İĞ sr Umdesi “Milliyet” tir , 8 ŞUBAT 1930 © ÖMREMANE — Askar enddesi İ “100 Telgraf adresi: Milliyet, İs- gi diğ elefon numaraları: vi Tamek 3 3911, 3912, 3913 it asıl yazacağım şey büs tün başkadır. imi üstü avdet için ora- bindiğim zaman evvel girmiş dört beş; başka yolcu yoktu. Bo- purları kışm akşamları! > rüye boş dönüyor. Yukarı ? londaki bir kaç yolcunun ya- 1, 'na yakm oturdum. Şöyle kırk (İşle elli arasında kıranta, ka-| 4 yapılı, iri ve fıyakalı gözlü, ği gı sıfır makine ile - kesilmiş « & ti yanındaki diğer iki refi— çe: 1€— Bittim be birader! diyor- Ya, çekilr şey mi bu? Hafta / 7; 4 34 saat ders! Hem ben an- #amıyorum! Neden, arnma ha « katen neden böyle didiniyo- ili vim ? 15 saat neme yetmiyor 78” nim? efendim aç gözlülük! Şu #,arem yok mu? İşte beni bu * #'şale koyan o dur! “iş i azla para alıyoruz diye yük HEY ndikçe yüklendik?! Ben neden b: biliyormusunuz? “( gnabr hakkın bana verdiği İİ mukadder nefes,, yok mu, çok X raf etmek yüzünden bitecek, (ÇE ir gün birde bakacağım ki se- ip «m çıkmiyacak.. Yok! Ben ya- ” amıyacağım! İşin kıvamı geç Yahu şu havalara bakın befi böyle havalarda smıfa ka-| | — Susss Çocuklar gürültü 'tmeyin! Küreyi arzın yuvar- 4 aklığı ufuktan gelen - geminin! ha velâ direğinin ucu, sonra ça- jan faklığı... 614! Şimdi geminin “*İ Bu güneşli havalarda çıka-' dışarı! Köprü üstünde du. | mavunalara bakarım! Ba- ede balık mezadı seyre- 1, Yenikapıtda balık ağı ö- e bakarım . bu kalabalık salonlarda| olacak bir meşguliyet gam ar katlanır gibi hanım-! e çıkmağa ha " ee Bay san hiç Br ye « Kocasının içindeki büyük evin- rile meşguldü p İki yetişmiş çocuğu olmasına 5 Üni evine arasıra giden, ba- Elm gecelerini kulüplerde, otelde, dost'evinde geçiren Cevdet Mizah, İlim idi. Onal bir görüşü ol- duğu için sözler hoşuma gitti. Daha bazı havai bahislerden sonra bir düdüklü tencere ma- cerası anlattı. Ve o kadar cid- diyetle anlattı ki, (gülmemek, daha doğrusu güldüğümü gös- termemek için elimdeki“Politi- ka,, gâzetesini yüzüme tuttum. anlatıyordu: — Arkadaşlardan biri bana bir düdüklü tencereden bahset-| mişti. Rivayete nazaran paçayı bir çeyrekte pilavr 10 dakikâ-| da ve yeşil zerzevatı da beş da- kika da pişiriyormuş.. İnanıla: cak şey değil amma sözüne i! | mat edilir bir adam olduğu için inandım ve satılan yerin adre- sini alarak gittim. Ve bir tane düdüklü tencere aldım, Efen- di dim! Tencere bizim bildiğimizi “Papen,, tenceresi, ağzı vidalı.. Yemek pişince bir düdüğü var, o ötüyor. Ben tencereyi alır al- maz hemen bir nuhutlu işkem- be vurdum. Evde mahtumla be raber başına geçtik.. Saat eli- mizde bekliyoruz.. 15 dakika ol du ötmedi, 2 oldu ötmedi 25 ol- du ötmedi mahtum dedi ki: — Baba kaçalım! Belki pat- lar matlar.. O hemen. fırladı mutbağın dışımdan gözetleme- ge başladı, ben de tel dolabi si- per aldım. Ey! ne olur ne Ool- maz! malüm a! Böyle şeyler bizde makine demektir. Biz ta küçük yaşta fitilli bombaya ma- kine demiye alışmışız.. Eh ma- kinesi makine olduktan sorra böyle şey haydi haydi.. 