27 Haziran 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

27 Haziran 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Milliyet 27 HAZİRAN 1931 IDAREHANE — Ankara cadde. si No; 100 Telgraf adresi: Milliyet, İstanbul Telefon mamaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için aylığı» © 400 kuruş 600 kuruş 750 ,, 1400 1400 , 2700 ,, Gelen evrak geri verilmez 3 5 de Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş © tur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânlerın mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü Hava Dün en fazla hararet 29 Bugün ruzgâr poyr Hava açık. Plaje gel! Plöj kelimesi belki dünyada eskimiş bir kelimedir. Lâkin bi zim halk dilinde henüz yenidir. Plâjı unutmamak için pilâvı © hatırlayanlar bile var, Gerçek biz vaktile plâj filân bilmezdik. Denize girmek iste yenler çam tahtasında yapıl mış mahut deniz hamamlarına girerler, yalnız seyretmek iste- yenler de gene orada £ şöyle bir kenara çekilirler mutlaka her hamamda tesadüf edilen sulu zevzeklerden birinin (çöm İek kırma) denilen ve hama- mın damından bağdaş kurarak denize atlayanların etrafa saç- bıkları sulradan ıslanmamağa çalışırlardı. Berikiler de kıyıda bucakta böyle nmamış a am kalmasın diye işi azıttıkça azıtırlardı... Ben buyüzden kav ga gürültü çıktığını bile gör- 4 muştüm. Şimdi böyle şey yek gibi. Yalnız ayni manzarayı İstanbul matbuatında görüyo- rum. Bir kısmımız eteklerimizi topladık “aman ıslatmasınlar,, diye damdan çömlekleme atla- yanlara bakıyoruz. Geçen sene de vardı kat bu sene maşallah plâj dar mebzul ki; insan hangi © gideceğini kestiremiyor.. Bir dostum bana tavla pulu ka isirir gibi diş- göstere açlığı ağ çağlıyanıdır akı lerini göste: ndan bir lâf r bu yahut, 7 Alem e Bı güç bulu raftan plâj Nereye kmek parası anın imkânı mlsi kırkından son- imsye kalkıyor Geçen gün benden bir şey iste- di anleyamadım. Meğer hani şü vücude yapışan deniz donla rından istiyormuş. almadım... İsmi de (Ye değil mi Ben yanacağıma ser en) ii yan! de- — BIRINCI KıSIM - Yüzbaşı Celâl onlarmı mak- sadını zaten anlamıştı. Fakat dört yüz metre yaklaştıktan sonra süratle akan bir süvari ö nünde bu kadar kuvvetle cephe almanın fenni harpçe kıymeti yoktu. Yüzbaşı Cel pişkin, iyi talim görmüş süvarileri yeni bir emirle aralarında mesafey biraz daha açıp bir çenber hâ. inde ve rüzgâr gibi bir süratle ileri atıldılar. Böyle dağnık bir | sizarıda ve saniyede on metre yer değiştiren seyyar hedeflere n mahir nişancıların bile isa- zet eltirmesi imkânı yoktu. Yere yatıp ateşe hazırlanan 3icin süvarileri iki tabla ateş e- dinciye kadar süvariler etrafla iriver) dim... Kadın kısmı di mi önüne geçemezsin ki; Bi zim bir eski gramofon vardı, | onu satmış bir tane almış. Ak | şam eve girerken karşıma onun İa çıkmaz mı?.. Eski zaman ol İ sa neyse lâkin belden yukarısı — ayıptır söylemesi boş zenbil gibi olmuş, ona nekadar uzak deniz donu!... Küçük kız görünce: “ben de is diye tutturdu. “param tım kiz içlenecek.. Ona da bir tane aldım.. Bu cuma Fluryaya gidiyorlar.. Âlem buhrandan kavır kıvır kıvranırken nedir bu plâj bolluğu? Dostumun şikâyeti pek ye- rinde değildi. Çünkü parası bol eli sıkı bir. adamdır... Çoluğa çocuğa bir kaç