18 Ağustos 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

18 Ağustos 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ONA 18 AĞUSTOS 1937 İdarehane; Ankara caddesi, 100 Na. Telgraf adresi: Ist. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için o Hariç için LK. LK Baylığı 4 — 8— 6 750 14 — iz u— 28 — Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku ruştur. Gazete ve matbaaya git işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilinların mes'u- liyetini kabul etmez, BUGUNKU HAVA Yeşilköy askeri rasat merke zinden verilen o malâmata göre bugün hava az bulutlu olacak, rüz İSİ 17532 tarihinde hava tazyiki 761 milimetre en fazla sıcaklık y santigrat kaydedi!. FELEKTEN Seyahat mektupları. Marsilya'dan — Vichy'ye | Nasılgittim? Vichy: 9 ağustos 932 Marsilya gümrüğünde size şeyden evvel bavulunuzda | tütün olup olmadığını sorarlar, Hal 0 sigaraya kadar gümrüksi il geçirebilirsiniz O amma haber © vermek şartile.. Bu yolu | © bildiğim için Vichy'deki bir © arkadaşıma götürdüğüm 85 > temeli bir kutuyu gösterdim, © Baktıla ve bıraktılar, Eşyal “larımı çıkaran komisyoncu he- * men kulağıma eğildi ve dedi * kiz * — Ben gümrükçüye söyle- i miştim, Müşkülât çıkmasın di- diye, Sonra siz benim vasıtam- “İn ona bir bahşış verirsiniz buki ne lâf etti, ne ben- in olduğunu © ne de biçare gümrükçünün bu |lişten haberi vardı. Sigaraların i geçtiğini görünce ondan istifa- de etmek isteyen komisyoncu- ya dedim kiz — Bahşişe hacete yok! 100 si garaya Rae hil gecer. He rif hiç ısrar etmedi Gümrükten tam saat birde çıktık. İstanbulda iken yataklı | vagondan Marsilya - Vichy şi- mendifer biletini alırken treni de sormuştum. Bana söyledikle rine nazaran bir tane sabahle- yin saat 6,25 te, bir tane öğle- . den sonra 1,55 te bir de gece 11,30 da tren varmış. Marsil- yada gecelemeden sabar treni- değildi. Bir İ istemiyordüm. Yat Fransada pek pahal | siz yedi sekiz saat seyyar bir sefalettir. O halde yalnız 1,55 treni kalıyordu ki yine İstanbuldan aldığım ma lümata göre gece saat onda Vichy'ye varıyordu. Bereket versin ki; insan başına gelecek eyi evvelden keşfedememek Dakıtiyariığalz maliktir. Yoksa ben çoktan Vichy seyahatin- İ den vazgeçerdim. Ne ise ye | mek falan yemeden istasyona gittim.. Bir iki kart ve mektup. Arkadan treni aradik., Bulduk. ! Fakat binmeden evvel bir kere edim — ve istihbarat | kalemine girdim. Bir kızcağız oturuyordu, — Vichy için tren kaçtadır matmazel! — Mösyö, gece saat onda... — Hayır! Şimdi soruyorui — Şimdi doğru trenimiz yol Yalnız Liyon'da tren deği; İ ceksiniz!.. Eh me yapalım. Ra- İzi olduk. Hem de Liyonda bir | | akşam yemeği yeriz dedik ve trene bindik. Efendim wen hay lı kalabalık. Fransanın diğer hatlarını bilmem amma Mar- a - Liyon - Paris hattı çok yor... Bu tren de Paris treni idi. Ne ise trene bindik ve bir A merikalı orta mektep muallimi ile karısının yanına düştük. Bi- zim kompartımanda bir de za- | | bit vardı. İ Uzun uzadı. anilatmıyalım. Amerikalı o Liyonda trenden inip Cenevreye gidecek iken yolda tebdili fikir