Dürrüşe İzdivacın hikâyesi: 2 hvar nasıl ve kiminle evlendi? Ömer Faruk nikâh günü sevinç ve heyecan içinde idi 1931 senesi sonbaharında bir Sol kaşına püsküllü taşi yeğ a X ÜÇ tane boş koltuk var. da ue sonra, salonun kapısı. fe a poyaz sakalile sakıt Ha kız, gedülmecit göründü. Sağma kızı Dü var, soluna © sabık dük olardan Nilüferi almıştı. Ab lar gibi oldu. men iza menü açık beyaz ye. run cicili bicili mişayan 0 düzeltti. me çı, Horoz ölmüş, fakat gözü hükte kalmıştı. Bugün, * artk Bi kadın zinetinden farkı an pizanmı boynuna takıp gezmekten hâlâ ii alamıyordu. yarık. babasını karşılamıya koş iü hvar beyaz (elbisesi ie ee hakikaten güzeldi. Nilüfer. ilet: yüzlerini ince bir tülle lilmecit, Dürrüşehvarla Ni lüfer Se fına alarak koltuğa yerinde reüsekvar ve Nilüfer larak yarmki kocaları: ayağa kaj Tapa adım Re ileriden karşıladı- yük, ardambat Nizammn bö- ve Nizam tahtının va- Haş de sevabı b a ik ağa içek! laç gellerdi. Ericek delik 'da süslemek Hindis- Br, avi bir fırsat garip kıyafetli kaca ra Nal bir içini çe itehvar, daha ilk gördü. yanan Can Behar Hğan m. kaşı igrt. Fakat o tamı bir saray Körü; fenimediğini de be ni bilirdi. > Nüldlee kiy Ta Yanına gelenlerle bir. de'şKelime konuşmak tenozzülün- bulunuyordu. Duarula büyük bir © orkestra int havaları çalarken me li I Sal İpek marea i layıp, 5 salonda, Abdülmeci- | 4 ağırlamakla meşguldü. Dürrişehvarın kocası Hay- darabat Nizamlığı Veliahtı Abdülmecit, Dürrüşehvar ile Ni- lüferin alınlarına pederane birer buse kondurdu. . Damatların da arkasını okşıyarak mes'ut olma- ları için “beylik” bir dug etti. Bu esnada Haydarabat Maliye Nazırının küçük bir işaretile bel- lerine lâhur kuşaklar sarılı, alaca sarıkları üstünde zebercet ve ya» kut sorguçlar parıldıyan iki Hint- li sabık Sultanlara yaklaştılar. El lerinde murassa birer | mahfaza vardı. Abdülmecit, bu mahfaza- lardan çıkan gözkamaştırıcı iki pırlanta gerdanlığı, | kendi elile sabık sultanların boyunlarma tak t. Hintli prensler, yerlere kadar iğildiler. Sanki bu hareketlerile: “İşte bu gö iş ri gördüğünüz şahane yeleri biz aldık!” demek istiyor. Tarı. Zavallı kızlar, boyunlarına gen şeyin murassa bir esaret <irinden başka bir şey olmadığın: iydiler, Aralarmda tek kelime konuşmuyorlardı. Gözleri ir noktaya dikilmiş, kimbi- lir neler düşünüyorlardı. . Nitteki münzevi babaya küçük mürüvvet göstermek için yapr- nişan merasimi, işte bukadar t ve gösterişsiz geçti. H binbir osrar ile do- muhitinde yapılacaktı. Bu düğünün masallardaki gibi tamam kırk gün, kırk gece süre Me kulaktan kulağa söyleniyor. Haydarabatta büyük hazırlık. Var başlamıştı. Dürrüşehvarın ge- lim kayafetiğe ye ç b e ml yapa sz yüz inde, izcileri km M.R. Bayram Tatilinde e Yüksek muai talebesi İzmire gidecek Yüksek muallim mektebi besinden 30 kişilik bir katin ram tatilinden bilistifade tetkikay için İzmire gideceklerdir. la