düzine mayo a labilecek kudrettedir.. Yalnız oturdukları mahalle itibarile plâj derdi ona biraz geççe gel- miştir . Ben buhrandan dolayı deni- | ze düşmüş olanlara şaşıyorum. | Kumsalın çok olması lâzım ge len zamanlar asıl buhran za- manlarıdır. Şu şartla ki; kum yerine çakıl olmasın. ... Bu seneki plâjlara sizinle be raber şöyle bir göz gezdirelim. Plâj denince evvelâ akla meş- bur Flurya plâjr ge mem Fl Gitmedi Meşhur Sirkeci garından bir bilet alırsınız. Galiba gidip gel me seksen beş kuruş kadar tu- tar. Çok para değil... Trene bi persiniz.. Vagonların duvarla- nilen İngiltere Müzesinin ne- den satın almadığına hâlâ hay | Tanım... Muhakkak buhrandan dolayıdır... Tren kalkar... Amma bir ge- ce evvel sızmış bir sarhoşun yataktan kalkması gibi.. Dü- dük, çan, boru, tamam.. Falan | boştur. O ne ka- irse o kadar gider. r yürümeye,, Allah var Neden hakkını yiyelim!, (Zaten biçarenin yenecek yeri var mı?..) piyadeden hızlı, ö- küz arabasmdan hızlı, talika dan hızlı hattâ eşekten hızlı der. Daha hizli gidecektir am- maksuduna âbeste pe Mısrar yakasını bırakmaz. Kumkapıya geldiniz mi?.. Dün yanın en eski ve en edebi lisa ns olduğunda şüphe etmeye mi saade idemiyeceğiz tatlı ve henkdar ermeni lisanile selâm- ve kelâmlar işitirsiniz... İarın vızıltısı ve (ahbar) arasında çan ça- lar, düdük öter, tamam denir ve gene kalkar. Efendim o ne azamet, ehamettir — tren deki.. Ve böylece bütün yundaki istasyonlar bir tanesi- ni ihmal etmiyerek uğrar ve | Ne toplar?.. Kokana liça, molla, dünyanın | in gelinleri ve damatları, daktilo taburları ve telefoncu bölükleri, çorap satıcıları, ve kurum satı- Oraya giderler... Birisi cılar... Bürhan Cahit viler her hâlü kâre karşı teslim olmamağa karar vermiş gibi a- teşe devam ediyorlardı. TTüfenkleri omuzlarına atıp kılınçlarmı sıyıran süvariler bu mantar gibi yerde sürünen be- devilerin üzerinden yıldırım gi bi geçtiler. Hayvanların nalları altında kıvranan bedevileri şim şek gibi inip kalkan kılıçlar bir an içinde doğrayıverdi. | Hızlarını alamıyan hayvan- lar ağızlarından köpükler çıka rarak, kısılan gemlerini parça- lar gibi başlarmı oynatıp kıç a tryor, tepiniyorlardı Mülüzım Rifat — Sersemler, diye bağırdı. ! yok,, dedim anlatamadım. Bak | | ken ellerini sallayorlar.. tarif edeyim. . | | den girmem? Orası MİLLİYET CUMARTESİ ana geçen gün dedi ki : — Monşer! bu bizim halkın deniz ve güneş banyosuna gös terdiği rağbeti gördükçe sıh- İ hat kaidelerine olan itinamız- rum, Adamcağız iftihar hissini bozmak istemedim. Yalnız bir şey tecrübe etmek isterim.. P- lâjlarda herkes tek bir kabine de soyunup kapalı yerde deni- ze girecek ve kumsala elbise ile çıkmak mecburi olsa... Acaba kaç kişi bulabilirsiniz plâjlar- Azizim. Sizin Anlayacağı nız çıplaklıktır. çıplaklık!, Dünya hep o tarafa doğru gi Almanyada, Şimâl mem inde hep çıplaklar cemi yetleri ve kampları yapıyorlar... Öyle rağbet görüyor ki; sorma yın... Geçende bir fransız gaze tesinde orada çıplaklık — taam- müm etmediğinden dolayı şi- kâyet ediliyordu.. Eskiden biz- de “iki çıplak bir hamamda ya- kışir,, diye bir mesel vardı.. O da bir çok mesellerimiz gibi ha kikati kaybetti, Fluryaya var- dınız mı,.deniz kenarı bir mah şerdir. Bir takım baldırı çıplak kadın erkek siz trenle geçer- Bu bir Siz de hemen trenden İner... kum yolunu tu- tarsınız..., Dünyada elbiseli ola rak plâjda gezmek kadar insa İ mı sıkan bir şey yoktur... nevi davettir. İ çe adami ceket adeta mengene gibi sıkar, hele yaka, kravat boğazına yapışır... Boğacak gi Hemen soyunmalı ve çıp- laklar zümresine girmeli. İnsanlığınızı anlarsınız. Ben ö- tedenberi denize girmem. Ne kestire- mem amma!.. Vücudümün ba- fiflik peyda etmesi maktan hoşlanmam. Hele gü- istemem. Onun içindir ki; plâj larda pek dolaşmam... Eveli es mer vücutlara rağbet yoktu... Şimdi âlem vücudünü karart- mak için ilâç kullanıyorlar ayol ilsçi Plâjın bir başka zevki de bi- rinci * veya ikinci güneş banyo sundan sdnra derinizi değişti rirken çektiğiniz szaptır. Efen dim o deriler başlar evvelâ ka- şınmağa.. Sonra yanmaya.. ten fanilânız adı lâzım değil biri- nin yazdığı (Ateşten gömlek) olur... Önce uyuyamazsınız. O kadar rahatsız olursunuz ki; er tesi günü daireye, işe gidemez siniz... O akşam deri kabarma. ğa ve su dolmaya başlar. O za man biraz rahat edersiniz. plâj 'n şey zevkli şeydir, vesse nede görülen manzaradır. Maa İ aile plâja gelip dolma, * soğuk et, hıyar, irmik helvası ile öğ- bo | le yemeği yiyenler haddinden efzundur... Yemek hususundaki röko: rumızdadır. getirmek yahudi ah- Sularını bile irler ve geldikleri an nceye kadar yerler. Hem yerler, hem de etin kemik lerini, hıyarm kabuklarını, sar- dalyanm kutularmı sizin gü- meş banyosu aldığınız kuma a- get ateşi para eder mi? Yüzbaşı Celâl hayvanından kıyordu: — Hicinleri toplayın! dedi. Etrafa dağılan develeri getir mek için dört süvari hayvanla- rmı mahmuzladılar, Genç erkâni harp arkasında duran çavuşa emretti: Hasan, şu heriflerin üstü- gibi çavuş bede vilerden “biri ın belinden çekti Kafilenin reisi olduğu kıya- fetinden, sırmalı bornüzünden anlaşılan uzun boylu bir bedevi başından yediği ağır kılınç dar basile beyni akmış, damarların dan fışkıran kan beynine dol- muştu, — Şunu ara, dedi kumandan. Çavuş cenyeyi bornüzün ya kasma takıp çekti. Bedevinin göğsünde ipleri kopmuş ve ya- Karşılarındakilerini çöl eşkiya #ı sandılar. Üç yüz erke, gi ren dolü nh süyariye pi rısı kana bulanmış bir meşin cüzdan sie İ dan dolayı adeta iftihar ediyo. | Etra | fındakileri hep çıplak gördük- | zaman bir ferahlık duyarsınız. | neşte vücudümü kızartmayı hiç | yerde yatan bedevilere | 27 Çapras kelimeler Soldan sağa — Taze değil (5). Nota (2) — Yazın müz'iç haşeresi (4). Orta (3). Nota (2). - Zaman (2): Rakıdan sonra (4). Mektepte okuyan (6) Para könan yer (4). Başına L harfini ilâve eder- seniz, hoşa gitmeyen bir | şey olur (3). Küğrda sar» lan şey (5). Namus (3). Ev (4). Bar çalgısı (3). Temiz de gil (3). Beygir (2). Birr rsillet (4). Büyük piçak (4) Eksik (7). Sada (3). Yükseltmek (3). Göz vengi 6 | Hasiz (5). Madeni ip (3). | Yukardan aşağı Yaz sebzelerinden (8) ihrace (40). 2 (2). Tat (6). Tenavül (5). Kuzunun (2) Kabile (3), Koku (3). Bayat değil (4). Ince Nota (2). Geç (3). Mi etmek (3). Başına | ilâve ederseniz pey gömber olur (2). Vücudün | suyu (3). | Erkek keçi (4). Bal (4). Edot (2). Iş (4). — Vasıta (4). Keder (4), 9 10 u | İ| tarlar.. temiz iştir vesselâm!, pek cümbüşlü riki gibi serilip | Y maz.. Onun içindir ki; varsa da yoksa da Flurya!.. Ba na öyle geliyor ki; bu plâj me rakı büyüye büyüye, günün bi- İ rinde Beyazıt havuzunun ke- narlarına sun'i plâjlar yapıla- ve Fluryaya kadar gidip | meye parasi ve vakti olma | yanlar orada soyunup döküne- cekler... O plâjlarda da meydan kahvecileri gibi çığırtkanlar o- lacak ve gelip gecene: — Plüja geli. beyim... Bu- yurun efendim! ince kumumuz da var... Pasam!. diye bağıra caklar! FELEK yordu. Çavuş cüzdanın kanları | İ m bornüzün temiz taraflarına silerek kumandana uzattı . Bu iki kanattan ibaret me- şin parçaydı. Genç erkânı harp bu kirli ve kan kokulu meşin ken içinden beyaz bükülü bir kâğıt düştü, — Haber bunda! dedi mülü- zım Rifat. — Haber bunda amma.. Kâ- ğıdı derhal açan kumandan ya- | zının arapça olduğunu görmüş | tü. Tekrar etti: — Haber bunda amma gel gelelim okuyup anlıyana ! Bu dört satırlık mektuptu. Ve kumandan görür görmez: — Şeyh Sadunun yazısı, de- di» Ve serlevhasından Fırat sa | billerindeki Albukemal eti | reisine gittiğini anladı. i Mülâzem Rifat: bir tarafa çe kerek bu muammayı halle baş ladılar. Genç mülüzim epey zaman- danberi Halepte bulunduğu i gin arapçayı daha ziyade anlı yordu. İki arkadaş karine ile uğrasa nürasa mihavat det en. İ nün birinde evlenmeğe İ mun esnaftan zen | mesul olacağını İ başlayınca, karısı İ gec kalsa bir gün zeç HAZİRAN Azrailin Oğlu *- Azrail aleyhüsselâm larıma canını almaktan insan- bıktı. | Bir gün huzuru ilâhiye çıktı ve şu niyazda bulundu : — Ya uluhiyetpensh, bana verdiğin vazifeden artık yorul- dum. Hem biraz dinlenmek, hem de şu yeryüzündeki insan ların arasına karışmak istey rum. Bana izin ver, Vazife mi de meleklerden birine bağışla... Cenabı hak düşündü, taşındı ve bir mahzur görmedi: — Peki ya Azrail, dedi, yer yüzüne in, insanların arası karış ve ancak ne zaman diler- sen, o zaman avdet eyle, Azrail * aleyhüsselâim insân Hayafetind girdi ve bir gece 1s tanbulun kuytu bir köşesine in di. O gece mezarlıkta korku- suz yattı ve ertesi sabah insan- ların arasına karıştı. Ezelden beri insanları tanı- dığı için tebdili kıyafetten hiç yadırgamış değildi. Fatih taraflarında bir ev tut tu, döşedi, dayadı. Fakat yalnız lıktan canı sıkıldığı gü: karar verdi. : Mahallede yeni gelen korışu imece bira ğ » Komşuları ona bir eş bulmakla geçikmedi ler ve Azrail günün birinde &v lendi, Artık melek değil, insan ol duğu için bizlerden farkı yok- tu, Dokuz ay, topu gibi bir erkek evlâdı dün yaya geldi. Azrail aleyhüsse- on gün sonra nar İ lâm artık karısının çocuğu ile düşünerek, ç kalacağını, dır dır ağını tahmin edi- ilk aylarda başının di dan kurtu yordu. Filhakika değil. çocuk emeklemeğe gene çekil mez bir hal almıştı. Bir gün gitse, bir gün sağa bassa, bir gün 80 işitmediği ellerini Ja bassa, karısından kalmayordu. Bir gün İ semaya açtı, gözlerini göke kal dırdı — Hey yarabbi! dedi, sen | kullarını cehenneme gönderece | İ ğine, yer yüzünde evlendiri ver | kafit Artık sabrü tahammülü tü- kenince, semavata avdeti dü- şünmeğe başladı. Fakat bir de u vardı, on iki yaşlarına gelmiş bir nev civan. nede onun için dünyada bu ce- hennem hayatıma katlanıyor- ayı tutacak, Çocuk şöhretinin nasıl dün- yayı tutacağını merak etti ve sordu. Mesele basitti . — Bir hastanın yanına git- in zaman beni görürsen, bil- | i o hastanm kurtulması imkâ Urlik müşkülü çözdüler, » Şeyh Sadunun mühim bir a- lan dostuna yazdığı hicin süvarile yolladığı mektubun tercümesi şu oldu — “Türkiye muharebeye gir di. Ruslara karşı muharebeye başladılar. Vasıtamla alacağı- nız emirlere göre hazırlıklı o- hanuz (Aynilkum) daki kuvve te karşı dikkatli olunuz... — Muharebe başlamış, de- mek. Şu halde bize de haber gelmiştir. Heriflerin şimdiden maksatlarını anladığımız iyi oldu. Bak (Aynilkum) daki | kuvvetten bile bahsediyor. Mülâzm Rifat — Nasıl yüzl Tedmürdeki mi yiz. — Gideceğiz! dedi. Gittik- ten başka Şeyh Sadun efendi- ye de güzel bir çöl havadisi ve receğiz. — Ne diyorsun yüzbaşım, söyliyecek misin, — Tabii, fakat herifleri tepe | Besli ğimini değil AM lüyordu: rm bu akşam afete gidecek n üç se | | nı yoktur. Görmezsen gene bil İ ki, o hasta muhakkak kurtula- | caktır. Azrail aleyhüsselâm yer yü- İ xündeki cehennemi hayatı ter- ketti. Memnun ve müsterih se mavata çekildi. İ Oğlu hakikaten babasının na sihatini tutmuş ve bir doktor olmuştu. Bir hastanın. yanına gittiği vakit babasını görürse, hastanın . kustulamayacağını söyler, görmezse aksini iddia & | derdi. Bir çok doktorların ümitleri ni kestikleri.nice hastaların ya İdda babasını göreş ince; bi tanm kurtulacağım söylemiş, İ bir çok doktorların kurtulacak dedikleri hastaların yatında ba basını görünce, hastadan ümit İ kalmadığını anlatmıştı. İddiaları da birer birer doğru çıkınca, şöhreti yayıldı. Günlerden bir gün padişahının çok sevdiği bir kı- js ağır hasta düşmüştü. Bir çok doktorlar geldiler, uğraştılar. Muvaffak olamadılar. Kız gün ge: re göre gidiyordu. Padişah, derhal “şöhretini İ duyduğu Azrail zadeyi çağırt- İ ve ona dedi — Senin hazakatin bütün | dünyaya yayılmış. Biliyorsun çok sevdiğim kızım hastadı Onu ya kurtaracaksın, yabut kelleni cellâda veririm. Zamane padişahı bu! Dediği dediktir. Hâzik doktoru derin bir endi se aldı, Hastayı gidip muayene edecekti. Orada babasını gör“ mezse alâ.. Fakat ya görürse. Bu endişe ile hastanm odası na gitti. Bir de ne baksın? Ba. bası orada! O zaman kellesinin gittiğine kani oldu. lüm korkusu insanların aklı bin türlü şeytanat getirirmiş. Döktör hemen babasının ya” nına yaklaştı ve yavaşça" dedi ki Baba! Sen buraya geldin mma, annem kapı da seni bekliyor. Azrail, yer yüzündeki karısı İ mın orada olduğunu zannetti | ve derhal odadan kaçtı. | hâzik doktorun kellesi de. Diş tabiplerine müjde, Beyoğlu İstiklâl cadrlesi. 361 No. Kuyumcu - C İ ma muhabirler İ lerini de Burs: ikçe soluyor, eriyor, göz gö m arkasım- | Yeni neşriyat 3 TÖRKSPOR Ykinci senenin 39 uncu gün çıktı. Avrupa haberlerini, tenin Atina, Lozan, Viyana ve , memleket hah Ankara ve İzmsird ki arkadaşla Yunan Muhteliti teşkili etrafında Atinada çıkan ihti laf tafsilâtı bilhassa kıy Dünkü © Galatasaray - spor maçının ve Galatasaray sinin tafsilâtm: en güzel » i beraber Türksporda bulabilirsiniz. |! edebilirsiniz. kongrt Liseler mübayaat komis” yonunda: Komisyonumuza o merbuf Galatasaray, Kabataş, Eren- köy Tiseleri ve Çamlita, kan- dilli orta mekteplerinin ek- mekleri. Ve kız müallim mek- tebinin yoğurdu ve kandilli mektebinin yoğurdu 12-7-931 pazar günü saat da ihale edilmek üzere kapali süt ve İ zarf usulile münakasaya ko, zamane | vulmuştur. Taliplerin kor yona mürcaatları. DEVRREDİLECEK IHTIRA BERATİ “Hidrokarbon yağ tahvili” hak liyesinden olan eylül 1929 tarih ve 824 numaralı İİ tira berati bu kere başkasına fernği kür ihtirayı satın almak veyahut İf ticar etmek arzusunda bulunan vatın İstanbul Bahçe Kapı Taş Haf No. 43 - 48 de mukim H. W. 1STOİ Efendiye müracaat etmeleri Pertevniyal Vakfından Köprübaşında Valide hanında No. dükicân 3 sene müddetle, Köprüğ başında Valide hanında 20 No, dü İ kân 2 senc müddetle, Şişli'de İz Paşa s4Gokağında Valide apartıma! mun 3, 4, 10 No. daireleri birer sefi müddetie, Aksarayda Alembey s9 hallesinde Vezir Şeşme sokağmdi 10 No. hane bir sene müddetle. Pertevniyal Vakfı akaretındef| balüda muharrer emlâk yirmi <ö İdet ve açık arttırma suretile her emlâk sırasında gösterilen mü konuk muştur. Taliplerin müzayede gül alarak tayin kılınan Temmuzun # üncü Cumartesi günü saat on befi detle icar için müzayedeye Bu suretle hasta da kurtuldu kadar İstanbul Evkaf müdiriyeti | vakfı mezkür idaresine — veya idi encümünine müracaat etmeleri. aka Beyoğlu hastahanesinde muhte tarihlerde vefat eden eşhasa ait # yayı metruke ve nakde mahkeme” vaziyet edilıniş olduğundan tarihi lândan itibaren eshabı matlüy alikadaranın bir ay ve veresenin Öf Beyoğlu dördüncü İ mahkemesinden: sulh arfındaBeyoğlu#ucü sulh hele Füzesi mahkemesine müracaatları İtinmnadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta müâmelesi icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait seraiti havidir. Merkezi idaresi: Calatada Acen Ünyon Hanında 1 kulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. | Smmm Telefon: Beyoğlu — 2003 şiretinin tenkili için emir aldığı mizi iş - Çöle be kişilik bir cu kafilesini boğazladıkları | Mülüzm Rifat genç erkânı | harbin maksadını anlamıştı. | Güldü — Güzel fikir, tam erkânı harpçe, — Erkânı harpçe değil, aşi- vet ve çöl icabında. Ve genç kumandan © kâğıdı cebine koyarak hayvanına at- ladı, — Şimdi sen bana bir rapor verirsin, bu mevkide beş kişi nin Albukemal aşireti efradı ta rafından kesildiğini ve aşiretin bu havalide yolculara rahat ver mediğini yazarsın. Ben bunun | üzerine muamele yaparım. Ve yalnız bir hayvanın baca ğını sıyırıp geçen bir kurşunla bu müsademeyi atlatan süvari- lerine yürüdükleri istikamete dönerek Tedmür yolunu buldu- lar. , Güneşe karşı gidiyorlardı. yü e Celâl akşama (doğ zünde güneşle ayın bi” birini takip ederek çölü vi latıklarını gördü. Önlerinde saha evvelâ — kızıllaştı; bir * sonra kızıllıklar See e betti, sarı bir pembelik çök! Ufukta Tedmürün yüksek #8 tunları ve hurmalıkları belirdi Ve bu manzara © umumi, Sİ bir gölge haline geldi.. İki 4” dikleri zaman büyük, şâşa: yın ağır ağır yükseldiğini göf” düler . Çöl kurşumileşmiş, hava if” celmiş, nefesler Marea Yağız süvariler havalanmış çelik kale gibi Tedmür şat« nun taş duvarları altına gi ler. Şeyh Sadun misafirlerini * tonun büyük mermer avlus da karşıladı. Mülâzm Rifet ” | kerle beraber kalmak istedi halde yüzbaşı Celâl ısrar <d rek yanına deri kadaş başlarını arkaya çev” Ül İİ l

Bu sayıdan diğer sayfalar: