i Asrın umdesi “MİLLİYET” tr. 5 AĞUSTOS 1932 İdarehane; Ankara caddesi, 100 No. Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için © Heriç için! L Müddeti geçen nüshalar 10 ku: ruştur. Gazete ve matbaaya ait işler işin müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'u- BUGÜNKÜ HAVA “Uyuyor mu? Beklerim.” Has tanenin sökün içinde uyuyan ko- ğuşlarının önünden mer koridorları odasına im. Yeşil rin bir oda. Bir buçuk saat bekle- dim. Hasır kamapeye uzanıp hiç saatlik intimar, diyebilirim ki şeh- * rin oğultusundan hastalanan si- nirlerimi tedavi etti. Bir sanator- yom haslan gibi içim geçti Kendimden uzaklaştım. Bir tüy kadar hafifledim. “Haşim Bey u- yandı.” dediler. Ben de uyandım. ” çıletem. Sü- kümu bozmamak için elektrik zil- leri yerine am e işaretle şen bu hastane koridorlarında to- puklarımın takırtısını aksettiren beyaz yağlı boya duvarlarda bo- yumu üibalkğa eden gölgemden korkarak, utanarak 210 numaralı koğuşun önünde durdum. Bir kat- ra tereddüt. Hafifçe kapıya do- kundum. Haşimin sesi girmeme izin verdi. Uzun bir yolculuktan dönenler gibi biribirimize sarıl . a dakikada sevindim. Onu bu de- kora yazştımmadım. O oda e sakin koğuş, içinde cidalin tol munu saklayan bir kavanoz gibi, onu bu dekora yaraştıramadım. Hasta değildi. Sadece sakindi. Â- yazi bir rahatazlık gelmiş geçmiş. Fakat bu sükünet, hastanenin kün havasmı ihiâi etmemek için bile olsa o sükün Hağime reva gö- rülemez, “Bir. vurulmuş ilâht andırıyor. Suda teskini zahmeden bu kamer” Eğer canlı, parlak, içinde sa Yısız mamaların ışıkları yanan, kı. vılermlı | gözlerini görmeseydim M liyet'in Edebi Romanı : 53 — Ölüler yaşıyorlar mı? u (Felsefi fantastigue roman) Yazan: HÜSEYİN RAHMİ Orhan — O tenekenin için- (de ne var? Dilâver — Bilmiyorum. Turhan ma nuna ne takıyorsun! Mem» -— Biz insanlari tığımız şeyleri hep bilerek mi yapıyoruz... Bir çok. insiyaki İhareketlerimizde hayvanlarla müşterek değil miyiz? Orhan şeyi — Kim verdi o tene) dört döndürdükten sonra niha- keyi sana? Dilâver acayip bir surat ça- | taşile: — Söylenir mi Orhan — Açalım bakalım © me var içersinde. Dilâver birkaç adım geri ekilereki — Olur muhiç öyle şey... İ Sonu tılsım bozulur... Iki kardeş bu tuhaf çocu- “ğun üzerine hücum ederek: — Simdi seni yere yat “ İ müzayedeten satılacaktır. onu tanıyamıyacaktım, Oturdum. O uzandı. Konuşma: ga başladık “Haşim konuşurken heyocan! asabileşiyor, şuyor. Söyleyor. İşte Haşim ber dur. Haşime sükünet yaraşmaz. — Heyecanlanıyorsunuz rahat- sız olmayınız dedim. Haşim vakurane benii tektir et- di: — Heyecan beni rahatsız et- | mez. Ben heyeci iz yaşayamam dedi. Bilirmisiniz burası ne esra- yengiz bir yer? Komşunun ayağı kesiliyor da insanın haberi olma. Yavaş yavaş hastanede olduğu mu unuttum. Onun heyocanma sarındım, Ben de coştum. Sanıyo- Tum ki hiç bir ziyaretçi benim ka» dar saygısız olmamıştır. Haşimi yalnız şair olarak bi- lenler onu eksik tanıyanlardır. Hair, insanların en tatlı ,en san atkârane konuşanıdır. Haşim bu- günün ressamlarma bedii şevk ve heves veren yegâne estetikçidir. Haşim nesline