Sıhhi bahisler Mikrop Bombardımanı “Times,, gazetesinin eski başya- zıcısı Wichan Steed ingilizce Ni - neetenth Century adlı bir mecmu- ada ortaya bir lâkırdı fırlattı: Al- manlar bir mikrop savaşına hazır- Janıyorlarmış. Daha 1931 denberi işe başlamış- lar, birtakım Alman hafiyeleri Pa- ris Metrepoliten'inin ağızlarındaki hava çekişlerini ve büyük yapıların kuluvarlarndaki o hava (© akın- tılarını o tetkik ile uğraşmışlar.. Maksatları şehrin içinde mikropla- rın yayılmasını kolaylaştıracak en uygun şartları öğrenmek imiş... Birçok büyük şehirler üzerine yapılacak havai saldırış plânları daha şimdiden hazırlanmış; bu şe- hirlerin başlıcaları: Paris, Tyonvil, Meç, Strasburg, Belfır, Nansi, Brie Verdün, Epinal Tul, Marsilya, Li- yon, Le Sen Etiyen, Rube ve Tur- kuvan imiş... Sanlı, ünlü İngiliz yazıcısmın or- taya çıkardığı bu gizli plân her yer- de ve bilhassa Almanların mikrop saldırışlarına ilk hedef olacak o - lan Paris halkı üzerinde merak ve heyecan uyandırdı. ... Zararsız mikroplarla tecrübeler yapılmış, metrepoliten ağzına ko- nulan mikropların hava cereyanile etrafa yayıldığı anlaşılmıştır. Mikropların hava vasıtasile et- rafa yayılabildikleri gibi yerde sı- ra ile evlere kadar girenler var: Ti- fo mikropları ve Lefler Klebs mik. ropları gibi Tüneller içerisine mikropları sa- lwermek ve bunları yolculara te- neffüs ettirmek düşünülmüş ola - bilir. Bu mikroplar uçaklar vasıtasile gökyüzünden yere dökülebilir mi? Mikroplarla yüklü ağır bir madde- nin yukarıdan dökülmesi düşünü- lebilir. Rüzgârların lâyikile tetkik edilmiş olması sayesinde bu mik - roplar istenilen yerlere kadar sü- rüklenebi İlmi usülleri kullan- mak istiyen bir erkâniharbiye he- yetinin düşman memleketlerine bu İaşık hastalıkları yaymak için mik: rTopçulara müracaat edeceklerini düşünmek doğru olsa gerektir. Basillerle doldurulmuş obüsler veya bombalar atmak mümkün ola- maz mı? Obüslerin, bombalarm patladıkları esnada çıkaracakları sıcaklıktan dolayı bu mümkün ola- maz, Çıkan sıcaklık mikropları öl dürü Düşman safları arasma © salgın hastalıklar salmak istiyenler kul - landıkları silâhların kendilerine de zararı dokunabilir. Düşman ordusunda bulaşık has- talıklar salgını çıkarmak her iki ta- raf için de tehlikeli olur. Biribiri- ne düşman olan ordular arasında aşılmaz engeller yoktur. Karşılık- İr iki ordudan birinde çıkan bir sal. gm hastalık ötekine de bulaşır. Bü- yük savaşta 1918 grip salgını buna örnektir. Cephe hattının her iki ta- rafında da grip birden görülmüş - tür, Doğru olduğuna kolayca hükme İunamıyan bu mikrop savaşı müm- kün olsa bile bunun ağır mes'uliye- tini yüklenenlerin nasıl bir tehli - keye doğru koştukları anlaşılıyor. ... Bu, çok kere olduğu gibi, düş - « man erkâniharbiyesinin halkı kor- kutmak için savurduğu bir tehdit olabilir. Patlak veren bir hastalık Bu küçük Karadeniz balığı beş