vT MİLLİYET W SALI 19 TEŞRINMNI HEEAMcür, Milliye ASRIN ÜMDESİ *MİLLİYET.TİR 'Teşrinisani 1920 ANE —Ankara caddesi. No 100 iolgraf adresi; Milliyet, Istanbul Telefon numaraları: stanbul 3911, 3912, 3913 19 -e ei ABONE ÜCRFTLERİ Türkiye için — Hariç için 400 kuruş 800 kürüş 750 H00 1400 2700 d M * 3 aylığı » Gelen evrak gerl verilmez ğ Müddeti geçen nushalar 10 kuruştur. Gazete ve matbaaya alt işler için müdüriyete müraacat edilir. Gazetemiz ilânların mesuliyetini kabul etmez. BÜUĞÜNKÜ HAVA Dün hararet en çok 19 enaz I1 derece idi. Bugün rüzgâr mütehav- vil esecektir. Havanın açık olması muhtemeldir. P AAA E M L M Cuma Pazar Dünkü nüshamızda Ankara muhabirimizin bir yazdık: mayül vardır. ticari temaslarımızın gittikçe riz, ma bilhassa ticaret sahasında görülmektedir. Bunun durlar. ti yoktur. Bu itibarla bizim de pazarı kabul etmemiz icap et- mektedir. Cumada ısrar edecek olur- sak bugünkü vaziyeti düşüne- kaların birine perşembe günü ğinden bir muamele göremez. telgrafın cevabı Avrupaya pa- zar günü palı olduğundan perşembe gü- pazartesi günü bitmiş mecburiyetindeyiz. * 8. $ Bir beraet Ağırceza mahkemesi Rum- ca Hronika gazetesinin mes'ul da beraet kararı verdi. ya sebep şu idi: mekte idi. ’=rîm ifade için “ağriyotera” celimesi kullamlmış imiş.Mah- kemeye ehli hibre olarak çağrı- lan zevatın ifadelerine göre, bu kelimenin iki manası vardır: Agriyotera, hem en vahşi hem 'de en şiddetli manasına gelır- Mahkeme, maznunun şüp- telgrafını haftalık tatil günü i- çin cuma yerine pazar gününün kabul edilmesi hakkında Bü- yük Millet Meclisinde bir te- Biz Avrupa ile çoğalmakta olduğu bu asırdaj|» bunu lâzım ve zarurt addede- Muhabere ve nakil vasıta- larının tekâmülü milletleri bir birine yanaştırmıştır.Bu yanaş- içindir ki milletler bir birlerinin ya- şayış tarzına uymıya mecbur- Bugün Avrupa, Ame- rika, Japonya, Çin ve dünya- nın onda dokuzu tarafından pa- zar tatil günü olarak kabul edil miştir. Bunun dini bir mahiye- lim: Avrupadan buradaki ban- akşamı bir telgraf çekilir. Tel- graf burayâ cuma günü gelece- Muamelesi cumartesiye kalan varacağından ve o gün de Avrupa bankaları ka- -nü başlanan muamele, ancak oluyor. Bu, bankalarda her gün görü- len bir vakadır. Bu itibarla tatil günümüzü er geç değiştirmek müdürü madam Eleni hakkın- Dava- Hronika gaze- tesi, Atina'da çıkan bir gazete- den Türk - Yunan muharebesi- ne ait bir tefrikayi iktibas et- Bu tefrikada Türk- lerin muharebe esnasmdaki his heden istifade etmesı lazı'm gel, diği mülâhazasına binaen, ma- dam Eleni'nin beraetine karar vermiş. Mahkemenin, kılı kırk yara- rak mi! ızeti nefis ile alâka- üRtol ir meselede — beraet kararı vermesi', mahkemeleri- mizdeki adalet hissinin yüksek liği hakkında — Yunanlılara bir fikir verebilir. Acaba ayni da- va Yunan mahkemelerinde gö- rülseydi ve ayni zan altında ka- lan bir Türk sıfatile bir Yunan mahkemesine çıkarılsaydi, hü- küm ayni mi olacaktı? Son se- neler zarfındaki hadisata baka- rız da böyle bir hadisenin mah- kemeye bile müracaat edilme- den idareten halline gidileceği hükmünü vermek zaruretinde kalırız. Yunanistan'da bir Türk zabiti tarafından — muharebe hakkında yazılan bir tefrikanın çıkması şöyle dursun, serbest bir Türkçe gazete bile çıkamı- yor. Yunan hükümeti geçen- lerde daha ileri gitmiş, Türk gazetelerinin Yunanistan'a gir- mesini menetmiştir. Yunanis- tan'ın Türk gazeteleri ve alelu- mum Türk yazıcıları hakkında- ki bu tazyik siyaseti karşısında adil Türk mahkemesinin verdi- gi hüküm ne büyük — bir tezat teşkil ediyor? FELEK Benimki de öyle! «Milliyet» iki gün evel bir i- kinci tab'ı çıkardı. Bu ikinci tab'ın birinci sayfası serapa ye- ni ve mühim haberlerle dolu ol- duğu gibi birde Gazi Hazretle- rinin İzmitte Gazetecilerle mü- lâkatları gibi bazı mühim ve ta- rihi notların da «Milliyet» te neşrine müsaade buyrulduğu hakkında başmuharririmizin bir telgrafı vardı. «Son Saat» arka- daşımız bu habrelerden -Gazi Hazretlerinin notlarından maa- dasını aynen alarak bir ikinci tabı da oyaptı.Dünkü Milliyette bu ikinci tabı neşrini mucip ©- lan haberlerin hiç olmazsa Mil- liyetiten alındığına dair bir ma'- hez tayin edilmediğinden şikâ- yet ediliyordu. Refikimiz buna verdiği cevapta yaptığını inkâr etmemekte fakat, Milliyetin de Son Sıı(tın boyle me'hez tıyın haber naklettiğini söylüyor. Ancak unutuyor ki sa bah gazetecileri akşam refikleri nin haberlerini 24 saat sonra çı kan ertesi günkü nüshalarına koyarlar. K okoak Refikimizin yaptığı gibi ikin- ci tab' neşretmeçler. Bu haber alış verişinden aklıma geldi.. Zaten herkes bilir ya: Bir harem ağası saatten anla- madığı halde bir cep saati al- mış. Âra sıra yanındakilere so- rarmış: — Kuzum saat kaç Allâşki- na? — Dörde beş var. — Beninki da Öle! Bu sualr ayni mecliste bir kaç defa tekerrür etmiş. Huzzardan biri ağanım zaafini anlayınca tam onun göreceği bir sırada sa ate bakmış, ağa da sormuş: — Saat kaç? — Efendim kırk ıekıze beş var! — Beninki de öyle! 'Ikıllııırl,, Iıı edebl le]ıümsı. 95 Gönül Son Saat refikımııı izah, MHMikaye. böyle bir ciev;ıpfx;rmesini ne ka | dar özlüyor! BAŞIMIZLA BERABER Geçenlerde yine bu sütunlar- da bize yanlışlıkla getirilen ve üç gün sahibi çıkmıyan iki ka- vunu yediğimizi yazmıştım. Bu sahibini şaşıran eşya akını bi- zim eve gelmekte devam ediyor. Geçenlerde bir film müessisesi idare eden genç bir aşınaya ait iki kutu şekerleme geldi .. . Ka- bul etmek için ne güçlük çekti- ğimi ben bilirim. Derken iki gün evel âlafranga tuvalet kabi- nesi için üç adet porselen mahut çomak gelmiş. Bizim evdeki kal fa: — Bizim değil! demiş.. ren: — Sizindir! demiş. . Fakat al mamışlar ve getiren, geri git- miş. Bana anlatırken kalfa di- yör ki: g — Bir tane olsa neyse! Öp te başına koy! Lâkin üç tane!... Ben zannediyorum ki bazı ev ler, Voli yeri nasıl balık çeker- se, öylece eşya çekiyor... Bi- zim ev muhakkak bu kabil bir yer. geti- FELEK Garp edebiyatı Katherine Mansfield Katherine Mansfield'in her bir. hikâyesini okuyup bitirdi- giniz vakit sizde bir nevi in- kisarı hayal hasıl olur: takip ettiğiniz mevzuun niçin bir- denbire kesildiğini anlıyamaz, hikâyenin neden herkesin ri- ayet ettiği kaidelere göre sonu gelmediğini, hülâsa müellifin bu hikâyede ne ispat etmek is- tediğini kendinize sorarsınız. Filhakika Katherine Mansfield in hikâyelerinde romancıların umumiyetle tabi olduğu an'a- nelerin tesirine pek tesadüf e- dilmez. Onlarda ne macera, ne de sıkı bir mantık dairesinde inkişaf eden ve nihayet bulan bir mevzu vardır.Hikâyede mev zuu kaldırınca yerine ikame ed- eceğiniz nedir? İlk akla gelen hususi bir tip resmidir — değil mi? Katherine Mansfield'de bunu da bulamazsınız. Onda sadece bulacağınız, muayyen bir haleti ruhiye etrafında, gü- nün bir saatı, haftanın bir saf- hası üzerinde işlenmiş bir kro- kidir. İngiliz romancılarının şaya- nı hayret bir hususiyeti var: o da her birinin — en yüksekle- rinden bahsediyorum — kendi hâssasiyet ve mizacına göre romanı yenileştirmesidir. Bunu Lawrence'de, Margaret Kenne- dy'de, Rosamond Lehmann'da, Virginia Woolf'ta gördük, Ka- therine Mansfield'te de görü- yoruz. Romanı kıymetten dü- şüren ve nihayet tahammülsuz bir hale getiren kusur, onun i- tibari bir kaidenin dar hudut- ları arasında kalarak müayyen bir usul ve Hhatta muayyen bir atmosfere tabi olmasıdır. Ro- manı romanesklikten kurtaran muharrirler enderdir. Fransız- lar arasında ancak Göncoürt'- lari ve Giraudoux'yu görüyo- rum. İngilizler ise bu vadide daha ziyade muvaffak oldular. Onların elinde roman, tozun- dan ve küfünden kurtuldu, 'yep yeni, canlı, ruhlu, doğrudan do“mya zekâya hıtap eden ve — - N — Hay..Hay.. Çok teşek- kür ederim... Dedi. Pençereyi açtım, per- deleri çektim. Bol güneş ve ha- rza odayı doldurdu. Fakat bütün bunları yaparken kendimi öyle şüç tutuyor, onun boynuna atı- ıp: — Hasan,. Hasancığım... Dememek, hınçkıra hinçkıra iğlamamak için kendimi öyle azyik ediyordum ki. Bunu *er yüzünde ancak bir ben ya- rabiliyorum Zzannediyorum. A- adan bir kaç sanîye geçtikten sonra: — Nasıl memnun kaldınız ok iyi mi? .. jon! ineş ÂAŞK GÜNEŞİ Etem Izzet 2 DA A CA A Dedim. Sözlerimi dinledi din- ledi: — Çok iyi efendim.. Dedi, bir saniye durdu. Arka- sından titreyen, doğrudan doğ- ruya ruha akan bir sesle sordu:. — Sizin isminiz ne Hamfen- di?,. — Ayşe... Dedim. Dudakları hafif bur- kuldu, ağzında tekrarladı: —Ayşe... Sonra derin bir nefes aldı, ge- ne kendi kendisine söylendi: — Sesine kadar çok benzi- mış, her şeyi unutmuş ve sadece kulak kesilmiştim . — BSesi ne kadar çok benzi-| YOC. . « Diyince: — Eyvah beni tanıyor ,. Şim- di;: Acaba sen Hamra mısın? Diyecek ... Diye ödüm koptu ve kalbim parçalanacakmış gibi çarpmaya başladı. Neyse ki ben bir şey söylemedim. O da bir şey sor- madı ve., böyle geçti. Ne tuhaf bir şey değil mi?. Hoş: naldannda hafif bir tebessüm yayıldı. İhtimal: muhayyileyi okşamaya tenez- zül etmeyen yüksek bir janr ol- du. Zevk sahipleri romanla ba- rışırlarsa bir kaç İngiliz roman- cıisı sayesinde olacak. A Katherine Mansfield Yeni- Zelandalı idi. Öleli beş sene oluyor. Yanılmıyorsam dört beş cilt neşretti. Bunlar kimi uzun, kimi kısa hikâyelerden mürekkep olup en güzelleri İk- bal ve Garden-Party isimli cilt lerde toplanmıştır. Garden-Par- ty bundan dört beş ay evel in- tişar etti (1). Bu cildin ihti- va ettiği hikâyeler, şüphesiz Katherine Mansfield'in en gü- zel yazılarıdır. Onlar için bir ne& inkisarı hayale uğratıklarını söyledim. Bunun, bir hikâyenin — yarıda kesilmesinden hasıl olan nevi- den olmadığını ilâve edeyim. Daha yüksek bir cinstendir. Katherine Mansfield'in intihap ettiği mevzuların hususiyetine nüfuz ederseniz bunların başı (© ve sonu olan bir vak'adan iba-| | ret olmadıklarını takdir edersi- niz, Meselâ Yolculuk isimli hi- kâyeyi okuyunuz. İhtiyar bir kadınla torununun - seyahetine aitir. İhtiyar kadın, torunuy- la birlikte kocasının nezdine gider. Bir akşam üstü hareket ederler ve ertesi sabah yerle- rine varırlar. Bu on bir sahife- de yolculuğun, ayrılığın bütün * hüznünü hissedersiniz. Fakat tirmekle, yani sübjektif bir i- fade tarzile iktifa etmemiştir. Mevzuu © suretle idare etmiş- tir ki hikâyenin son satırına kadar, fevkalmemul bir hadi-| sammm seye intizar edersiniz, Halbuki hadise ihtiyar bir kadınla bir küçük çocuğun bir gecelik yeni yolculuğudur. Keza, Yabancı ünvatılı hikâyede — ki bence Garden - Partydeki hikâyelerin en nefisi ve hakiki bir şaheseri- dir — hiç bir hadise olmadığı halde sizi bir nevi facıa ha- vası içinde yaşatır: Yaşlıca bir erkek, pek uzun bir seyahetten avdet edeq zevtesini istikbal etmek için'rıltımda gemiyi bek ler, Şiddetle sevdiği zevcesini gordugu vakit taşkın bir sevinç içindedir. Fakat kadında garip bir hüzün vardır. Dört beş haf- ta süren seyahet esnasında, yol culardan biri, birdenbire ölmüş ve tesadüfen kadının kolları a- rasında ölmüştür. Zevce, koca- sına bu vakayı akşam yemeği- nin en neş'eli anında anlatır. O andan itibaren erkekle kadının arasına bir yabancı — girmiştir. Hikâye burada biter. Kadınla, kolları arasında ölen hastanın yoldaşlıktan başka bir münase- betleri olmadığını siz anlarsı- nız, Fakat bu macerayı hayret- le dinleyen erkeğin niçin şüp- heye düştüğünü de hissedersi- niz, Hiç bir hikâye, bu derecel sade vasıtalarla bu kadar elem muharrir size bu hüznü hisset-| 1929 H omamn a m. | Katnciine Mansfield'in kitap- İlarını, ve bilhassa Garden-Par- ty'yi tavsiye etmeği bir vazife addederim. Katherine Mansfi- eld, Virginia Woolf gibi, Gi- raudoux gibi, romanda katedi- len azim — mesafeyi gösteren müstesna muharrirlerdendir 've pek yüksek edebi kıymetinden sarfı nazar, bu noktai nazardan tetkika şayandır. REŞAT NURİ Hektepliler müsabakası Askere ziraat dersi Mektepliler musabakası 27 inci haftasında 4 üncülüğü Notr: dam dö Sion Fransız mektebinden 72 Neza- het Hm. kazanmıştı. Bu yazı şudur: Bu haftanın en mühim haberi ha- zarda askerlere ziraat usulleri öğre- tilmesi hakkındaki kanunun tatbika- tına dair talimatnamenin hey'eti ve- kilede tasvip edilmesidir. Bu talimatname mucibince fili as- kerlik müddetinin birinci senesini ik- mal eden efrıdm birer zabit kuman-| da ziraat lerine gönde- rileceği ve ziraat usulleri tedrisatının askeri talim ve terbiyenin müsade et tiği zamanlarda icra edileceğianlaşı- hyor. Mukaddes toprağımızın muhafa- zası için askerlik ve ihyası için de zi- raat bilgisi lâzımdır. İsmet Paşa Haz- iretlerinin B.M.M. de irat ettikleri nut kun bir fıkrasında buğday politikası- na büyük elı:mıuyet verileceğini ve lwyluyu ungın etmege çalışmak si- ana dan olduğu- nu beyan buyurmuşlardır. Beyanatı vakıa da mezkür talimatnamenin pek mühim olduğunu göstermektedir. Malümatlı çiftçi yetiştirmek sure- tile de memleketin menafine hizmet edecek olan kıymetli ordumuzla ne kadar iftihar eylesek azdır.,, MILLIYETIN EGLENCELERI Eski dostum Montaler'i çok- tandır gözden kaybetmiştim . Montaler çok iyi bir dostumdur onunla beş sene Lakanal'da be- raber yaşadımdı. Bu sıkı dostluğumuza asker- | lik sekte verdi.Ayrıldık, dört se ne birbirimizi görmedik . Dört sene sonra gene buluş- tuk. Fakat bir kaç zaman sonra dünya aramıza girdi;hayat ayır dı. Ben Cezayire gittim, o tica- rete başladı, Ben Cezayirde hayli para ka- zandım, Top yekün bir servet det ettim . Evlenmeğe hiç niye- tim yoktu. Küçük bir apartı- man tutup yerleştim . Keyif sürüyordum . Dostumu görmeyeli tam on sene vardı, Bir gün, Sen - Lazar istasyo- nunda kahvede oturmuş, gönlü- mün bebeği Luiz'i beklerken, kaldırımda beş aşağı beş yukarı dolaşan bir zat gördüm. Bu gör düğüm zat dostum Montaler'di. İlk hareketim, ona işaret et- mek oldu. Bereket versin gör- medi, Bunun üzerine halini tet- kike başladım , — 1234567T89' OOTODUMRM NİE BAA TİEİSİKİEİRİL! Bu günkü yeni bilmecemiz SOLDAN SAĞA: 1.- Ders, talim (4) kuyudan su çe- ken alet (4). 2.- Kırmızı (2) Rakkam (3) Sal- landır (2) , 83.- Bedeni yaşatan (3) Bal yapan (3) Ğ 5.- Masset (2) Binme (2) 6.- Valde (3) Düğmeli çıngırak(3) 7.- Tavlayı oynatan (3) Cefa (3) 8.- Kırmızı (2) Fırlât (2) 9.- Hısset (4) Bıçak (4) Dünkü bilmecemizin halledilmiş şekli YUKARDAN AŞAĞI: 1> Geçkin (4) Paydos (4) 2.- Büyük (4) Sigaraların bir nevi ) 3.> Sarhoşluk sersemliği (5). 4.- Nota (2) Nida (2) 5.- Aşiretin büyüğü (6). 6.- Rabıt (2) Beyaz (2). 7.- Mektup (5). » 8.- Usul (5) Yanmış (4) Cübbe(4) ve hüzün neşredemez. Yab şayani hayret denecek kadar güzeldir. Koyda, Kumru hanımla kum- ru efendi, Asri evlenme, İlk balo, Taganni dersi isimli hi- kâyeler de enfes sahifelerdir. Hele Taganni dersi harikulâ- dedir: Bunlardan lâyikile bah- setmek için yer kalmadı, Fakat (1) Daha doğrusu dört beş ay e- vel intişar eden Gırde'n » Party' nxg—ı Dedım buna sevındı ve ya- — Bana hep siz bakın... Demekle benim — sesimde Hamranın sesini, onun yakınlı- ğını bulacağını zannediyor . Bu kadarını bile aşkı, kalp beraber- liği için kâfi görüyor. Zavallı Hasancık bilse ki Hamrası başı ucundadır, kim bilir neye döner. Muhakkakki buçok tehlikeli bir şey olur. Şimdi bir başka! zannettiği seste bile Hamrasını! tasavvur ederken ne kadar he- — Hayır siz Hamra'sınız.. da deseydi, gene ne yapıp yapacak: — Yanılıyorsunuz.., Diyecektim. Bir az sonra ba- na: — Ayşarırm bana lütfen hep| yor... Bu sanıyede bütün dıkkatımı da / üzerine tonla— daimı a ——--——-——- siz bakınız.. Olmaz mı?.. Bu doktorların korkutuşu ve Dedi. Yalvarır gibi bir sesil vehmi olmasa ben yapacağımı varı yecana düştüğü görülüyor . İlk günlerde bile: — Hamra... Diye ne kadar sayıklamıstı? Eniyi çare yataktan kalkıp, gözleri açılıncaya kadar hiç ses çıkarmamak ve tanınmamak. bilirim ya,. Türk sigo sarmadı ama gıttıkçe zihnimi çevreliyor ve yüreğimin içinde burkulan bir sızı humma nöbeti gibi vucuduma yayılıyor. Mu- hakkak ki ben onu ne kadar se- viyorsam o da hâlâ beni o kadar belki daha fazla seviyor. — Onun sesine ne kadar ben- ziyor . Diyişinde ne içli bir iztırap vardı. Sanki dilinin ucunda kö- melenen acı, ağdalı bir hıçkırı- ğın sızısını duyuyordu. Zavallı Hasancık kimbilir ne kadar iz- tırap çekiyordu neler düşünü- yordu? Belki gönül ağrıları bey- nini, gözlerini sızlatan yarala- rın acısından daha acıdır. Sesi inleyişi, konuşusu, her şeysi bu hissi veriyor. Ne kadar iyilesir- se iyileşsin, ne kadar iyi haber- ler alırsa alsın gene derin, çö- zülmez bir durgunluğu - ve ko- nuşmamazlığı var. Gözleri bağ- lr da ondan bu neş'esizlik ve Akşam... ' beni| durgunluk ... desem hilmem ne ece doğtuyu söylemiş _oıı;- — İttihadı Millt Harik ve hayat üzerine sıgorta muamelesi icra eylerız Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi İdaresi: Galatada Ünyon Hanındadar Acntesi ubuypnmayan şehirlerde acenle aran'naktadır Telefon : Beyoğlu - 2003 rta şirketi 2 rum, Hiç zannetmem ki boyle olsun. Her halde o yaralarının acılarından daha ziyade kendi ıztırabınım ağırlığını hissediyor. Bu ıztırabı deşmek, kürümek o- nu kurtarmak, — Ben buradayım, yanında- yım Hasan! Demek lâzım . Yoksa benimkisi de: — Hüsnü kuruntu. Açık göz koca elde ettikten sonra, Parise av-|' ğe başladı: ret müşkil şey . Daktilomla : roya, baloya, gezmeğe hep b—' raber, karım, ben ,0, diyoruz . sun? bir adamdır. Hem benim de karımın istikbalini di yor.. rahat olsun isterim .. için karımı gözlüyotum mı, Hapis hesabına mı? etmeğe başladı: bir adamdır. de karımımn istikbalini yor. Bu itibarla... acı, bu ıztrrap karşılıklıdır. kat ya hakikat bu değılıC?' kör mü kalacak? lacak mı? bının sürüklenmesiyleyst 7 Ne Hali şayanı tetkikti . Elli metro fasıla içind&, pastane ile bir eczane arasıf gidip geliyordu . Kendine, lâalettayin d birini bekleyen bir adam vermek istiyordu ama, bell, temadiyen, gözü havada, bir vin birinci katına baktığın! ettim , M Baktığı katta bir de lâvha' dı: «Albertin - Şapkacı» val Evyela kendikendime dedi” «Çapkın Montaler, muh bir işçi kızı bekliyor!» kızların çıkma zamanı doğ'u Dostum kimi bek.lıyord“?bj q Biraz daha alıcı gözle "” het g Dostum, bir polis hafiyesi & bi etrafı ve evi gözlüyordu. , O zaman hükmümü v «Dostum muhakkak ka bekliyordu.» Tam bu esnada, evden Iık kadın çıktı Montaler, £ büzüldü.. Kadın uzaklaştıktan dostum şapkasını çıkardı, nın terini sildi, gözcülükteh ' geçti. Giderken seslendim. YM oturdu , — Buyur Montaler! — Vay Matyos... sin? Ö — Benim ya!.. j — Olur şey değil!.. a Dostum kendinden baw % — İşi gücü bıraktım... lendim... Parasız kalı Iİ' ti şüphe etme Bereket versin V7 rım, kâtıbehğı esnasında kd", ni zengin bir adama sevdlndr ti. Mösyö Hapis beni kendii İi ortak yaptı.. kazanıyorum , .. Hapis çok bir adam ... Ev kirasını veriY İ karımın mıırıflumı görü! Yd Hatta bazan itiraz edersem, " , den gizli, karımın ödüyor. Havadan bol Sıkı fikı dostuz artık . — Peki ama, biraz evel, — Ondan şüphe mi — Yok canım. — *t — Şu halde?.. — Hapis zengin ve çi M * Bu itibarla, onun — Affedersin, kendi he! Dostum gülümsedi ve — Hapis zengin ve Hem benim düşüü — x d - ) Acaba düşünebilir mi: di ( ——Genç yaşımda Bö'ı b VA — Beynim de bir sak“ııx — Ya arada bir: — Hamra., Diyişi sadece bir v":d'“'l Dedikleri şey mi? Ben onun selli kaynağı oluyor. Ve.. beni dusunuyor, benim i ıçın ya-; samak istiyor, benim ıçın iztı- varsa boşu boşüna çocu5 rap çekiyor, benim içitn kendı'nahma giriyorum ve - yaralarına diş sıkrp gonul ıyara—,yommı lnmu kanattyor $ Bu € em, b zaman ben ne yaparım?- durgunluğunu, içli nefeslerini, ılurum’ Buna imkân ve ! |derinden boğula boğula gelen var mı?. Bir türlü hâlâ oNU |hıçkırıklarını hep kendi üzeri- leyemedim, hikâye ve me alıyorum. Zannediyorum ki| sını anlıyamadım ki! onun sargılar altında kararan'fena şeyler düşünüyort koyu siyah gözlerine ışık ya[nu ğer Hasan bana karşı 4 benim hayalim oluyor; bu ışık, hiç bir şey kaybetmemi$ ba“' ve bu hayal onu avutan tek te- | hep ziyor, im4 ihti ge “,. çe iı“ Of :: XB “ıll?’1 git — Onun sesine ne kadâf r afwı, dült Aıc Dıyışırde yüklü bi BİTMEP