etmiş.. Yani yolda deyince Marsilyada de Çünkü bu tren Marsilyaya ten ve (Cann) dan geli- yor. Amerikalı da oradan geli- | yor. Dikkat isterim: Bir orta mektep hocası karısile beraber (Nis), (Cann), ve (Liyon) tarikile ye geçiyor. Başka yerleri de gör- düğünü çantasının otel etiket- lerinden anladım, Şimdi otur- | muş zabitin yanına, harıl harıl İ soruyor yarut sormak istiy: — Ben (Liyon) yerine (Va- lans) şehrinde irsem oradan Cenevreye geçebilir miyim? Zabit ingilizce bilmiyor; na zik bir adam. Amerikalının söy | lediklerini anlamıyor.. Nihayet | efendim Amerikalı o kadar na- | çar kaldı ki; bana dön İngilizce bi ye sordu.. Şimdi burada vaziyetim güç ?di senelerde hani herk Ameri ka olimpiyatlarına gidebilmem çalıştığımı söylekileri ingi- lizce derslerine verdiğim bir kaç yüz lirayı enayice sokağa attığımı itiraf etmek idi. Bili- rim demek te mes'uliyeti mucip Amerikalı bunu mez tabii bir sürü anlamadı- in şeyler söyledi ki; bir tek elimesini bile kavrı Onun üzerine dedim - Eğer yavaş söylemeze- niz arlamam.. Bu defa adamcağız ingiliz- ceyi lektür okur gibi söyledi ve ben de pek güzel anladım, Ben de lektür okur gibi cevap ver- dim o da anladı iş yolund. Siz şu talihe bakın, kim derdi | ki; ben iki sene evvel ingilizce Ölüler yaşıyorlar mı? (Felsefi fantastişne roman) Yazan: HÜSEYİN RAHMİ | ham işaretlerile öpücüklar gön | caba ? | I k iğ İTurhanın cismani- | : yetten kur- otulmak idmanları Dilâverin başında da başka ü bir felâketin dumanı tü , Abdüllatif Efendi ai- i saran esrardan biraz sr toplayabilmek için ME ü iş. 1z- den ziyade alınacak malümat Bimadığını yınca kendini . Lâkin bu yalancık- ini aşka kanmın oObütün teşile yüreğini açan o Münire u metrukiyete tahammül g; emiyerek çocuğu çok kaba şekillerde iz'aca başladı. İşinden fırsat düşürebildik- ;e onu gece gündüz bahçeden iri Uzaktan ona istir İ dermekten çekinmiyor. Bütün akir vagon |le Vichy? ye gitmeğe mecbur 0- ır, yatak- | acağım ve yolda bir Amerik: seyahat te | İt ile bir Fransız zabiti arasın- da tercümanlık edeceğim. Zabite a: Uzatmayalım: İşi becerdik. mm ni anlattık amma zabit işi halledemedi, ni hâyet Amerikalı benden mese leyi kondüktöre sormamı rica etti, Lâkin kondöktörü bulmak mümkün olamadı, bütün treni aradık bulamadık, Amerikalı hayrette! her is rede olduğumuzu Diyor ki: — Bu nasıl şey yahu! Bizde syonda memur gelip ne söyler. Hi ber vermezse âlem trende kı ler: Çünkü bütün seyahat esna | sında hep iskambil oynarız. Nihayet bir istasyonda kon- düktörü yakaladık. Amerikalı- nın sualine müsbet cevap ver di. giden tren hakkında bir sordu- | ğum suale cevap veremedi; Hat | kin Liyon'dan Vichy'ye tâ çok sorduğum için biraz da homurdandı. Bunu gören Ame rikalı Liyona kadar seyahate devam kararı verdi. Bir görüştük. En ziyade Pazarı dik | kat haylı ceibeden şey, kostümüm ve gömleğim olmuş, Bana bun- ları İstanbulda mr yaptırdığımı Liyona kadar bir haylı üştük hattâ alay ettik. Neş eli bir adamdı. Hattâ Liyonda İ beraber yemek yedik. O kendi trenine bindi biz de kendi treni