on dakika şaşkın şaşkın kulaç attı lışıkları bir türlü göremiyordu. Ge- ne arkaüstü yattı, dinlenmiye baş- ladı. Epeyce yorulmuştu. lan Reis çiranm söndüğünü görmüştü, Acaba ne oldu? Bekle- di. Çira yanmayınca bir el silâh daha patlattı. Ne kadar yerinde ve zamanında bir patlatış. Çocuk babasının çok, hem pek çok yakın- da olduğunu bu sesten anlayınca ayazı çıktığı kadar bağırdı: — Baba! Baba!! Baba!!! Birkaç kulaç öteden ve denizin © karanlık ortasından gelen bu ses rm Reisi şaşırttı. O da seslen- Osman! Osman!! Osman!!! Çocuk cevap verdi: — Benim! Geliyorum! — Ne yaptın sen çocuk! Ağzı su dola dola: — Sana çabuk geliyorum! Bir ip attılar, Çocuk Osman ipe sarıldı.. Kavanozdan havuç turşu- Maskara akıntısının hikâyesi... Vaniköy ile Çengelköy arasın « daki yolun kıyısında bir akıntı var- dır. Boğaz sularını karış karış bi- len en tecrübeli kayıkçılar bile bu akıntının önünde saplanır, kalır - Tar, Geçen gün, bu akıntıyı geçip kayığı rıhtıma yanaştırmayı dü « şündüm. İhtiyar kayıkçıya: — Sular, pek kabarık değil, kâ- rekleri hele bir zorla bakalım, ya- naşabilir miyiz? dedim. Kayıkçı ümitsizce salladı: beyim, sen ne söylü- yorsun, ona Maskara akıntısı der. ler. — Maskara akıntısı olmaktan ne çıkar?.. Bilgiç bir tavırla gülümsedi: — Sultan Mahmadun altı çifte kayığı bile bu akıntıyı sökememiş.. Sordum: — Sen nerden biliyorsun? — Maskara akıntısının hikâyesi vardır. Dur size anlatayım: Efen- dim, vaktile Sultan Mahmut, altı çifte koşulu kayığı ile buradan ge- çerken, hamlacılar oldukları yerde kalmışlar. Ne ileri, ne geri.. Pa - dişah ta kızmış: — Yapışın, küreklere... Şuraya yanaşacağız, (diye emir i Vermiş ama, deniz ferman dinler mi? İriyarı, altı hamlacı, yarım sa- atten fazla uğraştıkları halde akın. tıyı bir türlü geçememişler. Tam bu sırada, çelimsiz bir kayıkçı, ters kürekle, hayığını akıntıdan geçirip sahili tatanca padişah oturduğu yerden: 0 Hay maskara hay.. geçti be! diye haykırmış. O günden sonra a- kıntının adı da Maskara akıntısı kalmış. Hikâye hoşuma gitmişti. İhtiyar kayıkçıya: — Peki ama, dedim, o çelimsiz kayıkçı gibi sen de ters kürek kul- lanarak yanaştırsan olmaz mı? Alnından nohut tanesi gibi akan terleri silerek: — İyi ama, a beyim, dedi; bende akıntıya kürek çekecek hal kaldı mı? KULAK MISAFIRI © MİLLİYET PAZ | Öz dilimizle | Bir çanak çömlek evini gezdim! Göksu ilerisinde, topraktan ça- nak çömlek çıkaran bir yapımevi bulunduğunu işitirdim. Geçen cu- ma, kayıkla oraya kadar gittim. De renin ağzını, yosunlu çamur biri » kintileri kaplamıştı. Taşyapısı sağlam köprü ile ya - mıbaşındaki bu temizlenmemiş de- Te, öyle aykırı düşünüyor ki sende ler gibi oldum. "Avrupadan apansız Orta Asya göllerine atlamış gibi ığa uğradım. Güzel Göksu, bu kadar başıboş mu btrakılmalı idi? Yula. ren yükü ile iki büklüm olan sö, lerin arasında akacağı yolu şaşır- muş ta karaya vurmuş gibi görünen bu durgun çamurla suyu larca sonra da, ben böyle mi görmeli i- dim? Derenin biraz daha ilerisin- de, kimbilir kaç yıl öncenin yapısı birtakım ev iskeletleri vardı. Dere- ye bakan gözlerine siyah örtüler çekmişlerdi. Sanırım eski şen ve sakrak Böksaya bir daha göremi- yecekleri için!.. Sazların yer yer tıkadığı dere, göttikçe daralıyordu. Kısa bir dönemeci dönerken, tahtaları kararmış yıkık bir yapı i- Kayıktan çıkarak birkaç adım siz, isteksiz sordu: — Ne ararsın efendi? — Birkaç çanak almıya geldim, Küsmüş gibi başını çevirdi: — Çanak halmadı!.. Uç gün son- ra gel! — Neden? — Daha kurumadı... Fırına ata- cağız ki kurasun. Yapımevinin içine girdim. Bu - rada, kantere bulanmış bir adam, ayağı ile döndürdüğü demir bir yu- varlağın üstünde çamura istediği biçimi vererek turşu kavanozu ya- pıyordü. — Kolay gele! diye seslendim. Işini yarıda bırakmıyarak mard- dandı: — Eksik olma! — Bütün gün böyle çalışır mı - sın? Talebe birliği gezintisi Birliğin yıllık gezintisine işti- rak edecek arkadaşlara: o Vapur 15.7.9034 pazar günü saat 9 da köp- rüden kalkacak ve öğleden sonra iştirak etmek isteyenleri almak üz- re saat 14,5 tekrar köprüye uğ- rayacaktır. O gün muhtelif mü- sabakalar yapılacağından bu mü- sabakalara girecek arkadaşlar spor an da beraber getirmeli- irler, salgınından korunmanın düşman için de kolay olmadığını bu halkın bilmesi lâzımgelir. Unutulmamalıdır ki düşmana si- lâhla karşı durmak mümkündür ve bu imkân kahramanlara yakışmı - yan bu silâhı kullanmak hususun- da herhangi bir muharibi tereddü- de düşürecektir. Böyle bir teşebbüsün milletler a- rasında uyandıracağı aksi amelde bilinmez değildir. Sınırlar açıktır. Salgın hastalıklara tutulanlar, ev- lerine döndükleri zaman O kendi milletleri efradına da o hastalığı bulaştıracaklardır. Bütün insanlığı ayaklandıracak olan böyle bir çıl- gınlığı yapmıya kim kalkışabilir? Dr. Rusçuklu HAKKI Yazan: AKA GÜNDÜZ su çıkarılır gibi çıkarıldı. Sırsık - lam. Up uzun boylu, kemikli, yıf babasının üstüne öyle bir atılış atıldı ki iki dizi babasmın iki kol. — Belli olmaz, işi bilir... kuruş gündelik altrsin. — İşi bilir!.. Yaşlı bir adam ilerledi:'** — Buranın ustası sen misin? di- ye sordum. — Benim!.. dedi. gi bilir. — Bu yapı eski bir yapıya benzi- yor? — Yüz yıllık olmalı., — Toprağını dereden mi taşı - unuz? — Hayır! Büyükdereden getirti- yoruz, Düşündüm: yüz yıldır hiç değiş- miyen bir yapımevi ki, Barım (1) « toprak, yapıcısı da Yüz yık dır hep o iş.. hao o işçi... Hep o bas makalıp çanak çömlekler.. Boyala- rını bile değiştirmeyi düşünen ol - mamış... Siz bulun artık, bu taşıma su ile değirmen döner mi? Elektri- ğin girmediği © yapımevinden ne beklenebilir ki... Kol gücü, maki- ne gücüne karşı ne yapabilir ki?.. Bilmiyenler bilmeli: Yurtta, ka- Zanç getirecek büyük yapımesleri (1) Barım — Mal, (2) İrteki — Ip - tidak, dum. Sen bugün geleceksin diye hamsi pilâvı pişirdi. Peynirli mısır unu bulamacı yaptı. Şekerli kaygâ- Na da var. Hasta olsaydı yapamaz- e. Osman'ın içi içine sığmıyordu. Uzak ellerden ne getirdiğini sora- caktı ama utanıyordu. Zaten hiç- bir sefer dönüşünde böyle bir şey sormazdı. Çünkü babası arsız arsız sormasına meydan bırakmadan ne getirdiğini söylerdi. ai mengene gibi kenetleyiver- li — Ha benim Osmanım! Bir da- ha böyle yaparsan senin baban ol- mıyacağım ha! Bunu eyi bilesin, Babanm bir arkadaşı da çıkıştı: Ya biz olmasaydık ta, ya çıra ini bilmiyen birisi olsaydı da, ya ikinci silâhı atmasaydık ta... Öbür arkadaşı da çıkıştı: g— Sansaros ama, bu kadar da Sansaros'luk olmaz, da! Osmanı ambara çektiler. Islak donunu çıkardılar. Vücudunu ku- ruttular ve bir paltoya sardılar, — Anan nasıl Osman? — Seni bekliyor. sormuyorum. İyi mi, ge- ne hasta mı? onu söyle. da gürcü kurabiyesi yiyen Osman kulak kabartıyordu. Kara- mel, çiçekli bisküvit, çay falan her seferki şeyler. Acaba yeni ne var? Babası ambara eğilip seslendi: — Osman! sana bir flober getir- dim! j Ra Kaç —Tü üçük küçük fişekleri var, İçi barutla saçıma dala Sar. ma, üveyik, tarlakuşu vurursun. Bir arkadaşı gülerek lafa karış- — Da! Anlıyacağın ağaca, du. vara, dama, serene tırmanmazsın. Sansarosluğunu yerden edersin da! Ben de sana bir şey getirdim. Bir şey deği, iki şey... — Bıldırcın ağı getirdim. Bir de kanatlı demir. , Osmanın gözleri karanlıkta par hi yürüdüm. Yarıçıplak bir işçi, istek | Kadın Birliği komisyon larını nasıl müdafaa ediyor? Kadın Birliğinden: Milliyet gazetesinin 10 temmuz 934 tarihli nüshasında, Günün Gölgesi sü- tununda ve ahlâkta birlik yazısına ce yaptır. Milliyet gazetesinin 6 Haziran tarihli nüshasmda Günün Gölgesi tununda neşredilen yazısına cevap olarak 5 Temmuz tarihli bir yazı gön dermiştik. Hakkı müdafaası olan bu yazmın her nedense ancak 10 Tem - muz tarihinde maksat anlaşılmaya - cak kadar ufak bir kısmı neşredile - rek birçok mülâhazalar da beyan edil di. Efkârı umumiye karşımdada maksadın anlaşılması için yazının ay deriyoruz, bunun tamamen neşrini rica ederim. Mümtaz Faik B4. nin yazısındaki bazı noktalar da son defn olmak üzere cevap veriyoruz, Milliyet gazetesini 296-934 tarihli nüshasmda ve Günün Gölgesi sütu - Bunda dünya kadınlığının üzerinde uğraştığı beş komisyondan biri olan Ahlâkta Birlik komisyonu şu üç mev- zun kendine toplar: A — Kadın polisi, B — Kad ve çocuk tcareti € — Evlenmemiş annelerin çocuk: larının vaziyeti, 'Bu komisyonun üzerinde uğraştığı ahlâk mefhumuna gelince bu çalışma umumi ahlâk seviyesinin yükselmesi yolundadır, kamınlarımızla da esasen kabul edilmiş olan ahlâk birliğine de istenilen ve yapılması olan seyler ancak umumi bir terbiye ve za man meselesile kabili haldir. Bununla da aile kucağının vereceği şuurlu ter biye ve meketp hayatının telicin ede - ceği yüksek ahlâk mefhumu nesiller üzerinde yapacağı tesirlerdir. Yüksek medeniyetin geri insanlık düşüncele - rine takılıp kalmasr insanlığın zarar- larıdır. Barun için bugün geri düşün | celerin yüzünden aramızda yer etmiş Shlâk ölçüsünün bütün dünya sevi - Yesi ve yeni Türk cemiyeti seviyesine göre yer tutması icap eder. z N Bugün insanlık düşüncesinden öl - gü alan cemiyet için diğer cinsi değil İasanidir. Zararlı olan fili ise menet - /k cemi ”* Geri düşüncelerin bugünkü çevre- de açık olarak görülen zararı kadın mevsanu da alâkalandırdığı dünya kadınlığı böyle bir yol aşmaya koyulmuştur. ee gaye ta- ile umumi ve insanidir. mamile na a Kadın Birliği Ahlâkta Birlik Komiryanu | Kadn polpis resmi elbise giymiye- cek ve kasatura tabanca gibi ölât ta- tımıyacak, müsademelere girişmiye - | cek, sarhoşluk hâdiselerinde kol kuv- | yeti göstermiyecek, yalnız zafa kapı lan kadınlara doğru yol gös recek kimsesizlerin kayırıcıs olacak, sokak cocukların hayatmı takip ile onlara bir ana gibi yol gösteretektir. Vazi - feri şefkati, analık ve mürebbiyelik kudretlerini bağlayan polis kadın bun | larin candan uğraşacaktır. Çocuklar. | dan başlıyan terbiye ve koruma ile w- | 'mümi ahlâkı vikaye ederken gizli | hastalıkların da önüne geçebilecek ğ tir. Evlenmemiş annelerin vaziyeti meselesine gelince: ee bunun için söylenecek ve istenece' bir nokta dahi olmasa bu &rf insani | ve beynelmilel bir gaye olmak dola- | yeile bizim de çalışmamız bir veci - bedir. Ahlâkta birlik isminin gayesi | ise yukarıdaki mektubumuzla anlaşıl- maktadır. Türk Kadın Birliği Umumi Kâtipliğinden gerek... Bir kunduracı üç sünd. bir ç'$t kundura yaparken, bir va- pımevi, banun eşinden günde bir- kac bin çift çıkarıyor. Adam, devle güreşemez. Bunu iyice kafamıza koymalıyız. Yüz yıl önce kurulan bu İrteki (2) vapım- | evlerinin son döküntüleri bilmem ve kaç yıl, ayakta darabilecek- ler?.. . M. SALAHADDIN par yanmıya başladı. İşte buna can dayanmazdı! Bıldırcın ağını gerilere gerecek. Sonra yüksek bir ağacım tepesine çıkacak. Bıldırcınların denizden gelmesini bekliyecek. Tam geldi - ler mi? kanatlı demiri ağacın te- pesinden bırakacak. Bu demir dal- lardan aşağı düşerken şahin, atma- ca uçuşunun sesini verecek. Bıldır. cınlar şahin, atmaca baskınma uğ- radık sanarak hemen yere inecek- erler. 2220: Radye Habarlar. 23,30: Kahvehane konseri. 730 Khz, LÜKSEMBURG, 1304 m. Zile Dans musi 23,501 Musahabe, 224 Plâk, 22,30: Plük. '23: Plâk. 23,30: Dama m sikisi Ctaganmili) 638 Kiz. PRAG, 470 Musahabe, 21,30: 1. — Radye or kestrası. 24: Dans plâkları, 401 Kis. MOSKOVA, 748 m. Sabak kon Edebi neşriyat. 832 Kr. MOSKOVA, (Stalin) 381 m. 19,30: Senfonik konser. 22: Dana musikisi 545 Kh. 19,30: e 23,45: Dans musikisi, 24,30: Kurina slgam ta kama, 191 Khz. Denitechlamıcmder 1571 m. 21: Karık musikiken — mürekkep popari. 73: Haberler. 23525: o Musahabe. 24; Neşeli havalar ve dans musikisi, Kis, VIYANA 507 lar Piyano refakatile, 21,05: kalacaktır, Holrer takım heyeti iştiraki ya popurisi. 235 teden Sigan mu- sikisi, 2030: Dans mu İVAPURCULUK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ İSTANBUL ACENTALIĞI Liman Han, Telefon: 22925, Trabzon yolu Tarı Yinmız PAZAR günü saat 20 de Galata rihtemmdan kalkacak. Gidişte Zon- guldak, İnebolu, Ayancık, Sarasım, Ünye, Ordu, Giresun, Tirebolu, Gö- rel, Trabzon ve Rizeye. Dönüşte bunlara ilüveten Of, ve Sürmeneye uğrayacaktır. illiyet Asrm umdesi “MİLLİYET” ör. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK LK. Gelen evrak geri yerilmez— Müddeti göçen münhaler 10 kuruştur Gazel matbunya ait işler için müdiriyete müra- cast edilir. Gezetemir ilünların mes'uliye- tini kabul etmez, Halkeyinden * şuhosi hi Evimiz İçtimai Ya imayesinde teşekkül ed. tarafından yoksul adın sak ve | satıl delâlet etmek için VE terinuzda | sarayında açılacak yerli mallar 8: > de bir pavyon temin edilmiştir. EBE, her türlü el işi yapıp ta bunları (El etmek veya salmak isteyenler her PİE! 14 den 17 ye kadar eşyalarını l Cağaloğlu merkezinde bulunacak komiteye getirip makbuz mukabilin! lim edebilirler. Istanbal asliye * mahkemesi hukuk dairesinden : Hafız Hasan efendi tarafından mut paşada Mengene Tasvir 40 17 No. da Emine hanım aleyhine olunan tahliye davasmn gıyaben © yan eden muhakemesi nelicesindet kür hanenin fuzulen şağili olduğu #9) şılan müddaaleyha Emine hanmırm # kür 17 No. lu haneden (tahliyesin8 1176 kuruştan ibaret olan masarifi 9 hakemenin de mezbure uhdesine tah Bine dair sadır olan 306-934 tarih 34-506,151 No. ha ilâmın Gi bazırı meçhul bulunan mu U.M. K. mun 141, 142 inci maddesi cebince ilinen tebliğine karar ve ilâmın sureti de mahkeme d nesine talik edilmiş olduğundan leyha işbu ilâmın neşri tarihinin smdan itibaren on beş gün zarfmda ruku kanuniyeye tevessöl etmediği Grde bu baptaki hükmün iktisabı yet edeceği ilimm tebliği o makam kaim olmak üzer ilân okumur. (1123) Istanbul Tapu başmemurluğundas Tavaşi Süleyman ağa mahallesinin * terazisi sokağında eski 13 mükerrer X. | ni 37 ON. lu bir kıta arsanm Tavaşi leyman ağa imam ve müezzinlerine sof ruta Bayazıt Bey vakfından olan m yen mahallin tapuda kaydi olmadı 1515 o. lu kanun mucibince hazine mına Tapuya raptedileceğinden m gayrimenkule tasarruf iddiasmda bul Benlerm on çün zarfında İstanbul İ pu başmemurluğuna müracaatları iü olumar, (1120) ç İIHTIRA İLANI (| “7 şeklinde iki demir ile müteşeld 4 oluklu seren ” balıkında istihsal 1 | men 42:1930 tarih ve 839 munnralı İİ | töra beratı ba defa mevldi fiile konnsiÜ| üzre nkere devrüfereğ veya icar edil” ceğinden talip olanlarm Galata'da, <i sik. Rıhtım Hanında Robert Ferriye racaatları ilân olumur. (1140) ZAYI ÇEK Istanbul'da demir tüccarı ne? Lütfi Bey emrine Adapazarı Türk T”| caret bankası İzmit şubesinden 4 61904 numaralı ve 1357-034 tarihli 2 liralık çek zayi olmuş ve iptali için zimgelen muameleye teşebbüs edis. olduğundan zuhurunda hükmü olm ğr ilm olunur. İzmitte Umran Ge hânesi sahibi Esat. (1116) Harik Hayat Kaza ve Otomobil Sigortalarmız: Galatada Ünyon Hanmda Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan Kumpanyasına bir kere uğrama Telefon : Beyoğlu 4.4888 ortaya çıkar. — Çivili boncuk ne? — Ha uşak! O çok keyifli bir o- yun: Bir mukavvanın üstüne yirmi otuz çivi çakmışlar. Onu şöyle bi- raz uzağa koyuyorsun. İçi delik boncukları çivilere atıyorsun.Han- gisine geçerse, dibindeki numarayı kazanıyorsun. En çok numara alan oyunda baş oluyor. Taka bir şcırdadı, bir hışırda- dı, bir sallandı, bir sürtündü. Kıyı. ler. Habire yürüyecekler. Hepsi a- ğa tekrlacaklar. Osman az kalsın: — Nerde? şimdi ver? Diyecekti. Ama utandı. Babası ile anası ona arsızlık etmemesini öğretmişlerdi. Babasının öbür taka arkadaşı da öncekinden geri kalmadı: Ben ne getirdim bilir misin Sansaros Reis? Osman ses çıkarmadı. gözleri bir daha parladı: Ye — Bir resim kitab getirdim. Bir de çivili boncuk oyunu getirdim. Ve anlatmıya başladı: — Resim kitabı çok güzel. İçin- de hep kurtlar kuşlar var. Sonra yanlarında bunların noktalı biçim- leri var. Bu noktaların üstünden kalemini yürütürsen hep o resimler Sadece ya yanaşmışlardı. Arkadaşlardan biri yarmki güm rük işleri için takada kaldı. Öleki paltoya sarılı çıpçıplak Osmanı o- muzladı. Kaplan Reis te bir zem- bil alarak yola düzüldüler. Beş on dakika sonra eve gelmişlerdi. Hasta kadın biri beş, biri yedi numaralı petrol lâmbalarının ikisi- ni de yakmıştı. Bu ışık eve şenlik veriyordu. Osman sırtma bindiği adamın kulağına fısıldadı: — Elbiselerim, çaputlarım, hepsi kumlukta., — Ben gider getiririm. Babası odadan girince anasma dan sigorta yaptırmayınız. 3836 | Kaplan reis arkasına baktı. Ç” cuğunu göremeyince anasmın saf alnını ve yemenili saçlarını öptü Osman öteki odanın dolabı bir mintan, bir don çıkarıp gi, di. Beriki odaya geldi. El Osmanın babası, Osman deni* de yaptıklarmı anasma anlatıyo du. Kadıncağız iki sıska eli ile İ sıska dizini dövüyordu: — Ha, deme! Sahi mi? — Bu kadar da Sansarosluk maz! da! Sen buna anlat! Bu cuk yalan söylemez, iftira e doğruluktan ayrılmaz, ama — artık, Sansarosluktan © vazgeç$” Bir gün başıma bir belâ gelecek. Kaplan Reisin birdenbire aklı! gelmeseydi sormazdı: — Babanm işi ne oldu? Kadı & ne dediklerinde direniyor mu? — Kadı kaymakamı kovdurd Üç yıl sonra bizden mem harcı istiyorlar. Reis gelsin de relim dedim. Seni beklemedilef. | Ocağın üstünde Istanbulu kut Çanakkale Kaymakamının vardı ya. .. — Mustafa Kemal Beyin? — Ya.. işte onu aldılar, çerçevesi, kâğıdı ile sattılar; K sam harcma yetmemiş, yarın vi geleceklermiş. bir şey #* satacaklarmış. » » $ le -— Bitmedi — erden Nas SIE DA #4» momaz