32 daki kada düdük öttü.. Mamtum ba gırdı. — Baba sokulma! Ben aldır. madım, alel usül düdüğü kapat tım ve soğuduktan sonra açtık. E birader, bir işkembe olmuş. Vallahi parmaklarımızı yedik.| Ondan sonra artık ne pişirme-| dik?! Hele bir kere aşüre pişir- dik, tencereyi fazla doldurmu- şuz, düdük ötünce bütün aşfire ler buhar halinde fışkırdı. Şim di mutbağın duvarları, tavanı, benim üstüm başım, hatta po- tinler aştire ile meşbu.. Artık öyle nohudun, buğdayın, fasul- yenin istibdadı kalmadı. Evveli aşüre gecede ateşe vurulurdu, şimdi yarım saatte pişiyor, çay! pişirir gibi.. Ateşten, vakitten yüzde seksen kâr var! — Öyle ise sen kârin yolunu bulmuşsun! Demek ki, düdüklü tencere den memnunsun? — Memnun dum amma da- yanamadım, elden çıkardım! — Neden? —Odaayrıbir hikâyedir. Malüm a bizim târaflar biraz hücra yerlerdir. Konu komşu yarım saatte aşüre pişti işi- dince birer birer bizim eve gel. miye başladılar. Gün oldu ki, evde yirmi kadından fazla Zi- yaretci vardı. Sakalı şerif ziya- ret eder gibi hem de her biri ya dört ayak paça, yahut bir İş kembe , va bir baş getirip bizim ateşte kaynatıyorlardı.... kakta çöcuklar bizde düdüklü tencere olduğunu öğrenmişler, | © tam biz yemek pişirirken düdü- gü işittiler mi hep bir ağızdan: — Amca! Düdük ötüyor! di- ye bağırmıya başladılar. Bi izdi Marsınsnlı bâkkal Z Bürhan Cahit mobiline atladı, gitti, Balo, bütün balolarda olduğu gibi sabaha karşı, tuvaletler si- gara dumanından sapsarı yüz- İle. uykusuzluktan perişan, ya- .kalıklar terden ikikat, yerler So-| İ ne zaman beni görse: —Hacı Bey! Gine senin dü- dük ötüyord sun! Ne büşi ye sormağa başladı. DIN kadar öğrenmişler. Kapıyı çal- dığı zaman: — Allah versin! Bugün bir bir şey yok! Diyince, hemen: | — Allah ocağını söndürme- sin! Düdüğü şimdi işittim! Oh benim Beyim! Ver bana bir lok İma! Cevabini veriyordu. Kara- idan geldiler: — Sizde bir yemek makinası (varmış. Bir güna kazaya mahal kalmamak üzere teftiş edeceğiz. dediler. Arkadan Belediye gel- — Buharlı bir yemek motö- ünüz varmış! Şehir dahilinde büyük motörlere müsaade edile mez.. Kaç beygir kuvvetinde? diye tahkikat başladı. Derken tahsil şubesinden: — Siz ücretle yemek pişirir! bir alafranga kazan getirtmişsi | niz! Kazanç beyannamesi verdi | çabuk pişiriyor diye ne pişirsen hepisini yiyor ve midemi bozu- yordum. Hem sihhatimi hem de istirahatımı selbetmiye bei ladığından tuttum arkad: dan brine beleş verdim, eder diye şimdi evinin önün- den bile beçmiyorüm.,, FELEK Yeni eserler Aşk güneşi Müellif romanınm ilk sahi- fesinde, bizi bir Pandore kutu- su ile karşılaştınmaktadır. “Ananın oğlu, kardeşin kar- deşi sevişi! Buna dikkat/. Bu mim, romanın bütün anahtarı- dır!, Cümlesi, Dostiyaveskinin Cü rüm ve Ceza, ünvanlı eserin- deki meşru cinayet tezini andı- edileceğini hatırmıza getirmek tedir.Bir orijinalitenin, nasil bir hayat felsefesi içinde yaşatıla- | cağımı anlamak merakı dikka- timizi, satırların peşinden koş- fe sonra bu tezin, vatanperver bir Aşk Güneşi ve -istihale et-: tiğini