Asrın umdesi “Milliyet” tir. 18 TEŞRİNİEVVEL 931 IDAREHANE — Ankara cadde- si No: 100 Telgraf adresi: Mülliyet, Hatanbul, Telefon numaraları! 24311 — 24512 — 24318 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 100 kuruş 800 kuruş 70, 1400 , 1400 , 2700 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbanya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabul etmez, Bugünkü Hava Dün azami hararet 22, asgari 16 derece idi. Bu- pi ruzgâr o mütehavvil vi Kurt ve kuzu Birkaç günden beri hut bir kısım, amma hususi bir kısım İstanbul matbuatında Atina seyahatimiz hakkında bir sürü bücumlar var. Bu hücumları yapanlarla okuyup inananlar ayoı adamlardır. Ben bunları okudukça aklıma şu hikâye ge liyor... Kurt bir dereden sü içerken sit tarafa bir kuzu gelmiş su iç meye başlamış.. Kurt homurda ! & narak: — Yavaş iç suyumu bulandı rıyorsun! demiş. ru cevap vermiş: - Cönim! Ben akıntınm al- tındayım. Üstünde değilim ki; suyu bulandırayım! Fakat bu sözler kurtun kuzuyu parçala- masına mâni olamamış... Bu Atina hücümlarında işte bu kurtun taklidini yapmak teyeniler var, lâkin kuzu tal di yapmaya razı olan bilmem var mı Mühim bir havadis Bir gazetede gördüm: “Belediye yol yapıyor.,, Vakıa bizde belediyenin yol yapması bir mühim haberdir. Çünkü belediyenin yol tahsisa tı azdır ve belediye yol yapmaz. Zaten İstanbulda yollar yapıl- maz, bozulur. ve yolda asıl olan bozukluktur. Birkaç gün evvel sokaklarında gezindiğim Atina da doğrusu rahatsız oluyordum Dümdüz caddeler. İnsanım aya ğı kayıyor. Önce dayanacak taş yok!.. Otomobille giderken adamın odada oturduğunu zan nedeceği geliyor. Hiç sarsıntı yok!. Böyle yol, mı olur... Bahçekapısmdan geçmeli, Mah mutpaşaya inmeli ki yürüdüğü | nü anlasın! Ben bu yolların tanzimat devrinden beri neden yapılma- dığımı, açılmadığını o düşünüp duruyordum.. İstanbula bera- ber geldiğimiz birkaç Rornen a ileler bu müşkülümü halletti... İstanbuldan görüşürken: — Ah! bayılıyorum, şehrini İnsan Eminönünden, | Ya Topraklarımızın ve semâ- mızda parlıyan O güneşimzin feyyaz kabiliyetlerile tütünle- rimizde bugüne kadar takar- rür eden evsaf bütün dünyanın malüm olduğu gibi ithalât ve ihracat müvazenemizde ihr: cat lehine de'büyük bir inkişa- fa müstait olduğu inkâr edile- mez bir hakikat Halbuki bu mes'ut is! tamamile inkişafı için yapılacak ilk şey, dünün köhne tütüncülük ve mesai sistemlerini tarihe göme İ mek ve muasırlaştırmaktan iba İ rettir. Mubtac Mağa baş ca muvaffakıyot âmillerin- den en ehemmiyetlisi bu oldu- ğuna nazaran tütün ziraatçili- ğimizde yalnız kemiyeten de- gil, keyfiyeten inkişaf ettir. mek lâzımdır. İtiraf etmeliyiz ki bugünkü tütün ziraatimiz, bütün çiftçi- liğimiz gibi (o alaylıdır. Yani köylünün babasından, dedesin den gördüğü ve öğrendiği hu- dutlardan ileri geçememiştir. Bunu ıslah için en birinci va- zifemiz bu hudutları fen ve tec rübe kuvvetile tebdil ve yerine müspet ve asrf bilgilere müs- tenit sistemler ikame ve daha doğrusu Lütünlerimizin cins ve nefasetini muhafaza için cezri bir surette hareket etmektir. Bilfarz Arjantin'in hububat is- tihsalâtında tatbik ettiği usul- leri, Brezilya'nın kehvecilik teşkilâtlarını, o Yunanistan'ın ve tütün ziraatile alâkadar disinde yürüdükleri yolları bi rer birer tetkik ederek ziraati- mizin mublaç olduğu asri ve fenni tecrübe o istasyonlarını vakit kaybetmeksizin ihdas et mektir. Bu gibi istasyonların ehemmiyetini bizzat Cenubi A merika'da yakinen gördü ze! ne güzel, ne pitoresk! dara cık sokaklar ve iniş çıkış kaldı- rımlar! dedi... Ve bu sözlerle bana anlattı ki, belediyemiz yollarımızı yap mıyorsa, bu İstanbulun seyyah çeken bir cazibesini bozmamak içindir.. Lâkin gel de bunu yer lilere anlat! Sapanca gölü Rivayet ediyorlar ki; SonPos ta gözetesi şöyle bir havadis yazmış: Atinada 22 milyon Türk li- (Sabanca Gölü) bü- yüklüğünde bir göl yapılmış, şehre su veriliyormuş... Ben bahsedilen bu gölü gör- mek fırsatına nail oldum. Am- ma efendim dedikleri gibi eğer Son Posta bunu böyle yazdiyse bir taraftan Sabanca gölünün a imi öteden de gölün küçüklüğünü göstermiş oluyor. Sabanca gölü bayağı deniz dir. Dalgaları, fırtınaları vardır. Beriki sadece bir benttir. Bizim Belgrat bendinin dört beş büyüklüğünde!.. Birşey değil ( ölçüleri böyle tutarsak, yarın Atinayı İstan- bulun sekiz misli büyük diye yazmamaya sebep yoktur FELEK Müliyerin Edebi Ronlanı :53 BAŞI DÖNÜKLER — Estağfurullah, niye güce neyim? Yalnız. — Yalnız? — Yalnız, ne demek istedi ğinizi anlasaydım. . — Bırakın, canım, bir şey Ahmet Nebilin içinden bir 808, Nemika Sırrı Hanımın sö Zünü tekrarlıyordu: — Bırak, fazla sorma. Ateş l& oynıyanın eli yanar. Fakat, başka bir ses, me- raklı meraklı onu çimdikliyor, — Ale sor, ille (anla, bu genç kızın derdi nedir, öğ. Ten... Diye onu itiyord Delikanlının yüzü kızardı. O da mahzun mahzun, derin derin Nemika Sırrı Hanıma baktı — Nemika Hanım, sizi ilk İbrahim Necmi gördüğüm gün, çok serbest, hayatı çok derin anlamış, yük- sek bir Hanım kız olarak dım. Hattâ sizde bu sini afları bile olmıyacak diye ta- savvur ettim . tanı Nemika Sırrı Hanımın ko- yu esmer yüzüne de kan çıkı- > Ahmet Nebil, hafifleterek devam et — Halbuki bügün sizi sinir li, mustarip görüyorum. Eğer beni bir kardeş, bir arkadaş di ye kabul ediyorsanız.. Nemika Sırrı uzatarak Ahmet Nebilin elini tuttu: — Evet, size itimat etmek o halde söyleyin bana: Neden a Gy ktısadi bahisler Tütün ziraatimiz Arjantin ziraatçiliği bu sayede çok kısa bir zamanda dünya- nin en feyizli bir faaliyeti ha- line gelmiş ve Arjantin, en faz la at yapan bir ziraat mem İeketi olmuştur . Halen orada faal bulunan pek müteaddit istasyonların mütemadiyen yaptıkları tecrü- beler neticesinde cümhuriyetin Şimal eyaletlerinde pamukçu - luk büyük bir vüs'atle ilerle- mek istidadını göstermiş, hu- bubatçılığın rengi değişmiş, her nevi mahsulün en iyi mu- hitleri kat'iyen taayyün etmiş, memleketin vasati kıymeti is- tihsaliyesi bu istasyonlarm kuruluşundan evvelki azami kiymetini çok geçmiştir. Bi- zim de pek çok muhtaç oldu- ğumuz bu müesseselerin şüp- he yok ki hem mahsullerimizin cins ve nevini ıslaha ve hem kıymeti ticariyesinin haddi a- zamisini bulmasına hem de is- tihsal erbabmın nefis mal yetiş tirmek suretile pek (o aydınlık bir yolda yürümesine edeceği hizmeti başka bir şeyle elde e debilmesine imkân yoktur. Memlektimizde tütün mın- takaları tamamile taayyün et- | miştir. Bu mıntakalar kanun- la da tahdit edilmiştir. Binaen aleyh bu mmtakalar haricinde velevki tecrübe için dahi olsa tütün ktirmek her halde tü- tütün zeredilmesine müsaade edilen mıntakalarda fena yeti- şen tütünlerin fennen, ıslahı- na imkân görülemezse oralar- da bile zer'iyatı kat'iyen me netmek memleketin menfaati İ iktizasından iken tahdit edilen hudutlar haricinde tütün ekil- mesine müsaade etmek yalnız zürram değil, memleketin za- rarmadır . Tütün zeriyati inhisar ii resinden ziyade İktısat Vekâ- letini alâkadar edecek hayati bir mesele olmasına rağmen bu idare senelerdenberi bunun la meşgul olmuş ve bütçesinin müsaadesi nispetinde hastalık. larla da mücadele etmiş ise de salâhiyetinin hududu haricinde olan teşkilâtları vücude geti- rememiştir. İdarenin bugün bu işlerle alâkadar ve ihtisası | ve vukufu ilmileri itibarile şa- yanı iftihar bir heyeti fenniye- si de var. İnhisar idaresinin ka nuni vaziyetinden ve kıymet- li nanlarının tecrübe ve ih- tisaslarından, İktısat Vekâleti azami surette istifade edebilir ve iyi mahsul veren tütün mıntakalarımızda sistematik bir kolonizasyon tal Fenni tütün çiftlikleri ihdas e- decek sermayedar teşkilâtlar vücude getirirse, hiç * şüphe yok ki Türk tütüncülüğüne ye ni bir çehre ve az zamanda tü- tünlerin cins, nefaset ve kıy - meti ticariyesini yükselterek memlekete büyük bir varidat menbar açabilir. Aksi halde yalnız tütüncülüğe deği böyle mustaı ? Nemika Sırrı Hanım. Şim- di ayaktaydı. Dizlerinin ti diği belli oluyordu. zarmıştı. Gözlerinden bir bu- lut yayılmış gibiydi. Bu me-| tin kızda hem ağlıyacak, yahut bayılacak gibi bir hal vardı. Ateş gibi yanan bakışları, bir kere daha Ahmet Nebili sar. dı. Sonra birden bire elile al- tındaki sandalyeyi iterek, ma- dayandı. Boğazından *ı- — Şimdi dursun. Olmaz mı Nebil Bey? Ahmet Nebil, bu genç kı zın halinden çok endişeye düş- müştü. Yerinden kalktı, ötede dosya dolabının üzerindeki sü rahiden bardağa su doldurdu. Nemika Sırrı Hanımı tekrar Ge oturarak soruyor lu : — Peki, şimdi siz biraz parça da şöyle oturun, rahat edin. Sonra, sonra konuşuruz. — Teşekkür ederim. Nebil | Bey . Zengin dost Ziyafetlerden hoşlanmazdı. Fakat o akşam mühim bir da- vet karşısında kalmca reddede medi. Gece yarısı döndüğü za man da son derece memnun- du: — Müjde karıcığım, dedi, taliimin bir lütfunu daha gör- düm. Ve karısma bir dost söyledi. ismi , bana şimdiye kadar böyle bir dosttan bahset memiştin » — Belki. Fakat bu çok es- ki bir dostumdur. Şimdi deh- | şetli zengin olmuş . — Bize ne? Bir faydası mı dokunacak ? — Sual mi bu karıcığım? Bir adam zengin olur, mühim mevki sahibi olur da, insana böyle şey sorulur mu? Bu ge- ceki ziyafette bu eski dost be- nimle pek'ahpapça ve candan konuştu. Sonra hafiften his- settirdi ki, eğer kendisile ça - lışmak istersem, hiç te reddet | röiyecek. Fena mr? Sayesinde para kazanacağım . — Beraber mi çalışacaksı nız? Zenginle beraber çalışa- cak adamın da'parası | olmalı değil mi ya ? — Ondari kolay ne var? Se nin gelinlik çeyizin yok mu? Onunla işe (| başlarız, beş on mislini çıkarirız . Kadm sesini çıkarmadı, fa kat düşünceye vardı. Kocası © nun bu endişeli halini görünce ilâve etti: — Yemeğe davet Bir akşam bize gelecek. Sanki bu havadisle karısı- nı teselli etmiş gibi.. Zengin bir adama yemek beğendirmek kolay iş midir? Fakat kocası ip, o da itiraz et- ettim. Birbirlerini. çok seven bu karı koca mütevazı'bir hayat eçirirleri! Kocası bir ticaret- hanede k ir. Nihayet bir akşam zengin adam geldi:. Yakışıklı, genç, | sözü muhabbeti yerinde bir a- dam! Karı koca zengin misafirin gösterdiği samimiyet karşısın- da hiç te mahcup olmadılar. leket verir . tısadiyatına da zarar İsmail ZİYA Hami; Yunanistan'ın geçen seneki tütün mahsulâtı 50,009,000 el li milyon okka iken bu sene 32,500,000 okka olduğunu Yu nan gazeteleri ilân ettiler. Fa kat mahsulâtin daha nefis ol. duğunu ilâve ederek hüküme- tin zeriyat mıntakalarıaı tah. dit eden şiddetli kanunları ve Yunan tütünlerinin himayesi namı altındaki teşekküllerin faaliyeti sayesinde fena tütün yetiştirmeği menetmele, sinde bu muvaffakıyeti ettiklerini iftiharla söylemek- ton de çekinmediler. Bu, bize bir dersi ibret olabilir. Nemika Sırrı Hanımın İleri çarpıyor gibiydi. Sesi <i Ahmet Nebilin de el. Bir titrekti. leri titremeğe başlamıştı. taraftan da düşünüyordu: — Allahvere de kimse gel- | mese.. Şimdi biri girse ne zan İ neder ? Tam bu sıtada telefon bir daha öttü: — Allo! Buyurun, efendim. Öz Türk gazetesi. — Siz misiniz, Ahmet Ne- bil Bey? — Benedinizim, efendim — Ben, Semiha Nazmi.. — Buyurun, o Hanrmefen- di. Nemika Sırrı Hanım, san - zerinde doğruldu. Bü ik bir kuvvet sarfederek ken dini toplamağa çalıştığı #belliy di. Gözleri, yeniden telefon başında konuşan Ahmet Nebi- le döndü. Bu Semiha Nazmi Hanımın ince sesi telefon makinesinin içinde çınlıyordu : — Ben burada, Muhteşem gözlerde yeni | su için, bakalım. Ha şöyle, bir | bir ateş parlıyordu. Saatlerce evde kalan misafir | giderken, kadına — Pek mültefitsiniz, mi firperversiniz. Eğer sizi mıyacağımı bilsem, sık sık zi | yaretinize gelirdim, demek is- ter gibi baktı i o Biriki gün sonra zengin a- dam tekrar geldi. Ve genç ka İ dına zevcini mühim bir iş için görmek istediğini söyledi. Ko- casının eski ve şimdi de yeni dostu, onun bu saatte nerde olduğunu bilmiyordu ki, gelip evde arıyor. Bu ziyaret kadı. nın zihnini tırmaladı. Ondan sonra genç zeng muhtelif bahanelerle ziyaret- leri siklaşmıştı. Bu ziyaretler genç kadın için gittikçe bir 15 tirap halini almağa başladı: — Aman, kocama ihanet | mi? Asla! Diye düşünüyordu. Fakat buna rağmen bir gün zengin bekârla buluşmak için | sokağa çıkmıştı. Randevu ye rine geldiği zaman kalbi atıyor ayakları kapıda niçeri girmek | istemiyordu. Kapıcıya kimi görmek iste diğini sorduğu zaman, şu ceva br aldı ; — Burada değil! Seyahate çıktı . — Seyahate mi çıktı? Doğ | ru mu söylüyorsunu? — Ne zorum var ki yalan söyleyim . Kadın hem memnun oldu, | hem olmadı. Bir defa bu se- yahat onu düşmekten kurtar. piıştı. Sonra izzeti nefsi gale- be etti: — Bana gitsin ! Akşam kocası man : — Sana bir haber vereyim, ! dedi, bereket versin senin pa- ralar gitmedi . - Nereye gitmizdi ? Bizim zengin dest; bir İ çoklarma beraber iş teklif et- miş. Çoğundan da sermaye ko parmış ve sırra kdaem basmış... haber vermeden geldiği za Bitlis Yılmaz kütüp- hanesi ve pazarı Türkçe Fransizca mec- mualarla gazeteler her nevi damga pulu, tütün ve siga- ra, kartpostallarla albüm- ler, mektep kitapları bulu - nur, Mülhakata yegâne he- defi sürat, intizam, ehveni- yettir. Teşrif veya sipariş memnun bırakacaktır. TEŞEKKÜR Kızımın teneffüsüne mani olan | burnundaki arıznasnz bir lâhzada ve kemali maharetle yaptığı ameliyat neticesinde çıkarmağa muvaffak 0- İlan Beyöğlunda Mektep sokağında İ1 mümerolu muayenehanesinde ku- lak boğar ve burun o mütehassıs İ Doktor EKREM BEH teşekkür iblâğa muhterem gazetenizin deli. letini gica ederim. İlânat Acentasında Nesim Hazan Nihat Hanımlardayım. Nebil Bey, demin, Nihat (| İlhami Bey Reşit Beyi aramış, Daha gelmedi mi? Ahmet Nebil, biraz tered dütle cevap verdi : — Zannederim, daha gel- mediler Hanımelendi. Fakat nerdise gelirler . — Ya! Kuzum, unutmayın, gelince bize haber verin.. — Başüstüne, efendim . — Ey, siz ne ölemdesiniz, bakalım ? — Hi meşguliyet âleminde... — Böyle olur mu, Biz meşguliyetini raflarda olduğunu öğreniyo- ruz. Muhteşem çok müteessir oluyor. Ahmet Nebil bizi ar- tık büsbütün yakasından silk ti, attı diye... Pazar akşamı geleceksiniz ya ? — İnşallah, efendim. — Ha! Mutlaka bekleriz. Hem de, unutmadınız a, son- ra ertesi günü de hazim ziyare ti yapmak şartile.. Hani zise öğretmiştim va! canım? ne âlemde olacak, FEVKALADE BİR TEMAŞANIN HARİKULADE MUVAFFAKIYETİ E.A. DUPONT'ün eseri ATLANTİK İlâveten: Pathe Jurnal No 7 Bu akşam saat 9,30 da Majik Sinemasının Büyük Galasında Dünyanın en meşhur mugannisi AL JOLSON Son şaheseri olan Onu Şarkile Söyle filminde kendisini dinlemeğe gidecek halkı teshir ve tehyiş edecek ve teeeslirden titretecektir. Şaheserlerin en muhteşemi: Tac Deviren Ceneral Sinema artistlerinin en büyüğü SLALER Pek yakmda MELEK Sinemasında Tet Tabloları ve musikisi DÜNYANIN bütün GÜZELLİĞİNİ mündemiç muazzam film. BİR HARİKADIR. Harik (oOHayat Kaza JOHN BARRYMORE tarafından MAURİCE CHEVAT.ER” nir MELEK v ELHAMRA sinemalarma takdim ettiği PARİSLİ KAHVECİ filmini seyretmekle temaşa kiran bermutat .bugün de) öğleden sonra hoş iki saat gecirecek Çünki, “ PARİSLİ KAHVECİ filminde her sev sendir. Önümüzdeki- Çarşamba ak. şamından itibaren I ELHAMRA Sinemasında Tamamen İspanyolca mü- kemmel operetinde dünya” |! nın birinci dansözü ROSİTA MORENO'nun raksettiğini görecek ve Rio de Janeiro milli tiya- trosuna mensup ROBERTO REY'i SENİNSANLA R ve bir çok İspanyol nm taganni ettiğini dinle” yeceksiniz. Otomobil ve Sirgortalarmızı Galatada Ünyon hanında kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptır- mayınız. Telefon: Beyoğlu 2002. — Evet, evet, hı Hanrmefendi... — Nebil Bey, sahi gücen- diniz mi Muhteşeme? — Yo, neden ? — Bilmem. Hiç gelmiyor- muşsumuz artık .. — Meşguliyetimden efen- im. — Yok, yok! Benden gizle meyin. Bilirsiniz ya, ben sizin mahreminiz oldum artık.. Doğ ru söyleyin bakayım, sahi mi o dedikleri ? — Ne diyorlar ? — Siz bir mektepli kıza âşık ırımda | olmuşsunuz... in başka ta- | | bet? — Yok canım! Ne münase — Bilmem. Şeyda Kâmil Bey bir gün size Fatihte mi, ne rast gelmiş. Yanınızda da gü- zel bir mektepli kız varmış. — Evet. fakat, zannettiği. niz gibi değil . — Ya! Doğru mu bu? — Emin olunuz, efendim , — O halde? — Nasıl o halde? — Öyle yal O halde sebep nedir ki Muhteşeme hiç gelmi yorsunuz ? — Emin olun, başka bü sebep yok. Sırf meşguliyet... — Peki, öyle ise, pazar al şamı bu meseleyi de konuşur hallederiz . — Başüstüne, efendim . — Kuzum, Reşit Bey ge lince telefonu unutmayın. — Merak etmeyin, Hanım efendi . Nemika Sırrı Hanım, ayağa kalkmıştı. Gözleri yiyecek bi Ahmet Nebile di li Yalnız delikanlınm rini değil, makine içinden ak. seden oğultuları bile duym. istiyormuşcasına derin bir katle geçen sözlere kulak ve - riyordu. Ahmet Nebil telefo- nu kapayınca sinirli bir kah kaha ile güldü: — Kimdi bu konuştuğunuz Hanımefendi? — Semiha Nazmi Hanım. — Ha! Şu Muhteşem Nihat Hanımın yardağı olan kadar mı? (Devamı var)