“© asrın umdesi “Milliyet” tir © 18K. SANİ 1931 © IDAREHANE — Ankara caddesi Toz 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs. İN e Telefon numaraları: Bugünkü hava d Dün hararet en çok 12 en az 6 © derece idi Bugün bava ağmurlu tuzgür mütehavsildir. ir. |eder. Milletin inkişafında kendi his- “den telefon numaramız Ni takım numaraları değiştirecek- | mız gözlüklerin de numarası de- Bişecek demektir, Buna Con Ahmet Bey bir çare bulsa fena “olmaz! Su içer gibi ! Balık pazarında bir dükkâ- “nm önüne küfe konması mesele —osinden dolayı birisi diğerini öl- 4 dürmüş. Üç dört akşam evvel — Beyoğlunün en işlek bir yerin- b 'de birini bıçakladılar... Carih gö Li zümün önünde bıçağı önünde a- N dam Eğe evin bodrum deli- ibi iğ Bu b hadiselerde iki müşterek 4; nokta var: | — Evvelce böyle şeyler ten- “© hada yapılırdı, şimdi kalabalı- © ğın tenhadan farkı birincisinde mücrimin daha çabuk kaçması... — İkinci nokta, adam öldür- “ menin kıymeti kalmamış olma- sıdır. Bir küfe koymaktan dola- yi bir adam öldürmek için in- san cani ve cinayet mefhumla- rını mücrimler indinde pek u- © cuzlamış olması lâzımdır, Bu fena bir kanaattir.. Hemen Al © Mah ıslah etsin! Avni Beyefendiye Bekçiler hakkındaki mektu- © bunuzu aldım. Mutaleanıza iş- © «irak ederim. Umalım ki neşri- yatımız hüsnü telâkki edilsin. FELEK Diye, başladı. Onun için de bir çok şeyler anlattı: — Hasta gönderir kömisyon! | ' Fikir, YONE, ari bahisi | İstanbul 24311 — 24312 — 24313 |da m bir o makale i İlerde tahsil gören talebe köylere gi- (24311) şeklinde beş rakam öl-| du.. Eğer her yeni sene bize bir | © #€ giydiğimiz eldiven, kundura, | tan, zen; © taktığımız yaka ve kullandığı. | | dur. MİLLİYET PAZAR, 18 KANUNUSANI 1 M Köy mektepleri Yazan : Dr. Gates Robert College müdürü ve terbiye ilminin maruf âlimlerinden Dr. C. F. Cates köy © mektepleri hakkın yazı Bali Gates in ehemmiyedi bir mevzua temas eden bu makalesini dercediyoruz: , “Pek tabiidir ki her hangi mem. leketin mektep sistemi en büyük in- kişaflarını böyük şehirlerde başlar ru we oralarda bitirir. Oralarda terbiye ile alâkadar çocuk ve halk kesafeti Tabidir ki şehirlerde liseler, da- rülfünunlar, muallim mektepleri tica ret mektepleri ve saire tesis edilmiş tir. Fazla olarak hars ve istirahat yerleri olarak klüp, tiyatro, muzik hol, sinema gibi yerler de vardır ki buraları halle terbiyeye, edebiyata, san'at, musikiye ve içtimat haya- 5 zenginleştiren bütün şeylere alâ kadar olmağa teşvik eder. Lâkin bü tün bunlar köylerin eya ün ayni dır. Köyler ise bir milletin, bilhassa bir cümhuriyetin en esaslı bir unsu- runu teşkil eder. Şurası: esasi bir keyfiyettir ki halkın köylerde yaşayan en büyük bir kısmının da kendilerini milleti alâkadar eden mesaili anlamağa ha zırlıyacak bir terbiye almaları iktiza sesine düşen vazifeyi yapmak, vekil. lerini intihap etmek, bizzat kendi ha- yatlarının ehemmiyetini takdir etmek hususunda bu terbiyeye muhtaçtır. lar, Köy mektepleri darülfünun ka- dar mühimdir. Yalnız ikisi arasında büyük bir fark vardır. Büyük şebir- dip hocalık etmeği istemezler. Köy hayatı çıplak, yeknasak olup kendilerini tahsil zamanlarını parla- ginleten şeylerden KE Yalnır — bir kısım genç erkek! ve kadın vardır ki bir fedakârlık his. sile mütehassis olsun ve kendi mik letdaşlarına yardım arzusunu