cidalin, kinin, mu- habbetin mânasmı öğretendir. Ha- şim, ifratın şaheserini yapan, ha- İ makati affetmeyen barutlu bir 28- kâdır. Kabına sığmayan, nihayet- siz buutları kucaklamak isteyen muhayyerülukul bir insandır. Resimden, ressamdan konuş- | mağa başladık. “Ressamlarımızn — feragatine hayranım dedi. Memleket resme ehemmiyet vermiyor. Resme ihti- yacı yok, İşittim ki resim sergisi- nin resmi küşadına beş kişiden faz la kimse gelmemiş, bu alâkasızlı tir.” Güzel konuşan insanların larını nakletmek mümkünsüzdür ve Haşim ne kadar haklı!. Bizim nesil güzel © konuşmasını ç Sadece kavga eder, Kavga ise bir aye uğrunda güzeldir. Beyaz sa- ça hürmet etmesini bilmeyen bu- günün nesli sadece inkâra inanı- yor. Allah imansızlarn taksiratı- nr affetsin. Elif NACI çanı Çıktı Moskova - Roma Muharriri: Falih Rıfkı Kemelizm, Faşizm ve Bolşe-| izmin karşılaştırılması - Demok- rasi, parlamento sistemi ve dünya krizi hakkında son münakaşalar - İki ihtillin şef ve şahsiyetlerinin portreleri 715 kuruş mumin İRTİIHAL Esbak Preveze mutasarıfı ve Sür re emini merhum Ömer Şevki Paşa- nın refikası ve Muğla vilâyeti Jan- darma kumandanlığından mütekait Binbaşı Arif Beyin kayınvaldesi Lâ- #fe Hanım vefat etmiş vı köy kabristanına defnedil, Beyoğlu orman idaresinden: Müsadereli emvalden Fındık | ıda muhtelif odun depolarında mahfuz bulunan 340 çeki meşe ve 177 çeki 50 kilo mahlât ki cem'an 517 çeki 50 kilo odun | 9-B-932 tarihinde saat 16 bu- Şukta ihale olunacağından talip lerin Beşiktaş Orman idaresine ve yevmi ihalede Beyoğlu kay- makamlığında müteşekkil mü- zayede komisyonuna lüzumu müracaatları, (3425) | zorla boynundan alıp bakarız... Dilâver bacaklarının bütün kuvvetile kaçaral — Olmaz..... Olmaz... Sonra hepimiz çarpılırız... Kardeşler firarinin şiddet- le takibine atılarak: — Seni şimdi yakalayalım da bak olur mu olmaz mı?.. Dilâver onlara (o bahçeyi Yet yakayı ele verir... Yere ya- İterıp üzerine çullanırlar.. Göğ. süne saldırarak tenekeyi kap- maya uğraştıkları sırada hırçın oğlan bağırır. | bırakınız şa- | kayaptım.. Hepsini söyliyece- ğim.... Ben olanları anletayım | da isterseniz tenekeyi de açıp a şöyle imana | Orhan — Olanlar eni Ne | yunurken, yahut giyi / ki kamapeye sıralanırlar... “Pencere açıldı küçük oğlan Piştov patladı.” Ne zaman bu şarkıyı dinle- sem başımızdan geçen bir vak'a klıma i gelir. Bizim dairenin üst katı bütün bogazı gören yüksek bir taraçadır. İşim biraz hafifledi mi, hemen oraya fır- lar ve biraz hava alırdım. Ev- den getirdiğim öğle yemekleri- ni de orada yerdim. ıda bir apartımanın dördi katına yeni bir kiracı taşınmış ola- cak, Beyaz sakız gibi perdeler arasmda sarı saçlı bir kadın ba şı görünce aklım başımdan gi decek gibi oldu. Öyle harikulâ de bir kadın ki pencerede bir gü neş gibi parlıyordu. Beyaz teni vardı. Dalga dalga sa: vardı, Bu güzel Okadma vurul- dum ben, Artık onu görmek ve gözetlemek için sıkç. raçaya çıkar ve gözlerimle pen- cerede onu arardım. Arkadaş- lar benim bu sıklaşan gaybubet lerimden şüphelendiler. Birgün ansızm bana baskın yaptıla; Ben gene diz çökmüş, elimi raçanın