görmekteyiz. Etem İzzet Plâtonik sevgi- den ve et ihtirasından birden- bire vaz geçerek Türk varlığı- nın yaşamak borusundaki nağ- melere kapılmakta ve zanne- dersem: “ Vefa ve kaderin mührü, bu düğümün üzerine vuruldu!,, Diyerek, zamanm, üzerinde- ki tesirini göstermektedir. Böy lece, fenalıklarm kilidi. kendi haline terkedilmiş ve roman da asıl karakterini bulmuştur.O da, vatan aşkı içinde kendi aş- kınr yaratan bir kadın vebir erkek tipinin ortaya atılması- dır. Bu, eser içindeki eser, bir romantism dir. İ Etem İzzet kahramanları, harp sefaletine düşmüş bir leden almaktadı Son il (geçecek. .Şu halde bu civarda İbirkaç yarma olacak .. | Cevdet Bey, Galatada gocuk- larmın namına alârak ikisinin adları olan Orhan ve Turgudun ilk ve son hecelerini birleştirip (Turhan Bey) hanı ismini ver- diği büyük handa, bütün bir ka- ade; İzmi memleketimize Tan bir noktai nazarın müdafaa | tir de yaşıyan bu şahısları haya- ta karşı derin bir kinleri var- dır. Yazdığımız. haleti ruhiye, |2 İromandaki bütün ıstırap felse-| fesinin kökünü” teşkil etmek- tedir, Müellif: “ Eğer bu ıstırap olmasa -İs- yan ve ihanete karşı kopan bu yaratıcı varlık olmazdı. ,, Fikrile kahramanların, mü- cadeleli ve kusursuz bir ömür süreceklerini anlatmakta, İşte gerek aşkta ve gerek vatan mü- cadelesinde bunu gösteren bir tertibin * tahkiyesile baş başa kalmaktayız. Fakat, ortaya atı- lan ıstırap tezi, subjektif değil dir, Tamamen realite den gel- mektedir. Türk vatanınm düş- man istilâsile duyduğu acı ve kurtuhiş hareketi gibi. Bu su- retle Aşk Güneşi yeni bir saf- haya igrmektedir: Realism! Laissing i takip eden Alman romantikleri şeklinde, Etem! İzzet te vatani maceralar için- de bütün bir hayatın seyrini ve İerdiyetimizi yürüterek, diğer Imuharrirlerden ayrılmaktadır. | Fransiz edebiyatı taklit eden | öbür ediplerimiz ise, henüz bu | usulü tecrübe etmek gibi bir yeniliği işliyememişlerdir. De- mek oluyor ki Etem İzzet, ik-| tibas edilmemiş bir roman tar- | getirmek | şerefini almaktadır. “ Hayat yalnız, doğumla &-| Tüm arasındaki mesafedir. Ge- ride ve ilerde ne var? Bilmiyo- rüz!,, Kanaatine boyun eğer müel- fin tiplerini, büyük tesadüfler gösterdiğini anlıyabiliriz. Ni- tekim, Hasan, vatanının İieci a- kibeti önünde aşkını memleke- tin selâmetine adamış ve bu hissinde Hamra yı da yanın- da bulmuştur. O Hasanki kafatası kurşunlarla delik de- şiktir ve gözlerindeki müvak- “kat arıza ile hastanede hemşire olan sevgilisini tanıyamıyacak, yanında olduğunu bilemiyecek- ,.Hamra ya'ise kadınlığı tabit midir, değil midir münakaşası- na vesile bırakacak derecede İkendi genç kızlık aşkı ve kadın- İturmaletadır. Lâkin 40-50 sahi- | rk ihtisası,cemiyetin menfaatle rine terkettirilmiştir. Etem İzzet büyük ıstırabın | kendi zaferlerini rınd. Imışlardır. Lâkin, ge- asi ve gerek dasitani ma çıkarılan bu romanlar pa- sif tir, Etem İzzet ise mevcu- diyeti ve yokluğu lâzım gelen iki zrt nazarieyi lâvhalar halin de yaşatarak aktif bir kudret göstermektedir, Onun alev ve ateş ten his, fikir ve insanları, Musa nın Allahı gibi, Asyanm köhne hayat mantığını sarsmış tır, İnkılâptan olan ve sonra ge len nesillerden hiç birisi tekrar hurdahaş maziyi göremiyecek- lerdir. Ayni zamanda kara kuv- veti, ihtilâlin demir cenderesi içinde katliâma mahküm eden müellif, yarmın ufaklarma da gönlümüzü çevirmektedir. Eserin, en büyük orijinalite- si, müdir olan kuvvetin ancak insanlarda olduğu ve eski zihni yetin külli kudretine karşı: “Yarın, senin tahtını da soy- tarı salaşları gi, ağı edip ızırlamayı bi leceklerdir. .Artık sen ve biz yok Biz varız!” Şeklindeki materyalism den fışkıran hücumudur. Bu hücum ise uhşa, riyaya, derebeyliğine, esarete ve züppeliğe kadar teş- mil olunmuştur. Etem İzzet in taze bir bahar havasını andıran üslübundaki ciyadetle de, bun- lar, kitabım rakifelerine gö- mülü kalmaktan kurtulmuş ve Aşk Güneşi, hayatımızın güne- Şi'ni vücude getirmiştir! SA,İ, Meşhur İspanyol facia aktörü ADELKİ MİLLAR ASRİ SİNEMANIN er opai filminde müthiş muzafleriyetleri ihraz etmektedir. Bugün saat 16,30 matinesile suvarede VARYEZE, prorramı Hikâyce.j)Ftommsr, Onlara Tuzla içmelerinde te- İsadüf ettim. Baba kızdılar. İki- sinde de esrarengiz bir hâl var- ızın yalnız $ol eli eldiven- . Adam, arada sırada kolu- nu kaldırıp boşlukta bir kavis çiziyordu: — Kızımın garip bir hastalı- ğı var. Fakat bir türlü teşhis e- dilemedi . Fevkalâde asabi. Bu sene de Tuzlayı tavsiye ettiler. Dedim ki: — Sizinde sinirleriniz pek sağlam değil, irsi olacak. in bir tavırla cevap ver- di: Bilâkis, ben hiç sinirli de- gilim... Biraz sustu, sonra ilâve etti: — Kolumun O ispazmozunu gördünüz de bu hükmü verdi- niz değil mi? Bu hareket çok şedit ve feci bir heyecanm ya- digârıdır. Kızım canlı canlı mezara gömülmüştü... Ben: — Ya! demekten başka söy- liyecek söz bulamadım. ... O anlattı; — Kızım uzun zamandir kal- binden rahatsızdı . Her an ani bir felâketin gelmesini bekli- yorduk . Bir gün bahçede gezerken düşüp öldü. Doktor muayene etti, defnine ruhsat verdi. Cenazeden avdetimde nasıl bir halde olduğumu tahmin e- dersiniz. üm, mütemadi- yen işleyen bir yara halinde idi, Emektar uşağım, kızımın lâ- MAKSİM aşan Dans muallimi PANOSYAN elendi şerefine BÜYÜK SUVARE DANSANTE en yüksek hayatiyeti verdiğine |: o kadar kanidir ki Türk inkılâ- bınım ideal erkeği ile ideal kadı- nımı, bu ıstıraptan çıkarmış ve İmilli mücadelenin lâyemut ti- göstermeğe muvaffak ol. |$# muştur. Belki, öteki beriki, söy- İediğimiz kısmı bir tarih telâk- ki ederler. Fakat, bu zan, yan- lıştır, Yıkılan cemiyetin inkıra- zındaki sebepleri göstermek ve saray, halife, padişahlık ile softalık gibi recmedilen bid'at- lerin ortadan kaldırılmasını an- Jatmak için, bu lâzımdır. Neti- cede ise inkrlâbım ve Cümhuri- yetin getirdiği felsefenin ana hatları yer, yer beliren bir ince- likle dımağlârımıza nakşolun- maktadır. Vakıâ, ayni tarihi Fransızlar, ihtilâllerinden; Al- Zaten bu gibi büyük sermaye İye lüzum gösteren işleri çevi- recek adam azdı.. sermaye sahibi gruplar bulmak, kuvvetli bir fen hey'eti teşkil etmek ve ayni zamanda devlet dairelerinde yapılan münaka- saları idare etmek kolay mese- tı dolduran yazıhanesinde (Mü nih)ten gelen Alman mübhen- ,dislerle kendisi hususi mühen- “disi Alâettin Beyi dinliyor, mü. nakasada iş almak için en kü- çük hesapları gözden geçiriyor. “ 'serpantinlerden bir mezbele ha du line geldikten sonra nihayet buldu. Turhan Bey hanı No: 3 — Evet, Antalya ile Burdur, arasındaki yoldan bahsediyor- dum, keşfini yaptırdım. Tren için gösterilen hat üstünde ara- zi yarı yarıya sarp ve düzlük .. (Burdur)dan (Acı badem)e ka-| dar dağlık .. Fakat ondan son- ra Akdeniz sahiline kadar ova devam ediyor . Yol (Budak)tan ; i Bu yazıhane muhasebe dai- iresi, en dairesi ve huşusi kabi- inadan mürekkep adetâ küçük “bir teşkilâttı . Mühendis Âlâet- tin Bey Almanyada . tahsil et- miş, muktedir bir fen adamı idi. Cevdet Bey, sağ kolu mesabe- sindeki bu değerli mühendis sayesinde en büyük inşaât işle- .rini müvaffakiyetle (başardığı için onu el üstünde tutuyordu. Son günlerde hükümetçe An- İtalya - Burdür hattının inşası- na karar verilmesi üzerine Cev- det Bey derhal işe başlamıştı. le değildi. Cevdet Beyin iş hayatında olduğu kadar politika âleminde de tanıdıkları pek çoktu . Poli- tika âleminde dostları ve hatırı oluşu iş hayatında ahbap ka- zanmasına mı yardım ediyor, yoksa iş piyasasında kuvvetli bir mevkii oluşu siyasi dostla- rm artmasına mı yardım edi- yor, burası meçhuldü , Şurası muhakkaktı ki büyük işler yapmak için politika âle- minde de sevdirici bir muhit, yumşak bir hava temin etmek lâzımdı . Politika adamlarile iş adamlarının beraber yürü- li dükleri yerde imar işleri hare-| ketli olur. Alman mühendisler, Alâed- din Beyin hazırladığı birinci keşif plânlarmı uzun uzadiya ahin lâsı, bir aralık odama girdi. — Bir sıcak çorba içer misi: iniz? dedi, | Başımla “istemem,, diye işa: ifet ettim. çıktı. Böyle kaç saat geçti bilmi- yorum. O ne feci gece idi ya- rabbi 1.. Ne feci gece idil. Hava soğuktu, sobam sönmüştü. Rüz | gâr, kudurmuş bir rüzgâr, meş- um bir rüzgâr, mütemadiyen camları sarsıyordu . Saat kaçtı? Kaç saatten beri bu halde idim? Gözlerim yerinden uğramış. see ai bir halde otüru- mi kapı çalındı, Ye- rimden öyle bir fırlayış fırla- dım ki, koltuk devrildi . Bu sa- jâtte gelen kimdi? ? Kapı tekrar çalındı. Gittim, seslendim: — Kim 0? Sonra korktuğum için kendi- me kızdım. Sürmeyi çektim... Kapıyı araladığım zaman, göz- lerimin önünde beyaz bir hayal belirdi . .. İki adım geriledim Kekeliyordum: —Senii; sin?.. Bir ses cevap verdi: — Benim baba . Kızımdı . Çıldırdığıma hükmettim . Bu hayali kovmak için, elimle ha- vada bir kavis çizdim... O ge- deden sonra bu hereket kuluma iâriz oldu. Hayal devam etti: — Korkma baba, ölmemişim. Yüzüklerimi çalmak istediler, parmağımı kestiler, kan akın- ca canlandım O zaman kan içinde olduğu nu gördüm. | Yere kapandım, hıçkırarak ağlamağa başladım .., Kendime geldiğim zaman kı. zam eğilmiş anlumı öpüyordu. Hemen kucağıma aldım, oda- ma çıkardım sonra âavazam