o Sen türeyi (3) değiştirdin. o Çocuklarından aylık alıyorsun! Hafız Efendi gibi ikiz çocuk babalarının yartta çoğalma- sım dileyelim! M. SALAÂHATTIN Efendi, (1) Gerçek — Vaksâ karşılığı (2) Ko- gan — Cüzdan, (3) Türe — Nizam, Sul. Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti- yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş bre - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Bir zirant makinisti gayet müsait şe- raitle iş aramaktadır, İraktör, karman makinesi ve il kullanır ve tamir can pm svehnar Belediye bahçesinde tonbut Beliğiysi — 168924 Perşembe ŞehirTiyatrosu İren iel RET my Besteliyen Cemal Reşit vayları yolcular için temin edilmiştir. 513. KOKTEYL Operet İ l Yazan Ekrem Reşit | e. l Istanbul, Me keli ön ——— ——— hangi bir müntehabat kitabını süs- lemeğe lâyık. Nurallah ATA Hamiş, — Bazı mısralarda, (çok değil, üç, nihayet o dört tane), bir eksiklik var. Şüphesiz bunlar birer tertip hatasmdan © geliyor. Ömer- Bedrettin bey bir “yanlış - doğru,, cetveli koymalı SA; 3 lokomabil yayar. Milliyet Necmi adresine müra. | Bebek | Sanayileşme programının başında sınai tedrisata ihtiyaç var Maarif Vekâleti umumi müfet- tişlerinden A. Hilmi Beyden bir mektup aldık. Hilmi Bey bü mek- tubunda arkadaşımız Mümtaz Fa- ik Beyin “Günün Gölgesi,, sütu - nundaki bir fıkrası münasebetile ayni mevzu üzerindeki fikirlerini izah ediyor, Hilmi Beyin bu mek- tubunu aynen neşrediyoruz. Müm taz Faik Beyin cevabı da gene bu günkü nüshamızda ve kendi sütu- nundadır. « (İş Darülfünunu) başlığı altında Mümtaz Faik imzasile bir yazı gördüm. Bu yazıda hülâsaten hükümetin sana yileşme plânı takdir edilmelete ve bil- Bütün wölleüin tekdir ve tasvibine mazhar olmuş hükümetimizin sanayi- leşme programını bütün mevcudiyeti- mizle hepimiz alkışlarız. Ancak Müm- taz Faik Beyin zihniyetine iştirak ct- mekte mazuruz. Her smai (o hareketin dar olacaktır. İşçi yetiştirmeğe yoktur. Bu büsbütün ayrı bir meslek ve ayrı intisastır. ,, Mühendis ya fabrikanm hususi bir işine göre o işin en yüksek telenikçisi- dir. Ayni zamanda işletmeyi de üze rine alır. Yahut Almanyada ve Ame- rikada olduğu gibi işletme ve ilvtisas mühendisleri ayıılır, öğ- yelme işlerile uğraşmağa vakitleri mü- ketin smai ve iktisadi — haystmda biç bir zaman iş üniversitesi © vaz ve . Bin bü yük küçük ber törlü teknik işler için ayrıca iş üniversiteleri etin yeğ yard. gün en basit bir misali“ alalım; Meselâ bizde kuvvetle teessüs , Yazan: AKA GÜNDÜZ cümle idi. “Ali denen o piçi nasıl olsa savacağım.,, Demek kıvrık bı- yıklı avukat Raişt efendi gelince ebenin kızı da edebsiz oldu, Sansa- ros ta piç, Sansaros avurtlarımı hıncından #sıra ısıra kan oturttu, Kendi ken- dine: — Ben sana gösteririm hırsızm karısı! diyip duruyordu. Ke EE akşam ezandan sonra de- is — Bu gece ebeninki gelmiyecek. Ben feneri yakıp Râş't efendiğile gideceğim. Dava kâğıtlarını okut. mak için. Kapımm “anahtarımı al dım. Sen bir yere gitme. Korkar. san bu gecelik Haklıyı o odana al. Ama öteyi beriyi kirletmesin. Olur. Ben beklemeyim mi? — Bekleme. Uyu sen. Süslendi. Feneri yaktı. Raşit e- fendilere g'tti. Raşit fendinin ihti- yar bi anası vardı. Evin üst katı. na çıkmazdı. : Yatsıdan sonra sokakta da, ma- hallede de el ayak çekildi, Sansa- ros şöyle dört yanı bir dinledi. Göz- leri li gözü gibi yanıyordu. Üst kata çıktı. Hanrtım odası kilitli i- di. Ucunu biraz büktüğü sivri, u- zun çiviyi kilide soktu, biraz kurca- layınca kapı açıldı. Odaya girdi. Titriyordu. Elindeki idare kandi- Hini yere bıraktı. Her köşeye buca- ğa dikkatle baktı. Gözleri kapandı, yumrukları sıkıldı. Olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Sağa gitti, sola döndü, arkaya baktı. Bir uyku ser- semi gibi hareket ediyordu. Niha- yet küçük adımlarla yüklüğün önü” ne er a bir adamı andı- riyor. üklüğü açtı. Elleri sa; sola gidip geliyordu. Birdenbile durdu. Çivilere asılı kadife hırka- ların, yünlü, ipekli entarilerin ara- sından eski bir pazen entariyi bul- du. Entariyi çabuk çabuk yokladı. Eteklerine gelince durdu. Hanımın bütün elmasları, beşi birlikleri bi- rer birer bu eteğe dikilmişti. Çakı ile entarinin bu kısmını kemer gibi kesti, Koynuna yerleştirdi. Yüklü- ğü kapadı. Oda kapısını gene kilit- “ledi. Aşağıya indi. o Haklıyı aldı. Sokağa fırladı. Yan sokaklardan kasabanın dışma çıktı. Gitti gitti. Şosen'n solunda ötekiler | gibi yı. kılmış bir tamir kulübesi vardı. O- raya girdi. Entarinin eteğini çıkm | etti, Bir parça bezini koparıp koy- nuna soktu, Çıkını O köpeğe uzun uzun koklattı. Sonra bir köşeyi eşe- rek içine gömdü. Oradan geriye döndü. Köpeği kapının yatırdı, kendisi ne sedirine uzan- dı. Bütün sinirleri boşanmıştı. U- zunca vir isparmoz < geçirdikten o baygın bir halde serile kal- .. Sabah ezanı okunuyordu. Sokak kapısı yavaşça açıldı. Hanım pıtır pıtır yukarı çıktı. Oda- sına girdi. Sansarosun kılı bile oy- namıyordu. Yüklük açıldı. Hanım yatağını seriyordu. Hava iyice ışı” mıştı. Tavanı vurdu. tes çıkarmadı. Uyur gibi | göründü. Bir daha vurdu. — Buyur! — Ben erken geldim, sen uyu. yordun. Hâlâ mı uyuyorsun? — Uyuya kalmısım hanım abla, — Çay pişirme. Ben birâz hasta- kalkmıyaca ğım. Ebe. gelirse erkenden çıktı, efen- di için postaya mektup atacakmış dersin. — Ya yukarı çıkarsa? — Ben odayı içerden kilitlerim. Olur. Birim dikili Göze ekaiaiai rahatsrz, sayıklamlı bir uykunun MWE Bugünkü program ISTANBUL; Piâk. 21: kralın konser. 235 Ha- berlor. Dans plâkları. 23.50: Kuhvahane konsa 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m, 823 Khz. BUKREŞ, 364 m. 13 - 15 Gündüz neşriyatı, 19: Hava raporu 1905: Karışık konser, 20,15: Konferans. 20,45. Leo un eserlerinden bir perdelik “pal Mascagminin gene bir perdelik ae. 550 m 21,45: Haberler. 2180: olen ” 2035: Aktünlite, ölayka orkestrast lasahabe, 22: Radyo orkestrası, 23,15: Salon orkestra, 230 Kia. LUKSEMBURG, 1304 m. Alman akşamı. 2055: Akordeon , mualkdak, 21; Dünya haberleri. Mu sahınbe, 21,40: PİK Senfonik plök ke: Kiz, VİYANA 507 m. ya (Mandal kuarteti olmun iştirakime.) 271,801 Munal Sl anil ar Aaaa: 72.81 aHberler, 20501 > Kon: Çife keman konseri. 23:301 konseri, m Kbx. ROMA 471 Sp larışık komser, e e 2 Ke APİTALYAN GRUPU: Davet YENİ NEŞRİYAT. Hafta Hor sayısı daha güzel çöz ve eN * mükenmetiyete | o Erenköyünde sünnet ta) yı İ9 uncu o sayi ümidin — üstünde bir kaya girerlerdi. Fakat bu usul ile galamaştar. > â şi üncılı kullanacağı makinenin işleme. | © Bu nüshasında birçok şayamı dilek ve güreş sini öğrenirdi ki bunun görenekle ha. | münderecat hikâye, roman ve güze f> Erenköyünde fakir ve yeti Zrlanmış işçiden pek az farklı olduğu | tograf müsabakası öle elli büyük, sünnet düğünleri meosi anlaşıldı. Ve bu usul terkedildi. gük, senli resim vardır. Himaycietfalin Erenköyü şubesi Bü wulün terkedilmesinin diğer eo- | serra |. endam yarınki Cuma gü Tatu pin Türeketlerin eniiyeniir. | miami üzere ber şube için ayrı bir öğ | Memleketin tanımış biyok pehlifii 'âbriketör bir dekan değildir. Fabrika | retme atölyesi meydana getirmek fsb- | lan bu güreşe iştirak edecektir. iğ mühendisi de bir hoca olamaz, Çünkü fevkinde ve horultuları geliyordu. Hanım sar- hoş olduğu geceler böyle uyurdu. Bey ağası da inlerdi. Ortalığı silip süpürdü ve ekmek almak için dışarıya çıktı. Dükkân- cılar gene alaya aldılar. Bu sefer. birisine dedi ki: gideceğim dersem belki beni dö- ver. — Bir halt (o edemez. Döverse mahkemeye davacı olursun. Bana gel, Ben seni alırım. Yalandan biraz o düşündükten sonra: — Olur, gelirim. Dükkâncı belki başkası atik dav- ranır da bu çalışkan çocuğu alır di- ye endişelenerek : — Ama bugün gel. — Akşama gelirim. İkindi üzeri koltuğunda bir çok kâğıtlarla Raşit efendi göründü. Sansaros Haklı ile kapmm önünde oynuyordu. Raşit efendi kaşlarmı çattı: — Sokakta ne işin var? Sansaros suratını buruşturarak: — Sen ne karışıyorsun? — Vay! — Sen benim efendim değilsin karışacak, ı ş Va's ve Tango Istanbul radyo şirketi Türk arasında bir Vals ve Tango müs tertip etmiş ve bütün | samüleriMi S4 bu müsabakanın hakemi olmalari eyi ca etmekte bulunmuştur. Müsabsit İğ larını berveçhinti dercediyorusiz, 1 — Eserler yalnız Vals ve nevilerinden olacaktr. 2 — Herkes bu ili neviden kadar eter gönderebilir. 3 — Müsabaka yalnız Türk daşlar arasındadır. ; 4 — Müsabeka 934 senesi eyli son gümüne kadar şirkete gelmiğ eserler urasında yapılacaktır. 5 — Gönderilecek notalar taşan piyano partisimi ikliva odeciki del edenler bütün orkesirasyonu derebilirler, 6 — Eserler, şimdiye kadar imiş veya sair suretle arzodilmiş olmsyacaktır. 7 — Zarflar üzerine (Müsiki “ip sabakası için) kaydı ilâve edilece& B 8 — Bestekür kendi ismini ve metgihımı gayet çazıh olarak ve bir resmini de beraber göl Müsabakanın şekli 9 — Gelecek eserler evvedâ bul konservatuvarı mrohlimderin mal Reşit ve Laşinski Beyler ile Cemil Beyden mürekkep heyet fından tetkik olunarak müsabaka larma ve teknik çsaslara uygun, ları müsbakaya kabul edilecekti ge 10 — Kabulüne iarar verilen # STEP ELSEEE SA EEE FEEE FİLE MİLE liyefi Asrın umdesi “MİLLİYET” Gİ Raşit efendi bu terbiy. dayanamadı. Bir tokat yapı Del Sansaros avaz avaz ağlamağa pi ladı ve Raşit efendiye bir kat turlu küfür savurdu.Bu sefer bf çok dayak yedi ve daha çok kırdı, Konu komşu pencereler? pılara çıktılar ve Raşit efendi. Ali çocuğu bir temiz ısl duğunu gördüler. # — Yahu! Raşit efendi, etm? nahtır! — Elin yetiminden ne Ak t yü şey örtüp pencereden sarkti- ğu kurtarmışlardı. Kadın dei n: — Siz karışmayınız. Benim mıma ne karışıyorsunuz? varolsun Raşit | efendi! biir de döğdün. Bugünlerde ona ler olmuştu. Sansaros ağlıya ağlıya: değ8” — Ben senin adamın ii Ben sen'n evinde durmıyacağ — Ya! öyle mi? Defol. den defol! . . . , .