(ge KURUN 19 TEMMUZ 1937) esim yüz yeri hikâye: “Odun ek üç e kahvenin önünden geçti I Oğle güneşi sitebe diklemesine bir alev ğin a ra vi eri Boz, dudak ii ilkel dolu ie serpilmiş” sapsarı cılız otların dan topraktan asıl rengini kaybet - miş dikenlerin diplerinde bile göz- leri yoran dalga dalga bir aydın - ık kalkıy Ibuki, otlarm dibinde rütübetli, ve haşeratın ya » şayacağı bi BİNE vardır. İn- san öğleni: tinde 2 bir otun dibindeki seri âlem şan böcekler kadar bile rahat değil. di ie Burada gözü okşıyan: tek gözel şey, a) Tim topraktan kay- izi ı dike nle gin güneşe karşı açıl- ki irili ufaklı çiçek - lerdir. Bu ei rengi la k mavi gölgeler ve da nin gır, ğ gi larla “do laştığı bu saatlerde nahiye mer - kezinin sokaklarınd. imei yk ış doğru bir serinlik hissi ak: serin rüzgârlar dükkânm loş ya sızar, lerinden bisan kahve: Zildi. Yamala; k olunmuyordu. Sitebin tozu onun üstünü başımı tek renge boyamıştı. Yüzünü sil - iği kolu b in ir. Simsiyah oldu. Koy ya ile boyanmış iyi elindeki 1 bir ihtiyar, oduncuları gördüğü zaman kendi ha- linden memnun olduğunu anlatır bir eda ile Janındakine seslendi: — Yazı u insanlara, şu hay- vanlara dedi. Kahvesinden bir yudum daha iç- ti. dedi, köylü, bana bak... Set Ee zahmetten ara diye söylüyorum, üâ eşek yüküne ne verelim.. bm e verdiler; : — k değil! Kal nin penceresinden etrafı süzen MEN yanmdakine yavaşça: — Hayvanlar adamekıll bu bir eşek yükü üç at yükünde; daha bereketlidir. Satın almak kâr. ir olur. Köylüler eşeklerini dürttüler yü- rüyüşlerine devam ettiler. yüklü, EE denize benzer. Ba- eklerin yavaş Yl men ri İeri lin ık, ayakla; aral gidişleri kahv redeki ii km irdi ve merhameti ayaklandı, yük- li hayvan ları bütün kahve halkma diyordü, yazik... Bu ui giri ere hali yük al - din: can vermel ayır, kz Hayır Allah Rabbilâlemindir. Hayvanlara yazık, bu İm iflere yüklerini | ibeilar özlere, kahvede tavla oynı'- yan abii İn se dahakulak kabart- , ha; korumak i <a mar öneki Kalina ix efkârı umumi. ye ayaklanmıya başladı. Eşekler ve öylüler ilerliyorlar. kat sıcaktan sanlarla, yük altında ileri ” çökmüş olan ayvanlar , arpa boyı Kahve sahibi h görüp nutuklar söylemeğe başlıyan ada - ma yanaştı: — Hocam dedi, şu eşek yükleri- ni ucuza alabilirse! E. lim tezek iii vin VE kurtulu - m, ha.. Gayret. oca sizene disa ferlek dı, kahveden ii) ia insanı ta- ki de ip edenler Hoca yada — Durun... dur Köylüler sey işime gibi sallan devam ediyorlardı. Hoca köylüle: “0 birinin yaka- sına ei ara yapış! — Ulan dedi sana ne zamandı. dur diyorum. « Gırtlağım parçalan- Köylü cevap verdi: — Askerliğimi yaptım, Vergi. ri verdik.. Bizden ne istiyor - i, bir de ulanmadan so- Ra “Alla htan korkmaz kul - dan utanmaz... Ne edir bu hayvan - ların hali... Döinil size hayır ol - sun diye odunları satm dedim. e . Yıkın yvan- ları.. Bir eşeğin Güya Sr - rını hayvanın sırtma vurun... Şim- di karakola haber veririm. m sular gibi hiç etmeden konuşmadan > Dedi iğin gi genin dediler. Hoca bağırıyı — Bu el. yarında size lâzım... Odunlar söküldü. Eşekler rahat- laştı, belleri doğruld hattâ birisi eyiften yere yattı ayaklern! hava I, nezareti altında hayvan - ar m na sela yerleştiriliyor. , Hayvanların key odunla- rin yar:sı yerde kalm Yükletme işi tad in ho- 3 . Kulak asmadınız geçip gittiniz. Şimdi lâf bakal ca vw seslendi: —- Ey şimdi bu yerdeki sem ne . uprcaksmz eksik “artık sa ünüze gili mn köy Eyle seli bahalr baha- “Köylüler. yan yana geldi — Ne vercek dediler. Hoca cevap v — Üçünüze ci onar isilti otuz birbirlerine bakıştılar İniyak bir şekilde cevap verdi- ler — Hayır olamaz... — ear ii bir nbr ida fak lav. Yine | köylült birbirlerine bak - tılar. yüke gire me ağ iz bu-odunları hayvan- lara yikleeağekni iz. — Pekâlâ FR iliak! bun- dan ne ârkar? — Onu siz bilirsiniz; o buradaki odunları kimse muhafaza edemez. — Ne diye kabi yacı kuşla Köylülerden: biri kuşağını çaki dı Çess Biri ip parçası buldu, üçün- cü hayvanm erir takılı bir kan; yali ipi çöz: Birbiri a erine yim eme eşek- lerine “ yükletemedikleri unla, sırtlarma bir yük ninde vurdu lar, yolları devam e öyden beş dakika; uzaklaştık: » an sonra bir ceviz ağacınm altın di epekleti yıktılar, kendi yük- lerini indirdiler. Trka basa Ne e vE ere yüklediler. Bu halden emi müniyelri . Ir Çü “bir e- şekte üç ükü'odun vardır. Üç şek yükü odun satılmca €pey pi râ e er zaman ei Sir ar. lardı. dunları tıka basa eşeklere yükletirler, şehire getirirler; bir ten- m arsada yükleri yıkarlar, bir eşek ü odun salı Gael sonra tek- gi gelir alırlar. Beş günlük Bis zahmete mal 6- lân bu odunları bir eşek yükü 60 kuruşa satılabilirse 180 kuruş ka - Meremeri Bu para zensinliğe ben- r bir servet sayılabilirdi. 1 0 kuruş zenginliğe benzer bir servetti. Köylüler böyle dü yorlardı. Şehrin haftada bir lan pazarı anlara böyle kârlı gözü- küm; Biz ir. : an köyden odunla beraber yum sibi, yoğurt gibi şeyleri de yerler Fakat çok defa onların kaz: un ve satıcıdan aldık - ları Yamalar yüzündendi. Avru: paya yumu deren enler göni bazan mal ellerinde kalın Kendine gözüken söze'başladı.. ,dırlar. Sehir e kazılmca i saj Ayı Süs Ayı Süsü | Veren Adam Bacayı Yazan: Erde ar Durunca,, , ve ana muharr İN cayı Indır, e birçok Sadri Ertem Başla köylülere dağıtırlardı. Köylüler — bunları ei ii öy yumurtası öğ ye açik Köylü tüccara isra ti- caretin en geçer akçesi olan doğru lağun çok ucuza “satın : alinan ti isi idi Odun yüklü eşekle ve yanlarda- ki dr köylerine yaklaştı! tıkları zaman nasıl üyorlardı. Öyle bir şey hatı . na gelmezdi. Kıraç toprağa yapışık gibi yaşıyan bu köylüler için köy Lu i in ka fark demezlerdi. Nit eğ şehirli ile köylünün karşı pi gelip a esi mantıkla - Bi A klar mıdır? Bir Çaki küylü “le şehirli ka- fası bazi ükümlere sa hip ol maka İş birbirinden ki dünya gibi uzaktırlar. ebrin İl mak on- ekinlerinin, çocukların - ve wn nlarmın büyümesi gibi se vinçle kalanları Şehire ie şı efsaneye benzer. hislerle bağlı - bunı sünüyeleri başi bir şey hatır - m n geçmiyor e yorgun ve konuşmak - sızım sin geldikleri zaman ğe - nin kena rmdaki bodur yapraklarmı ında çamaşır ln ein la Sini Kadınlar kazanları boşaltmışlardı. Yel ve kirli s su, o luk oluk derey, ıyordu. Yaşlıca ÜR m. çul a uğunu tüt- türe tüttüre odunculara yaklaştı. Bu ihtiyar ği eee gipikdi; Sırtında reng yamala; n » dığı Tell ipliğin şili beyaz: lanmış bir camadan eN Şalvarı örme kıldandı. Başına gi neşin geldiği tarafa gerilen bir tef te vazifesi gören yağlı ardı. Sabahtan beri k ksk pelin gözlerinin üs” çekti, elindeki sopaya Yöf — e Mehmet dedi oğul iyi" Ga Küllökem epeyi hastsi Bir ebe buldı Kıvırcık ri ihtiyar devam & — Ebe ai ea wi Bağ dan evvel muhtarı li Allah ki krlayliği ve Kara Mehmet Hasan dayıy: la bir şey söylemesi, ve deh dedi © şeğini sürdü iii görelim... “Faset LE 3 — Hele Bir Diye in m? ilerledi. Hasan da beraber yola dü 2 züldü. Kara m dedi. Hasan dayr'iyi pit deb e Hasan dayı gülümsedi: — Oğul dedi a) bütün tut.“ m kovuklarnd8 Biz kl farele gibi tavşanlar “gibi kendi “kendi. ze doğarız. Oksüz olan göbe; beğini kendi keser. derler.. Bunun mans vardır ri ni bizim kadın kendi ken * di değmek mı demektir? — Al asıl dilerse öyle ola * li halk eden, y”" lahım nelere kadir deği yı yakın ekimi in iyi seli balam mı ın benim dedi ğime ei Eğe er iliak istiyor “ san sana haber vereyim, nah Li g © i dumanlı ve yarı beline kâ e“ dar kulutlara gömülmüş morüm$” dağları işaret etti. (Arkası var)