ri merek e ii ki M Snilliyet Asrın umdesi eMiHiyet» tir. 19 TEŞRİNİSANİ 1931 IDAREHANE — Ankara cadde si No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, Tetanbal, Telefon numaraları: 24310 — 24319 — 24318 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 aylığı 400 kuruş 800 kuruş b ik e. Mİ . Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya sit işler için müldiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü hava Yeşilköy. rasat merke- zinden alınan malümata göre bugün hava kısmen bulutlu olacak ve ruzgâr şark ile şimal arasından mutedil esecek, sıcaklık değişmiyecektir. Dün taz- yikı nesimi 768 milimet- reidi. Azami suhunet 72 asgari 10 söntisrettir. Yine eski ağız başlar! Eh! gümrüklere yeni liste verildi, tahdidât emredildi yi Esnafın yüzü güler, hemen tikâra başlarlar.. Eskiden paha İk mal satmanm bir kaç yolu vardı: Sordunuz mu? — Canım! Bu ne hal? Bu fi- ate mal satılır mı? Derhal ce- vap verirlerdi: — Ne yapalım Beyfendi? İngiliz lirası yükseldi. Yahut: ili Ne şağı yüzde yirmi beş düştü. Gümrüklerin bir çok mallarda hiç te ağır olmadığı anlaşıldı. Buna rağmen tamakâr esnaf hali gören halk mal almamaya başladı... Berikiler de artık i safa gelmeye ve fiati kırma; mecbur oldulardı... İşte şimdi yeniden fiatler yükseliyor.. Se- bep? Sebep yok! İhtikâr... Çün kü eldeki malın paraları veril. © miş ve maliyet fiati tesbit edil- miştir. Amma, ileride bu mal bahalılasacak! Miktarı azala- cak, talibi çoğalacak... ve tabii fiati artacak.. Bu mülâhaza ile simdiden üste koyuyorlar, E- ğer sorarsanız: — Ah efendim bilmezsiniz bu tüccarları.. Şimdiden fiatle re zam yaptılar... diyecekler. Yalan! İnanmayın... Daha sonraları sorduğunuz zaman: Efendim şimdi ostal ile geliyor.. gelsin de listeye girsin diye... Onun için bahalı oluyor.. Ah biz de istemiyoruz amma, ne yapalım... O da yalan!. İstanbulda bir çok, amma bir çok . malların mallar Çabuk Türkiye ile Yunanistan ara sında mül mütevellit bazı ihtilâflı meseleler halledil dikten ve iki hükümet arasında ticaret dahil olduğu halde bir takım mukaveleler aktolunduk tan sonra Türk - Yunan il sadi münasebetlerinin inkişafı mı düşünmek sırası gelmiştir. ye gazeteleri, M. Venize- 103'un Ankara seyahatindenbe- ri Türk - Yunan ticari müna- sebetlerinin takviyesi lüzumu- nu serdetmişlerdir. Bilhassa muhalif matbuat M, Venizelo- sun fazla derek ei gösterdiğini ikide birde söylemekle beraber Yunan mallarının Türkiye'ye ihracını çoğaltmak suretile iki memleket arasındaki mübadele lerin tevazünü noktasından da musır bulunuyor. Söylemeğe hâcet yoktur ki matbuatımız iki üç senelik istokları vardır. Ben karilerimi bu ihtikâr meselesi etrafmda temin ede. rim.. Malların fiatlerine şu gün lerde zammedecekler, Aldırma ,. Fiatler düşük iken bile sinek avlayan dükkânlar, fiat- lere zam yapınca tatarcık bile bulamayacaktır.. Yalnız telâş etmeyin ve sabırlr olun! Karanfil kokan kavun! Gazetelerden birinde san'at- kâr Bedia Müvahbit Hanımın kadınlık hakkında bir mütalca- sını gördüm. Bedia Hanım: — Kadın gibi güzel olan er- kek, erkek gibi güzel olan ka- dın; kavun gibi kokan karanfi- le, karanfil gibi kokan kavuna benzer. Diyor.. Bu söz belki hakli- dır. Yalnız bendeniz erkek ol- duğum için yerimi anlamak is- tiyorum.. Erkekler bu teşbih- te kavun mu, karanfil mi?. Bana kalırsa kadınlar karan fil olsa gerektir. Çünkü eski: den seyrettiğim Karagöz oyun- larmdan hâtırımda kalmış bir manzume vardır: "Karanfilsin kararm yek!,, “Gonca gülsün timarın yokl, . Diye.. Orada kadına karanfil deniyor. Bediâ Hanım gibi te. maşa san'atine mensup bir za- ta da Karagöz ağzından delil getirmek pek aykırı düşmez değil mi?., Kavun olduğumuza nazaran topatan mı, Manisa mı, İzmir mi, yoksa Kırkağaç kavunu gi- bi mi kokarız acaba?.. Karilerimizden (Harun) Beye: Makiubunuz serapa döğrü- dur. Fakat üç yüz defa yazıl. mış şeyleri tolrardan fade çık mayacağını bildiğim için affi- nize sığınarak dercetmedim. Hürmetler. FELEK Milliyet'in Edebi — Gelecektim.. — Gelmediniz. Günden güne #ttanız, Ben de... — Ey? Neriman Cemşit Hanım birden bire fazla ileri gittiğini lere mahsus bir tered- dütle dudaklarını ısırdı . Yani. Diye kekeledi. Ahmet Ne- dil, bu vaziyet önünde dudak- larına gelen tebessümü güç tut tu: — Siz de en iyi şeyi yap« tiniz — Nasıl? Ne gibi? — Gazetenin asıl salâhiyet sahibi adamına müracaat etti- niz. —A! — Evet. Reşit Beyefendi- ve, —A!Siz biliyor musu- 'omanı: 82 BAŞI DÖNÜ KLER İbrahim NECMİ — Evet, Neriman Cemşit Hanımın gözleri baygın baygın süzüldü. Ea hafif bir pembelik çök — Öyle mi? Reşit Bey size roman için bir şey mi söyledi? — Hayır, — O halde? — Yalnız davetinizi biliyo: ram, — Ha! — Demek karar verildi? — Evet. — Tebrik ederim. — Mersi. Fakat size başka bir zahmetim olacak, — Ne gibi? — Tashihler.. — Emredersiniz, efendim. Öte tarafta Süheylâ kendi- ile Vals yapan Reşit Beye ça buk çabuk söylüyordu: — Reşit Bey, sizden iki ri- Türk - Yunan iktısadi münasebetleri Iki memleket arasındaki ticari mü- badelelerin inkişafı her ikisi için de büyük istifadeler doğuracaktır dahi, Yunanistanla olan iktısa di münasebetlerimizin tezyidi Yüzumunu İöyakile takdir etmiş “Yunan istihsalâtı ve ihtiyacatı İki memleket arasındaki ticari mübadeleleri tetkik et- mezden evvel Türk ve Yunan istihsalâtının nelerden ibaret olduğunu araştırmak lâzımdır. Malümdur ki memleketimiz şimdiki halde zirai bir memle- ket sayılır. Sana; iz yeni in kişafa başlamış bir vaziyette dir. Yunanistan da bizim gibi zirai bir memleket olmakla be- raber muhtelif sanayi itibarile epey terakki etmiştir. Bizim gibi o da nefis ve bol tütün, üzüm, zeytinyağı, incir, mey- pamuk, den ziyade tütün, üzüm yağ ve şarap istihsal eder. Vasati tütün . istihsalâtı elli milyon okkadır. Geçen sene x — tiği tütünün kıymeti ra ile 85 küsur milyon liradır. Ai sene içinde 138 milyon kilo şarap, 277 milyon litre üzüm ve 85 bin ton zeytin ya- ğı istihsal etmi: Fakat ci- han buhranı iki i dolayı- sile dokuz kalem tutan başlıca ihracat emteasından lâyıkile is tifade etmiyor. Geçen seneki 155 milyon liralık ihracata mu İ kabil 285 milyon liralık itha- lât yapmıştır. -İthalâtı otomo- İ bil, ipekli mensucat, fonoğraf, motosiklet, çocuk oyuncakları tüvalet eşyası, kakao ve maki- ne gibi şeylerdir. . Yetiştirmek te olduğu eşyanın bazısı muh telif sebepler yüzünden mahal li ihtiyacata kifayet etmiyecek miktardadır. Meselâ patates ve pirinç kısmen hariçten geli yor, Geçen sene 460 milyon drahmi kıymetinde bu kabil mevad ithal edilmiştir. Ayni sene içinde hariçten kereste ve mahrukat olarak 541 milyon drahimi kıymetinde eşya gel- miştir. Elma, armut, ve kesta ne gibi yaş veya kuru meyve ler bile bazen kâfi gelmiyor. Nitekim 1929 da 70 milyon drahmi kıymetinde yaş ve ku- ru meyve ithal edilmiştir. Buğday istihsalâtr az oldu- ğundan geçen sene Amerika, Kanada, Rusya, Yugoslavya, Romanya ve sair bazı yerler- den 2 milyar drahmi kıymetin- de tam 574,669 ton buğday ithal etmiştir. Bu sene de 300 bin ton buğday çmübayaa et- mek üzere dalılar ve Romanyalılarla hali müzakerededir. Yunan yü için lüzumlu olan kömür hep hariçten geliyor. Geçen se neki kömür ithalâtı 396,276, 400 drahmi kıymetinde 827, 260 tondan ibaret olmuştur. Mevcut aa ta kâfi gel- cam var, — Birincisi kendime ait. . — Neye dair? — Benim hemen bütün pa ram Nihat İlhami Beyin şirke- tindedir. — Ey? — Oradan çekmemi tavsiye ediyorlar. — Öyle mi? — Evet. Siz ne dersiniz? — Ben mi? Ben ne bileyim? — Rica ederim. Sizin bu işi en yakından bilidiğinizi haber aldım. — Vallahi, (o Süheylâ Ha- nım, çok güç bir mesele.. Yani? — Yani, ne de olsa, para- nızı bir şirket yerine meselâ bir bankada © bulundurmanız ei iyi olur, şüphe yok. Fa- t. — Ey, fakat? — Fakat Nihat İlhami Bey den paranızı vermişken geriye almak epeyce nazik bir iş.. — Öyle. mediğinden hariçten hayvan ithal etmektedir. İthalât eşya sı meyanında işlenmemiş deri- yi, yumurtayı, kısmen dahi ba- lığı kaydetmek lâzımdır. Görülüyor ki, Yunanistan'- m muhtaç olduğu eşyanm ço- ğu memleketimizde mebzulen yetişmektedir. £ Binaenaleyh kömürümüzün mühim bir kıs- mı, meyvelerimiz, sebze ve hu bubatımız, derilerimiz, yumur talarımız, keresteleri pa- muğumuz, ve buğdaylarımız kısmen Yunanistanda mahreç bülabilir. Yunanistanın pamuk ihtiyacı senevi 15 milyon kilo iken bunun ancak yarısı mem- leket dahilinde temin edilebi- liyor. Müterakki olan Yunan halıcılığı hariçten de yün itha- line mecbur kalmaktadır. İki memleket arasındaki mübadeleler Anadolu harbinden evvel ve meselâ 191Z de Yunanista- nın Türkiye'ye ihracatı 87 mil yon drahmi kadardı. Yunan mallarına Rum unsuru fazla rağbet gösteriyordu. Bilâhara bize olan Yunan ithalâtı a- zalmıştır. Nitekim 1926 da Yunanistandan olan ithalâtı- mız yalnız 30 milyon drahmi- den ibaret olmuştur. Geçen se ne bu miktar 10,595,000 drah miye (yani 278 küsur bin Türk lirası) düşmüştür. Türk - Yunan münasebet- leri dostane bir şekil aldığın- dan bu senenin iptidasından 31 tenimuza kadar 9,871,000 drah milik Yunan eşyası memleketi mize ithal edilmiştir. Yunanisi na olan ihracatımız, Yunan balâtmın birkaç mislidir. Yu- nan iktısatçıları, aradaki farkı öne sürerek Türkiye'nin, ha- riçten aldığı mamül eşyi tercihan Yunanistandan müba yaa etmesini talep etmektedir ! ler. Hattâ M. Hristidis yazdı ğı bir makalede iki memleket | mübadelelerinde ( adaletkâra- ne ve müsavalkârane hareket etmek üzere Contingent usulü nün kabul edilmesini, gümrük resmi alınmamasını ve böylece bir gümrük ittihadına zemin hazırlanmesmı tavsiye ediyor, Yunanistan'ın mamül eş, sına gelince; mevcut sanayi müesseseleri. sabun, kimyevi gübre, boya, mevaddı kimyevi ye, tabak, i; iğne, cam, şişe, sun'i ipek, her nevi mensucat, iplik tarak, düğme, kâğıt, tuj remit, boru, çimento, kilit, çi- vi, bardak; elektrik İevazımı, baskül, para kasaları, barut, ve mevaddı infilâkiye, muhte- lif yağlar, şapka, kundura, ko- lonyasuyu gibi, eşya imal et- mektedirler. Fakat Yunanis- , kireç, ve bazı madeniyat ile yenecek ©ş-| yadan peynir gibi mevad da is tihsal edilmektedir. Yunan konyağı'da maruftur. Yunan ücareti babriyesi müterakki. dir. Binaenaleyh Yunan gemi lerinin ve bazı mamül eşyanın | memleketimizden istifade et. mesi yani Türk ihracatınm tez yidine mukabil Türkiye'deki | Yunan ithalâtmın çoğalması imkânlari mevcuttur. Müteka bil emniyet ve itimat ile hüsnü niyet baki kaldıkça iki memle- ket arasmdaki ticari mübadele lerin artması tabiidir. Yunan- İk dostlarımız bundan emin ola bilirler, Halil MİTHAT — Evet: Bön de onu düşü- nüyorum. Yalnız. — Yalnız?, — Gerkeçten esaslı bir tah | like varsa. — Bümü ben de ie rum, £ — Bildiğiinz kadarı? — Bildiğim kadarı şu ki Ni hat İlhaminin şirket hakkında ortada bir şey yok. — Öyle mi? — Evet. Dün Yazıcı Zade bir buhran geçirdi. Eğer Yazı cı Zade sarsılırsa o zaman şir. ket de tehlikeye düşebilir. Fa- fat Yazıcı Zade buhrandan kur tuldu. — Demek, şimdilik ortada bir tehlike yok. — Yani, Ben milmiyorum. — Mresi,. İkinci ricama ge lelim. — O da mı bir nasihat? | — Evet, ama bu defa iste- pötifurları dizdi ve daha kârane olsun diye kenarlarına | da bir kaç ananaslı ekler koy- | mak istedi eklerleri bitmişti. Nasılsa ka- lan bir tanesini de pötifurların üstüne koydu. Bu hazırlığın sebebini der| | hal anlamışsınızdır. İrfan Bey | bir kadın bekliyor ve geleceğin den emi tinden ellerini oğuşturuyor. İrfan Beyin yüreği dan hafifçe titredi: haleye bile vakit bulamadı. Ni | - | bu kadınla daki bu uzvun böyle zaman za miyorum, vereceğim — Bana mı? — Evet, size.. Yanlışlık İrfan Bey tabağın üzerine- Fakat akşamdan sıra memnuniye İrfan Bey bu kadını teniste tanımıştı. Ondan bugünkü ran deriyi i alabilmek için de yir- mi gün fasıla ile Turkuvazda dört kadeh likör etmişti. Tam o sırada kapı çalındı. — Geldi, dedi, Ve bittabi kapıya atıldı ve | açtı, delip iri yarı bir adam irdi. Sanki kendi evi imiş gibi | apartımanın yatak odasına va- | rıncaya kadar beş odasını do- laştı ve bu o kadar sür'atli ol- du ki, zavallı İrfan Bey mü. hayet karşılaştılar: — Beyefendi, bü ne iş? — Efendim, bana Kara Meh met derler. Aparlımanınızı | böyle dolaştığıma hiç hayret etmeyiniz. Çünkü ciddi söbep- ler var, — Nasıl ciddi sebepler? — Şimdi size anlatacağım. — Hayır efendim, şimdi an- latmayımız. Başka zaman anla- | tırsnız çünkü ben şu dakikada birisini bekliyorum. — Kimi beklediğinizi biliyo rum, Karımı bekliyorsunuz. etti: — Siz belki bekârsınız. Ben de bekârken sağı solu düşün- mezdim. Fakat karım mevzuu bahsolmasaydı, yaptığınız işle rin hiç birisi umurumda değil- deri — Affedersiniz Kara Meh- met Beyefendi amma, benim aşnalığım sirf bir tesadüften iberettir, — Ben de onun için sükütü mu muhafaza ediyorum ya,. E ğer bir tanıdığım olsaydınız ve namusuma suikastınızı gör- seydim, sizi bir kurşunda ge- bertirdim. Yeniden bir süküt fasılası.. İrfan Bey bu anda ne olur ne olmaz, nefsini © müdafaa için masanın üstünde duran bakır şamdana göz koydu. Kara Mehmet Bey etti: — Arkadaşlarımdan birisi si in isminizi ve adresinizi bana lediği zaman, haylı düşün- düm. Ne yapmak lâzım diye düşündüm. Karımı — kapınızın önünde mi bekleyim. Öyle ya- pacağıma yukarıya çıkıp sizin le görüşerek, karıma o dokun- yağı dair namusunuz üzerine yemininizi almak iste- dim. — Yemin — ederseniz, minnettar olurum. İrfan gülümsedi — Ya etmezsem? Öteki de gülümsedi: — Öldürürüm. Kalp mütehassısları, insan- devam size — Buyurun bakalım. — Nebili kuvvetle himaye edin . — Ediyorum ya! — Daha fazla... — O! Neden bu ısrar — Hoşuma gidiyor. — Beni o kıskandırıyorsu- nuz, — Hadi zevzek! — Ahmet Nebilin daha faz la himayeye ihtiyacı var mı? — Evet. — Ne gibi? — Muhteşem Nihat Hanım onu didikliyor. — Ya! — Bilmez gibi konuşma- yın, kuzum. mi sofrada ini? * — Gördüm ama © anlama- — Anlamıyacak ne var? Kıs kanıyor. — Kimden? Sizden mi? — Belki benden de kıska- Dır, ama asıl kıskandığı Fatih li. — Fatihli mi? O da kim? İste Nebilin yanındaki ve çay icap | heyecan- Bu bet çehreli adam devam ! manı. Halkımızın memnuniyetli artist HENNY FORTEN ile Perde aralarında: Şimdiye kadar en müntenap film'eri takdim etmekle iftihar edebilen ARTİSTİK Sineması Bu akşamdan itibaren yeni bir Paris muvaffakiyeti olan Hayatını Kazan sözlü ve şarkılı filmini takdim edecektir. VICTOR BOUCHER ve DOLLY DAVİS tarafından Her Akşam calacaktır. PAZAR Dün akşamdanberi ELHAMRA SİNEMASI MARY GLORY ve JEAN ma sevimli bali KÜÇÜK DAKTİLO filmini müthiş bir muvaffa- kıyetle tekrar irheye baş- Ismıştar. man çarptığını dalma söyler- ler, Kalp hastası iyileştiğini zanneder, bir de bakar ki nük setmiş. Kara Mehmet bağırdı: — Anladınız ya! — Anladım efendim., », benden hiç iile ünkü ben onun bir inç mevkie düşmesi- ni isterim, Fakat kılına da do- kunmıyacaksınız ha! — Merak etmeyin efendim, — Soğuk © davranacaksınız ve bu suretle kapı dışarı ede- ceksiniz . — Pek namussuzca bir hare ket olacak amma, ne yapalım efendim, hatırınız için., Kara Mehmet Bey kalın parmağile İrfan Beyin göbeği- ne dokundu: " — Hatır değil, emir!” dedi. Saat elimde, eğer karım bura- da beş dakikadan fazla kalırsa, zaten ben merdivenin başmda- yım, ötesini söylemeğe hacet yok İrfan Bey pötifurlara baktı. İçinden: — Bu belâya da nerden çat- tık? Şu kadın Allahtan gelme- se bari! Fakat kadın geldi. Hem ne geliş! Bazı kirez ağaçi dır ki, alt dallarında — Ya! O Fatihli midir? — Öyle ad takmışlar. Reşit Bey, işe adeta merak sarmışlı. OValsin © bitmesine rağmen Süheylâyı bırakmadı. Birlikte yandaki küçük odaya götürdü. Süheylâ yarı buçuk bildiklerini anlatıyordu. Son de rece hafif meşrepliğini, kayt- sızlığını bildiği bu dünyaya ku lak vermez kadınin'alâkası Re şit Beye hayret veriyordu. İza hatını dinledikten sonra, tek- rar kolundan tuttu: — Teşekkür ederim, beni ikaz ettiniz, Süheylâ Hanım. Bu mesel ile meşgul © olaca- ğım. — Mersi, — Madem kibana bulişi açtınız, ben de karşılık bir na- sihat vereyim, — Verin bakayım?. — Sizin işlerinize Fuat Sa mi Bey bakmaz mı? — Evet. Geçende kocamla | olan meseleyi o halletti. — Paranız işini de ona h* vale edin. O çaresine baksın. Bu akşam ASRİ SİNEMADA Büyük Gala olarak AŞK UĞRUNDA ÖLÜM Sonderece şiddetli ve gayet hissi bir aşk ve ihtiras ro- rollerini fevkalâde oynayorlar. Sinema meraklılarını çok miiteessir edecek bir şaheserdir. NANDY'S RÖVÜSÜ il: ASSO ve JANA yeni numaralarmda DOLORES DEL RİO EDUARDO BIANCO yeni heyetile son repertuvarmı PAZAR akşamına kadar ESİ nü şehrimizi terkedecektir. Telefon: B.O. 2851 <gp Telefon: B.O. 3088 rın altından geçerken kirez ko | şünceli görüyorum. İ Şimdi buraya teyzem gelecek. le tekrar göreceği meşhur MAY KİD ve İGO SYM Dün akşemaan teri OPERA Sinemasında a sözlü ve şarkılı filmi olan FAHİŞE eserindeki pek açık rolü ile temaşakiranı çıldırtıyor. Sahnede Bugün MELEK Sinemasında Senenin en şen vodvili YAŞASIN HAKIKAT Fransızca sözlü ve şarkılı ilm, SAİNT — GRANIER PİERRE ETCMEPARRE ve MEG LEMONNİER tarafından. Bir muvaffakıyettir! az mısmız? Kadın da tıp li kirezler gibi geldi ve İr- fan Bey bugün onu nasıl her zamankinden güzel buluyordu yarabbi! Güzeldi amma, dışarıda iri yarı eli tabancalı bir kocası ver dı. Onu ne yapmalı?. Kadın sordu: — Ne o İrfan, seni çok dü- — Sorma Meliha Hanım. Nerden de bugünü intihap et- ti bilmem. Kadın bu sözü işitince nef retle İrfana baktı — Yanan! dedi ve arkasın: dün da: aha ısmarladık! Diye çıkıp gitti . Ti bir şey (o söylemeden put gibi yerinde dikili kaldı. Kadın gidince: — Neyse bir belâyr başımız dan savdık, dedi ve masanın üs tündeki pötifurlarm © üzerine koyduğu son ekleri de atıştır- iL Derken kapının zili., İrfan açtı, aynı iri yarı adam. — Affedersiniz. beyefendi, size bir kusur işlediğim söyle- meğe geldim Gelen kadını gördüm. O kadın benim karım değildir. Bir yan- eşlik oldu. Kusura balemayın. Yapar mr acaba? — Ben de rica ederim. Ya- par, Artık salona giriyorlardı. — Emin değilim. Fakat ib- tiyat daha iyidir. — O halde? — O halde, yarın Fuat Sa- mi Beye gidersiniz, ben de te- lefon ederim kendisine. — Mersi. Unutmazsmız «7? — Hayır, emin olun. Süheylâ ile Reşit Bey salo- na girdikleri vakit, (ortalığa fik Cemal, yanında bir tabure ye oturmuş, ona dil döküyor. du. Semiha Nazmi Hanım, Mukbil Nedimle başka bir kö- zede hararetli hararetli konu. şuyordu. Neriman Cemşit Hs bakışlarile bir krs liçe tavrı almış, Yazıcı Zade (Devamı var) İN ii yi