çık- tığı kadar uşağımı çağırdım . Geldi, kızımı görünce ağzını açtı, ispazmoza yakalanmış gi- İİ İbi titredi, yere yuvarlandı, çene i attı ve öldü. Mezarı açan, kızımın parma- İİ grnr kesen o imiş. ;. Bu sonra #|dan meydana çıktı. Görüyorsunuz ya bizne ka “İ dar bedbaht insanlarız. .. ttihadı Milli Türk sigorta şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Werkezi İdaresi: Galatada Ünyon Hanındadır Acntesi bulunmayan şehirlere acente aravna'talı” Telefon: Beyoğlu - 2003 tetkik ettiler , Bunlar büyük Alman inşaât şirketinin mü- çok sağlam bilgileri ve tecrü- ibeleri olan bu mühehdisler bir kere de mahallinde tetkikat yapmak üzere Alâeddin Beyin ie projesini kusursuz buldu- — O halde hemen hareket et- mek lâzım. Dedi Cevdet Bey. İyi bir tesadüf yarın Antalya |lıları, postası vardır . İsterseniz deniz yolundan gidin, dönüşte ya, Aydmdan, ya Akşehirden gelir. siniz. — Evvelce bir çok büyük in- şaat işlerinde Cevdet Beyle ça- lışan Almanlar sordular; — Bu demiryolu için başka grup çalışıyor mu? — Tabii, Belçika, bir Fransız grupu var. Fakat siz keşfi san- timi santimine yaptıktarı sonra fişin öteki kısımlarını ben hal- lederim . Zaten her zaman ayni şekil de çalışıyorlardı... Mütabık kaldılar. Ertesi gün hareket etmek üzere ayrıldılar Cevdet Beyin iç içe iki büyük odadan ibaret asıl hususi dai- Avrupadan |hendisleriydi. Teknik işlerde |resi çok mükellefti . Birinci kı- sunda umumi işler için çalıştı ğı yazıhanesi, daktilosu, dosya dolapları vardı . Kapısı hem bu odaya, hem asıl antreye olan ikinci kısım maroken koltuk ve kanapelerle doldurul- muş, süslü bir salondu .. Yerde iki duvarlarda kıymetli şark ha- | katörler, , yazıhanenin üstünde gü- müş çerçiveler, kapının önünde ipek kanatlı bir paravan vardı. Bu salon bazı gün hiç açıl-İlar maz. Fakat asıl mühim işler bu kısımda halledilir... Cev- det Bey bu salonda bulunduğu zaman daima iki mesele anla- şılır .. Ya büyük bir işhalledi- iyor, yahut güzel bir kadınla muhabbet ediliyor! Mulasebe- cisi, daktilosu, dosya memuru, kâtibi, odacısı buna o kadar a- Uışmışlardı ki Cevdet Bey bu salona geçti mi kim olursa ol- sun gelene yök cevabmı verir- ler. Bunun haricinde öteki taraf akşama kadar büyük bir posta Nakleden Selâmi İzzet yatrosunda bu akım saat 21,30 de Fazilet köklesi | komisyon almak için iş arayan: lar bu yazhanenin en sadık üdavimleridi Malına müşteri bulamıyan deri tüccarı, zahire münakasa- sına girecek değirmenciler, se- himlerine ortak arayan fabri- katörler, karışık hesapları, eski. devirlere ait alacakları olan mü teahhitler hep Cevdet Beyi Kağar gi apar- Ve buna mukabil, “kendi fuzlarını kullanarak büyük ler yapmak suretile para ka mak istiyen bir takım siyasi a- damlar da aradıklarını âncak bu yazıhanede bulabilirlerdi . Cevdet Bey bütün bu birbiri". ne benziyen işler içinde viktin- de kurulan bir saat gibi çalışır. Alman mühendisler çekildik- ten sonra asıl iş odasına geçti. Odacı küçük bekleme od8” Sındakilerin listesini uzatti. Cevdet Bey daktilosuna sordu: Ritmedi