hisse. derek şehir hayatını bıraksın da hoca olarak köylere gitsin. Köy gençleri ise kendi tahsilleri için şehirlere gide mezler. Şehirlerde yapacakları mas- faflar için mali vesaitten mahrum- durlar. Yalnız az bir kısım köy genç leri tahsil için şehirlere giderler. Fa- kat bamların da şehirde tahsillerini ikmal ettikten sonra köylerine dön- meği İstememeleri tehlikesi vardır. Ankaradaki muallim mektebi bu müşkülât: bertaraf edecektir. Köyleri den gelen talebe muallim mektebin- de tahsil görüp hoca olarak köy-) lerine döneceklerdir. Bu en makul hattı harekettir, Ümit edilir ki netice de muvaffakıyet elde edilsin. Bununla beraber köylerin muhtaç olduğu hoca mikdarmı bu mektebin temin etmesi şüphelidir. Meğer ki köy mekteplerinin ihtiyacımı temin) — için bazı makul esaslar tesbit edilmiş olsun. «İlk olarak lâzım olan şey mekte- bin tesis edileceği köyde bu maksada eiverişli binadır. İkinci olârak köy) muallim ve muallimeliğin vaziyetini genişletmeli ve necabeti takdir edil meli, Bir köy hocasının faidesi yal. Biz köy çocuklarma yazma okuma öğ retmek ve bir muhiti tenvir etmek değildir. ş hasta var! Köy hocası bütün köy için bir ho- Etem IZZET Bal zade Hacı Ali Beyin öl müne doğrudan doğruya bu se- bep olmuş. Adamcağız mis gibi izah, ca olarak telâkki edilebilir. Yalnız mektebe gelen çocuklar için değil, o- nün öğrettiği mühim ve değişik şey- ler bütün köy için alâka uyandırır. Yaşı büyük olan erkek ve kadınlara da okuyup yazmağı öğretir. Onların kitap ve gazete okuyabilmelerine im kân hâsıl olur. Köy hocası kendini köy halkına hıfzesıhha öğretmekle de mükellef addeder. Yolların temiz- fiği, köy hayatının güzelleştirilmesi, ağaç yetiştirilmesi, ziraat, sanayi bakkında da halkı tenvir vazifesile mükelleftir. Bu mevzular bir köy mektebi hocasının mâlümatını tevsi ettiği gibi malâmatını tatbikat saha- sına da koyar. Köy mekteplerinin inkişafında yar âım edecek bir âmil de bunların ba- z: şehirler ve büyücek köyler etra- fında coğrafi bir surette toplu olarak tesis edilmeleridir. Meselâ halıcılık, tuğlacılık, çiftçi- lik, terzilik ev idaresi gibi sahalarda ileri olan yerlere hemcivar olacak su rette tesis etmek ki köylerde zekâ ve kabiliyet gösteren talebe her sene! bir kaç ay bu mütevassıt mekteplere kolaylıkla gidebilsinler ve muhtelif komşu yerlerin tahsil ve ameli san'- atlardaki seviyesi daha yükselsin, U- mumiyetle söylemek lâzmm gelirse köy genci kendi civarında öğrenmek ister, Vazitesinin bu genişliği ve ehem- miyetini takdir etmekten mütevellit sevk ve heyecan bertaraf hocanm köy hayatındaki yeknasaklığı izale edecek bazı şeyler yapmak da kabil- dir, Müttehidei Amerikada, hudut köy- lerinde kitap revacını temin suretile şayanı itibar netaiç alınmıştır. Bir .mikdar kitap tefrik edilir ve küçük Edebiyat, | Neşriyat hayatı | Fransada neşr edilen mühim eserler Eski Alman imperatorluğu- nun meşhur Başvekili Prens Bü low'un hatıratından bu sütün- larda bahsetmiştik. Umumi harpten hayli evvel iktidar mev kiinden uzaklaştırmış olan bu devlet adammın bıraktığı hatı- ratın ilk ciltleri intişar ettikçe bundan bahsetmek arzusundan kendimizi alamamıştık. Şimdi hatıratın Fransada ü- güncü cildi neşredilmiş olduğu için Fransada neşredilen mü- him eserlerin başında bunun, geldiğini söylemeğe lüzum yok tur, Bu cildin ehemmiyeti 913 yazında Bosna sarayda Avus- turya veliahtinin öldürülmesi üzerine çıkan umumi harpten bahsetmesidir. Umumi harbin mes'uliyeti bahsinde çok şeyler söylendi. Bu mes' "uliyeti hiç bir taraf üzerine almak istememiştir. O- nun için prens Bülow un umu- mi harbin başlangıcındaki vazi- yeti nasıl anlatacağı cidden me rak edilecek bir şeydir. Filha- kika prens Bülow o zaman ikti- dar mevkiinde değildi. Fakat bu vaziyeti öğrenip tahlil etme sine mâni olamamıştır. Prens Bülow daha evvel Al- man imperatorunun ve etrafın- daki adamların ne kadar büyük kitaphaneler dahilinde oradan oraya) ti- gönderilebilir. Bu kitaplar köylere tevzi edilir, köy hocaları da mümit vakitlerinde kitapları okur, sonra başka yere yol- lar ve bâşka taraftan gönderilenleri alır. Bu suretle hocanın elinde her İ vakit istediği (aideli bir kısım kitap- lar bununmuş olur. Zamanımızda ufak sinema makine lerile köylerde çocukların veyaşı bü- yük olanların kâfi derecede alâkela. fir celbetmek ve eğlendirmek için film göstermek mümkündür. Bu maksatla bir çok terbiyevt film ler gösterilebilir, köylere bu suretle; köylülerin fikirleri tevsi edilir, hayat larının tarfını daha iyileştirmek, ça- teleri gösterilir. Köylere musiki de az masrafla ithal edilebilir. Bir tiyat- 10 İnşa etmek büyük bir sinema ma. kinesi tesis etmek, bir klüp için ya- kışacak bir kitaphane yapmak çok masrafa mütevakkıftır. Lâkin seyyar kitaphane, küçük sinema makinesi ve “victrola,, sade birer eğlence ve öğretme vasıtalarıdır. Az masrafla u zak köylerde ayni zamanda bunlar köy bocasmın hayatını daha kabili! tahammül bir hale koyar. Gene tabildir ki köy mektepleri, mektebin messisi için harita, resim) ve kitapları sipariş etmeğe de salâ biyettar olmalıdır. “Dr. A. Kutiel Cil, Frengi, Belsoğukluğu © ademi iktidar muayene ve elektrik tedayihanesi Kareköy Börekçi fara arasında No. Beyoğlu Beşinci icri dairesinden: Mahcuz olup satılması mukarrer üç res Kırım ineği 21-1-931 tarihine müsadif çarşamba günü öğleden evvel Üsküdar At pazarında sabla- caktır. Taliplerin mahallinde hazır bulunan memtruna müracaatları. bilir, neler söyliyecekti?.. Ben, kendi hesabıma doğrusu bütün bunları dinledikten sonra hay“ retten parmağımı ısırdım — Meşhur ve âlim bir aâvu- ğ — Meşhur ve âlim * Bir'dok- tor!.. . Hayatta bunlar olsun!,. İn- san, bu şöhretler içinde: gizle- nen böyle mücrimiyetleri muha kemeden âciz kalıyor. Hayat, alır, hasta getirtir komisyon) karaciğer kanseri imiş. İlk ön-|insanları bu kadar küçültebilen « verir o, böyle rezil bir adamdır.|ce taş var demiş, ur var demiş,| ve kirleten yeyin ağ mi2. © Hangi hasta olursa olsun son| safra kesesi iltihaplanmış de- meteliğine kadar soymadan bı-| miş; şunu demiş, bunu demiş; akmaz. Vizitası güya dört lira| “Rontken tedavisi lâzım. .,, di- dır, hastayı ölümle, tehlike ile, yen doktorları teçhile kalkış. - başkalarına emniyetsizlikle teh) mış nihayet adamcağız: beş on N dit eder; kan muayenesi, ront-| bin Tirasmı türlü türlü behane © Ken muayenesi, idrar muayene ile çarptıktan sonra öldürmüş) gece Sadırazâm Sen,| ğında toplanacağız. Bir başka yle adamlarda namus, haysi-|akşam için bu arzunuzu Söz te- vicdan, insaf mr arayor-|lâkki edeyim... si,şu muayenesi, bu tahlili diye e yirmi beş liraya ge- Ondan sonra da elinden|yet, urtulabilirsen kurtul! pe Meclisi vükelâda bile hu- bir mübahase halinde arka|daha bir :kaç kişini; Km arasında görüşülüyordu.)s içinden de çıkmış!.. geçen)|sun?... Hayati Eş — Akşam yemeğini beraber yiyelim. Dedim: — Çok isterdim. Fakat, bu kona- - Dedi, kalktı. Buna; en çok se Eğer, münasebet düşseydi de|vinen gene hiç şüphesiz Nüsret in ismi : geç-Joldu. O çocuğun zıddına giden Bu hatalar yüzünden Alman- yaya celbedilen umumi husu- meti izah eden eski Başvekil u- mumi harbin mes'uliyetini ta- yin meselesinde nazik bir mev- kide kalmıştır. Fakat bu mes'uli İyeti başkalarma yükletmeği a- ramıyarak gene o zamanki Al- man hükümetinin vaziyeti bil- memesinde, aczinde bulunuyor. Hattâ netice İtibarile impera-| tor da harbi istemiş bir adam! değildir. O'da bir emri vaki kar şısmda ahnirştır. A a veliahtinin katli münasebetile prensin söylediği şey cidden mühimdir. Avustur-! ya imperatoru yeğeni olan ve- liahti sevmezdi. Öldürülmesin- den pek te müteessir olmamış- tır, Veliaht impefatorluk dahi- lindeki nüfuzunu kırmak ister- di. Onun için Veliaht'm Sırpkan| tarafından katli hayret edile- cek bir şeydir. Fakat ne olursa olsun Viya- na hükümetinin o zaman aldığı vaziyeti Prens Bulov katiyen İmazur görmemektedir. Çünkü Viyana hükümeti var kuvvetile Belgrat hükümetine yüklenmiş ağır şerait ileri sürerek Sırp İhükümetini bunda mes'ul tut- Muştu, Prens Bülow Viyana hüküme tinin bu kadar ileri gitmesini muvafık bulmadığı gibi eğer Berlinden müzaheret görmesey di bu kadar ileri gitmeğe cesa- ret edemezdi. Prens Bülow işte bundan do- layı Alman hükümetini kaba- hatli bulmaktadır. Daha ilk İ günden itibaren Berlin hüküme sinden nefret ediyor! Hali Hayati Bey hiç ora larda değil Ya Nüsretin* hoş- nutsuzluğunun farkında değil, Yahut ta onu benim yanımda #damdan saymayor. O. gene ayrılırken Nüsre- tin elini sıkmayı bile unutarak; heyecan içinde boyuna bana: — Beni affettiniz değil mi Diyordu. Bende yüreğine dert olmasın diye, üstüste: ... Gece güya Unvan zade Recai Beylere gidecektik. Nüsret: — Hastasın... — Yorgunsunt!... — Yatıp kalacaksın. . — Kırk yılda bir bir de benim! sözümü dinle?.. ! hatalar yaptıklarmı anlatmış- d kında fark gözetmeksizin Hep- | ti Viyanaya mutedil hareket et mesi'için lâzım gelen ihtarda bulunsaydı Avusturya hüküme- ti Sırbistana karşı böyle dav- ranması netice olarak Alman- ya da bir harbe sürüklenemez- di. Prens Bulow yapılan hatala rın fecaatini o kadar kuvvetle tasvir etmektedir ki bunu okur ken insan gayri ihtiyari ken- di kendine soruyor: — Aceba umumi harp içtina- bı kabil olan felâketlerden mi- dir?2... Avusturya Sırbistana harp ilân etmiş,arkasından Almanya da Rusyaya ve müttefiki Fran-| saya harp açıyor. Niçin?. , İşte halledilmeyen muamma budur, Alman hükümetinin bütün ü midi şunda imiş: İngiltere har- be girmiyecek!.. Bunu kim temin etmiş?.. Her halde vaziyeti anlayamayan Al man hükümeti bu gafletle gi- diyor, Almanya imperatoru o zaman Berlinde değilmiş. Harp başlayıp ta avdet edince istas- yonda kendini karşılayan Baş- vekil Bethmann Hollweg neşe- siz bir çehre arzediyormuş. Hükümdar başvekilitekdir eder gibi bir sesle: — Bu işler nasıl başımıza gel 2, Diye sorunca Başvekil hata- sını itiraf etmiş, fakat artık iş işten geçmiştir. Bethmann Hollweg istifaşmı vereceğini söyleyince impera- lor? z niz gibi sonuna kadar da bizim- le kalacaksınız... Tarzmda kat'i ve sert bir ce- vap vermiştir. Prens Bülow bu suretle impe ratorun da bir emri vaki karşı- sında kaldığını anlatıyor. Beth mann Holiweg ile arkadaşları- nın İngiltereye umumi harbe iş tirak etmiyeceği kanaatinin ne kadar esassız olduğu çok geç- meden anlaşılmıştır. Prens Bü ne kadar low gerek Rusyaya ve gerek Fransaya harp ilânı için ileri sürülen bahanelerin minasebt- sizliğini de anlatıyor. Prens Bülow tarihten misal) getirerek Bizmarek'n gerek 1866 da Avusturyaya ve gerek 1870 de Fransaya karşı harp a- çarken şu noktaya pek ziyade ehemmiyet vermiş olduğunu kaydediyor: Harp ilânmı düş-| Sen man tarafa bırakmak. Varsın harp ilânı mes'uliye-| tini düşman taraf üzerine alsm. Halbuki 1914 o Almanyasının Başvekili hata üzerine hata ede rek iki büyük devlete karşı harp ilânmda acele etmiş, bu- nun için de pek beyhude bir takım ımahaneuer icat etmişti Hülâsa Bülow'un bu satırla- rını okurken şu sual gayri ihti- yari hatrra geliyor: — Acaba umumi harp olmr yabilir miydi?. . nirlerimi bozmasaydı. — E.. Uzun uzun konuşama- dık. Paşa meselesi şimdi ne ola cak?.. Diye tekrar lâfı açtı. —Hiç... Mesele yok. Ne oldu ise oldul.; ie Dedim. — Fena'yaptın?. — Neden?.. — Sen bu adamdan “ayrıtmı- yacaktın. — Rica-ederim, gene bana bunu söyleme.. — İstersen susarım amma. hata ettin! Ciddi, kızarak, gücenerek: — Ne hatâ ettim; ne bir şey.. İkorkuyordu, hemde söyleme- den duramayordu: — Hata mı, sevap mı bilmem. İsterim. ki, hayat ve hâdiseler beni yalancı çıkarsm. Benim i- İçin gaye,senin daima gördüğüm Diye tuttürdu. En nihayet: — Gel K id tim li çimde; lm e bn gene Hiç birisi” hak-| * Diye telefon etti, rahatlandı. gibi kalmandır!. — Teşekkür Serli Ben pa- .İsine bul etmişti. Fakat nasıl bir va-/ra | — Bu işi başımıza getirdiği- Bari evde kaldığıma göre si- filim kumpanyasında çalışıyor- dum. Benim gibi daha bir çok erkekler.. Bir çok da kadmlar.. Artık hayatımız yeknasak ol muştu, Hep bir birini tanıyan kadınlar, erkekler .. Konuşulan şeyler hep mutat İâkırdılar. Bit tabi hafif kavgalar da eksik ol- muyordu. Bir çok günler dokuz on saat fasılasız çalışmak lâ zam geliyordu. Çalışıyorduk. Fakat bir tesadif bu tatsız hayata bir neşe verdi. Bilhassa genç ve fevkalâde güzel bir kız geldi. Kendisinin sinemaya me raklı oldugundan hiç olmazsa ufak bir ücretle ve ehemmiyet- siz rollerden başlıyarak filim çekilirken kendisine “iş,, veril- mesini istiyordu. Zannederim şirket miüdüri bu şen, güzel kızın “rica, sir bir türlü reddedememiş, kendi- ir vazife verikmesini ka- zite ?.. Bunun tayinini de bana havale etmişti. Doğrusu ben müşkil vaziyette kaldım. Kız belki bunu farkederek: — Ne olursa olsun, dedi, en ehemmiyetsiz bir rol olsun .. Zaten ben bu vasifeyi ihtiya- cımdan kabul etmeğe mecbu- rum. Kız pek güzeldi. Fakat üze- rindeki elbise ihtiyacı hakkın- da bana bir fikir vermeğe kâfi idi. Koyu renk bir kumaş. Fa- İkat rengi solmuş; eskimiş. Ken di kendime: — Güzel bir kız..Hem de fev ikalâğle güzel .. Fakat bir insan ne kadar güzel olursa olsun onü gösteren elbisedir. . Diye düşündüm. Kız bütün bunları anlamış gibi: — Çok doğru söylüyorsun. Uz. Fakat bütin bunlar halli kabil solan meselelerdir.» Ben lâkırdıyı uzatmak isti- yordum. Genç kızın insanı çıl- dırtacak kadar güzel öyle bir Ben bu kızı sevmeğe başlamış EE endisi uzaktâin geliyordu. Cenubi Amerikadan.. a i bulamamış, Parise gelmişti. Ni hayet ona bir rol verdik. Filim de hizmetçi kız olacaktı. Gü- zelliği ile efendisinin üzerinde mühim bir tesir yapâcak olan bir hizmetçi kız... Fakat tam bu rolü yapacağı “İsaat gelince kız: — Pen bu saatte burada ka- lamam .. Bir yere söz verdim. Mutlaka sözünde durmalıyım. Demesin mi? Yalvannak son- sasız da böyle kalabilirim... Nüsret, bu noktada tereddü- dünü saklıyamadı. Yerinden, Nasıl, , Nasıl? Diye, fırladı, devam etti; — Bu adamlarla mı? — Nüsret bu bahsi bir kaç defadır konuşuyoruz. . Gene, hep ayni meseleler üzerine gel- meyelim,. Başka lâf yok mu?.. Dedim. Elime bir gazete al- dım, Sustum. O, gene: — Bunlar konuşulacak şey- ler. Sen hata ettin!, Diye alla; Yeni ye-, İni münakaşalarin açılmasına! meydan vermemek için sus- tum. . Nüsretin: — Sen hata ettin.. Demesi, ne de olsa zihnim-. İde bir yer yapmış! Gece yalnız. kalınca hep bunu düşünmeğe başladım. Kafamın içinde uzün uzun hesaplar yaptım, ölçtüm, Bu tuhaf bir şey oldu. Bir| benim ölmüş sandığım kalbimi | yeniden ısrttı,Bir gün genç,pek du .biçtim, evvelce verdiğim karak. Merak ettiği için gelmiş. —Fraı sonra açıktan açığa ihti yüzüne vurup buradan gi başka bir iş b 0 lemek faide vermedi. şirket müdüri sert bir Çi dedi ki: |, 77 Gidiniz. Fakat b filimde sizin rolünüzü yö manızdan dolayı, uj zararı tazmine Siz rolünüzü yapmazs min fiç bir manâsı kalmif | fır. Zararımızı tazmin & ,misiniz?.. Kız ciddi bir tavurlâ — Ne kadarmasraf etti — Bir milyon, üç yü frank .. Kız çantasını açtı... bir çek defteri çıkardı. Amerikanın meşhur bir b sının Pariste bulunan ne bir çek yazdı. Şirket rine uzattı: z — Alınız, dedi, istedi .. Sonra bir isim söyle — Ben, dedi, Cenubi Af kada servetile meşhur © adamın kızıyım. Merak * de buraya geldim. Artık sıkıldı gidiyorum, Mektepliler müsabs! Mürtecilerin muhakemiö 87 inci hafta birinciliği! zanan Galatasaraydan 299 met Semih B, in yazısı “.Bu haftanın en mühim İri hiç şüphe yok ki, Me mürtecilerinin adalet hu çıkmalarıdır. 4 O mürteciler ki, Yunan lediğimiz Anadolunun b de genç inkılâba el cesaretini gösterdiler! O mürteciler ki, mel'âd lerine dini perde ittihaz ayaklandılar!, O mürteciler ki, isti lerinin kanlarile suladık!# 1a. |Yizli bir toprağı bir in dinin kanile yıkadılar! | “ İmürtecilerin mı dı. Bu muhakeme tarihi: inkılâp aleyhine a; gene inkilâp huzurunda leri bir hesaptır. Teme: Tim bu hesap asırlardanb€. kılâp huzurunda veril: ci hesapların sonuncusu 9 ZAYI— Eski ve yeni Ür mührü zayi olmüştur. ZAYN işbu mühürlerle hiç klınseye yoktur. Binaenaleyh yenisini Pİ üreceğimden eskilecinin hük mek üzere ilân olunur. ş Fındıklıda Fındıklı apartı 4 No, dairede Behire Mİ ra nezaketle tehtit etmek daha! arı tekrar tekrar yoklaf geçirdim. İyiden iyiye inandım nirlerim bile en mühim dilen şeyler üzerinde ö maya mütehammil seleri kendi cereyan! maktan başka çare yok. 7 memek, her'neticeyi e halinde kabul etmek, b mek benim için işin en € |emniyetli tarafı. — Paşadan ayrılmak- « ç Bu, bana hiç bir şey *“ miyordu; hiç bir korku yordu. Ayrılmayı haf "düşünmedikten sonra, Sonunu. düşünmenin hası, ne ehemmiyeti ©. di, Düşünmek uykumu İlecek, belki zihnimi y nirlerimi bozacak, çi K "karıştıracak, kararların 'caktı. Ve.. O zaman £. eni ile ki ei in kendi hü Bire