parmaklığına dayamış Kendimi göstermemeğe çalışa- rak onu seyrediyordum. Bu de- fa sarı saçlı henüz yıkanmıştı. |) Saçlarını kurutuyordu. cürmü meşhut halinde mıtşım. Fakat arkad kütmemeleri için * dedim. Çömeldiler, Ka- dın yarı çıplaktı. Hepsi birden: — Yahu hârika be. dediler, Hakikaten o gün daha büyük bir hârika Artık biz arka- daşlarla be: her gün öğle yemeklerini orada yiyoruz. İşle rimizin hafiflediği saatlerde o- rada buluşuyoruz. Ve bu güzel kadının endamını açık pencere den seyrediyorduk. Doyamıyor | duk. Bir gün pencerede yıkanmış erkek yakaları, erkek çorapları asılı idi. İ — Aman dedik. Kocası var. | Dikkatli olalım. Biz biraz daha gözetlemeleri mize itina etmeğe başladık. Muzaffer dedi ki yahu bu ka dını bir gün yalancı bir piştav | tabanca ile korkutalım. Tam s0 iyinirken bu piştov patlatalım. Gülüştük, Aradan iki ay geçti. Hemen her gün biz muntazaman bir hır sız gibi taraçada emekleye e- mekleye parmaklıiğım önüne ka dar geliyor ve onu seyretmeğe devam ediyorduk. Evvelki gün gene kadmı bekliyorduk. Pence re açıldı ve pencereden bir er- kek elinde bir tabanca ile bize doğru ateş etti, dık. İçimizden bi dığını, yaralanmadı caya kadar geçirdi tarif edilemez. Çil yavrusu g den fırladık, O günden beri bir | daha bu merdivenleri çıkmağa | kimse cesöret edemedi. Biz o ta rafa piştov patlatmak isterken, © taraftan bize tabanca patladı. oldu ki Dilâver — Anlatacağım di- ler gördün? Şimdiye kadar olan ları niçin sakladın? Dilâver — Macerayı tamam ladıktan sonra anlatacaktım.. Turhan — Daha tamamlaya madın mi? Dilâver — Hayır... Orhan — Olan kısmını an- lat. l Di yorum., Ellerimi,. serbest bırakınız... Turhan — Kaçarsan yakalarız... » Dilâver — Kaçmam..... An- latacağım.. Siz o sormasanız da yine | anlatacağım. Çünkü kendim için değil sizin hesabı. niza çalışıyorum... Büyük çınarın er — Anlatacağım di ayaklarımı yine gölgesinde Üçü biribiri- attıktan son- de kollarmı kardeşçe nin, boyunlarına Ta Orhan: — Haydi söyle bakalım. İ men aklımdan çıkarmıştım. Fa Dilâver — Sizden sakladı- ğım büyük bir sır yok... Turhan — Büyük küçük biz den gizlediğin bir şeyler va “Bir sualü Eğer ölüm düny. n deabt olmasaydı a ve insanlar ne olurdu? Hüseyin Cahit Bey ebedi hayata hiç taraftar değil Hüseyin Cahit Bey Sanayi ve Maadin Bankasını in- tizar salonunda çok bellemedim. “Hayatı muhayyel'” muharriri, iş ha yatında belli ki intizam çok sevi- cet kalmadı. Hemen yanma yaklaş- tum. — Küçük bir sünl soracağım Be- yefendi, — Buyrun. Kendisi masasmın başına geçti,ba na da yanındaki koltuğu işaret ede: | rek: Mütekaitlerin Kongresi Mütekaidini Askeriye cemi- | yeti senelik kongresi bugün sa at 13 te cemiyetin Veznecilerde merkezinde akdedilecektir. Davetler 328 doğumlulara bulmakta olduğundan gerek bu do- ğumlulardan ve gerekse ahvali sıh- biye veya tahsil dolayisile bu do Zumlularin musmele gören diğer | doğumların ceza görmemeleri için heman şubeye müracaatları ilân o- lunur. Muzaffer: — Ama biz m korkut mak için yapacaktı li. Gan dedim, “O de bizi | irrrek için atmadı ya. Şimdi ne zaman: “Pencere açıld: Piştov patladı' Şarkısını dinlesem bu vak'a aklıma gelir. ve lâf aramızda hafifçe de ürperirim. üçük oğlan Dilâver — Münireye kur e- diyorum... Mesele bundan iba- ret.. Komşunun esrarına hulâl için başka çare bulamadım... Orhan — Yaptığın beklediğin neticeyi O vermeye | başladı mı?. Dilâver — Şimdi göreceksi niz.. Dinleyiniz.. Münirenin su ratmda insana kur iştahası ve- recek bir cazibe olmadığından ben yarı lâtife tarzında başla- mış olduğum bu kat bu kadına ilânı aşk yollu savurmuş olduğum — kuru sıkı birkaç söz meğ. ğine iyiden iyi işlemiş... O mandan beri Münire benim i- çin gizli sevda çekermiş... İki kardeş el çırparak: — Tebrik ederiz. Dilâver — Bu tebrike ben- den teşekkür beklemeyiniz... Orhan — Kadın sana nasıl açıldı? Dilâver — Ateşe konan is- tiridye gibi... Bir akşam bah- çede geziniyorum. Kulağ hafiften bir ses geldi: — Di. lâver Bey... Dilâver Bey... O| tarafa doğru yürüdüm. Baktım 10... Ağaçların arasından bana ! | sarkıları, 21 Salzburg kur |. bakalım... — Ölüme dair... kenti olmasaydı dünyanın hâ- Hi ne olurdu, değil mi? — Evet. Hüseyin Cahit Bey, gülümsedi: — Size bu mevzu etrafında ne söy İeyebilirim. Ölüm olmasaydı, dünya- da yaşanır e İdi? Bence yaşanmazdı. Yaşansa tn bu hayatın tadı olmazdı. daki iddiayı H. Cahit Bey gülünç bulayor: — Ölüm, yalnız kalbin ihtiyarla- masından ileri gelmiyor kd... Vüce- dun bütün azası ayrı ayrı köhnele. iyor. Hüseyin Cahit Beye sordum: — Ebedi hayata taraftar misiniz? Cahit Bey cevap verdi: ölüm, soğuk bir şey... Hiç kimse, öl mek istemez. Fakat ölüm olmadan dn bilmem yaşanır mı? Ölüme kar- şı herkes iinde bir serki tabii ile İsyana benzer bir şey duyar. “Ni çin öleceğiz?” diye asabiyet gösle rir. Bense bütün hayatımda ölüme kar sima kay kaldım, Kendi ken: ölece- Ham diye bir sual © sormak aklım» dan geçmiş değildir. Ben kendi hesabıma: — Öleceğiz, / çünkü doğmuş bu- lunduk!” diye düşünürüm, M. SELAHETTİN | RADYO Bugünkü program İSTANBUL (1200 m.) — 18 gra- mofon, 19,5 alaturka konser Vedia Riza ve Cennet hanımlarm iştirak lerile, 20,5 gramofon, 21 alaturka konser İnci ve Belkis hanımlar tara- fından, 22 orkestra. BÜKREŞ (394 m) — 2045 ha- GF musiki, 21,05 © oriestra, Rosen Von Florida operetinden parçalar. BELGRAT (429 m.) — 20,25 şar kı konseri, 21 Salzburg müsamere salonundan naklen bizzat Straus'un idare ettiği konser. ROMA (441 m.) — 20,15 gra- geofan. 21,45 senfoni, 24 dans hava. PRAĞ (488 m.) — 20 cazbant,21 konferans, 21,40 şarkı konseri, VİYANA (517 m.) — 21 Salz- burg salonundan naklen Straus'un ü güncü konseri - PEŞTE (550 m.) — 20 Macar salonundan naklen Straus konseri VARŞOVA (1411 m.) — 19,20 dans havaları, 21 Salzburg salonun dan naklen Straus konseri. BERLİN (1635 m.) 21 Salzburg dan nakil, 22,40 dans havaları. bakıyor... Yaklaştım.. Lâfa baş ladık.. İlk sözlerde kadm tıka- nır gibi helecanlar sonra açıldı... Hım iş kötü. Orhan — Demek sana fena halde tutulmuş... Dilâver — Ökseye © basan sersem ispinoz gibi... İlk söz- leri şunlar o oldu... “— Artık top oynamıyorsunuz? Uçurtma havalandirmıyorsunuz..,, Bu su allerin ne demek olduğunu an- ıyorsunuz ya? Münire onlarm bahçesine geçmek için artık ne den bir vesile icat emediğime serzenişte bulunuyor.. İlk ateş lerinin heyecanlarile kızararak itiraftan çekinen acemi sevda zedeler gibi şundan bundan ko nuştuk.. .Ayrılırken © Münire kulağıma eğildi. Şunları fısıl- dadı: “ — Sana çok ( söyliyecek- lerim var... Bu gece herkes w- yuduktan sonra ikide iki buçuk ta buraya gelir misin — Gelirim amma o vakit buralarda gezinilebilir mi? Çar! pılmaz mıyız? “ — Bir şeycik (olmayız... Ben onların huylarını öğren- | dim... Poliste Tarlayı arkadaşının kanı ile suladı Arnavutköyde Güriş battı, içinde ovanın Çukur köyünde Ha- İbrahim arasında tarla sur yüzünden kavga çıkmıştır. Hasan, kamasını İbra himin üzerine saldırmış ve bıçakla a başlamıştır. İbrahim: Ölüyorum, ölüyorum, yeti- diye kanlar içinde yere yavarlanmıştır. Heal, fazla kan za m vermiştir. Katil Hama yakalanmış ve Adliyeye teslim edilmiştir » Denizde bir müsademe Arnavutköy açıklarından geç- mekte olan Rizeli Mehmedin ida- İnebolulu Bay- ramm idaresindeki kayık arasın. da müsademe olmuştur. Şeker, sabun ve diğer eşya yük lü olan kayık batmıştır. Kayıkçı Bayram ile içinde bu- lunan iki tayfa etraftan yetişile- rek kurtarılmıştır. Çocuğu yaraladı Kemalettinin idaresindeki oto- mobil Boğazkesende Yakup efen- dinin üç yaşmdaki Mahmut is minde bir çocuğa çarparak yara- lanmıştır. Şoför yakalanmıştır. Ölümle mi Korkutmuşlar? Kasımpaşada Zincirli 22 numaralı kahvehi ettiğin Zonguldakhların Yalova seyahati Zonguldaktan bildiriliyor: o Halk Evi tarafından tertip edilecek olan Yalova seyahati hazırlıkları. ilerle mektedir. Halk Evi İdare Heyeti bu seyahat için Seyrisefain ve bazı hu- susi vapur şirketlerile muhabere et mektedir. Seyahat, en müsait teklif te bulunan müessesenin vapurile ya pılacaktır. Yalovaya gidecek olan heyet, Ga- zi Hz. ne Zonguldaklılar namma ar- | $ı tazimat edecek ve vilâyetimizi şe | reflendirmeleri istirhamında baluna caktır. Halk Evi, Yalova seyahatinden ev vel, kendi mensuplarından müteşek kil bir kafilenin Amasra ve Ereğliyi ziyaretlerini temin edecektir. Amasraya gidece kolan heyet bu şirin kasabamızdaki tarihi kalelerde tetkikat yapacaktır. Ereğli ziyareti, Ereğlideki "“ Tüç” rmağına kurulacak kö temel atma merasimine rastlayacak- tır. İstanbul üçüncü ierasmdan: (o Bir borcun temini için mahcuz ve para- ya çevrilmesi mukarrer kirep döşin dokuma tezgâhı ve saire maa tefer- ruat 9-8-32 tarihinde saat 11 de i- kinci açık arttırma suretile şehre mininde mevlâna caddesinde 82-84 numarada satılacaktır. o Teliplerin mahallinde memuruna müracaatları ilân olunar. laştırılan saatte gece oraya git- tim. Münire ayazda beni bekle. yordu. Elimden tuttu. Yürü- yorduk. Nereye gidiyorduk?.. Bir kaç gece evvel tokat yeği- ğim yerden geçerken biihtiyar yüreğim titredi. Fakat şimdi ben ruhlardan ziyade Münire- den endişeye düşmüştüm. Eli- mi içine aldığı avucu şiddetli bir sıtma ile hem yanıyor hem titreyordu, Onun bu heyecanı- nı ben İk te hayra yormuyor- Dilâver — Bilâkis ben şid- detle yeriniyordum... Çünkü ağ zmdan bir kaç söz almak için