mize... na başlamadan evvel Yolculuğumuzun bu kısmı bizim kompartımandaki Fransız zal ile olan muhaveremi letmek isteri sıdır. L&- Bu zabit Fransızların İ gion ötrangöre denilen ve dai- ma mevzilerde il Afrikada en güç ecne- ve aylarından birinde yüzba 35 yaşında olduğu hal- de genç görünüyor. Rengi plâj lardan birinde bir ay kalmış bir | mavi gözlü | taata gideriz. Dedi ve | Bu kıt'aları idare etmek büsbü- tün ayrı bir işti hayatın cı acı $i yanık, Güzel ve! ir adam, Sordum: — Biz gönüllü olarak bu kı- anlattı. m kada; Bu adamlar alarmı gör- düğü için pek dürüşt muame- leye gelmezler, Fakat re merbutiyet hissettiler çok sadık olurlar, bir ke- mi, İyi muhaı tirler.. Ecnebi kıt'alarında yüz- de yetmişi Almanlar leşti .Bilmem demek daha son | der, (Ne garip şey!) sonra Rus lar, sonra İtalyanlar, teşkil e- Belçika- lılar gelir. Hiç Türk var mıdır? Tabii ba Türkün kim oldu- ğunu öğrenmeye imkân yoktu. Bu genç zabit üç a Parise gidiyordu. Bu gidiş tat- li idi. Kimsesiz olma- men orada eğlenecekti. Lâkin çölden, kıt” nın sıcağından hi en mavi gözleri dalıyor ve bana onu bir edebi parça o- kur gibi zevkle anlatıyordu. Gördüm ki; tabiatın o talihsiz yerlerini seven amatörler de var,... Fransiz yet daha vahimleşiyor... hacet var mı? Çocuk dökmek niyetinde deği Dun maksadı #”* Liyonda Amerikalı ile karı- Cenevre trenine (o bindi. zabiti Paris yolu- ti. Ben de vaziyeti o anlamak — Vurmazsan alçaksın... Teşvikile bağırıyor.. Keyfi- Söze kan 0: sadece o ürküt- mek., Bu karı neden korkar a- Karıyı yıldırmak çarelerini | bu ârsızlıklarına en küçük bir | düşünürken Dilâver kendi ca- iltifat mukabelesi görmeyin- ce kadının aklı çileden çıkıyor, | Göz kızgi ye geldi ne yapacağını şaşırıyor. Sev: nından korkmaya başlıyor. ğı * hâd bir radde bir dakikada bu aşk me uzaktan mutfak pıça- | kuduzu pıcakla üzerine hücum Ni göütenieieiçikdilinei halik | eler? varıyor. dehşet!.. Karı pıçaklı ne iş görecek? Kendini mi öldü recek Dilâveri mi şa ço- cuk bu sırnaşık gön | çinin vahşi » Dilâver canını mı kurtarsın? Namusunu, hay- siyetini mi? Onun bu kirli sev- sevdasından nere- | dığı ağızdan lü hizmet | da bulamacına parmak bandır- kulağa ye kaçacağını bilmez bir hele | arasma yayılırsa? Çocuk ha- geliyor. . lâzım... Fakat nasıl? Dilâver debu (tehditlere nımefendinin, T. Bu taşkınlıkları kısa kesmek | nesinin yüzlerine nasıl st Beyin; an baka- cak?.. ver kendi kendine düşü- tehditle mukabele için kendine | nüyor: sallanan pıçağa karşı revolver göstermek cesaretine yor,. Ne fayda! İş daha oluyor... Kadın bu silâhtan ü — Hakikaten uğursuz kom- | kalkı- | şularmış ya Ruhlardan yedi fena | ğim tokatın acısı bana bu kai hemilaşeğın e 'duğum de-| İ Pierre Loti Azadey ya kaçıracak, ya nikâh edecekti Hiç hesap bilmem. Mektep- te cebir, müsellesat diye bir türlü kavrayamadığım şeyler- den nasıl imtihan verdiğime bâlâ şaşarım, Riyaziye ile dost luğum olmadığı gibi hesabımı, kitabımı da bilmem. Ömrümde bir gün oturup ta ne kazandı- ğımı, ne elemi hesap et- miş adam dej Fakat bütün ye aczimi de hesaba