gi Keriman Ece Limanımızda bulunan (İsveç Eceyi evinde ziyaret etmiştir. Za- bitana Ecenin evinde üzüm incir ikram ve hediye edilmiştir. İsveç- liler bu ziyaretten pek mütehassiz olmuşlar ve Eceyi bu akşam için gemiye çaya davet etmişlerdir. Keriman Hanım yakmda Kahi- re ve Berlin seyahatına da çıka- cak, imkân takdirinde seyahatını Amerikaya kadar temdit edecek: Nafiaya raptedile- cek mi? , Dünkü akşam gazetelerinden biri Posta, Telgraf ve Telefon u- mum müdürlüğünün Nafia Vekâ. letine raptedilmek üzere olduğu. | mu yazmakta idi. Yaplığımız tetkikata nazaran, yeni posta kanunu henüz çıkmadı badan simdilik böyle bir şey yok- MİLLİYET PAZAR >— Hatip H — Sizi bekliyordum; belâ getinizin parçaları buralara ka- dar düştü.. çaları yağmur gibi dökülen bir beligat düşünebiliyorsunuz?! H. — Tabii; belâgat te bir san'at değil midir?. San'at... fakat mesele bu değil; yağmur gibi yağdırdı ğmız belağatin madde, cisim gibi var olup olmamasıdır. H —Zeviyei rüyetinizi kavra yamadım!.. B.— İnanırım: izah edeyim. Ben, söylemekten; yazmaktan, yaşamaktan ayrı bir belâgat sa nati düşünemiyorum. H. — O halde sizce hatip di- ye ayrı bir sanatkâr yok mu- dur? B. — Neden olmasın? Yalnız. bence hatibi hatip olmayandan ayıran tabiat farkı değil, bir de rece ve şiddet farkıdır. H. — Bu da ne demek!. B. — Şu demek: Hatibi ha- tip yapan ifadesine dışarıdan eklenen musiki, vezin, hareket parçaları değildir. Asıl sanat- kâr hür, samimi ve bütün olan ifadenin kendisidir. H. — Halbuki ben hatipliği tekniği olan bir sanat gibi ka- bal ediyorum. B. — Ben de... Yalnız aramız da şu fark var: Siz, beliğat tek niğini söze ekliyorsunuz, ben bu tekniği sözün kendisinde bu luyorum., H.— Aramızda ne fark var?! B. — Öyle ya hiç!.. Siz sanı te şekillerden, rdan diyorsunuz; ben yalnız hayat yolundan... Sizce sanatkâra münhasır bir görüş tarzı var dır; bence bu görüş yaşanan sa | mimi hayatın bir kuvvetidir. Sizin kafanızda bir araz ve cev her kavgası vardır; benim ka" famda yalnız bir ve bütün olan hayat, ve onun dsrece derece sa natkârane ifadeleri vardır. H. — Demek siz belâgati va #ıf olarak kabul etmiyorsuruuz? B. — Bilmem; yalnız diyo- Yum ki bu belagat hür, ve müs takil surette tekâmülünü yapan hayatın yaratma fülinden baş- ka bir şey değildir. H. — Yavaş yavaş garip bir estetik mezhebine giriyoruz. B. — Belki; işte size ameli bir netice : Hatip yetiştirmek için kaidelere, düsturlara lü zum yoktur. H. — Ey; yapacak şey?1, B. — Müdahalesizlik; hür ve orijinal şahsiyetlerin doğmasır na müsait bir vasat. H. — Nereden de açtım bu belagat bahsini?.. B. — Nereden kazandın bu fikir sermayesini İsmail HAKKI —.