3 Ağustos 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fikirler ve insanlar Sefalet ve Refah M. Andr& Maurois memleketi- mizde de hayli tanınmış mühar- rirlerdendir; fransızca bilenlerimiz onun kitaplarını birer birer takip eder, bilmiyenlerin bir kısmı * da Haydar Rifat Beyin, Alişanzade İsmail Hakkı Beyin ve benim ter- Eealek krlen * a 5 kında bir fikir edinmişlerdğr M. Andr& Maurois için büyük l'm' sa- natkâr, derin bir mütefekkirdir de- nilemez, fakat, doğrusu, M“e lâyiktır, çünkü bikâyelerini tatlı tatlı anlatır, tasvir ettiği eşhasa bir canlılık vermesini bilir, her ya- zısına bir tak ince müş h "_ ler, cazip fikirler serpiştirir. Bir gün M. Albert Thibaudet onun için : “ Anatole France'tan boş kalan yeri dolduracak ” demişti. Şüphesiz iki muharririn mevzuları, bilhassa kafalarının ilk içtiği pı- narlar bir değildir, hatt bir bakıma dikleri söylenebilir. Fakat arala- rında, belki tebessümlerinden, bel- ki ikisinin de hakiki originallik- ten mahrum olmalarından gelen bir “ aile havası” vardır. Zaten i- kisi de birer “vulgarisateur,, dür: kendilerinden büyük muharrirle- rin getirdikleri fikirleri, hassasiye- ti daha geniş bir kari kitlesine yay- mışlardır. Anatole France'ı oku- el de söylediği için sevilmeğe lâyık- tır. Bunun yeni olduğunu iddia e- decek değilim, hattâ hayli eskidir, fakat dikkat ederseniz, insanın tembelliğe olan ezeli meylini hır- paladığı için daima yeni sayılabi- Hir. Cennet “mythe,, ini hep © me- yil doğurmamış mıdır? İşsizlerin, zenginlerin muhak- kak zayif sanat eserleri vücude getirecekleri söylenemez; böyle bir iddiayi cerhedecek birkaç parlak misal bulunabilir. Zamanımızdan uzaklaşmağa hacet yok, meselâ bir Marcel Proust, bir Andr& Gide yaşamak için çalışmağa —mecbur l şlardır, ilim sahasımda da Broglie'lar büyük keşiflerin sefa- let mahsulü olmadığını ispat edi- yor. Fakat bunlar birer şazdır. Sefaletin, sıkıntınım methini e- decek, faydalarını saymağa kalka- cak değilim. Hem bu faydaların birer yalan olduğunu zannediyo- rum, Ekmeğini bulmakta güçlük çeken adam ekseriya kendinden de, insanlıktan da bezer; bu da gerek ilim, gerek sanat sahasında yaratıcılığa pek müsait değildir. Bir takım insanları bu ağır şart- lara mahküm olduğunu düşündük- anlar günden güne azalıyor, bun- çe cemiyete isyan etmemek im- dan elli sene sonra Anldr& Maurois' | kânsızdır. Fr tabiri ile “ka- nın okunacağı da çok şüphelidir; | ra sefalet” , yalnız onu çekenler i- fakat onların kitapları Voîtıiı_-e'in çin değil, bütün insanlık için hay- kilere ve daha başkalarınınkilere | (: 464 kıran bir şeydir. Fakat fazla birer alıştırıcı olmuştu, bu vazifeyi | ,efah da hiç şüphesiz İ üinlağları yarın da görecek bir muharrir el- bette çıkar. Maksadım M. Andr& Maurois'- - nn geçiciliğinden bahsetmek de- ğildi, sözün gelişi oraya götürdü. Onun 23 temmuz tarihli Le Figa- ro'da çıkan bir yazısından bir par- ça almak istiyorum. “ Gulliver'in seyahatlerine zeyl” isimli bu ya- - zıda M. Andr& Maurois bir şehrin — ortasıma kurulmuş ve o şehrin bü- tün ihtiyaçlarını temine yeten bir * makine tasavvur ediyor. Hem bu makineyi bir tek