ben onu midemin tahammülün- den fazla okşayamazdım.. Turhan güle güle iki bük- lüm olup yine doğrularak: — Öyle bir kadına kargı mi- denin azami tahammülü ne ke- dardır.? — Hani ya dumanı içine çek meden sigara içen kimseler var dır, Ben de işte öyle dudakla- rımı kuru kuruya Münirenin yanağına bir dokundurup ko- Kadına söz verdim. Karar. ' kusunu almadan hemen çeke üklü bir kayık er kurtarıldı.. sir. en Talât kahveye gir- “Sem beni geçen sefer polise şk ettin. Sanki buna ne yapt imdi tapancamı çeker duman. işinde bırakırım, tanımadığın bir Kopukln dükkâna kaçak sigari kâğıdı attırır seni yine yakarım" saat geçmeden Talâtın teşviki ile gümüş Salâ- hattin ve Cafer isminde kişi gelmiş gramofon çalmasını istemiş er, kabul edilmeyince ak bütün lağıtmışlar ve kahveciyi de bir hayli korkutmuşlardır. Zabıta tahkikata başlamıştır. Rakı çıkmış Kalyoncu kulluğunda seyyar satıcı Yuvan oğlu Kiyopulösun ©- vinde müskirat memurları ile za- bıta müştereken tal yap- mreler, evin bodrumunda iki şişe içinde on kilo kaçak rakı, bir ra- kı derecesi, bir boru, seksen kilo üzüm cibresi bulmuşlardır. Kiyo- pulos yakalanmıştır. Arabadan düştü Üsküdarda Solak Sinan © ma hallesinde arabacı Nazmi Doğan- cılarda arabasından düşerek gö- ğüs kemikleri ve bel kemiği kırıl- mıştır. Mecruh Tıp fakültesine ya tarılmıştar. Direğe çarptı Beyazıt merkez eczanesi sahi- bi İsmail Bey, hususi otomobili ile Yıldız caddesinden inerken elek- rpmişt Araba hasara uğramıştı. Fakat içindekilere bir şey olmamıştır. Yeni neşriyat Kadro Gençlerin ve münevverlerin mec- mumsı olan Kadro'nun 7 inci sayısı da çıktı. Memleketimizin yegâne fi- kir mecmuası tanınan Kadro, cihan iktisadiyatı, milli iktisat, ve daha birçok ilmi sahalarda en kuvvetli ya zıları neşreder. Bir aylık dünya şü nunu, memleket hayatın canlı bir surette tahlil eder. Edebi sayıfaları ayni derecede münevverleri tatmin eder. Ehemmiyetle tavsiye ederiz. Resimli şark Memleketimizin en nezih ve en kiymetli bir içtimai, İlmi edebi aylık mecmuası olan (Resimli Şark) ım Ağustos nüshası çılımıp- ter. Doktor Hafız Cemal Dahiliye hastalıkları mütehassısı Cumadan manda hergün öğleden sonra saat (2,30 dan Se) kadar İs- tanbulda Divanyolunda 118 numa ralı hususi dairesinde dahili hasta- lıkları muayene ve tedavi eder, Te- lefon: İstanbul 22398. rek kaçıvermek niyetinde idim. Orhan — Ey sonra ne oldu? Niyeti bozdun mu? Dilâver — Evet ramazan- da kazaya uğrayan oruç gibi. Aklıma geldikçe yüreğim bula- nıyor,. Fakat size anlatmak is- tediğim maceranın bu ciheti değildir. Dinleyiniz... Beni ko- lumdan çeke çeke köşkün bod- rum katına kadar sürükledi. Eski püskü eşya ile döşenmiş bir hizmetçi odası.. Dar, hurda bir karyola.. Kopuk, kırık dö- küntü takımlarla düzeltilmiş bir tuvalet masası.. Ortada to- — Ne zannettiniz ya? Fakat ben yemişten evvel dayaktan korkuyorum. Orhan — Kimden, Ruhlar- dan mr? Dilâver — Ruhlardan, in- sanlardan.. Bu sahte âşık rolü- nü oynayarak © odaya kadar girdim amma bir duyulursak kim olduğumu pek te anlama- dan pataklanacağımdan şüphe etmiyorum.. Tanmmasam da * Devamı var