katarak diyebilirim ki bizde şehir işlerinde hiç hesap, kitap yok. |. Bekimız benim hesaptan an- lamayan aklımdan ne geçiyor Geçenlerde gazetelerde (ti- | caret odasının resmi bir ista- | tistiği çıktı. Ticaret odası he- | sap etmiş. İstanbulda orta hal- | li bir ailenin geçinmesi için en lâzımmış. Şu yu- bı 140 lira desek Şimdi İstanbulda ayda ce- | bire 140 lira girenlerin hesabı- nı yapmak var. Altı yüz elli bin nüfustan acaba yüzde kaçı ayda 140 lira kazanıyor . Yüz kırk lira deyip geçme- İ yin. Bugün devlet - dairesinde | olsun hususi müesseselerde ol- | sun, aylığı iki yüz elli lira olan ların bile ellerine yüz yetmiş lira kadar bir şey geçiyor. U- mumi aylık servisini vasati ola- rak (100) kabul etmek lâzım- dır. Şimdi nüfusunun çoğunu ayda yüz lira maaşlı halk teşkil eden İstanbul için bir belediye proğ- ramı yapalım, Büyük harp biteli 14 sene ol- du, Kazançlarda ve masraflar- da tevazün yoktur. Binaen- «leyh kimse diyemez ki beledi- ye proğramları bir sene için İ değil istikbal içindir. Yarının bugünden daha ferah olacağı- nı kimse bilemez. O halde şöyle bir proğram | çizelim. Halkının çoğu yüz li- ra geliri bulunan, halbuki orta bir geçim için her sileye ayda | 140 lira İâzım' olan bu şehirde halka re yapalım. Yüz bin lira | ya Flurya plâğını mı alalım? İki milyon İiraya asma köp rü mü yapalım? İşe yaramayan bir yer de 200 | bin İiraya hal mi yapalım? Yok sa, belediye âzası gibi oturup | tatlı. tatlı söhbet mi edelim! Bana kalırsa evvelâ şu ayda (140) liraya çıkan geçimi her- kesin rahat edebileceği (100) hattâ (75) liraya indirelim. Bu in istihbarata gittim mali hayretle anladım ki; istas yondan bana; doğru tren diye | söyledikleri bu gidi dum. Liyondan Roan şehrinde (Saint Germain) isminde bir kasabada tren değiştirerek ge- ce yarısına on dakika kala Vi. chy istasyonuna indil ceğim otelin ismini beni, alacak otobüsü buldum ve a sonra oteldeki oda- mahlük için bir dakikalık bir sevgi duymuş olaydım ca- | nım yanmazdı, Köşkten köşke | üç çift arasında muaşaka kül. han; tutuştu., Zannedilir ki bu ateşleri üfleyen bize debelleş bir şeytan var., Örhanla Şebametin sevdala rımdan pe netice çıkacak? İki aile şimdiden hazin birer dü- şünce, meş'um birer kuruntu, korkunç birer hissi kablelvuku | içinde,. Kız ile oğlanın arası na girerek: Kış, kış yapmaya uğraşıyorlar, Lâkin beyi İki ri bir kere çelikle mık- biribirini çekti. Hü- kilnidarlaki. veliahtleri tahtla- rından taçlarından ayıran aşk inneti kendi zülülinden başka bir ilâçla tedavi kabul eder mi? Fakat Şehametin mazi: örten kanlı esrarın perdesi ara- lanmıyor. Bu kızı seven her er- kek çarpılıp ölüyor mu? Dün- | ya azılılarile başa çıkılamazken | ahret şirirlerile nasıl uğraşma- İl, Onlara kapı baca olmaz. Bu ruhlar el ile tutulmaz, Gözle gö | rülmez.. Rüzgâr gibi elektrik gibi iğne deliğinden geçerler. Şehamet mert bir kız ise iz- Ben belediyeci olsam! | baha resmini yarıdan fazla indi | fanı, öbek öbek memur, | dükkân önüne işporta koydu ! gördü.. omeri DE nun için ne yapalım. Bunun için