22 Şubat 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

22 Şubat 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e a Ne ER li Iktısadi bahisler Maden kanunu İstipdat yıkıldı, du. Umumi harp dünyayı alt üst et- ti. Arz üzerindeki hükümetlerin, kavimlerin yeni sınırları eski coğ- rafyayı şaşırttı. İçtimai hayatta gö rüşler değişti. İktisadi" buhran başladı; sürdü. Bu sürme, sürün- dürme keyfiyeti krizi yeni bir kis- veye büründürdü. 1931 denberi depr'sion inhitata girildi. Şimdi, bir kaç senedenberi ti- caret âlemi bu garip hilkati besle- mek, doyurmak için ne sıkıntılar çekmiyor, neler icat etmiyor?.. İ- lim, kanun, carbeze, idari tedbir birbirine meze edilerek ne yenil. mez, yutulmaz halitalar meydana geliyor... Fakat beşer karışık ta ol. sa daimi bir yenilik içinde yaşı- yor. Türkiye bu dünya keşmekeşi i- Ginde en sakin, en muntazam ve ayni zamanda da en seri tekâmül gösteren bir ülke oldu. Saltanatı şah babasmın yanıma gömdü. Dini takdis fakat tecrit etti. Dilimiz öz- Teştiril! başlandı. Yazımızda- ki sülüs, küfi tâlikin hiyeroğliften, rık'anın da stenografiden fazla kıymeti kalmadı. Medeni hakları- mızı kanunlaştırdık. Bu hız yanın- da dünün uyuşukluğu Dev uykusu- na Benzer. Yurdumuzun ü sinm'ş uzun asırların biriktirdi, eskilikleri kısa yılların güçlü yı likleri aldı, götürdü. Yalnız değiş- miyen bir şey var: Maden Kanu. m Hayır hakikatte o kanun değil, bâirâdei seniye sudur buyu- rulmuş bir n zamname; amma bü- yük bir tevekkül ile tatbik edile, edile kanun mahiyetini iktisap et- miş!.. İşte biz, bu kitaba hâlâ tap- mak mecburiyetindeyiz. Esası Fransanın 1810 tarihli ka- nunundan edilen 1860, 1869 da tadillere uğraya, uğraya nihayet “Fi 26 Mart 1322” şeklini alan nizamname!..“Saltanat sene- lerinin kamış kalemi ile yazılmış, bez'r mürekkebi kokan bu 102 madde ile bo e görüşmeler, ihtiyaçlar, arasında ne büyük farklar vardır. İşte bazı maddeler üzerinde duralım: 26 ıncı madde hülâsaten diyor ki: “Ruhsat ile işliyen madenler- den 100 ton harice cevher imrarı- na müsaade edilir. Bu miktar fev- de iki bin tona iblâğ olu- Y X S fin taşını, toprağını te şebbüsü, çalışması ile kıymetlen- diren bir vatandaş veya şirkete iş- te nizamnamenin lütfü... Peki, faz lası!... Zâhire çıkarılan bu gömü- lü hazine neden — iş'arı ahire de- ğin — terkedilecek göz göre, göre... Ne için, bu yurt, bu vatandaş bu servet yığınlarından ardı, arkası kesilmiyen lüzumsuz formaliteleri beklesin, dursun?... — bazan bitmez tükenmez sene- dir. meşrutiyet ol maddenin e zikrolunan ge ine oirülerlin 100 altından 1000 altına kadar nakdi ceza alınır. Cevher de zaptolu- nur”, Halbuki, memleket ihtiracatını arttırmak için hükümetimiz türlü, türlü himayeler, teşvikler yaratı- yor. Hattâ son kararile bazı ihra- cat maddelerine prim bile veri- yor. Sonra nizamnamemiz fazla ihracat yapanlardan veya bir cev- her yatağını keşif çıkararak Milliyet'in edebi tefrikası: 1 memleketi zenginlendirenden ce- za parası istiyor. Bugünkü yüksek zihniyetle ölçülmiyecek ne tezat, değil mi? Evet, bir taraftan hazi- nenin varidatını çoğaltmağı düşü- nen Cümhuriyetin şefleri diğer ta- raftan da ihracat mallarına yar- dım akçasını esirğemiyor. Bu su- retle memleketimizde ihsal edi- lip te kullanılamıyan metaları eç- nebi parasiyle değiştirerek yeni ik tısadi hareketler — binnetice re- fahın artması — temin ediliyor. Ne doğru görüş!.. Buna mukabil m nizamnamesinin 50 inci maddesi — ilk arama ameliyesi en masrafir, en tehlikeli devir ol- duğu halde — en azami resim ta- lep eder, bu miktar bazı cins ma- denler için satışın 75 20 sini bulur, Halkın kesesi ile devlet kasasını ayırmak kötülüğü bugünkü devlet çilik mefhumumuzun hariç bir si- yasetidir; onlar birbirinin yar- dımcısı ve öz malıdır. Türkiye, inkişafı için tuttuğu sanat ve ticaret yolunu kıskanç bir sadakatle.takip ediyor. Yeni dü- şüncelerle bezenmiş programımı. zm icap ettirdiği tam teşkilât ile faaliyete geçmesi gün meselesi ol- muştur. Çok yakın bir âtide ele muhtaç olmıyan müreffeh Türki. ye dünya iktisat âleminde mevki alacaktır. Bu arada madenlerimiz de şeref hissesini almak ister ama, nizamnamemiz'n terakki adımla. rındaki vaziyeti bir köstek gibi dir. Gösterilecek bütün hüsnü ni- yetlere rağmen aşılamıyacak ma- nialarla doludur. Çünkü Umumi Harpten beri değişen nazariyeler onda yoktur, artan ihtiyaçları kar- şılayamaz. Türk yükseliş “Âmen- tü” sü olan altı ümde o eski sahi- felerde bulunamaz. Esasen bu yoksulluğu senelerin biriktirdiği görğü ile hükümetimiz takdir etmiş, olgun bir kavrayış ile yenileştirmek için tetkikler, etüd- ler ya, ğ Madenleri inkişaf etmiş her hangi bir ülkenin takayyüdünü kopya el yükseltme emellerini doğurmaz. Zaten dünya eski re- jimden kalma küflü kanunların tercümesi — belki — bize bir f'kir vermek itibariyle kıymetlidir. An- cak garbin tekniği iktisadi, içti- mai hususiyetlerimiz'n kalıbını al- dıktan sonra bize faydalıdır. Bu düşüncelerimizi, ü imizi tat min edecek her şeyimiz hazırdır. Artık fırkamızın altı altın okile süslenmiş Maden kanununu özli- yor ve istiyoruz. : Sadreddin ENVER IRTIHAL Kadıköy erkek Lisesi başmuavini Ke- nan Beyin pederi Divanı Muhusebat Mü- Bev kısa bir hastalığı müteakip vefat et. miştir, Cenazesi Maçka Valde Çeşmesi Ada sokağı 26 mumerolu haneden 11.5 da kaldırılarak Teşvikiye camiinde öğle namazı kılındıktan sonra Feriköy mezar Tığına defnedilecektir. Yeni neşriyat Airika vahşileri arasında Afrika vahşileri arasma düşen ve w- zun seneler vahşilerle beraber hayat sü- ser Maarif kütüphanesi tarafından for- ma forma neşredilmeğe başlanmıştır. İlk forma çıkmıştır. Bedi Vecdet Bey tarafından Türkiye- de ilk defa yazılan ve tefrikası esnasın- iYAFım Yemede yanında yat! Ayak satıcısının eilnde bir- koca tabakla önümden geçti. Ti bakta, hep ağız sulandırıcı yemiş- ler: Bir dilim karpuz, yanında ka- bukları soyulmuş iri bir yafa por- takalı, onun yanında bir muz, bir kaç dal kiraz, beş on tane çilek... Dört mevsimin yetiştirdiği mey velerin hep bir araya toplanışı ho- şuma gitti, Satıcıyı çağırıp sordum: — Kaça veriyorsun bu tabak dolusu yemişi? — Dört liraya bırakırim! Hiç sesimi çıkarmadan yürü- düm. Herif, arkamdan seslendi — Kızma efendi.. Sen de bir fiat ver! Biraz yürüdüm. Baktım önümü kesmeğe hazırlanıyor; t Canım srkildı: — Almıyacağım!. — Üç liraya versem gene al maz mısın? — Hayır!., Peşimden e Bir a- ralık ben de yumuşadım : — Sahici yemiş, hiç olmazsa yenir. Bunlar, ne işe yarar ki? Di- ye sordum. Güldü: — Bu yenmez amma, yanında yatılır!.. M. SALÂHATTİN Bugünkü program İSTANBUL; 18 Plak neşriyatı, 19. Ajansşve muhtelif maşriyat, 19,30 Kemal Niyazi Bey grupu tarafından Türk musiki (Kemal Niyazi B. Hayriye H. Müzeyyen H. Mahir B) Ajans ve Borsa haberleri ve vakat Raşim Refet Bey tarafından konfe- vana. 2130 Dana musikisi. ANKARA: 1230 Gramefen, 18 Orkestra: Urbini Owvertare Mira La bohemisnas Borodine Bina Step- penakirz Aws mittel Asim Techak- koraky 1 we 2 inci Suite Case Noi- zı vet, 18,45 Alaturka ser 20 Ajans haberleri VARŞOVA: MİS mi 1640 Salon orkestresi, o 1740 Hakerler, 175$ Operek parçaları, 18,20 Schleickkşre, 4» Tatile konser, 18,50 Genç köğlülere” Meyriyli, 19 İktssadi konferans, 20,05 Mürakahss20;25 Aktüalite, 2040 Spor haberleri, 21,32 (Çhopin opera temsili, 21,30 Hal gramafon plâkları. VİYANA S07 mi 18,05 Franr Lisrt'in sanrlerinden piyana kon seri, 18.25 Öperetlerden duet parçaları, 1 Ticarette intizam, 19.20 Amerika'ya dalr, 1950 Müsahabe, 20 Askeri konser, 21,15 Aktünlite, 21,30 Kari Sehönhere kendi eserlerinden, 22 Mükndderat ve yıldıslar, 23 Akşam haberleri, 2320 Kar haberleri, 23/38 Akşam konseri, BÜKREŞ 1675 m: 13 Borsa, plâk, 14 Habarlar, plâk, 17/15 Ço- suk neşriyatı, 18 Gr, Dinike orkestrası, 19, Devamı, 19,50 Üniversite radyosu, 20,10 Konferans, 20,10 Romen operasında verilecek temsili nakil, Sonunda haberler. ESLAU 316 m musiki, 18 Muhtelif haberler, 18,15 sonraya mahsus musiki, 19 Vallens- nc ölüm senesi münasebetile meş” riyat, 19,20 Aktünlite, | 20 Milli birçikeç, 21 Müsahabe, 21,30 Avusturya musikisi, 2350 E Mainardi çalıyor, 24,08 Gece konseri. KANLISIR Size, içim yana yana bu satırları yazarken elim titriyor. Sonuna kadar yazabilmek için bütün gay. ret ve kuvvetimi tüketeceğim.. “Bana, tafsilât veriniz. Bu acık- lı muammanın hakikatini anlatı nız. Çok müteessirim. o Meraktan çıldıracağım!,, diyorsunuz. Size, ne yazayım, ne söyliyeyim, Hüsrev Bey?.. İçinde bulunduğum, pek yakından şahidi olduğum bu hâdizenin esas, mahiyeti hakkında; — sizin de okuduğunuza şüphe et- mediğim — , gazetelerin verdiği tâfsilâttan fazla ben de bir şey bil- miyorum ! Bu kanlı sırrı, uzun araşlımalara rağmen, zabıtada halledemedi. Karanlık bir uçurumun içindeyiz; yol, iz gösterecek tek bir kıvılcım bile yok.. Bu kanlı ve karanlık mu- ammanın ta:ımı, hakikati or taya çıkarmak, zannediyorum ki, hiç bir kula nasip olmıyacak! Ma dem ki emrediyorsunuz; size, bü- tün gördüklerimi, duyduklarımı, Yazan: Mahmut YESARİ bildiklerimi, en ehemmiyetsiz nok. talarına kadar, birini ihmal etme- den hepsini sırasile yazacağım. Bu, benim, için, o geceyi hemen hemen tekrar aynen yaşamak gi- bi ezici, bunaltıcı bir azap, bir eza olacak. Fakat sizin hatısınız için, ben, bu azaba da seve seve katla- hacağım, Sizin, ansız Adapazarına gidi- vermeniz, Halim Siret Beyle Ne- şideyi çok şaşırtmıştı, Hüsrev Bey! Halim Siret Beyin U kayıtsızlığı ve kararsızlığı malâm. Kızı Neşi- denin Sırrı Nevres Beyle evlenmesi ne itiraz etmek şöyle dursun, bilâ- İ kis gayet mülâyim, taraftar görün. İ düğü halde, bir türlü nikâh günü- nü tayin edemiyordu. Nikâh ve düğün masrafları onu ürkütmüyordu. Para, onun kese- sinden çıkacak değildi ki... Neşi- de, kendi parasile ( evleniyordu.. Lâkin ne de olsa, bu bir sıkıntı, bir yorgunluktu. Halim Siret Bey, tek mil , sıkıntıları size yük- lemeği iyice kurmuş olacakki, si- zin Adapazarına hareketi; âdeta bir inme gibi eziyordu. Babasının tereddüdünden, kayıt- sızlığndan yaka silken Neşide, si- güveniyordu, Hüsrev Bey! güvenmeğe de hak- kı vardı. Siz onun “Hüsrev amca,, sı idiniz! Neşide, sizi, eski bir aile dostu değil, hakiki amucası imiş gibi se- viyordu. Kızcağızın ta çocukluğun- dan beri kulağını doldurdunuz. — Senin, telini, duvağını ben, elimle takacağım.. Cihazını kendi ellerimle hazırlayacağım. Bak, sa- Da, ne ciciler alacağım.. Evet, ona cidden kıymetli hedi- yeler gönderdiniz. Lâkin maalesef bunların biri makbule geçmedi. Neşidenin boynu büküktü. Gö- zü yolda, gene sizi bekliyor, bel- ki son dakikada çıkıp geleceğinizi umuyordu: — Hani, benim (mürüvvetimi onu, görmek için sene, ay, gün sayıyor- san, Kaz yapalim ana, bunu yapı e , Bu haklı şikâyetleri duydukça sizin hesabınıza, benim “kalbim kanıyordu. Siz, Neşidenin ye MN nız; vermiştiniz, Hüsrev ! Bu, hiç te akıldan, hayalden geç. miyen âni seyahatinizi duyduğu zaman, Neşidenin penbe gonce yü- ÂYE | Bile bile lâdes Adnan, Üsküdar | vapurundan çıktı. Çarşıdan öteberi alarak. mendiline dol- durdu. Yavaş yavaş evinin yolunu tuttu. İçinde bir sıkıntı vardı. Güya tunç bir havan eli göğsünü güm güm döğüyor. | du. Bu sıkmlınm sebebini bir türlü anla- yamıyordu, Dairede ber günkü gibi va. | zifesini yapmış, hiç hir şeye kederlenme- mişti, Yeni çeşmeyi geçerek tabulçular içi- ne saptı, Oradaki ahbap bir bakkalda a- yak üstü, kederini defeder diye, bir kaç tane çakıştırdı. Yoluna devam etti, Se. mercileri geçti. Ve tabaklar yokuşunu yavaş yavaş çıktı. Uzaktan erine baktı. Pencerelerde ışık yoktu, Acaba Hediye evde yokmıydı? Yoksa mutbakta yemek- mi yapıyordu, lâkin yemek böyle geç vakte kadar sürer miydi? — Muhakkuk komşudadır. dedi. Ve ihtiyaten kapıyı çaldı. Tokmak ahşap ve harap evde kof akizler yaptı: Ses, sada yoktu, Şimdi karımı kimden soracaktı. Hediye, s Konyalı Satiye kadı. nın evine gidiyor, hiç sevmediği bu ka rile sıkı fıkı konuşuyordu. Metresi Hü- samettin, katilden bir kaç defa hapse gir- miş, çıkmış olan bu kadına | mahallede sağlam ayakkabı demiyorlardı. Çarnaçar gidip karının kapısını çaldı. Kafesli cun- badan kalın, pürüzlü bir s6s duyuldu: — Kim o. — Hanım teyze, Hediye burada mı? — Hediye mi.. Yok burada yok. Ad- nan Bey sen misin, buyursananıza.. — Yok, rahatsiz etmeyeyim, acaba ne- rede bu kadm, sizden başka yere gittiği yok ki.. Konyalı karı, kesik saçları, Yi püskürme benlerile kapıya geldi — Gir içeriye de komşulardan bir s0- yayımı Kadın önde, Adnan arkada harap mer. divenleri gıcırdata gıcırdata çıkıp geniş bir odaya girdiler. Saçları kabarık, es- mer, iriyarı bir adam rakı sofrasının ba- demleniyordu. Adnanı « Buyur paşam. Kadın — siz oturun.. Ben komşulara bir sorayım. Diye baş ortüsünü alıp çık- tw. Katil, iri, siyah gözlerinde © korkunç parıltılarla Adnana rakı iktam elti. Beri- ki reddetmeyip içti. Herif biraz sonra kö- şede dayalı duran © udu alıp O çalmağa başladı. Adnan, sokak kapısının kapandığını işitti, Helecanla bekledi, kadın geldi: — A oğlum. Dedi. Komşular bak ne söylüyorlar. Ben begün Hüsamla Eyübe merklanıvorsun, : Çamlar altında uzanmış yeti. mazı Korka korka kokladım öptüm'o nazik elleri Hediye il öç aylık karıeca idiler. Da. ba karıcığına henüz doymamıştı. İSNRİ, aakan sözle, onada bize uy. Diy Karı da çakıştırıyoz da uzatıyordu. Gencin — Hüsrev amca, bizi, yüzüstü Nişanlısı Sırrı Nevres Bey, baba kızın dert yanmalarına, sizl; larma sinirlenmeğe başlam: isrev Bey, (gitti, diye ni- geriye mi kalacak? ğil ama. Hüsrev'i de beklesen mi?, İhtimal geliverir... Kaynatasınm bu kekeliyişi, Sır. rr Nevres Beyi, büsbütün çıldırt mıştı: — Ne zamana kadar bekliyece- ğiz Beyefendi? Nikâh," düğün ha- zırlıklarını köşkte yaptık... Son Neşidenin tuvaletleri ne olacak. Halim Siret Beyin, bu itirazlar karşısında dili ve beyni dolaşıyor. du: — Evet... Bunlar da düşünüle- cek meseleler... Her nedense Sırrı Nuri Beyin Allaha Bu, sizin samimiyetinize karşı â- deta hakaret!.. Ne zaman dönece- ğini biliyor musunuz?. Aylarca, senelerce onu mu bekliyeceğiz? Hemen karar vermeliyiz. Nihayet Sırrı Nuri Bey ağır bas- .. . MİLLİYET PERŞEMBE 2? ŞUBAT 1934 Z IPEK FREDERİK MARCH - KARY GRANT VE KAROL LOMB) tarafından hariku'âde bir surette temsil edilen Fransızca sözlü KARTALLAR UÇARKEN Programa ilâveten: PARAMOUNT dünya havadisleri Paris'te Hükümet Buhranı ve Sokaklarda Deniz Kızı Eftalya Bugün maline- lerden itibaren sinemasında büyük br film, büyük bir program Bugün matine- lerden itibaren | kendisini bırakıp ihtimalki bir sevdiğile | kaçan Hediyesini, bir tane sevgilisini ha- | yalinde tecessüm ettirerek dertli dertli söyliyordu: Gül yüzünün * öşrkiyım, sen güzeller mahısın. | gönlümün ; şahısın. Biraz sonra onu yalpalıya yalpalıya evine götürdüler. Eşyası boşalmış, tam takır evde, boş dolaplarda, kapı arkala- vında talisiz sarhoş aralarla küfürlerle | Canım: feda kıldım sana, iyeyi Bütün bu gürültülere, yalnız Hediye- den hediye kalan küçük tekir acı acı ce- vap veriyordu: Başka yatacak yeri olmadığından Ad- nan Satiye kadının evine yerleşti, Yemek çamaşır, yatak ta dahil ber gün birlira verecekti. Geceleri odalar türlü türlü mi- safirlerle doluyor, genç, orta yaşlı, kız- lar, erkekler, dullar, pudralı, allıklı, süs“ lü entarili hanımlar gece yarılarına, ba- zan sabahlara kadar içip eğleniyorlar, bazısı sızıp misafir kalıyor, bazıları da i üyorlardı. Ad- rışıyor, karısının hasretini unutmak için içiyordu. Misafirlerin içinde Nimet de- nilen dul bir kadm vardı ki Adnanla a- rası çok iyi idi. aldığı bir günün gecesi, kadın ona fazla sokuldu. Hattâ 50 fada gizli gizli konuştular. Gece soyunur. ken Adnan içinde o gün aldığı maaşı bu- lunan cebinde olmadığını gör- dü. O sırada Nimet kapıyı açtı: — Hiçe Gözlemi — Hiç.. Cüzi kaybettim, Karı, gevrek bir kahkata attı: — Sakın benden ş iyesi Adnan anlamıştı, Bu eve gelenler ken- dilerini dalâvere ile ağır satan takımın- dandılar. Katil Hüsamın korkunç gözle- ri onu susmağa mecbur ediyordu, Ertesi sabah Satiye Adnanın oda ka- Pasin açti — Sana hayırlı bir müjdem var. Bana ne verirsin, — Emret ne istersen, Eğer ka- rından ise sana yayı feda ederim, — Ama sözünde BamussUZ. Hediyenin Eskişehirde olduğunu haber aldım. Sen bana yirmi lira yol harçlığı ver. Ben gidip onu bulurum! Yalnızlıktan canı yanan © genç itiraz Peld. Diyerek tediğini verdi. — isi i verdi. Adnan meseleyi çakmıştı. Karısını sak- layanlar bu namussuzlardı. Bu dolandı 46 değil ama ne ive.. ufak tefek rını getirdim. Hediye de geldi; fakat ka“ rına hiç ses çıkarmıyı bir hatam dır etmiş, Eşkişehire, akrabamndan yanma © kaçmış, sebebi de sen harçlık vermediğin için senden ayrılmak imiş. Üç denk eşyanı da Haydarpaşada bağaj Momuru Suat Bey mamama gön erim Yama akım karmla beraber gi- kasarlarını verdiler. Hafta içinde nikâh kıyılacak ve ay sonunda da düğün olacaktı! v Nikâh kıyılacağı günün gecesi, Neşide; ( arkadaşlarını, yakın ak- rablarını, eski komşularını köşke davet etmiş, küçük bir ziyafet ver. a umlar, yukarı katta idi. Ha. lim Siret Böy, avukat | Şerif Bâki Neşidenin büyük halasının oğlu Nazım Bahir, banka kâtiplerinden Ali Hürrem, mütekait kaymakam Şakir Fazıl; tanımadığım ve tak- dim “edildiğim halde isimlerini unuttuğum orta yaşlı iki zat, ben, yani biz erkekler, aşağı kattaki sa- londa toplanmıştık. Meclisimiz.ne pek eğlenceli, ne de pek can sıkı » Hemen he- men ayni mevzu üzerinde konuşu- luyordu. Evliler, kendi düğünleri- ni, nikâhlarını; bekârlar, evlen- mek hakkındaki tasavvurlarını, niyetlerini anlatıyorlardı. Benim gibi, evlenmek çağını geçirmiş ve isteği kaçmış ihtiyar bir bekârn söz düşmediği için susuyordum. Yemekten sonra, vücudu saran gevşekliği gidermek, beyine çöken uyku buharını dağıtmak için, bah- çeye çıktım, çünkü bir nikâh arife- sinde verilmiş bir ziyafette uzun uzun esnemek, çok ayıp, çok çir- Elhamra'da ÇEREVİÇ Oynıyanlar: MARY GLORY - GEORGES RİGAUD uzun müzakerelerde Böntü | iin ve bir hayli saygısızlık ARTİSTİK Sinemasında: Dahi san'atkâf LİLİAN HARVEY En son ve yeni filmi FINDIKÇI KIZ (Aşk mektebinde) Yeni tarzdaki revü oper: parlak muvaffakiyetler kaza” yor. İlâveten: FOX JOURNAL 13572) Teşekkür naplarına, cenazeye na kadar refakat hizmeti; yar buyuran mirliva Galip ve Paşalar hazretlerile deniz mi rü Fahri ve Talât ve Operatör Beyefondil. Çanakkale sahil ye başhekimi ve | diler ile gelen ve Halkevi reisi Beye ABONE ÜCRETLERİ? si aleşam on Tira kare ala kayaş vE eşyalarını anbardan aldılar. “Oy Satiye, karısının emniyet altında teklif etti ise de tekrar eski evlerin” Şındilar, Karr, yirmi liradan başka, ote rafı, Hediyenin bilet ücreti vesair? rek yirmi üç lira daha masraf Adnan, bütün dalaverelere sülcüt etti j — pl Deli fa akar ÖZ ? tı. Sıcak, patlak, aydınlık bir muz gecesiydi. yıldız ışıldamıyordu. Köşkü” ab pencerelerinden taşan ışıkları” ya bçede, lerim arka dr keli aleyna olaşıyordği Körpe fidanlarda yetişmiş “İLİ, lerin açık bağırlarından. ey” baygın kokular, insanı â hoş ediyordu. ağn” Örmuzuraa bir el, daki gf hissettim, Avukat i lerek yüzüne bakıyordt” ei, sesi sonra, ça e rin? ne diye salonu — Helim Siret BY. ihr ef rem, Şakir ye. /ker€ lerle küçük bir particik P9 turdu. Sordum: — Sırrı Nevresi, ney€ madı? Damadına fazilet veriyor? attı * i bir kahkaha ye > a bal fazilet dersi recek adamı. ? YEamedi) —Sırrx Nevres ne “ vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: