TE Uy İ Süyük Mili Roman f Yazan: MAHMUT ATTİLA AYKUT 24. ebe adar z meçhul ahba- kia dikkate baht. BUL N bir anda işletti. Bir İn Si süretiyle dostları, #veşç. V yoktu onun. “a m yen bi mele; TE Ölem, eni söyler mi. d S şımarık da- hir alaka ez van Kaybettin? Yol r ÖĞ, çörümet içerisinde misin. Mİ Üzüldüm. Ben 302 ar i Besim. Sen e olmuş” Bir Zaman ben seni Hay eiyor diye duy- 7 Üye seni bana bahriye er m. : 4 ağır yürüyor. Besim bir yandan anlatı. v el anlattıklarının. hepsi pir dam. Biz ne boyalara etiğin, Xİ. Ama şimdi rahat | Yolunu bulduk. er fe < ğu, Perakla bu eski mek- | ağar yüzüne baktı. va Pinmemişti, Üzerinde a Yeni bir elbise vardı. He Rİ Pele renesimdi; Gözle «Mt morarmıştı. Ve Ki iada ağzını Kemale A ağır bir akel > irat yayılıyordu. e Bayi Bakim? * ii Me 4 dellâllık.. Ve çok yi Hiç bir ep olamadım. Bahri. İlunca İşi buraya ll iç ç, Kemali de kolundan hi ard, © On » Gel hatırım ie R yıldır. biribitimizi iy ani bu tesadüfte ol dini Senede biribirimizi Mim, Bildik ya s8 a, meyhanesi, "ali, Site gel üç, beş kadeh e Yapalım, Bizim Agop ” tazelemişse değme r. 4 derhal gideseği yeri bir mu ATAK: yık) cim. Bana bu ak- lm. €t. Çok işlerim Si O kadar mühim işle. vi T ba Söz 4kşam geri bıraka. Veriyorum Bi aa ii yn derece yük. di miyenler yok Bilhasya o sırada E- Mem ak İİ olan Menteşe san- hi, Ibrahim bey, Rüs- ey Şe kemiyordu. İbra. w | “üstem için: — O, ği bi Dik değildir. | enlide çımacı Zet Namaz demişti. duyduğu ç e beye vıştı, Rüstemin iyi vardı; Duygularımı Möylemezdi. Ke- Ba LİE i duyguları da A yı, dostlarına bile aç- İN sarayda Za .... Rüstemi “ yer iki kişi olmuş- Hünrey ği diğeri m kendi kendine: işi klal ĞGRUNDA | RR Besim aseldr: — Peki yahu. Peki. zaten hep dostlar böyle olmadı. lar mi ki..Biz canan dedikçe çık. sın canın dediler. Besim.. Bir eski dosta on sene sonra tesadlif etmenin ne büyük zevki vardır. Fakat; sana sami- mi olarak mühim işim var de diysem inan ki yalan söyleme dim. Lâkin ne olursa olsun kırmıyacağım seni. Gel. Benim de canım istiyor, Bir tezgühbi- vi Se yermi tükrüklerini saçarak: — Yaşa be Kemal. Yine dam oğlusun vesselâm. Bizimkiler a. rasında ne südü bozuk hergeleler görme. Kemal bu tesadüften kendi he- sabına biraz da memnun olmuş. tu. Aklı başında insan daima şuuriyle, dalma mantık ve mu. hükemesiyle hareket edeceği ve mühim hâdise ve vaka'erda İşe heyecan o katamıyacağı için © işin maksadını ve esasını belki de hafifletmiş olabilirdi. O; bu akşam Necmiyeye bir kocaman yalan ve bir kocaman hakikatten bahsedecekti. Biri için ne kadar inandırmağa sava. gacaksa oteki içinde kadar kandırmağa tı, Bunun için biraz cakir keyf olmayı da. ha münasip buldu. Başı dumanlı bir adam hen cesur hem cüret. idir derler. Aklı melekât Dis durunca süpaplar gevsa, vince mesele kalınıyor, Deli ni. | sin omur ve neden, güretlidir. ki zate. — Hey anam. Darıldıysan gidelim.. Dilini bıçak açmıyor. Düstinecek ne var bu işte. Haydi şerefe. ii İki okkalı kadeh biribirine tokuştu ve dudaklar bir nefeste ilk hız ve ateş suyunu çorak dir toprak susuzluğiyle emdiler. Ve sonra ikisinden debir nefes gibi tek bir 268 boşandı. — Ovoh... Sigaralar yakıldı. Dirsekler dayandı. Mezeler Ke u ise riayet şarttır e m kadehler ikilen. di. Üelendi. Sohbet kızıştı. Besim bir aralık Kemalin ku. lağına eğilerek: — Bugün 200 apeli Kemalciğim dedi. — İşlerin iyi desene Besim. — Adam taş alıpta kolumuz ağrımadı ya. Gittik bizimkilere taze bir #hhar yaptık aldık pa pelleri- vurduk (Devamı var) — Haydi İbrahim orta yaş İı bir adamdır.. Beni kıskan- makta hakkı var. Fakat şu ihtiyar tilkiye de ne oluyor? Diye söyleniyor ve Hüsre- vin kendisine karşı neden ay- kırı bir vaziyet takındığı nı bir türlü anlayamıyordu. Maamafih, Rüstem, İbra. himden (ziyade Hüsreve muğberdi. Bir gün onu ten- ha bir yerde kıstırırsa: — A babacığım! - diye - cekti - sen benim neden ku- yumu kazıyorsun? Padişa- hin sana Niğboluda teslim etiği bir kadını bu ag damdı. İbrahim bey sonra göz koydun. onu yolda gelirken (küçükhisar)da ça- dırına aldın.. iki gün çadır. dan dışarıya çıkmadın.. ema- nete hiyanet ettin! ben bun. ları bilmiyorum mu sanıyor. sun? Üstelik, bunlar yetmi- yormuş ibi, bir de benim a- leybimde bulunuyorsun! MERAKLI İY yy SEYLER yy Saat gibi kurulup » işleyen otomobil! Hani oyuncak otomobiller var dır: Anahtarla kurarsınız, içindeki yay bükülür; sonra birakinca Yay acılmağa başladığı için, tekerlek - ler döner ve otomobil gider. Bu küçük otomabli büyük oto « mobile benzer anma, gimdi büyük otamobilleride bu oyuncağa ben. zetmeyi düşünüyorlar,, Yani soka #a binip gezdiğimiz, uzak yerlere Bİttiğimiz otomobilleri de böyle, benzin o yukmadan bir anahtarla kurup işleyecek hale getirmeği dösünüyorlar. Bunu çıkaranlar Japonlardm. Hattâ Japonyada böyle bir otomo- bil Yapılmış ve gök iyi neticeler almmıştır. Otomobilin makine kısmı büyük bir yaydan ibaret, Bü yayı, saat kurar gibi, bir anabtarla kuruyor» sunuz, Ondan sonra, içine (girip düğmesine basınız ru, ötemobil harekete geliyor, Yay © kadar i kuvvetliğir &İ, ölemobili, sanki benzin motörü işlyormuş gibi, Ha. rekete getiriyor. Yalnız, bu otomobile pek güven olmaz sizi yarı volda birukabilar, Onun için anahtarı dalma yanınız. da aşamaz lâzım: Bu saat gibi yayla işleyen otomobil bir kerre kurulduktan sonra 70 - 80 kilo. metre gidiyet, Ondan sonradu . Yuyor, Anahtarısız yanında is6, tekrar kurarsınız ve otomobil tek» 78r 70 » S0 kilometre gider. Yolün bensin bitip benzin bu - lamamak tebilkesi olmadan Apahe diğiniz kadar gidebilirsiniz. Ben » Zn masraf: da olmayan bu otomo, billerin her yerde yapılmağı haş- lanırsa çek çabuk rağbet bulaca. Kı tabildir. Ölen fare Şikago hayvanat bahçesinde bir sün farelerin bulunduğu yerden kun sesi isitiliyor, Sesi İlk duyan başgardiyandır. Merak ediyor, he. mer © tarafa koşuyor: Farelerin bir Kuş tuttuklarını zannediyor. Yakat, gidip baktığı zaman, küs sesini çıkaranın bir fare olduğu * WW görüyor. O dakikadan sonra bu öten fare hayvanat bahçesinin en görülecek hayvanı yerine geçiri » iyor, Çocuk Hekimi Ahmet Akkoyunlu Yazan: Rüstem bunu söylemek i- gin fırsat arıyordu. O gün ava giderken bir a- ralık Hüsrev, Rüstemin atı, nım yanına sokuldu: —Bune yaman kısrak! dedi « Allah nazardan sakla. sm. Hüsrev, Rüstemin bindiği kısrağı da âdeta kıskanmış - tı. gülerek: Padişah maiyetinde de böyle güzel bir hayvana binmez. sem bu saadet bana nerde YEŞİL ş Güzel Riizabet, amcası, kömür madenleri sahibi London ile bir. likte İngiltereden oAmerikâya gelmişlerdi. Nevyorkla idiler, Geleli bir ay kadar oluyordu Bir ay içinde güzel - Elizabet. j oturdukları otelin bir başka müşterisinin delikanlı oğlu At. kinson ile oldukça âşinalığı iler. letmişlerdi. Atkinson bir omuharirdi. Fa kat muharrir olması itibariyle yalnız talihsiz olması lâzım ge lirken tstelik cesaretsizdi de, Kömür madencisinin yezeni güzel Bizabet ise, cesaretten ya, mağa çıktığı zaman yolu bura ya düşmüştü. Aman yarabbi!.. Burası adetâ Çindi. Şark kâri dükkânlar, tür ili esrarengiz emtia caddenin İki yanında da görülüyordu. Hele bir dükkânm camekânın, daki bir dizi tırtıllı mavi boncuk, Elizabtin pek hoşuna gitmişti. Eüzabetin merakı arttı, Fa. kat o sırada, işaret memurları nın dikkati öğünde kaşla göz a. rasında eehennem sür'atiyle ge. çen otomobillerden biri sokağın tam ortasında bir çocuğu az dn ha çiğniyordu. Elizabet atildi ve çocuğu hi. $ım gibi geçen otomobilin önün. den kurtardı. Az sonta önünde durduğu bir dükkânın içinden bir Çini zat çıkarak kendisine: — Çok teşekkür ederim, dedi. Muhakkak, bir ölümden kurtardı ğıniz çocuk benim torunumdur. Dükkâna buyurmaz mısınız? Bi, zi ihya ettiniz, hem bizi şeref lendiriniz. Elizabet biraz tereddütten sonra, kurtardığı çocuğun elin den tutarak dükkânın içine gir. di. İ Çinli dükkân... v Bir Çinli satter.. Etraftaki garip eşya Elizabe. tin hem hoşuna, gidiyor, hem merakını arttırıyordu. Çinli; — Size nasıl mukabele edece gimi bilmiyorum, dedi. Beğendi. ğiniz birsey yok mu aceba bu rada.. Size derhal vermeğe hazı rım. Elizabet: — Canım bunun ehemmiyeti var mı?” Ben insani vazilemi yaptım. Dükkânmızı görmek de İ ayrıca bir zevktir. Bu kadar ye İ tişir. — Hayır, hayır. Bir şey iste yiniz.. Size bir hatıra vermek is pe ve — — İskender F. SERTELLİ nasip olacak? Hüsrev bundan sonra lâfı değiştirdi: — Avda nişancılığın var mi, oğul? Diye sordu. Rüstem cevap verdi: — Ak koç, kara koç geçit başında belli olur, . derler. Hele bir kere ava başlıyalım. O zaman herkes kendini gös- *terir.. şimdi ne desem tur, Hüsrev: — Nişancılıkça benimle yarışa ! Diye öğünüyordü. İ ! LİN ESRARI! HİKAÂYECİ terim. Elizabet bu sırada, az evvel <camekânda görmüş olduğu tır tılı mavi boncuk dizilerini işa. ret etmeği ve hattâ bunu para ile satın almağı düşündüyse de, gene pöyliyemedi. Çünkü adam para almıyacaktı. Genç kızın tereddüdünü gö ren Çinli: — Bırakınız da, dedi. Size Çan « Ço, bizzat elile bir hediye takdim etsin, Benim adım Çun - Ço'dur. Beni bütün Nevyork ta. nır. Bir dakika müsagde eder misiniz? Şimdi geliyorum. Çun - Ço, bir perde aralıya. rak içeriye girdi. Az sonra elinde parlak bir zincire takılmış kü. çük yeşil bir şeyle dışarı çıktı. Ve: — Güzel Mis! dedi. Size şim- di şu Yeşim taşından yapılmış hekelciği vereceğim. Bunü iste. diğiniz gibi, ister boynunuza ta- karak, ister kolunuza iliştirerek, velhasıl sadece üzerinizrle bulun. durmak suretiyle bir hayli maz- hariyet elde edeceksiniz. Bu ye. sil heykelciğin yapıldığı maden- den bizim eski ilâhlarımızın hey- kelleri yapılırdı. Bu heykelcik üzerinizde bulundukça, herkesin zihninden ne geçerse okuyabile ceksiniz. Yani insanların hakiki düşündüklerini — öğreneceksiniz. Sanırım erkekler biraz yalan söylerler. Elizabet: — Evet. bilirim, dedi. — İşte onların yalan sözleri nin altmda gerçekten ne bulun duğunu bu heykelciği üzeririz. de tuttuğunuz müddete öğrene. teksiniz. Artık sonrg icabeden tedbiri alırsınız. . ç— Elizabet önee, bu izahata bi- raz gülmek İstedi. Fakat nihayet tesir altında kalmış olacak ki Çinli Çun . Ço, babaya teşekkür ederek ve otomobil kazasından kurtardığı çocuğun başını ok$i. yarak dükkândan ve Çin mahal- lesinden ayrıldı. Heykeleiği hafif bir tebessüm” le boynuna geçirmişti. Oturduğu otele girerken ks pıdan alelâcele çıkmakta olan muharrir Atkinsona rastladı. Atkinson durdu. Şupkasmı ç kardı. Fakat her ne işe gidiyorsa pek sıkıda olduğu aşikârdi. İki tek lâkırdı komutştu. konuşma, dtlar; Atkinson, Kizabetten ö yür dileyerek ve akşm yemek- ten sonra otelin turacısmdaki barın bir köşesinde buluşmak ü, zere ayrıldı. Simdi Elizaöet dilşünüyordu İşte şu efsanevi keykelciğin bir mânası olup olmadığını an İamak için bundan daha iyi bir Rüstem, Hüsrevin çocuk. ça sözlerine sinirlendi.. lâfı kesti ve hayvanın karnına yavaşça dokundu. ilerledi. Rüstem, Hüsrevin bu alay cı tavırlarla konuşmasına fe. ne halde içerliyor, fakat o . nun yaşına hürmet ederek, süküt ediyordu. Rüstem, söz söylemesini, adam bozması - nı bilmez bir erkek değildi. Hüsrevin mevkiini ve yaşımı m saygı gösteriyor - RÜSTEM, NIŞANCILAR © ARASINDA Bir ormanın eteklerinde durdular, Rüstem - Acaba padişahı Martaya bir şey açiş mı? - düşüncesile padişahın gözü- nün içine bakıyordu. Menteşe beyi Ibrahim ile ihtiyar Hüsrev bey Yıldırı. mın etrafını sarmıştı. fırsat olamaz. Atki'nin — Eli, gobet, o arkadaşık — ilevlediliçe Atkinson'a kısaca Atki demeğr başlamıştı — kendisine olan te mü anlamak için bu yeşi Zi bir tecrübe edebilirdi Bakalım Atkinson kendisine kar $ı oldukça mfnalı ve okşayıc! sözler söylerken gerçekten ne düşünüyordu? Onu seviyo: muy, du acaba! Babası zengin olduğu içim muharrirlikten bir şey ka zanmasa da pek büyük bir mah- air teşkil etmiyecek bu yakışık. We ve gürbüz delikanlının .bu cid. den hoşa giden öt in küçük Elizabete karşı hakiki hissiyatı ne yoldaydı? z Akşım yen onra, ulak Yeşil heykelciği avucunun İçine alarak taraca Obarının pek ısık vurmıyar “Mehtap çardağı, isimi köşesinde e Atkinsonu buk du. Atkinsonda bu aksam derin manevi hürmetleri andırır bir hal vardı. Elizabetin gözleri içine ba karken adetâ kirpiklerinin tit rediği, sesinin kesildiği sezili, yordu. Blizabet büyük bir cesaretler” — Sana bir s Atki, dedi . SSL SAN Ve “hakikati bildirecek olan, kilgük yeşil heykelciği avucunun içinde yoklıyarak devam etti! — Bir aya yukın zamandır arkadaşlık ©diyoruz. Sen beni seviyor musun? Muharrir Atkinson daha çok heyecana düştü. Rengi uçar gi. bi olmuştu. — Ben, ben. diye kekeledi. Bu akşam sana bir şe söyliyemi» yeceğim. Hakikati söylemekten çekiniyor gibiyim.. Sende ne var bu akşam? Senin güzelliğini, se. nin cazibeni de sşan bir kuvvet var sende bu akşam. Söylesem inanacak misın?. Sen bir âlihe gibisin... Sana o gizliyeceğim ne #wr olâbilir? Fakat sen nesin bu skşam.. Beni imtihan etmek için bu kadar İruvvetl! olmana Tüzem var mıydı? Her hangi kadın ve. ya kız gibi, söylediklerime İna- nıp İnsnmamak teröddütlerine düşmiyecek kadar begeri zaru, retlein ofevkindesin sevgilim... Ne diyeyim? Kalbim sna malüm değil mi? Atkinson bunları söylerken Elizabeti de yavasca yerinden kaldırarak taraçanın en kenarı. na, “Mehtap çardağı, nm en Kuytu mevkiine götürmüştü. ık Elizabet Atikinsonun bu mane- k bekliyen kol Sevimli deli. doğru dola- nan ellerinin birinder wt diye bir sey yere düştü. Bun. ve Çinli Çun . dial: erikli S4 (Lütfen sayfayı çeviriniz) Köpekler etrafa salıveril- mişti, Yıldırım av meraklısıydı.. Çok iyi nişancıydı da, Attığı ok boşa gitmez, daima hede- fini bulurdu, Rüstem o gün Hüsrevle İb- rahimin müstehzi sözlerine , fena halde içerlemişti. Padi- şah ümerası arasından nişan cıları bir tarafa seçti. Rüs- tem de ancılar arasında bulunuyordu. Yıldırım, Rüstemin iyi bir nişancı olduğunu biliyordu. Rüstemin nişancılar ara - sında görünmesi, kendisini gekemiyen Hüsrev ve İbra him beyleri çıldırtacak kadar bir hâdise olmuştu. İbrahim bey: — Rüstem nişancılığı ner- den öğrenmiş?! Dive sövleniyordu. (Devamı var) Dek