ka 2 0 7 MN i 7 — Sözümüz ham sofulara alttir ha . — Gökten zembil ile yağmadı diye Talie kantarli atma erenler! Keramet mızrağı sığmaz cüppeye Cenneti bir pula satma erenler! Komşuda bu akşam pişti diyerek Sofranda isteme baklava, börek Neyine yetmezmiş susamlı çörek Ne olur güllaçtan tatma erenler! Oruç tutan tutar sana ne hocam, Günahı varise kendinehocam, p Kimse muhtaç değil pendine hocam, Hezyan çukuruna batma erenler! Ramazan akşamı iftarı yiyip, Arkana Şam işi hırkayı giyip, Elde mercan tespih, ya sabır diyip Hatun kiş'lere çatma erenler!, M.S. ELEKLER AED e EE LEAEAKAEEAEEREEEEAAI EZ ıyanet peşinde koşanlara ibret olsun kurdular, İainane işler yapmaya hazırlan- dılar ve...... Çişit çeşit riyalar görmeğe beşladılar, tanivane hulya'arın peşinde koştular. Fakat neticede ç Cumhuriyet mahkemesi rüyayı işte böyle ' - Milliyetin h gin» Çatma erenler! <GNş “| kendine: Sa i 5 SN İ Bursa hapis'anesinde fesatlık için meşveret e | SAR AZZZZZZZZZZ 2 Evvel zamanda; ARAR MR Rahmetli keçiye benziyordu. Eski şairlerin çoğu şuna buna çatmağı pek severlermiş. Bu yüzden başlarına nice nice be- lelar gelmiş. Böyle hic- viyeci şairlerc zamanın hukü için zindana hapsi için irade çıknış. Adamca- Aradan bir kaç gün | geçmiş bir de ne bak-| ir söyleyip duruyor. Hukümdar gazaba gelmiş: —Tiz şunun yanına yurdum duymaz, söz | sohbet anlâmaz bir herif bulup koyun. Ta..| ki aklı başına gelsin! diye emretmiş. Arayıp arayıp bövle birini bulmuşlar. Şair evvela, bunu insan, zannede- rek dert ortoğu geldi | diye sevinmiş ve kendi kendine: —Dur, hele demiş, şına bir kaç ş'ir oku- yayım, bakalım ne ya- pacak, demiş, O sırada baknvş ki herif hüngür hüngür ağlıyor: kendi tekrar — Bak, demiş, demek si alka ma sınlar, Şair, şen, neşv'i AĞAR LESİ ŞU bir facia (Giresun) un Meliki köyünde İhsan Efendi ayni köyden bir kızla evlendi. Düğün gecesi yediler, içtiler, eylendi- ler, Zİ a EZ 2 5 N | güvey otalurına çekil- diler. Biraz sonra ta- van«'a bir tikartı baş- ladı, Seslendiler, bağır- I cılar, zl olduğunu madılar, be çağırd Nihavet güvez kızdı tabancasını Gekip tavaz na atış etti Ye tavan- dan bir fervat vükseldi. şiirlerim tesire tti, ki- bilir ne 'derdi varar zavallının... Ve dayanamıyarak sormuş: —Ne ağlıyorsun | ağam? — Ah, demiş, sorma Efendi.. Bizim bir keçi l vardı. geçen yıl sizlere ömür. Sen şarkı okur- ken sakalının titreyişi- ni rahmetli keçive ben- zettim de ona ağlıyo- rum! Başka doktora gim1? Ilesta — Doktor Bey, benim hastalığım gene nüksetti berbat bir haldeyim. Ne vapaca- gımı ş»şırdim kaldım. Doktor — Demek be- nimverdiğim- ilaçlar fayda vermedi. Hasta — Hayır.. Doktor — O halde ih- timal yeyip içmenizde bir noksan var, Şu üç lirayı alında canınız ne isterse yapın! - İki gün sonra Has- tayla doktor sokakta karşılaştılar. Doktor sordu: yaptınız? ir etti, Yakında cezayı sezalarını bula- aklar, dip muayene oldu: başka bir doktora m, Çıkıp baktılar. On beş yaş'nda bir çocuk yara-! li yatıvor. Meğer bu çocuk gelin odasında. neolacağını BA Gelin odasında |* Sİ 1929 GIAMAMMAMAMIS ULAN MY Z i ri iZıraat dersle j 12 inci ders hava Bu gün havadan ko- ! nuşalım. Havadan deyince atalım şapkaları ha- | vava... oyle değil Şu size anlattığ havanın tesirlerini | öğretelim. | Sultanlar bir maarif nazıri: — Şu mektepler ok masa ben maarif işle- us sahil Tatlıyı o sevenlere pekmzelikar helvası Fıkaraya«Ya Sabur çekemeleri için tespih | devrinde ini gül gibi idare | ederdim, dermiş. Cumhurivette böyle cahii heriflere kim metelik verir de başn | getirir. İşte zıraat ta öyledir. - Şu hava olmasa ben ne güzel mahsul yetiştirirdim, Değilmi ya.. Ma'ısul tam çiçekte iken al sana bir yağmur... ar gitlimi mahsul ! okiza tutmaz. Yahut İ tai enalı biçeceğiz al bir dolu.. “firtina, ku- raklık.., Vs, Mahsul yanar, fazla rutubetten çürür, Havanın ne ş..kil ala. cağını evyelden haber veren nlet'eswar, Bun- iarın'ismi «idarometro» dur, Zenginlere «dağdan sırlar» diye asri bir ba. İhtiyarlara oruca da- yanmak için kuvve macunu ara eki- Şehremaneti nma karlı Caddeleri | cılarına karda gezip temizlemek için kazma | izlerini belli etmeyecek Şehzade başı seyran. bir kızak. kürek İm! Kıraat ç Nakliye Vasıtaları İnsanları ve eşyaları bir yerden öbür yere taşıyıp götüren vasıtaların en ipti- daisi beygir, merkep gibi hayvanlardı. Sonra arabalar icat olundu. Havanın sıcak ve soğukluğunu olçen aletleree "Trmometro denir. Rüzgârın sür'a- tına göre dönen ve bu suretle rüzgârın sür'a- tini, havadaki su mık- tarını gösteren aletler var. Bu aletlerin bu- lunduğu yere Rasata- ne denir. Bu Rasata- neler — bulundukları muhitin bütün havai tabiatını tetkik ederler, Sonradan orada yağan 7 İ 7 ii görmek için oraya çık- muş, Biçare mütecessiş yarım saat sonra öldü. .. Sizde büyük şelrsinizi Şair olduğunu zanne- derek ikide bir şuna buna mersiyeler yazan bir adam, Merhum üs- tad Ekrem Beyin vefa- tı hakkında bir mersiye yazarak tanıdıkların- dan bir zate götürür ve| bunu evyelki seneler- okuduktansonra: — Nasıl olmuş? diye fikrini şu cevabı alır: — Güzel, yalnız, siz de büyük bir şairsiniz, bu — O üç lirayla ne | mersiyeyi, sizin hakkı- nızda üstad Ekrem söy- — Ne yapacağım, | lemiş olsaydı daha bü- gi- | yük lezzetle dinliyecek- tim, yağmur, kar, mıkta- rını, rüzgârın sür'etini Vs. tayin ederler çilçi- ler buradan aldıkları malumata göre işe başlarlar. Mesela mısır ekmek istiyoruz. Eğer bahar sonunda yağmur yağ- mezsa mısır yetişmez. Halbuki rasatane Buhar kuvvetile Şimendi- fer, otomobil Çıktı, Tabi buhar kuvvetile işleyen bu Vasıtalar arabalar ve hayvanlara nazaran pek mükemmeldi. Hem onların bir kaç misli yük götürü- yorlar, hem de yorulmak bilmiyorlardı. İş bu kadarla kalmadı elektrikli tramvay ve şimen- difer ovapıldı. Havalarda tayyarelerle seferler başladı. den bilir. Yağmur yağmıyorsa o aylarda kuraklığa dayanan bir şey ekeriz, Bundan başka hava donacak mı, donmaya- ca kmı, yağmur, *kar yağacak mı bu uletlerle bilmek mümkündür, Korim Ömer