. Ni i silaye ASRIN UMDESİ “MİLLİYEY,TİR 4 ŞUBAT 1979 Dün en fazla hararct nakis (6,5) sn fazla nakıs (5) dereceydi Ruz- Uma sürati saniyede (28) metroya çıkmıştır. Hava sabit olup bogün “de poyraz ve karlı olacıkar © FIKRA TOPAL AYŞE Ankaradan b Kış basmıştı, hem ne kış, ne o kış,kar, tipi, don, fırma birbirine karışıyordu . Düşmarlar siperlerinde ra- hattı . Yiyeceği , Içeceği, ısına- cağı ve atacağı , hepsi hepsi, sistem aletleri , son sistem — vasıtaları vardı . Bizim yalnız vatan aşkımız © ve eten, kemikten göğsümlz vardı, Düşmanın bir güllesine karşı biz bin gülle atıyorduk. Düşma- - san yüz binlerce kurşununu beş on kurşunla karşılıyorduk. Türk istiklal muharebesine ite böyle başlandı Mi İçinde oturan, dınle- nen, bir nefes alan yoktu. Genç ihtiyar, kadın erkek, hasta sağ- lam, çoluk çocuk herkes çalı- şiyordu. > Cepheye ekmek, su, ceplinme; ıtacak bir şey götürebilmek için bütün millet yarışa çıkmıştı. Bir gün bir kumaudan ât üstünde dağlarda dolaşarak Is. tiklal mücahitlerini teftiş etmeğe çıkmıştı. Dehşetli bir soğuk vardı. Lapa lapa yağan kar fırtnaya çevirmişti. Göz gözü görmüyordu. Kumandanla arka- daşları bir dağın doruğunda zayif bir eşekle yaya giden to- © pal bir kadına rasgeldiler. Ku- mandan sordu: - Evde biraz kömürle odun ardı. Onları eşeğe yükledim, Öüllet muharebesi edenlere gö iirüyorum. 7 Gideceğin yerler daha bu- © «iz öyle olsa bile bu soğuk ha- — vada donarsın, © — — İçimdeki ateş bana yeter © kay oğul! — Bunun üzerine Kumandan Topal Ayşenin elini öptü ve ya- mudakilere dedi ki : © — İşte bunu dünyada yalnız Türk kadını yapar. FELEK Kâr , Her kes iyi kölü kendine | o yöre bir yol tutmuş gidiyor. Bir doktaru gördüm, haylı zomandır rast gelmemiştim . . Hal . hazır sorduk. Esbabı maişeti pek mustekar olmadı- m ne ile geçindiğini © Sorda Filzrir, İ bir şey yoksun İL Hindistan & m Zi Kâh tayyare piyankosu, ulel'ekserde gazetelerin karile- rine verdiği hediyelerle / Bu son maişef yolunu ben yalnız onu tertip eden gazeteye maji zannederdim, demek bir iki harle. de faydası dokun- yormuş . Tablatın bizdeki palavrası| Dünki sabah gazetelerinden birinde seriüttessür bir muhar- tir, bir saat zarfında kar fır- tınasının bütün şehirdeki me- deni kuvvet ve cıhazları mağ- lâp ettiğini yazıyordu . Filvaki Istanbula bakarsak iş öyle. Lâkin dünyanın bütün büyük şehirlerinde iki gün kar yağdı ve sıfırdan aşağı 5 derece souk oldu diye tramvay vapur ve trenler tatili faaliyet etse oralarda kar ve souk özden kat kat fazla olduğuna nazaren aylarca şehir hayatının durması lâzım gelirdi. Kar ve mevsim hadiseleri artık medeniyet ö- nünde tesiri kalmamış palav- ralardır . Onlar hızını bizde gösterirler. ğ Mistenget! Öyleden evel çıkan bir ak- şam guzelesi dünki nâshasında Matmazel Mistenget hakkında bir yazı yazmıştı. Çak şayanı teşekkür ki bizim bu gibi neş- riyafımızı Avripada okuyan yoktur, eğer olsaydi, türk ga- zeteciliği hakkında haylı yanlış malâmat edinmiş olurlardı. Bu akşam < ürkadaşımız “ evelâ * Mistenget , ismini * Mis Tinget , yazmak suretile süt besüt fransız olan kadım bir ingiliz ve ya amerikalı yapmış sonra kadıncağızı bir de * Bar artisti , yapmış sonra da' Pa- risin bütün gençlerini kendine meftun olarak > göslermiştir.. Yazı arasında bu kadın siçin “Fakat bu güzel ve fettan kadın . perestişkârlarına — hiç ilifat etmez ,: * “sözlerine de tesadüf olunuyor , Halbuki * Mistenget , elyevm . laokal altmış. yaşında , hatta gençli- Zinde bile güzellikle alâkası olmamış bir ihtiyar kadındır . Eğer bu “yazıları okusa alay ediyorlar diye mutlaka dava açardı, i K FELEK EDEBİ BAHİSLER Hindistân, * biz Şazklıları dölü t&shir etmek © kudretini “haizdir. Asırlardan beri Şarkın ruhunu, else- fesini, ahlAkiyetımı temsil etmek şeref ve imtiyazma mazhar “oldu. Hive snedeniyeti, Asvafın vetidir diyebiliriz ve felsefede Acya ruhünün en vütsek iadesi oldğunu şüphe | yaklur. Efsaneleri, hirafeleri bir taralı biraka lim: Hintlilerin bayat telselesi, ahfAkt kaideleri halis bir idealismin msbsu iödür, Hindistanın bu günkü manza tas da bu hissi tey ediyor. Bir birine zıt iki temayülun mümessilleri olan Gandhi ve Tagore de ki asalet | ve mezahet manzarısı kadır güzel lahs evi tanımak, daha © Bir gün başından ani bir rüz- “ girgeçti Beyninde bir hümma kap a kd avdet edecekti: Habersizce Adaya gidecekti, Karısının karşısına birden bire © çılkmcaktı. © Eşyalarını hazırladı, Yapura bindi. © Olstanbula şafakla geldi, bir © metöre arlayıp Adaya çıktı. Dogru otele geldi, bir oda tut. ©, Odasına girip kapıyı kapa- “ diltn sonra cinnetinin farkına vardı. ve 5 Evet çıldırmış. © 5 Beynine muvakkat bir cinnet e e iğ o ŞÜPHE — Seldâmi İzzet — Burada ne işi vardı? Neden habersiz gelmişti? Karssiyle kayın pederine ne deyekti? Sacideye: — Affeç ben delirdim mi? deyecekri. Böyle bir şey itiraf etmesine imkân yoktu. Böyle bir şey söylemek için ya cidden deli, yahat da çocuk ölmaliyd. Halbu ki ne çocuktu, ne de deli, Deli değildi, fakat her halde Tösa bir cinneti muyakkutayu kapısını açu, bir mü- uzaktan in ddet zah, Hikaye dilencilik etmekmiş.Çocuk bu suretle A EL BAT MİLLİYET, o PAZARTESİ © 4 ? iki sene dilenijör, muhtelif memle- keler göruyor, ve bunları bize fev- kelade güzel bir berzda tasvir ediyor. Benaresten © bahsetiği © sahifeler kitabın en nefis sahifelerindendir. Rahip namzedi, Benares civarındaki bahçelerde azim miktarda tavus kuşları görüyor; bu kuşlar serbes dola- #ıyorlar, istedikleri gibi geziyorlar. Fakat sahipleri, onlar evlerine alıştırmak çaresini bulmuşlardır: ta- vusları afydne alışarmışlar. adeta afyon müptelâm etmişlerdir; öyle ki çök sevmek istiyorsanız son günlerde intişar eden nefis bir eseri, bir Hindli- nin Brahman ve parya (1) ünvanlı kitabını okuyunuz. Müellif, ilk tahsi- Uni Hindistanda ikmal ettikten sonra Amerikaya gitmiş ve her iki memle- kac at hatrannı yazmıştır. Kalküta ciyarında bir ormanın kenarında geçen çocukluğunu nefis sahifelerde nakle- diyor. Bir irk tasavvur edinizki hayatın muammasını müspet bir tarzda değil, (JDhan Gopal Mukerji & Brs- bamane ve Parya( Fransızca memi), ağn Gümesin de ne yapsın? Size bu satırları yazan par- maklarım soğuktan mosmor bir halde iken kardan, fırtınadan baş- ka neden bahsedebilirim.Bizde saba- nın başında toplanmış havanın gidişatından dem uruyurduk. Ar- kadaşlardan biri, telefondan tele- fona koşarak, seyrisefarin acenle- sini bulmağa uğraşıyordu. Aninger, Paris kiş biçare hayvanlar afyonlarınakavuşmak Sordum > meni bir şekilde hallermiştr. “Bİr | çin muntazaman yerterine dönüyorlar. — Yahu, bu telaşın ne Allahı meslek ki hayatın en vüksek gayesi Genç çocuk bilahere Keşmir havali- | seversen. O olarak “ademi gösterir... Nihilisme ibadet, bu günlere kadar Şarkin en kesif dini binası olmuştur... Renan, ın budism hakkında ki bu Sözleri ondan esas iribarile pek farklı olma- yan ve avamın daha kolay nüfuz. edebildiği için budisme galip çelen brahmanisme tatbik edilebilir. Hiç bir yerden ve bil şeyden imdat bekle- meyen bu içisefi dinin sâlıklerinin - bilhassa Asyalı akvamın hastasiyetine sahib olurlarsa - hayatta intihap cde- sine gidiyor; bu vesile ile öğreniyo- ruz ki Hintliler Keşmir şalların » alelimum elbiselerine birer isim veriyorlar: kiminin ismi *Sabah nemi, kimininki. “Alam sükütu,, dur. Me- ger Parisin büyük moda isele- rinde cari olan bu usul de haylı eski imiş... İki sene gezdikten ve köye gele- rek rahipliğe Kabul edildikten sonra genç Mukerji, günün birinde mesle- Bini terkediyor, Kalküta üniyersite- ale > bir mütldec kaldıktan sönüü — Sorma birader, dedi dayım İzmir vapurunda da.. Merak edi- yorum. Ben atıldım : — Durtlma ama senin dayın da ptk tedbirsiz adammış, insan bu havada deniz yolculuğuna çıkar mı? Derken bir başkası atıldı : — Hani gafletin bu derecesi de olmaz şey... Acelesi neydi. sanki, İki gün sonra gitseydi kıyâmet kopmazdı ya, biledekleri > yegâne (tarzı (hareke, ia bütün A ihdyar etikleri / tahsilini ikmael etmek üzre Amerikaya Öteki sükünetini bozmadı: eti olalı inanç ekeni igili Ne yaparsın dedi, vazife. i G ruz ki Amerika ile İindis- | Bizim dayı İzmir vapurunda mertebeye «kadar takviyesi. “İlim |, daki Tezat, müclllin .hayre“ | savaridir. cemiyetinin bu hislerle me derceye Bilakis, tini mucip. olmamıştır lu kadar. meşbu” olduğunu" Tagore in bu iki alem arasında bazı Kulak misafiri eserlerinde gördük, Makerjinin ba behetler gürüyör. Bu görüşü | nefis kitabında görüyoruz. şöyle Made etmişir “Amerikanın | ME/RİYATHAYATI havasında hürriyetin lezzetini duydum; fakar bu, Ve ya iktisadi hürriyet değil, ölülerin tesirinden azade bir Müellif, bir. rahip ilesine men supeo. Kadın erkek bütün sile efradı, Med ye mz vE, BİL ERENME muharririnin makalesi ikamet erdkleri” köydeki “mabeğin | deki, ölülerin testinden azade bi hadirileridir. “ Mukerji, - vadesinden | pe mebekece Ji nal deha Hilmi | echo de Paris (Leko de Paris) derin bir > şafkala “bahsediyör. Bu | stan ve Amerika, ikisi de mecnundur. | gazetesinin memleketimiz hakkında 8on zamanlarda. mekaleler neşreden wharriri, Türk edebiyat hakkında iki meksle yazmıştı. Bu mekaleler. den birinde memleketimizde Fransız barsinin tesirini kaybetmediği noktasına temas edilmiştir. Kransız muharrir Müsyö Raymona Lacost 908 meşrutiyet , inkilâbin müreakip “Fecri ati,nin gençliği nasıl topladı Kını hatırlatarak Metimet Emin beyle Zıya Gökalpin Türk o edebiyanna iki büyük müceddir olduklarını ve bunların gayretiyle Türk lisan ve fikrinde milli cereyan başladığını kaydediyor. Ziya Gökalpin kendisi hakkında söylediği şo: *Ben Türk ırkından, İslam dinin- den ve garp medeniyetinden im., Sözünü hatırlatan Fransiz mühariri Ziya Gökalpın. Türkiyenin garplılaş- ması elzem olduğu kanaatinde bu- lunduğuna - Have ediyor. Fransız müharriri Türkiyede şimdi « birinci sınıf addedilecek eser. vücude getiril - miyorsada birçok “müsteit ve ateşli müstesna Kadının sile hayatı üzerin deki tesirini şu talı sözlerle tasvir ediyor. * Annemin bayar, kendisi o kadar sakin idi ki aile heyatmızın küvvel « müharrikesini teşkil eden enerji değil, sükünet idi, İşte bu vakur ve mümüz - ocak alihesinin etrafında çocuklar, genç kızlar vopla- narak eile hayatının muhtelif hizmet lerini görüyörler. Çiçek ve şarki ile müzeyyen$ bir hayat * her sazüm bir şarkısı, hir ayini ver. Genç kızlalın başlıca vazifelerinden biri sabahları taze çiçek toplayıp mabede getirmek, akşam olduğu vakıt ellerine birer kandil alarak evlerinin etrafında bir kere dönmek ve bu surede geceyi tes'it etmektir. Genç: Mukerj. on “dörü yaşnm bastığı akıt, rahip, olmağa hazırla miyom. Tabip “olmak. için iki sene dilendilik etmek Şartür. Rahip, hem- cinslerini “tanımakla”. mükellettir Onları “eamuhaın. “en İyi çaresi de Hindistan sükünet ciancüne müp- tele, Amerika bareket iprilmsile ma Tuldur.,, Müellif, Garptan bahseden ber Şarklı ve ya Şarktan bahseden ber Garplı gibi Şark ve Garp mese- lesine bir fasıl tahsis etmekten ken- dini menedemiyor. Tabii bu sahife lerde Garb ile Şark arasındaki farklar ve bunların izalesi çareleri mevzu- bahistir. Bana öyle geliyor ki muhar- riderin “kısmı “#zans bu Garp ve Şark bahsini pek sathi bir surle mütalan ediyorlar. Şarkta ve Garpis iki ayrı medeniyet vardır ve bunla rn telifine * teşebbüs etmek zamanı geçmiştir. Zaten teliften bir dalde husulu da meşküktür. Bu günkü me- deniyeiler zevale mahkümdular.Atinin hazırladığı aleme, belki Gandhinin ahfadından biri, Pariste belediye reisi olâcak, M. Roincarenin ahfadından biri de Mökerjinin. aile mabedinde Sinema işletecek... İşte Şarkla Carbın İmtizaçı bu” sifide tahakkuk edecek- dir. * Reşat Nuri GÜNÜN LÂTİFELERİ Karşılıklı temenni pılacaktı?. Gene mi Gözleri vukuuna İtimat ediyordu. » sİnananaade.. l İ | gün, bütün Daha dikkarla baktı Bu: düşimcelerine' cevap. yere» lanle suları okşamaya Balkondan « sarkacak” baktı © © | medi, ve otelden pek tabi olarak Buşu, Erat Sikün içinde Otelden bir kadin. çiliyordu. | gezmeğe çıkan “kadının iliği hiç bir şey ihlâl Etmiyor) Bu kadın Sacideydi. oldüğuna ihtimal denizin sesi, durgun sahillerde; | © Yavaş, yavaş, sabah havasını tat. bir navaziş, munis bir. ma“) daya-duya teneffüs ederek,sakin karat gibi çağlıyor, gülümsüyor; | ve telişz merdivenleri indi,kal- sonra birdenbire 4 dırıma çıktı, Nizama doğru yu- başlıyordu. rümeğe başladı... 2 Yollarda kimseler yoktu Sabu- Muhsin derhal odaya girdi. kağ yıku mi? i hi çam alttarında eden seydâlılar | Balkonun kapısını kapadı. vet efendim. O hanım efendi) bile yuyalarma dönmüşlerdi Sacide Dul saarta nereye gide. | her sabah çıkar. gördüğü kadının S istemeyerek, aldanmış Kanaat emek istemiş gibi, gar sonu çağırdı... Dumüâradaki hanım se) olduğuna suvor, tekrar Uzakır bir küçük. yelkenli | öğiydiş Peki belirdi, bir iki; balıkçı kayıp Yal göründü, bir kaç kürek sesi du: Dream önü kendi ken- | | Demek Sacide her sabahı çi Yuldu ve köprüden kalkan ilk || dine güldü. Yazdı ortalık cen. | kiyordu. Yapuruni dumanları Fenerbeğçe. | net gibiydi. Adada oturan bir | | Her subah Çıkması da tabi in üstüne doğru yayıldı. kadın, © elbeste ki böyle sabah. | değil midir. Adanın çam, deniz, toprek | leyin çikip dolaşırdı. Bundan | © Helki. kokuları birbirine karışarak dört | tabii hiç bir şey olamazdı. Fakat artık. Muhsin, tab ile köşeye sinmişti,. Acabat. gayri tabiiyi farkedecek hülde Muhsin birdenbire irkildi. , Güleş krş. ça iy Gene mi üstüne cinneti mu. | değildi. Şapkası giydi, odadan vakkata geliyordu?. Gene mi o | fırladı. müsiz, şuursuz hissiyacına “a. | © Demek Bu saatta sokağa çıkat YE Om & ER Biymtro TESFLLİ BULMAYAN Yazan: Migel Zamokois Ressam Franto küçük bir kadn yağlı boya ile büyültüyordü. Köşelerden birinde kırkbeşlik, siyahlar giymiş bir zat Otur muş gazete üköyordu. Arada sırada kalkıyor, gözlü- Künü takıp resme bakıyot: Mükemmel, “ çök iyi. upkı benziyor! diye söyleniyordu. Bü adamın ismi mösyö Pon- soydu. Alt ay evel ölen karsı nın resmini yaptırıyordu. Arada sırada ressam seslenirdi - Mösyö Ponso, hareminizin gözleri elaydı değilmi mi? Ev atelyesinde ni sıl elaydı? Güzel, tatlı, şairane elaydı.. Zuvallı karicığim. Biraz sonrâ ressamın sesi çıkardı; Biraz yelir misiniz mösyö Ponso,. Saçlarının rengi hakkın- da bir fikir veriniz. — Kızıldı.. — Kıp kızıl mu? hiç beyazi yokmuydu ? — Yoktu .. yani vardı ama kına koyup yok ederdi. Bilmez- gene siniz ne iyi kadındı. İmkânı yok acısını unudamam, teselli bulamam artk. — Ya ağzı? Genişti değil mi? — Evet. Ağzı büyüktü ama, kendine çok yakışırdı... çini çekti, yerine oturdu. Biraz sonra ressam: — Eyvah, dedi, kırmızı Bo- yam kalmamış. Gidip almalıyım. Yarım ssaatta gelirim. Siz resim- lere bakarsınız, olmaz mi mösyo Ponso? 3 — Olur. Ressan gittikten sonra mösyö Ponso bir müddet dolaştı, resim- lere baktı, Bir müddet sonra kapı çahındıbir genç kadın girdi. neşeli bir sesle: — Bonjur ressami, Modele ihtiyacınız var mı? Deye sordu. Mösyö Ponso “ben Ressam değilim, deyecekti, fakat genç kadın vakıt brakmadı. Kuzum beni model olarak gençler mevcut olduğunu yazıyor. Fransız muharriri edebiyatımızda büyük roller yapmış olan mühim simalar zikrederek Türk meşriyar hayatın da mevkii olan mecmalardan buhsetmektedir. M. Lacost dyatrocu- luğumuzdan da bahisle bu hususta Namık Kemal, Ahmer Mithat, ve Vefik paşa tarafından edilen bizmeti sikrediyor. M, Lacost ikinci mekalesinde de Türkocağı tarafından edebiyatımızın milileştirilmesi için senelerden beri Ha edilen hizmeti izah etmektedir. Fransız muharriri yeni harf inkı- librmızdan da ehemmiyerle behsede rek hazretlerinin azmü iradetiyle bu büyük inkılâbin dört av BİDİ kısa “bir zaman zarfında bu büyüke irizalabın başttıldığını. yazıvor. Sacideydi. Müfekkiresinde, benliğinde rin bir boşluk açıldı. Bu be kapılıp yü: #un göz karartısına rümeğe başladı.. Sacide Nizam «caddesinin kö- şesinde bir araya bindi. Muh sin biraz daba yayan yürüdü, sonra o dü bir arabaya rasgelip ailadi, arabacıyaz Yavaş çek dedi.. Sacidenin “bindiği araba önde, Mubsinin arabası arkada, Die doğru ilerlemeğe' başladılar. Adanın © kırmızımtırak beyaz yolları uzadıkça uzuyot, bitmek bilmeyen * bir elemle cadde bü yüyordu.. Gittiler “ve gittiler... Muhsin düşünemiyor ve bot dımağında hiç bir şey düsüne- memenin ağırlığını, düşüncesiz. liğin yükünü hissediyordu. Değ rmene geldiler. Sacide arabayı durdurdu. Çanta j erdi alınız. Paraya ihtiyacım var. Çalışıp annemi geçindiriyorum, kız kardeşime bakıyorum... Bir dostum vardı, siz yaştaydı.. İki ay evel ölünce açıkta kaldım. — İyi ama. — Kabul ediyorsunuz. değil mill Vucudum çok güzeldir. So- yunayım da görünüz.. Ne yapa- yım ki tanıdığım zemanlar hep porre yapıyordu. Soyunmağı bazırlanınca mös yö Pona: — Bende portre vapanm dedi. Kız dudak büktü: — Şu kadının resmini görün- ce anladım. Ne de çirkin kadın. Mösyö Ponso karısının resmine bakü. — Sizin gibi genç değil. Ama iyi bir kadın. — Olabilir. Şimdi siz beni modelliğe kabul etmiyor musunuz. Bu sıralarda talim yok era başladı... Başını Mös- yö Ponsonun göğsüne © da; hıçkariyordu. Nİ — Dur yavrümü ağlama... hele bir düşünelim, Konuşalım: Beni köşedeki © kahvede bekler “ On dakka Sonra gelirim! —— Sahimi" * neiyi adamsınız. ölen döstüma benziyorsunuz.. onu ben çok severdim. gidiyo- rek bekleyeceğim... giti. Beş dakka sonra resseam gel di. Röüso paltosunu giymişti, — Neo gidiyor musunuz? — Eveç mühim bir rande- Şölü kei unutmuştum... siz hatırladım. > , 3 — Ama ben saçları sizin gö DÜZÜN önünde yapmak istiyor. dum, > Ehemmiyeti yok, kızıl Yaparsınız. olar biter... Aallha ısmarladık... Yarın gelecek misiniz. — Belki, Evet belki gelemem. siz resme bildiğiniz gibi devam ediniz. Nakleden Selâmi İzzet bakmadan - soldaki sokuğn girdi Sokağa girdikten “sonra hizli yurumeğe başladı; Muhsin, yüz adım geride takip ediyordu. Sacide bir küçük evin önünde durdu Muhsin de olduğu yerde du- rdu.. Sacide çantasından bir amahi tar Çıkardı, ve tam evin kapısını açmak üzereyken bağım arkaya çevirdi. Çevirdi ye Mahsini gördü. Karı koca göz göre ler, Sacidenin eli wer nn üstünde kaldı, Muhsin yavaş yavaş yürüdü, ilerledi... Karı koca karşı karşıya geldiler. Bir müddet, kısa, fakat birbir. lerine çok uzum gelen bir müd- det sessiz bakıştılar, Muhsin “karısına doğru bir adım. daha att, Ve”dedi kiz “hil — Üiimandli)