—.... Pariste genç Türk ressamları y 'ürle plâstik san'atini şerefle eden bu Türk kızma şimdi Miraz bir müdafi daha iltihak © etmiştir Parise giden Nurullah Cemal Bey, hususi galerilere ve resmi sergile” re eser vermeğe başlamıştır. Na, rullah Cemal Bey. Hale Asaf Ha, nımla birlikte, “Jeune Europe” i- | simli galeride birkaç tablo teşhir | etmişlerdir. Bundan başka Nurullah Cemal önümüzdeki ay “Grand ü k iştirak edecektir. Plâstik san'atin bizde henüz yeni doğduğu şu za gayret ve faaliyetleri, her halde rinin lke çin kiiyaz 15 KANUNUSANİ AY Fikirler ve insanlar: 1 “ Ressam İngres, gönül eğle- mek için, keman çalarmış; tarih çi Ahmet Refik Boy de ( şarkılar yazar. Sazlarda, plâk- larında, radioda dinlediğiniz şar- kıların çoğu onundur. Üç dört se- ne evvel moda olan: “Şen gözle- rine neş'e veren bir çiçek olsam”, bu sene söylenilen: “Solsan da sa- rarsan gene gülpembe dihensin” şarkıları hep onundur. Bunun i- şin Ahmet Refik Bey zamanımı ismi bilinmese de mısraları n” şairidir. Şarkı topladı Gönül'ü (1) okuyanlar içinde, za ten bildikleri birçok masralardan başka onlardan çok daha güzelle- rini de bulacaklardır. Hoca'nın (biz aramızda Ahmet Refik Beyden “Hoca” diye bahse- deriz), Hoca'nın şiirlerini herhan- gi bir şairinkiler gibi o okumama imkân yoktur. Onların çoğunu, ne şeyle söylerken, kendi ağzından dinledim; bazılarını, yazıldıkları nım ertesi gün ezberledim. Radio- yu biç sevmem: fakat bu yaz bir Ahmet Refik Beg akşam “haut - parleur” dön «Sol- san da sararsan...» heceleri çıkar ken ben de, öbür dinliyenler gibi susup dikkatle dinledim. ,Onlar güzel mi, değil mi? bunu düşün- imkân var mı? — Gül gibi, olan bu bazıları doğrunı biraz pürüzlü, çoğu (seyyâl ve hepsi de hâfrzaya çabuk nakşolan gun şi şekkil bu muralar Hoca'nındır; onlara başka bir meziyet mi lâzım? Bu mar beye d sre başka bir meziyeti olmadığı zan- nedilmesin, Gönül'de öyle beyitler musralar var ki herhangi i de görsem beğenirdim: “Lebimden aldığı bir dinle sinenden. — Ne (sinen kurtulur benden; ne gönlüm vaz. geçer senden... “Bu akşam zevkü mej'em var, zene sermestü handanım, — Pe. rişan kâkülile bâdeler sundukça “Hüsnünün ben aksini gördük. Şe kalmam neş'esiz... «Mey elimde, mahitap karşım- da, lâkin nerde yör?- Daha böyle birçok © musralar | var. Hepsi bir an gözönünde par- İıyor, sonra insanım içinde tatlı bir hatıra, daha doğrusu bir hatıra nın tatlı hasretine benziyen his bırakarak sönüp gidiyor. Hoca aşkın, badenin, Ada'nın ve bilhasan kendi kendinin şairi- dir. Kitabın ismini evvelâ “Gön lümün tarihi” koymak istiyordu; sonra: “Benim gönlüm daha medi ki tarihi yazılsm!” diye v. geçti ve: “A Hocam, Kurunu lâsı dersin!” diyenlere de kulak asmadı. Doğrusu bu ar o- nun gönlünün tarihi değil, tatlı kelimelere, kıvrak ahenklere o. lan muhabbetinin ayinesidir. On. is: tahlile kalkmayın, hemen he men hepsi eski şairlerimizin ça. zelleri, şarkıları gibi | biribirine melerden ibarettir. etmeden okursanız baygınca bir his, onların birer kül olduğunu zannettiriyor,. Asıl “Poösie pure - halis şiir” denilen $0Y — kolay anlı fakat manasından ziya- de RR hisler, yarattık ları hava ile tesir eden o manzu- meler değil midir? ramanlarda yazız Tan en hep, en alaylı şürlerden: “Asümandan geldi: İbrahim! deyu hoş bir hitab. — Didi İbra 100 sayıfa, Hilmi kis .. .. K önü, .... Günü! him: Lebbeyk! mey kesildi cümle ap. a mey ms —e—a rmesttiler. — e, . gele Gelki eli yila Lâyemut şairin 1004 “Kalktı artık Ruf'a gitti. Buldu orda başka yar. — Votkalar dol- du boşaldı, hızmet etti bin nigör.- Geldi garson, Çallımın mebzul he- sabın istedi, — Rabbe bir dı Çallı, aldı gitti Dionisoa dedim, fakat ca'nın şiirinde olduğu gibi katte de, Yunanistan'ın hından da daha sevimli bir yarı i- lâhına, Selenos'a benzer, “ Ahmet Refik Beyin Gönül'ü, şen şarkıları, o «Çallı'names nin parlak renkli karikatürleri ile in- sana zevkli saatler © geçirten bir kitaptır. lı, Ho» haki- İctihad'ın son numarası çıktı; Abdullah Djevdet'in ölümünden sonra onun yine çıkacağından bah setmişlerdi. Fakat (O mecmuanın başında haber veriliyor: vuru bile zor olan bir şey olurdu. b Bu çıkan son numarayı zaten en i Abdullah Dievdet'ten bahsolunu- yor, ona dair hatıralar anlatılıyor. Yazanlarm çoğu © onun dindarlı. Kadan veya yisizliğinden bahs. or. Abdullah Djevdet! Kendisinden bahsedecek im Hıristiyanlık #tizdir, kendisine herkesi öyle çabuk çabuk kabul etmez. Abdullah Djevdet, hiris- tiyan olarak doğsaydı yazılarının birçoğu için aforoz edilir, | belki bazı kimselerin kendisile konuş” masmdan mahrum kalır, “premi- öre communion” unu yapmış olsa bile ölürken papası getirtmediği için ölüsü kiliseye almmazdı. Fa- kat hiç olmazsa öldükten sonra fikirleri zorla tağyir edilmeğe kal kılmazdı; “benim dinim — ancak muhabbet dinidir” diyen adamın sözleri tevil ile hıristiyanlığa ma- ledilmezdi. Müslümanlık onun ya- kasını bırakm:yor: “Sen benden- sin!” diyor. Bizde fikir ye kalem adamla- rınm "İreiahiyete” (kendi kelime: sini kullanıyorum) ersmediğinden şikâyet sden Ebubekir Hâzum Be- yin sözleren> bakılırsa Abdullah Dievdet adeta müttaki, musalli bir adammış; belki Üç - Aylar'da ölmesi de kendisine | Allah' mükâfatıdır. Ebubekir Hâzim B, diyor ki: “Adet budur ahirde gelir bez- me ekâbir” diyerek bu makaleye İ sanlı bir zeyl olmak üzre ilâve €- | deceğim “Nâtı şerif” i yazmış ve “Ramazan bahçesi” adir kitabına mübarek bir mukaddime olarak derç ile neşretmiş olan Abdullah Cevdete dinsiz demek, dinsizlik ir. Bu Nâte şerif, Abdullah Cev- Abdullah Dijevdet için Yolların İ sesi mecmuasında bir | akrostiş (Vallahi yalan © söylemiyorum!) yazmış olan Bürhan Sahir Bey de diyor ki: “Maamafih, son zamanlarda bazı gazeteci gençler üstat hak- kında cirkin tarizler ve hücum | larda bulundu. “Onu dinsizlikle ittikam ettiler ve namazının kılınmamasını bile ileri sürenler oldu.” Bazı gazeteci gençler... Mese- lâ ben. Akrostiş şairine halisane tavsiye ederim; Abdullah Dj det'in yazılarını da, benimkileri mazlara rağmen müslüman değil- i; belki muvahhitti, fakat imanı kitapların söylediği Allah'a de- gildi. Yoksa Voltaire'i de, Spino- za'yı da, hattâ Sokrat'ı da müslü. | man addelmekten başka çare kal “Ölmez da sitem ediyor. Abdullah Djevdet'in “basite mütemayil” olduğunu ide din etmemle sonun fikirleri evve- lâ reddedildi, sonradan tahakkuk etti” demem arasında bir tonakuz görüyor. Bu iki iddiarm-biribiri. ni cerheltiğini hi; O zannetmiyo- rum, birtakım metalibi kabul ettir mek muhakkak derin bir düşün- çek yaz. vag ilâ- | rüzgürı önünde uçuran, 2-Birölü arkasından Heyecanını İsraf eden San'atkâr Kafatasının mahfazası içinde i, o ihtirasın dağıtan, israf eden o sanatkâr ki o suurile #nirlerinin bu ezeli (o kavgasında şt O sanatkâr ki tuvalini mevzuuna tükürmüştür. Bu sanat hovardasına karşı içimde muhab- er. yartmış, betle nefret birleşir. Onun bu fe- ragati güzel, fakat bu tükenişi hazindir. Mermer masanın üstünde acı- mış bir yumruğun neşesini aptal bir iddianm, budala bir -infialin ardında konuşturmak istiyen ada- | mın heyecanımı içinizde — tanımı yan var mı bilmem? Ben bunları yakmdan tanıyorum. Sanat işti- yakımı bu taşkınlık ve sebebsizli. Hin inişinde heba eden kabiliyetle- rin aşinasıyım. i Onlar, itiyadın elinde oyuncak | olmuşlardır. | Onlarda iki kadeh rakı, bir priz kokain ve birkaç nefes esrarla his sine kamçı vurmak ve © şuurunu uyutmak istiyenler de var. Akşam larını Orji geceleri takip eden ve sersem bir uyanışla sabahları göz kapakları ağırlaşan bu insanlar için ilhamın adı Duziko'dur. On- üşlerdir. İihammı Üzümkezmdan alan, ulak Beyoğlu kaldırımların ça: murlarında yuvarlanan bu kafa taslarının mukadderatında. damla — kabiliyetin ö , ade edebilmek için ihtiraslarına böyle kırbaç vur Tup azdırmak istiyen sanatkâra cıyalım. Cünkü özengilerini tedemediği heyecanlarını dolu diz gin koşturmuş ve şahlanan htira- sını bir fırtınanın önünde helâk et ii Çok konuşan, - hoşsohbet, xevsze sanatkârm da dost meclis lerinde bir bosalışr © vardır ki bu da sanat eserinin aleyhinedir. Kendi dilini koparıp eseri sa- natına ekliyen sanatkâr'lara baka- rm. Onlar gebe kadınlar gibidir. Doğuruncıya kadar da doğurduk- tan sonra da yavrusunu şefkatle, itina ile severler, beslerler, Sanat eseri sanatkârın özevlâdıdir. He- yecanmı israf eden sanatkârda, cenimini istiyen ananın mel'un yeti vardır. Elif NACI Yeni eserler Yaban Yakup Kadri Beyin İstiklâl mü- cadelesine ve Anadoluya ait çok canlı ve heyecanlı romanıdır. Muallim Ahmet Halit kitapane- si tatafından nefis bir surette ba- tavsiye ederiz. 