neler yapılmaz ki! Bir kere belediyenin doğru- dan doğruya ve yahut bilvasıta aldığı resimleri indirelim. Me- jselâ otomobillerden belediye | her ay on lira vergi alıyor. Bu- nu beşe indirelim, Elektrik, gaz su vediğer ş e aldığı hisseyi rebilir. Meyva, sebze alım si mın: kontrol edip azami bir koyabilir. Bilhassa halkın | gıdasını teşkil eden et içi tip eti kırk kuruşa kada: yedi- re bilir, Velhasıl beleyinen hal- Tir, Evvelâ bunu yapmalı, Halk biraz oh, demeli, Bunlarla be- raber belediyenin maaş fasılla- hade- me, âmir bölüklerini terhis et- meli. Bütçenin dörtte üçünü silip süpüren maaş kısmına bi- raz nefes aldırmalı, İddia ederim ki dünyanın hiç bir yerinde İstanbul kadar | belediye memuru yoktur. Hele İsviçrede beş ay kaldım, Sokak ta işaret memurlarından başka resmi üniformalı bir tek bele- diye ve polis memuruna rastla- madım, Genöve'de, (Lausanne) da, (Zürih) te çok dolaştım. Fa kat dediğim gibi pazar yerle- rinde bile belediye memuru gör medim. Orada belediye memuru sa- bahleyin bir kere dairesini tef- tiş ediyor. Yapılacak şeyi söy- lüyor. Sonr. iresine gidip o- turuyor, Hiç bir esnaf yoktur ki onu nişaret ettiği şeyi yap- masın. Yasak ettiğini yapsın. Bir kere yaptı mı ceza bizimki- ler gibi sudan değil, Meselâ J değil mi cezası üç lira cezayi nakdi değil, İki ay dükkünmi kapalı tutuyor. Sermayesinin 1 da cezayi nakdi alıyor- addin varsa koy. Şurada, Atinada bile süte su karıştıran İstanbullu bir Rum sütçü yakalanmış ve iki sene san'attan menedildikten başka bir kaç yüz lira da ceza- ya İmiş, u cezayı böyle sert yapma dın mi bir işe kırk memur koy- öüw: para eimez. Eçimmfbe vari ceği ceza devede kulak olduk. tan sonra,, İş böyle olunca memur ade- di azalır. Esnaf işini bilir, Halk ta oh der. Bunlar hepsi kolay, kolay amma bizim belediyenin elin- deki nizamlar hâlâ yetmiş sene evvelki İstanbul için yapılan nizamlardır. Buna memur, âmir, belediye reisi ne yapsın? Burhan CAHİT ZAYİ — Mühürüm ve Kaymakam Mahmut Beye mahsus 489 numero- hu aramil maaş cüzdanım zayidir. Ye nileri hak ve istihsal edileceği kaybolanların hükmü yoktur. Gülfi- dan divacından evvel her haki — elbette Orhi anlatır.. Ti ke her iki LİN dü ayi örün de ise hayatlarını sevdalarına feda ederek biribirile evlenirler. Lemana gelince bu zavallı kızın aklı ruh masallarının kor kulu heyecanlarile zıvanasın- dan çıktı. Okuduğu şeylerin ayni dimağında cilvelene cilve- lene kendi ölüsünü O döşekte Keramet onu sevdasile ik- nâa, tedaviye uğraşıyor. Gece gündüz baş başa aralarında bay gın bir mücadele devam ediyor. Bakalım iş ne netice alacak? Turhanda da gayet misti bir hal var. Bu çocuğun ayak- ları toprakta geziyor lâkin ka- fası daima başka âlemlerin rü- yaları icinde uyuşuk yaşayor. a gizli bir derdin £ elemini çekiyor amma kimseye açılma- yor... Dilâver bir gün onu bahçe- nin kuytu ve gölgeli bir köşe- sinde afyon yutmuş tiryaki gi- alık gözle bakar dalgın bir halde buldu. Yanına sokularak: — Ey aziz evlât uyan baka- lım., Gündüz ortasında rüya miz resim Pierre Lotinin sevgilisi | Azadenin bizzat yapılmış resmidir. Altmdaki yazı- lar da Lotinindir; caktır: : İysü müş et kim geçer kalmaz bu eyyamı Kim bilir evvel bahara küm öle kl kanla ten İstanbula avdet ettiği zaman ka yüklenen ağırlığı azaltıla bi | Loti, bir muallim tutarak Türkçe- yi öğrenmeğe ile konuşabilecek derecede lisa mızı ilerletmişti. Loti, vazife dola | yısile | buriyetinde kalınca Azade ile bir müddet türkçe vaadi ve yemini veçhile gelip ye disini kurtarm; ye yalvarıyordu lar karşısında bir aralık her şeyi pe ıma ihtiyaç vardır. İstanbul Postahanesi 389 No. lı Pos- ta kutusuna müracaat etsinler. İ Fransızça, İngilizce, Türkçe lisanla tı bilen ve bankacılık işlerinden an layan bir zat iş aramaktadır. deni tramvay durak > mahalli karşı sında kuru kahveci Mehmet efendi ye müracaat Fransızça, Türkçe, Bul garça ve Rumca bisanları bilen zat me man arayor. Mersin otelinde Abdullah H. rümuzuna müracank, Türkçe muhasebecilik ve daktiloluk. işleri yapabilen bir genç İş aramak tadır. Taşraya dahi gider. iskele gazinosunda ZAYİ — Fatih askerlik şubesinden aldığım muvakkat terhis nüfus tezkeremi zayi ettim. Yenile. ri alınacağından hükmü yoktur. Ra- | mi: 323 tevellütlü Mehmet oğlu Os man. irinci memnudur. gelmiş gibi puflayarak: rüp te geçemem.. Ne dalga ge- çiriyorsun söyle bakalım... nürler., Uyanık görünenler ise işte ası) uyuyanlardır... badele ediyoruz... larla bu mertebeye erdim. val çaldırması mümkün mi düştü | kalıyorum.. amma zararı yok beyim. Bu mertebenin alt nı olsun tanımak isterim... İ bakınca dünyanın öbür ucunu görürüm. Kendi nınca kâinatı ruburmda rum., — Alâ radan Fenerbahçevi bile seçe- Azade Loti'ye mektup yazıyo gel beni kurtar.. diyordu!.. Birinci sahifemize dercettiğis Loti. tarafından aslı böyle ola» bahar Couronne harp gemisi Selânik çalışmış ve Azade nbuldan müfarakat mec Loti bu istimdat İşç Milliyet bu sütunda iş ve istiyenlere tavassut li ve işçi istiyenler bir mektup- İa İş büromuza müracaat et- melidirler. İşçi isteyenler İyi Fransızça bilen iki daktilo ha- Talip olanlar İş ve İş istiyenler | 484. — Milliyet iş bürosunda M rümuzuna müracaat, o Almanca, 485.— Bayazit Cümhuriyet cad- bir — Sirkeci Orhaniye caddesi 487.— Milliyet RAŞIT RİZA TİYATROSU 18 ağustor perşembe BEYKOZ 20 cumartesi ink yeme Zi pazar Büyük A. iskele ga nda 22 pazartesi Büyükdere Bülbül da. BAHAR HASTALIĞI Vodril 3 perde Muharriri Reşat Nuri B. vesikasile mek akıl nizamnames maddesi o mucibince Turban üzerine bir sıkıntı — Nereye geçöyün? — Beni geç... — Seni böyle yarı baygın gö — Uyanık canlar uyur görü- — Demek ki hallerimizi mü- — Ben halimi kimse ile de- şmem... Ben çok uzun idman — Hangi mertebeye? — Anlamazsın.. Ayıya ka- — Teşbih çok kaba basamakları. | halimde — Ben (extase) topla- bulu. | icime Ben dürbünsüz bu- | ! | fedayı göze almış, müslüman! kabul ederek, Türk ordusur bir vazife istemeği bile düşüne tü. Fakat o sırada âni bir emir dığı için bu tasavvurunu tatbih dememiştir. Loti hareket etm den evvel Azadeyi kaçırmağa sebbüz ederek, bu fikrini saati ce uğraşmak suretile karalad bir türkçe mektupla sev dirmiştir. Maamafih Loti, gayretlerine rağmen Azadeyi.| çırmak teşebbüsünde muvaffak lamamıstır. Loti, Azadeyi nikâ ls zevceliğe kabul ederek omur mes'ut bir hayat geçirmeği dü nüyordu. Dünkü nüshamızda, Azadem kozasından bahsederken © bum büt muhabere etmiş- | Süleyman Paşa isminde biri old tir. Azade, Lotiye gönderdiği mek tuplarda müfaral ğunu yazmıştık. Öğrendiğimize göre Azadeni kocası Süleyman Paşa değil, At din Paşadır. Loti ile Haticen ilk sevişmeleri, Selânik kız kaç ma vak'asına tesadüf eden 187 senesinin mayısında vuku bula tur, Kiralık Çenberlitaşta Atikalipmşa cami | lusunda suyu motörlü o makine i temin İle feskiyeli havuzu me cut çiçek ve | ai . bağçeli kırmathüne üç senelik müd deti icare mütahammil | konturatil ve kışlık mahalli de beraber olara bütün mobilye ve malzemesile kiri ikktar Bâbrâli caddesinde iş ocağın müracaat ———— ——— İstanbul dördüncü icra memurlu. Fundan; Raif, İstefan, Baklaciyei Nikola, Yorgi, Lâzari, İstefo, Boris elendilerle İvana hanımın şayicn tal tı tasarruflarında olup şuyuun iza lesi için açık arttırma suretiyle sat rılmasına mahkemei aidesince | ki rar verilmiş olan ve tamamına 4607 dört bin altıyüz lira kıymet takdi edilen Eyüpta Alipaşayi cedit mahal lisinin Kuru kavak caddesinde kâin atik, 42, 42 mükerrer, cedit 42, 44 numaralı Bostanın tamamı açık art | tırmaya vazedilmiş olup 19-932 ta- rihinde şartnamesi divanhaneye | ta lik edilerek 22 eylül 932 tarihine müsadif perşembe günü saat 14 den 17 ye kadar İstanbul dördüncü ic ra dairesinde açık arttırma ile satı- lacaktır. Arttırmaya © iştirak © için yüzde yedi teminat akçesi alınır ve müterakim vergi, belediye, vakıf i- caresi müşteriye aittir. İcra ve kanununun 119 uncu maddesine tev fikan hakları tapu sicilleriyle sabit olmayan ipotekli alacaklılar ile di ğer alâkadaranın ve irtifak haklı sa hiplerinin bu baklarmı ve hususiyle fniz ve mesarife dair olan iddialarını ilân tarihinden itibaren yirmi gün i- çinde evrükı eriyle bildirme leri lâzımdır aksi halde hakları tapu sicilleriyle sabit olmayanlar satış be delinin paylaşmasından hariç kalır- lar alâkadarların işbu maddei kanu- niye ahkâmına göre tevfiki hareket etmeleri ve daha fazla malümat al mak isteyenlerin 931-1082 dosya nu marasiyle memuriyetimize müracr ları ilân olunur. 6 mem., — Seçemezsin tabii.. Eşya- Bin, bütün eşbahın esrarı üzer lerinde yazılıdır amma bu dür ya bakar körlerle doludur... o âmâlardan Teşekkür ede: Şöyle Marmaraya doğru bir na Afrikaya kadar Bakalım dünyanın bu parçasında neler göreceksin?. — Gafilin işi zatçin alaydan bi Alay değil ün velâ- yetinizden istifade etmek iste- Gözleriniz dünyanın öte- Böyle canlı bir mucizenin yanında ben âci- ziniz kör köstebek gibi bir şey — Tabiat kendini anlamak istidadı göstermeyenlere karşı | ketumdür. — Ne yapayım, Ne olduğu- Du anlamak için ruha dokun- mak istedim. Şamarı yedim., — Oh âfiyet olsun cicim.. — Afiyet verecek şey değil... Elleri ağır.. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: