Istanbul dilencilerin iz'acına mahküm mu? | ğmışlar... Sağır; solu Sanki gökten ya Sağınıza bakın: huza bakınız; Kör, önünüze ba- kınız: Topal; arkanıza bakınız: Çolak, Sağdan bir ses: — On para ver! Soldan bir ses: — Başın gözün sadakası... Önünden bir ses: — Sevgilinin başı için... Arkadan bir s€8: — Tuttuğun iş rast gele... Galiba baskına uğradık... Yol lar, caddeler, duvar dipleri, ka- Pı eğikleri, köşeler, bucaklar, amm ekle Kuşlara niyet çek- tirmek niçin yasak değil ? — Fal bakar, niyet açar! Deye en gür sesile caddeleri, yolları çınlatan, geniş basma şalvarlı, mavi yahut sarı yeme- nili çingâne karılarını artık ğe e Çünkü ok şükür görmeyorüz- fal ve falcılık yasaktır. Fakat şu köşe beşi 'eslerini koyup (kuşlara TY Ee den e deil? Acaba du “fal, dan madut değil mi? Herhalde, bir kısım cahil hal un parasını çeken bu adamlara (* mâni olmak icap eder kanaatin leviz... a her yer, her taraf dolu. Ne oluyoruz?. Yalın ayak, başı açık, koyun sürüsü halinde baba Piyerin pe şine düşerek, ta cehennemin bu cağından Anadoluyu fethe ge- len Ehlisalip çapulcularına pek benziyen bu insan sürüleri aca- ba bizden mi? Hayır... Hayır olamaz... Fa- kir misin, âciz misin, sakat mı- sın, memleketin hususi, resmi müesseseleri var... Âcizler, çalı- şamayanlar bu müesseselerde pek âlâ sırtlarına giyecek bula biliyor, karınlarını pek âlâ d mi avuç açıyorlar diyecek Para kazanmak için... başına bir san'at, bir meslek ha line girmiştir... Hem de muhak kak ki paralı bir meslek. Söy- lenildiğine göre günde dört beş Iirayı vızır vizir doğrultanlar varmış... Bu kârlı iş bırakılır da Darülâcezeye girilir mi hiç?.. İşte bakınız iki belediye me- muru, köşe diplerinden, kapı &- şiklerinden topladıklarını sarı bir otomobile tıkıyor... O sarı otomobili, o memurları gören zavallı körler! Zavallı topallar! Öyle bir kaçışıyorlar ki.. Sokaklardan geçmek artık bir dert oldü... Ön âdım ya gi- der ya gitmezsiniz. Kulağmızı titrek bir ses tırmalar: — Allah rızası için! İ Dönüp bakmız: Bir dilenci, İsakalı bıyığna, salyesi sümüğü ne karışmış, göğsü bağrı açıl mış, bir kolu bükülmüş, bacağı çarpılmış... ğ Alnıma dökülen darma dağ- nık saçları altında, fıldır fıldır dönen iki şeytanetkârane gö İKolunu ne kadar mahirane bi “ker, ve kendisine acındırmak i- İçin, tünediği taş üzerinde bir İleylek gibi nasıl da takırdar?.. İ Ya o ağzındaki terane: — Çoluğunun çocuğunun ba- yiz Tuttuğun işi Allah rast ge tirsin ! Kolunu budunu çarpıtarak, zorla titrediği sesile ağzında ge bu terane sanki bir bed uvaffak olamaya- ba işimde mı a başıma bir felâket cak mıyım, mi gelecek? Deye düşünürsünüz... Biraz daha ilerleyin: Soluk, yırtık çarşaflı bir ka- dın, kucağında bir çocuk kun. İdağı, zavallı mini minicik yüzü İne kadar da sarıdır! — Efendi, diyor, açım, Bu da aç... Bari şuncağıza acı! “ Kad gençsin.. Sapa sağ- nsm,.. Çalışsana, çamaşır yı- sana, tahta silsene.. Bu 7a- cuğu bir gün soğuktan uracaksın... O- vallı ço İkucağında dond yurabiliyorlar.Peki bunlar niçin | ;İrin âdeta bir transit merkezi i- Bizde dilencilik bayağı başlı- na sen acı... öfa &20e dilenciliğin türlü türlü şekilleri vardır. Bazıları saçlı sa-| v kallı, kelli felli #lamlardır. El- lerinde elden ele geçmekten €s kimiş, hırpalanmış birer kâğıt. Nezaketle yanaşırlar — Lütfen, inayeten mütalea buyurulur mu? — Hay hay! Eh olur ya belli okuması yok tur.. Ve size okutmak isteyor...! Alır güldür güldür okursunuz... Ne tuhaf ta üslüptor “Bendeniz senini sabıkada. ..) Abdi fakiriniz. . Falan ve fi-| ân. İ Siz neticeyi okurken hayret- ile irkilirken o kelli felli adam, arkasını çıkarıp boyun kırarak acemice bir reverâns yapar... Hülâsa bizde dilencilik türlü türlü şekillerile ve tam mânasi- le müstevli bir şekil almıştır... Zaman zaman, sokaklarda di- lenen bu müstekreh kılıklı in- anlara karşı mücadele açılır... Bir müddet azaldıklarmı görü- rüz... Sonra nasıl olur, ne olur, bu adamlar birer ikişer gene meydana çıkarlar.. Son zamanlarda bu mesele şehir meclisinde de mevzuu bah soldu. Geçen günkü içtimada bu! mühim mesele görüşülürken, â- zadan biri: Dârülâceze müdüründen sor- ui: — Dilencilerden kurtulmak kabil mi, değil mi? Müdürün verdiği izahat şaya İnr dikkattir.. Meğer dilencile, İrin İstanbulda tam altı merkez leri varmış... Vefada, Yenicami t mahallesinde, A hırkapıda, Unkapanmda, Aya- sofyada, Ve garibi şu ki, İstan- bul daimi olarak dilencilerin iz- İacma mahküm bir şehir olarak alacakmış... Çünkü dilencile- dı ! Bizi iz'aç eden bu müstekreh kılıklı insanlardan kurtulama- yacakmıyız? Zamanın geçim Bu sene kamaval her “el den hararetli geçiyor. Hemen her gece Beyoğlunun muhtelif! semtlerinde, hattâ İstanbul ta- rafında sürü sürü maskara ile karşılaşıyoruz... Ellerinde sazları, tefleri, başla rında rengârenk külahları, tür- lü acibüşşekil kılıklarile akşam- lardan sabahlara kâdar dolaşan, eğlenen bu bir sürü insanım coş- kun sevinci ve neşesi karşısında şaşmamak elden gelmeyor... İk- tısadi buhranm bütün bütçeleri sarstığı, geçimin . zorlaştığı şu zamanda, gencinden ihtiyarına| kadar herkesin taşkın bir neş- eye boğulduğunu görmek haki- Karnaval bugün artık dini bir âdet değil, beynelmilel bir eğlencedir zorluğu sinirleri bozdu galiba.. Keselerin darlığına rağmen karnaval her senekinden hararetli geçiyor katen hayret etmeğe değer bir şeydir... Herkeste bir “adam sende... kalenderliği var... Zamanm meşhur şairlerinin beyitleri, mısraları ağızlarımız- da dolaşıyor: “İç bâde, yıncaya ka zel sev...,, gelene saldırıyoruz..: Ve sevgi- İinin kucağında, “bâde,, nin ver diği mesti içinde coşuyoruz: “Dünya var imiş ya ki yokol- z müş ne umurun.., Bu vaziyet karşısında verile mahiyeti haiz bir âdet ol- cek en doğru hüküm şudur: maktan çıkmış, beynelmilel bir Zamanm geçim zorluğu sinir'eğlence olmuştur. lerimizi bozdu... Şuürumuzu u- yuşturdu.. Afyon yutmuş esrar- keşlere döndük... Gülüyoruz, oy Jpayorut, eğleniyor i * | Dünyanın bütün eğlence şe- hirlerinde ve bu arada bilhassa “Wenedik,, ve “Nis,, te karnaval eğelnceleri hemen her sene ha- raretleniyor... Vaktile bir putperest âdeti o- lan karnaval eğlencesini, hiris- tiyanlar kendilerinden evvel g len putperestlerden almışlardı Patla- “Gü- Deyoruz. İsiklerin kli Ee Z asıl karşıladık ve nasıl geçir Parasız bir bayram daha ge- çirdik .. Şekerciler, ayakkabı- ziler, her sene en çok | Bayramları artık eskisi gibi | büyük bir hararetle karşılamıyo! ruz, .. Neden mi?.. Çünkü se- nede iki bayram sarfedeceği- miz parayı bütüh bir yıl” birik- tirmek imkânma artık malik de ğiliz.. İşin kolayına bakıyoruz: Elbise mi lâzım?: Geçen bay ram yaptırdığımız elbisenin ne- İsi var, yırtık mı, sökük mü? Ha yır.. , Biraz soluk... Birazda kolları, arkası ışildayor. Fakat bu sebepler yeniden bir elbise yaptırmağı zaruri kıla- cak sebepler değildir. O hal- de?.. Elbiseyi tornistan etti- ririz ... Ve üç beş lira ile yep yeni bir elbise sahibi olür; çıka- tız işin içinden... Ayakkabı mı lâzım?: Altı ay evvel yaptırdığımız ayakkabi- lar gerçi bir az rengini ve şekli ni kaybetmiş; topukları yenmiş ek yerlerinde fındık yahut ce- viz büyüklüğünde delikler pey- İda olmuş... Ama, altma şöyle bir pençe geçirtmek, beş kuru- şa bir de makyâj yaptırmak ka- bilken yenisini almak müsrif lik değilmi? | kolaymı bir yıl kar, yağm mon kabuğuna dönen şapk- kalıp altında yensinden â- oluyor... Diğer aile efradı hakkında İda ayni felsefeyi yürüttük mü,! İ Kekât, İ Evet çoğumuz,hemde pek amafih karnaval bugün artık | çoğumuz bayramı böyle karşıla-| dık... Esnafın şikâyette hakkı yok | değil midir... | ... — Parasız bir bayram ir- dik! lee Dedik... fakat üç günümüz o nisbette neşesiz geçmedi. Beş yaşındaki imini miniler de, İbeli bükük ak sakallı piri fanile İlere varmcaya kadar herkes üç gün güldü, oynadı, eğlendi... Bayram yerleri, sinemalar, tiyatrolar, hokkabazlar, kara- gözler, oxtâ oyunları, çalgı yer- leri, atlıkarmcalar, kayıksalm- cakları, beşiksalmcakları, ara- balar, otomobiller, kamyonet- ler irili ufaklı insanla doldu... Çok eski bayramlarm refa- hmmı ve şetaretini gören ak sa- kallı piri faniler bile “bu da ge- çer ya huuuu” kalenderliğile kiköklerin sevinçlerine uydu- ar... Yalnız, küflü harap kavhe- bir köşesindeki tozlu perdelerde soluk yüzünü göste karşıya geçtiği zaman “Kani Nigâr” yahut “Yalova sefası na, kuklacının “uyuşuk “Facia sma, hokkabaz hünerlerine ba lamadan - evvel - parasızlıktar parasız geçen bayramdan şik yet ettiler... O kadar. .. Mamafih bütün cihanı sara iktisadi buhran hep böyle de vam edecek değildir... B gün gene eski refah ve şetarç | baycamlarmı yâşamak nede | müste'at olsun? Çanakkalenin nefi toprak işleri nerede yapılır ? | Çanakkalenin, çanak çömi.! gibi toprak işlerile eski bir şö reti vardır. “Çanakkale, denk| ce ilk evvel hatıra gelen şık gi üler, zarif çömlekler, san'atk | rane vazolardır... Kaleye uğği yan her yabancı, bu eliz esli lerden bir iki hatıra almadi ayrılamaz... Bu çok güzel esi | lerin yapıldığı yerleri görse; hayret edersiniz... Çünkü b, ren Karagöz, Hacivatla karşı ları o kadar basit ve iptida;