100 kuruştur. Kadro mecmuası Memleketin yegâne fikir mec- muası olan kadronun 12 inci sayı sı çıktı. Kadro bu sayı ile bir yas #ımı bitiriyor. Münevver zümre a- ve iy k bir : y tedriç ığı, basitçiliğin vasıf» larından değil EE > Abdullah Djevdet'i severdik, filerine we hürmetim vardır, ken- disinden seyler öğrendik. Fa- kat köklerden, analarda, d Firdevsi inci yıldönümü , Meşhur İran şairi Firdevsinin tile 1934 senesi sonbaharında bü: yük merasim yapılması kararla mıştır. İran hükümeti Firdevsiniz Tus şehrindeki mezarını geçen 88 ne yeniden yaptırdığı gibi büyük ması düşünülen nesi içindeki Firdevsi günü resmi küşadı icra edilecektir. Firdevsinin © bininci ysldönümü bazı Avrupa şehirlerinde de tes'it edilecektir. Bu münasebetle şairin hayat ve eserleri etrafında gazetelerde meş riyat yapılacak, hakkmda nutuk lar, konferanslar söylenecek, Şehr nameden parçalar okunacak, şi irleri musiki nağmeleri arasında inşat edilecek ve projeksiyonla es | ki Şehnameden almiş ininyatüri ler gösterilecektir. Firdevsinin Pariste bulunan tar raftarları da o gün büyük bir sas| londa toplanarak şairin hatırasını, taziz edeceklerdir. Paris Darülfüs mun Emini tarafından riyaset edi: lecek olan bu içtimada Fransız ris cali ve edebiyat âlemine mensup birçok kimseler hazır bulunacak” lardır. İranın eski anane ve âdetlerini muhafaza eden Hindistandaki Parsailer de Firdevsi gününü tes” it edeceklerdir. Meşhur Hint şai- ri Rabindranat Taşorin birlikte birçok Paraniler'in o Tahran ve Tus şehirlerinde yapılacak mera» simde hazır bulunacakları söylen mektedir. Firdevsi günü şehrimizde de tes'it edilecektir. İran sefareti Hariciye ve Maa- rif Vekâletlerimiz nezdinde te- şebbüste bulunarak Firdevsi günü De Türk munevverlerinin de işti raklerini rica edecektir . Şehnamenin en eski el yazım bir divanmın yegâne nüshasının Istanbul kütüphanelerinin birinde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu kita bın makine vasıtasile fotografının alınmasına müsan: tenilmiştir. Bu yegâne eski Şehname, Sek çuki hükümdarlarından Şah Sum- gura takdim Düshadır. Trakyada Ni Adi iskân Bitmiştir. İstanbul da da bitiyor Edirneye tetkikat için gitmiş olan Nüfus Umumi müdürü Ali Galip Bey oradaki tetkikatını ik- mal iş ve şehrimize dönmüş. tür. Ali Galip Bey dün kendisi de görüşen bir muharririmize demiş. w ii Tekmil Trakya'da iskân adi muamelesi bitmistir. İstanbul da da bugün bitmektedir İki gün bir teşekkür Torkapı Türk © Fikaraperver Hayır Müessesesinden: Kış Bayram | dan i değil, bilâkis hürmet gösterdiğini farkeder. Zevalin İetihad! “Nâte v im Hi lerle, bu biçim yazılarla rih onun aleyhinde etti. iler tarafından onar lira abâni bir sarık Mala Abdullah Djevdet'in basitliği. | ve Beyoğlunda Hilmi Beyle Celâl Nuri ve Lutfi Bey- ne gelince, içtimaiyatta Gustave | sunda Avni ler o sarığı çıkarmağa çeke Le Bon'un ırk, biologinda Nordau' | şer lira ve ismini zil ve dostlarma hıyanetten kaçını. | yn terededi mazariyelerine “| bir zat tarafmdan iki ire vE yorar. sı, esanssiz, fakat parlak fikirlere | tün inhisar idaresi | © Abdullah Dievdet, yirmisinde | de çabuk delili | da çalışan erkek ve kadınlar j yazdığı “Nâtı şerif” e, gençliğin ö İ de hiç şüphesiz kılmış olduğu na-