kişi idare ediyor; demek ki şehrin o bir tek kişiden başka bütün ahalisi işsizdir; fakat — bu hâl sefalete sebep olmuyor, taf- silâtıma pek girişilmiyen bir idare Üüsulu herkesi tam bir müsavat ve nisbi bir refah içinde yaşatıyor. Şu parça beni düşündürdü. “ Siyaset, güzel sanatler ve aşk bu işsizler milletine iyi kötü vakit geçiriyor. Sanatkârlar orada ayrı bir smıf teşkil ediyor ve Holopoet (Holoposte — Amilikül) ile bera- ber yalnız onlar bir iş görüyor. Fakat Dunosya'da ( 'ngenin bu- Junduğu hayali memleket) sana- tın pek bayağı olması hayrete şa- yandır, halbuki o memleket adam- larının mükemmelliğe ermek için bol bol vakitleri var. Acaba bu, insanla tabiat arasında bir bağ ya- ratmak için işin gücün zarüri ol- duğunu mu gösterir? Herhalde bu memlekette resim de, heykel de ü- midi kıracak bir halde. Daha da garibi war: benim orada bulundu- -— ğum zaman makinenin sahibi olan Holopoet hakikaten bir sanatkâr- — dı. Onun istirahat satlerinde tasav- vur edip sahneye koyduğu bir fil- mi gördüm ki bu derin ve hazin şiiri ile bana çok' tesir etti.” — İşte Andr& Maurois böyle şeyler — muştur. Bunun içindir Öz dilimizle ] Kurultaya girerken... Yurtta dil birliğini kurmak işişün: lü (1) yolunda durmadan ilerliyor: Gazi Mustafa Kemal Türkiyesin - de kazanil şve k Imıya- cak savaş yoktur. 18 Ağustosta toplanacak kurul- tayda, tanınmış dil bilgilerinin de bulı ağını Öğr k bize se - vinç Veriyor. Demek ki; Türkün dilini bul - mak için ileri atılışı, sınırlarımızı aşarak başka ubus (2) ları da ken dine doğru çekmeğe başladı. Bize bağlılık ve yakınlık duyan- lar, dl işlerimize duygusuz kala - miyorlar. Dil derneğinin özlü çalışmala- ri, bize umduğumuzdan çok şey - ler adayor. (3). İkinci kurultayda bu adak (4) ların nasıl yerine getirildiğini gö- receğiz. - Bugüne kadar başarılan ı?ler, bugünden sonra başarılacak işler için bize inan veriyor. : 932 de yazılan herhangi bı_r ya zı ile 934 de yazılan herhangi bir yazıyı, yanyana koyup karşılaştı- racak olursak, aradan geçen iki yılın yazı dilimizde yaptığı büyük değişikliğe şaşar, kalırız. Z Belki iki yıl onra da bugünkü yazıların dilini çetrefil bulacağız. Kuarultayın toplanacağı günü, iple çeksek yeridir. Çünkü o gün, iki yıl önce atılan bir tohumun, birden bire yeşille - nip filiz verdiğini göreceğiz. Çatlayan ve filiz veren her to- hum ise, ergeç boy atıp ağaç ola- v bi; yine haysiyet kıran bir hâle götü- rüyor; Andr€ Maurois iş zaruretin- den kurtulmanın insanla tabiat a- rasındaki bağı kestiğini söylüyor; insanın insanlarla alâkasını da ke- siyor. “Tok acın hâlinden anla- maz” derler; tokluk içinde doğup büyüyenler nihayet kendilerini baş- ka bir hamurdan saymağa varıyor, fevkalâde egoist oluyor, işi zulme- kadar götürmeseler bile öbür in- sanları anlamalarını temin edecek muhabetten, “sympathie,, — den mahrum oluyorlar. l?işlbuki sana- tin esası daima insanı anlamak ol- ki asil ve zengin ailelerin çocukları sanate heves ettikleri, bu sahada bir şah- siyet gösterebildikleri zamahı bile ekseriya sırf ziynet kabilinden e- serler vücude getiriyorlar. Yaz- dıklazı kitaplar, yaptıkları resim- ler ancak küçük bir zümreye hi- tap ediyor, umumi bir. hassasiyet yaratmak kudretinden mahrum ka- lıyorlar. Gariptir ki “kara sefalet” içinde yetişenlerde, sanat sahasin- da, bu neticeye varıyor. Sanatkârlar ekseriya çalışmağa mecbur olan, fakat ekmeklerini te- min edecek işi bulabilen insanlar arasından çıkar; çünkü o hâl insa- nı bezdirmez, her sınıf adamlar ile münasebette bulundurur, hem- cinsini sevmesine, anlamasına mü- saade eder, Nurullah ATA Kır balosu Bakırköy İstiklâl İdman Yur- du azası şerefine dün gece Sakız- Ğ "M. SALAHATTİN 1 — Ünlü - Şerefli, 2 — U- lus - Millet, 3 — Adamak - Va- detmek. 4 — Adak - Vaat. İstanbul Erkek liselerinin. gece gezintisi İstanbul erkek lisesi mezunla- rı cemiyeti, 9 ağustos akşamına ait olmak üzere bir vapur gezinti- si tertip etmiştir. VT:ur saat 19 da köprüden 'kal- karak Boğazın bazı iskelelerine uğradıktan sonra adalara : gidile- cek, gece yarısını müteakip Mar- mara dolaşılarak sâbahleyin saat 7 de köprüye dönülecektir. — ; Gezintiye iştirak. etmek isti- yenlerin ve arkadaşlarımızın da - vetiye tedarik etmek üzere 7,8 a- ğustos günleri öğleden sonra İs- tanbul erkek lisesine müracaatları rica olunur ef. Hamiş davetiyeler vapurda da tedarik olunabilir. — — KAT'I ALÂKA a Kardeşim Cihat Asım Beyin şahsım ve yazıhanemle maddi ve manevi hiç- bir alâkası olmadığını, nam ve hesabr- İ ma hiçbir meblâğ tahsil ve kabza me- || zun bulunmadığını ve bu suretle ken- disinin yapacağı mür rım hükmü olmayup — bana bir zim- met ve mes'uliyet tevcih etmiyeceği- (l ni dost ve münasebette bulunduğum | zevatın nazar: ittilama arz eylerim. Bahçekapu, Anadolu Han No. 35 Tüccar komisyoncu Nihat Âsım (1654) GKe GT PÜ FT ZAYI — Beyoğlu , Yenişehirde 2 nu- merolu Milli Konserve fabrikasına —ait teşviki Sanayi kanunundan — muafiyet tla- ağacında Miltiyadi gazinosunda verilen kır bal: eğl li ol. muş ve yurt azaları hoş bir gece geçirmişlerdir. e Müdür şaşırdı. Maarif müdürü l neler söylüyordu. — — Şey.. efendimiz. — Evet. Sansaros denilen o çocu ' ğa o iki elmayı veren çocuk benim -oğlumdur! Maarif müdürü şöyle bir ihtiyat- İt dil kullandı: — Oğlum akşam üstü eve gelin- ce bu hırsız Sansarostan bahsetti. Bayram günü başına gelenleri an- Tattı. Çocuğa yanındaki dört elma- /|dan ikisini verdiğini söyledi. Ve de- di ki: Baba! Şimdi aklrma geldi, verdiğim iki elmayı ya çaldı der- ğlerse? Çünkü adına hırsız diyorlar. Halbuki istemeden ben verdim. Maarif müdürü ile husust mek- tep müdürü sokakta bulunup ge- şrüen Sansarosun mektubundan biç sezinti vermediler. — — Efendimiz, madem ki böyle- “dir. Biz de Osmanın cezasını kal- dırırız. ğ.. — Ne ceza verildi? ! P —— Milliyet'in romanı: 40 Yazan: AKA GÜNDÜZ — Hafif bir ceza. Küçük bir oda mı; var. Gündüzleri orada çalışa- cak. b — O odayı görebilir miyim? E Biran tereddüt.Sonra mubassır- lardan -biris'ne bir bakış. Ve son- ra kekeliyerek: — Hay hay efendim. İşareti alan mubasır tavan ara- sına koştu. Ayak patırdısına San- sarös çok korktu, — Sıçanların en büyükleri hücum ediyorlar sanmış- tı. Mubasır Sansarosu yakaladı ve nefes nefese: — Bana bak! dedi. Müdür beyi yalvardık, yakardık, kandırdık. Se- |. ni affetti. Ama bir şartla... Sansaros inanmıyan bir bakışl baktı. a — ??? ei Kifu sorarsa sorsun şunu söy- !_ıyfceksm: Dayak yemedim. Her ©vün yemeğimi — verdiler. Anbar mMmemurunun yanındaki küçük oda- rul â zeyi olmaştür. Yezili a- İnmak için mercine —müracaat edil- miştir. (1652) salll — Başka türlü söylersem tantu- na gidersin. O vakit müdür bey bi- le seni kurtaramaz. — Ben yalan söylemem. Burada kalırım. — Canının mı tatlı yalan mı? — Canım tatlı,. — Öyle ise böyle — diyeceksin. Yoksa buradan ölün çıkar. Kimse de sormaz. Yüzbaşı oğlu Cemale de ayni ta- limat, ayni şiddet verilmişti. Maarif müdürü kovandan çıkar- ken her şeyi düzelmiş, iki çocuk ta kurtulmuştu ama, içinde gene bir bit yeniği kalmıştı. Sokağa attığı mektubu kendi dilince o kadar a- teşli yazan çocuğun ağzından hiç bir şikâyet kelimesi — çıkmamıstı. Hattâ: Ş — Sen hırsız mısın? Dediği zaman çocuk sadece; — Bir daha yapmıyacağım. Demişti, Zaten *pek ilerisine dg gidemezdi. Gitse ne yapabilirdi? Herkes sırtını bir dayıya yaslamış, ettiği ettik, yaptığı yaptık. İşi tat- lıya bağlamak en doğrusu. Böyle de oldu. Her şey — tatlıya bağlanmıs göründü.Fakat çocuklar da derslerime ca!'ıstım. gene körküyorlardı. Kaç gün de- 3 AĞUSTOS 1934 N İi İnsanların biribirlerini aldatmak ta yarış etmeleri garip — bir haleti ruhiyedir. Bunun neticesi olacak aldatmak bazı insanlar için de â- | deta bir itiyat, bir ihtiyaç halinde. Daha çocukluğumda başlıyan bu aldanma keyfiyeti bütün hayat es- nasında devam edegelmektedir. Henüz yürümeğe başlıyan yav- ruyu korkutmak için: — Umacı geliyor, diye aldatırız. Bunda ne menfaat var bilinmez. İş- te bu umacı bütün hayat müddettin ce şekli şemailini değiştirerek bu in san evlâdının karşısına dikilir. Ze- baniler hortlaklar, şeytanlar, inler, cinler hep bu hurafe ihtiyacının do- ğurduğu mahlüklardır ve — bunlar hergün aramızda — yaşarlar, tıpkı canlı gibi. Tıpkı değil. Hakikaten canlı olarak. Aldanmak ve aldatmak bir ihti- yaçtır dedim. Tüccar, gazeteci, es- naf, doktor hepsi karşılarındakini aldatmak ihtiyacını duyarlar. Zira Fikretin dediği gibi “inan halük ezeli bir şifadır aldanmak” Doktor hastasına: ; — Bir şeyiniz yok. Geçer. De- mek mecburiyetindedir. Hasta bel. ki de muhakkak bir — ölüme mah- kümdür. Başka türlü nasıl söyle- yebilir. — Sen öleceksin. —Ölüme mah- kümsun da diyemez ya; İşte bunu gibi bütün meslek ve sanat erbabı hergün hattâ günde birkaç defa biribirini aldatmakta bir'birlerile rekabet halindedirler; Buna “mukaddes yalan,, denir. Aldatmak. Meşru bir aldatmak formülü vardır. Ve herkes bilir : “Lâdes,, bir tavuk, — bir piliç, bir bildirein göğsünden çıkan “Y” Hasene Hanım aldanmadı —Bende ! Hakikaten bu iki kadının inadı şayanı hayret. Bir lâdes tarihi yapıl *sa, bir aldanma ve aldatma şampi- yonluğu çıksa bunlar muhakkak ka zanırlar. Türlü vesileler icat edil- di. Türlü intrikalar, dalavereler ka- bil değil. Mümkün değil. Ne Naz- miye hanım, ne de Hasene hanım, aldanmıyacaklar. Bir gün Nazmiye hanımın aklma parlak bir fikir gel- di. Gene karşılıklı kafesler açıldı. Kahveler içildi. Sigaralar yakıldı. Bir iki hoş filân falan. Nazmiye ha- nımın çocuğu uyandı. — Hemşire müsaade. Orhan u- yandı. — Piş piş. Orhan uyumıyor. Naz- miye hanım Orhanı kucağına ala- rak p eye geldi. H hanım çocuğu olmadığı için Orhanı çok severdi. — Hele yaramaza bak. dedi ve çocuğu belki de uyutmak için elle- rini uzattı ve istedi. Nazmiye ha- nrm çocuğu Hasene hanımın kolla- rına bırakırken: — Lâdes. dedi. Fakat bu lâdes, aldanmak iste- miyen Nazmiye hanımın çocuğu tut mak için uzanan ellerinin açılıp havada kalmasına sebep oldu. Ha- sene hanımın kolları havada asılr kaldı. Ya Orhan? O, iki kat evin penceresinden so- kakta kaldırım üstünde kan revan içinde yatıyordu. Orhan öldü. Fakat Hasene ha-: nım aldanmaıştı. SEM . TEŞEKKÜR Zevcim Samsun Meb'usu Emin Beyin şeklinde bir kemik bu eğlenceli al- ölümünden duyduğumuz derin acıya danma oyununa vesile teşkil eder. Bilhassa kadınlar aralarında biri- birlerini aldatmak için yarış eder- ler. Kadınların galiba aldatmak i- şinde muvaffakıyet göstermeleri de bu “dâdes,, stajından ileri gelir. Çıt. Kemik kırltı. Haydi baka- lsm hangisi ötekini aldatacak? Bir ipek mendil veya ipek çorap. Âşık- lar arasında buse ile gerdanlık he- cayişine kadar varan tatlı lâdesl telgraf, mektup yollamak ve bizzat ta- ziyede bulunmak suretile iştirak zahme- tinde bul değerli arkadaşl , Ve- falr eş ve dostlarımıza ayrı ayrı teşek- küre teessürümüz — mani olduğundan hterem izle şükran ve hü lerimizin iblâğını rica ederim efendim. Samsun Meb'usu merhum Emin Bey refikası de vardır. Aksarayın kenar mahallerinde bir lâdes hikâyesini anlatayım da size siz de şaşın buna, Nazmiye hanımla Hasene hanım. Karşılıklı evlerde otururlar bu ev- ler bir'birine o kadar yakındır ki biribirlerine misafirliğe gitmeğe hacet kalmaksızın pencereden ko- nusurlar. Aksarayın dar mahalleri- ni hepiniz tanırsınız. Öğle vakti. Bu dar sokaktan kim geçer. Tenha yaz günlerinde Naz- miye harımıla Hasene hanım kafes- leri açtılar mı? İşte m'safirlik kah- veler pişer ve pencereden biribir- lerine verilir. Nazmiye hanımın cı- garasını Hasene hanım pencereden uzattığı gibritle yakar. Nazmiye hanmıla Hasene harim gene bu pencere sefalarının birinde bir lâ- des tutuşurlar. Nazmiye hanımın penceresinden uzanan bir lâdes kem'ğini Hasene hanım penceresinden uzatarak kır- dı. Çıt. Kemik kirildı lâdes!! — Ben dünyada aldanmam. konuştular, yüzüne baktılar, ne de yüzbaşı oğlu ile. Ne olur ne olmaz Zaten işin içyüzünü bilmiyorlardı. Bilselerdi de ne çıkacaktı.? Konuşmak yasağı kalkınca San- saros Mızmır Ali ile Virgül Ahme- de olanınm bitenin doğrusunu anlat- tı. Fakat hiç birisi de çocuk kafa- ları ile bu işlerin içyüzlerine akıl erdiremediler. Sonbaharın ortasına kadar San- saros rahat etti. Yani dayak ye- medi. Sonbaharın ortasından sonra ak- la geldiki kışı sert olan cepheler- deki askerlerin çamaşırları yoktur. Donanma Cemiyeti Reisi mebus olabilmek için bu işe sarıldı. Himayeiyetiman heyeti reisi sa- nisi vilâyet idare lisine aza ol- BELKİS MEVLİDİ ŞERİF Ağustı üçüncü bogünkü cuma günü cuma kip Üsküd. da Doğancılar parkı karşısında Nusuhi efendi cami şerifinde Selim Bey ve Lalinap Hanım — vakıfları mütevellisi Ramiz Paşa mahtumu Selim Bey tarafın dan şühedanm ervahına hatmi şerif ve mevlüdu nebevi okutulacaktır. Duada bulunmak arzu edenlerin hazır bulun- | İ maları rica olunur. Deniz yolları İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprübaşı Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdarzade Han. Tel 22740 Ayvalık Sürat yolu MERSİN vapuru 4 Ağustos CUMARTESİ 17 de Sirkeci rıhtımından kakacak ve Ayva- İrk yolunun mutat — iskelelerine uğrayarak İzmir'e gidip döne- cektir: (4391) İş; gene, hiçbir şey olmak iste- miyen mektep muallimleri ile, ne olacaklarını henüz kestirebilecek çağda bulunmayan mektep ço€tuk- larına kalmıştı. Mektepler, buzlu cephelerde dövüşen kahramanlara — çamaşır önderebilmek için mü el ter- tip etmişlerdi: Her iki mektebin birleşip her cu- ma gecesi belediye sinemasında bir müsamere vermeleri kararlaştırıl- dı. Mektepler kur'a ile ikişer ikişer ayrıldılar. Habire program yapıyor lar. Ha bire biribirinden güzel müsa- mere vermeğe haırlanıyorlar: Darülitam da Hanefi Sultan ilk ktebi ile beraber mü e ve- mak için bu işe sarıldı. Tesanüdü Osmani ve mili tica- ret anonim şirketi umum müdürü mütekait valilerden bilmem ne B. âyan azalığına kapağı atmak için bu işe sarıldı. y Müderris İmadettin efendi haz. retleri kazasker, hiç olmazsa Şey- hülmeşayih olmak için bu işe sa- rıldı. Bir patırdı, bir kütürdüdür gi- diyordu. Fakat ortada — hiçbir şey dilerse o kadar gün ne Sansarosla voktu Bugünkü prograt! ISTANBUL : ç 18,30 Plâk neşriyatı, 19,20 w berleri, 19,30 Türk muüsiki neş! (Ekrem, Ruşen, Cevdet Beyler V€ chie, Nazan Feridun, Nedime n lar Ovrik Efendi). 21,20 Ajans ve ÖL | sa haberleri. 21,30 Radyo ork_lm““j— rafından sigan musikisi ve hafif m 223 Klz. VARŞOVA, 1345 m. 20,15: Plâk. (Salon musikisi. .) mâ:",y vesaire, 21,12: Senfonik konser (stüdJ? Haberler. 22,10: Haberler. 22,20: konserinin devamrı. 3: Föyton, 23,15: Di sikisi. 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m 13 - 15 Haberler. 19: Rasathane b 19,05: Karışık konser. 20: Konferant: Radyo orkestrası, 21: Konferans. 21,15? musikisi konseri, 21,45: Musahabe. 221 ler, 23,30: Kahvehane müsikisi. 230 Kbz. LÜKSEMBURG, 1304 m. Holânda süvarest: 21, Haberler. 21,20! 22: Piyano konseri. 22,35: Hille k " Senfonik halk konseri. 3,30: Dans plâklarfi: Khz. PRAG, 470 m 18,40: Prag. 18,50: Haberler. 18,55: habe. Plâk, — Musahabe, 19,20: . 19,55: Haberler. 20,10: Sak$ Opera plâkları. 22: aHberler. Plâk. 23,45: Rusça haberler. Kbhz, BRÜNO, 325 m. a 18,45: Plâk — Musahabe. 19,10: Plâle VA Almanca neştiyat. 19,55: Prag. 20,20: $ nanın eserlerinden musiki, 20,45: Prag: * Tagannili konser. 22,30: Plâk, 23: Prag: Khz. BRATISLAVA, 298 m. . 18,.50: Plâk, — Spor., 19,15: Mıcırı:_" riyat. 19,55: Prag. 20,10: Taganni opte! ',i y piyano refakatile. — Musahabe, 20,45: $ 23,45: Macarca haberler. | Khz. MORAVSKA - OSTRAVA, 296 îj 18,10: Prag. 19,20: Almanca neşriyat: Prag. 20,20: Brüno. 20,45: Prag. ; 545 Khz BUDAPEŞTE 550 m. gi 21: Üç birer perdelik — köylü Mng K Rajter idaresinde opera orkestrası, 24: D" ) musikisi, 191 Khz. Deutschlandsender. 1571 m- 21157 — “Lüderitz - Bucht,, — isi ç 21,45: Dans, 23,: siyasi haberler. 23,15: B ler. 24: Aans müsikisi. 904 Khz. HAMBURG, 332 m. z V 21,45: Neşeli hafif musiki, 22,15: v lk konser. (Max v. Sehillinga). — 23: aHberler |İ 23,20: Musikili. program arası 24: K, Hamt” vn eserlerinden tiyatro sahneleri, 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 19,30: Musahabe. — Orkestra ş Edebiyat. — Musiki ve tagamnili neşriyat: Ecnebi dillerde musahabe. . 832 Khz. MOSKOVA (stalin) 360 m. , |— 19,30: Senfonik konser. 22: Dans musikifi 592 Khz. VIYANA 507 m.: L 20,55 Anton Dvorak'ın — öserlerinden 9 sazlar konseri, 23,30 Son haberler, 2307 | Konserin devamı, 24,30 Dans musikisi. 686 Khz. BELGRAT 437 mt RE . 21 Zagrep'ten nakil, 23 Haberler ve saMi' ayarı, 23,10 Dans plâkları, 23,50 Kahvehât' musikisi, l —— (£ Tebpebası Belediye bahçesinde Katanbul Belidiğisi — 2-8-934 Perşembe — | ŞehirTiyatrosu vünü akşar aat O B Y HAYA! T 3 Perde Yazan Ekrem Hava yağmurlu olduğu takdirde tem” t siller kışlık sahnede verilecektir. Besteleyen Reşit. 4714 —| Dr. İHSAN SAMİ Tifo ve Paratifo Aşısı Tifo ve Paratifo hastalıklarına tutulma- mak için tesiri çok kat? muafiyeti pek emin bir aşıdır. her eczane ve Ec;(:gşlc' polarında bulunür. genema . | 562) 3943 mMilliyet | Asrın umdesi “ MİLLXYET’E “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için L. L, K. K. 3 aylığı v 5.ç ü &'T GA PK AO 7 B0 p £ü eee svi ee 14 — B— Gelen evrak geri verilmez— — Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete vt matbaaya ait işler için müdiriyete müra- caat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliye- tini kabul etmez, e v a A BOR YO T FD ken ve sollocadaki teyzesine sırı — tan çocuklar... €| (Milit felâket) şiirini; yanmdâ” — ki arkadaşının eteğini çeke ve çiğnediği sakızı sonra kedisine — de biraz çiğ k için saklaması” — nı işaret ede ede okuyan çocuk- — İavık Yaşasın hükümeti mübeccele- — miz! U Varolsun vali paşamız!  Vatan bizim canımız feda olsun — kanımız! Gömlek isteriz! Don iste riz! diye haykıran çocuklar... Zaferden zafere konşuyoruz! Diye bağırtılan şehit çocukları.." Yalanı doğru, doğruyu — yalan gösteren monoloğlar. f rayı ak, akı kara — göstereln — ler... Bütün bunlara cumalar” — h recekti. İki mektebin — müdürleri böyle şeyleri çakmadıkları için, iki mek- tebin mualimleri birleştiler ve ken- di aralarında bir müsamere progra- mı yaptılar. Yalnız iki mektebin muallimleri programın bir maddesi üzerinde gayet gizli — konuştular ve gayet gizli prova yaptılar. Galiba sürpriz yapacaklardı. (Vatı ıstırabı) ini okurken burunlarımı şakır şukur ca geçit resmi yaptırdılar. Bütütü bu programları idare heyetleri kur” — du- Çünkü onlar idareci idiler. K Genç muallimlerin tertip ettik- — leri programlar hep geri çevrili- — yordu. Bunun içindi ki darülitamla * Hanefi Sultan ilkmektebinin mı han limleri programluarının bir madde- ) sini gizli tutmuşlardı. & Sıra bunlara gelince; halk, beler — diye sinemasının salonunu, localar — rını tıka basa doldurdu. Çünkü h: €Bitmedi) —

Bu sayıdan diğer sayfalar: