| 7 TEMMUZ — 1941 İstiklâl UĞRUNDA Büyük Milli Roman 10- tai tanesi saatini gikartarak İ “meni yediye beş var. Nere, ediyormuşuz gibi ya, bir tane kâğıt ci- Masanın üzerine yaydı. İ Benbu zırtapozu tanıdna. 'Tahsinin adamlarından 7 Dur.. Dur.. Kahveye geli. i en Suratir, Elmacık kemik» Şikık yüzü trasli bir adam Daş vor arkadaşın oturdukları i İZ tam karşısma tesadüf Masaya oturdu.. Kahveci. >Bir çay gönder! diye ses ge rr 7 kapı tekrar açıldı. Miz boylu. Tıknazca, güler fesinin kenarından ak ka, görünen ihtiyarca bir a- N kühveye girdi. ie arkadaşı uzaktan gör. Yi a Zf > Abe kızanlar hâlâ şu he pale taaa ME EE Mad dayı da bekliyedursun / 5 Hüsrev 2 nerede? Diye Möbeiz imi nir. dedi. Bu vakit beyi ne yapacaksın? Marta heyecanlı bir sesle: İse Konuşmağa vekit yok, tay? felâket büyüktür. He. haber veriniz... kalksın. | a Macar dilberinin iy © ehemmiyet vermiyor. ala ndan nasil çe A Ça ol dpi sana.. öldürecekler, Hüsrev Yazan: MAHMUT ATTİLA AYKUT kâğıda sür'atle şunları yazdı: “Karşıdaki adam. dün akşam. danberi sizi takip ediyor, Bunun hemen icabına bakmalıyız. Yok. sa topumuz birden yakalanaca. » gız Dışarıya bizimkilerdennö, betçi koydum. Kahvecide bizden. Herifi bağırtmadan enseleyip ar. ka kapıdan dışarıya atmak lâ, am. Arka kapma Cafer bekliyor. O onu orada sızdıracak vapurun hareketine bir saat var. Kimse gelmeden hesabı ona göretü, tun. Haydi bakalım,, Ve yüksek sesle: — Anladınız ya dedi, Saat on. da mutlaka yazıhanede bulunun. İçlerinden iri, yarı Birisi ce, binden paketini çıkarttı. Diğer ceplerini arar gibi yaptı, — Kibritim kalmamış.. Ve ayağa kalkarak garson di. ye seslendi. Sesine kimse osvap vermedi. O zaman karşıdaki adama: — Bey kardeşim. Affedersiniz. Kibritiniz var mı diyerek sordu ce cebinden sür'atle tabancasını çıkartarak uzun surtli adamm alnma dayadı. — Davranma! Meğhul adam neye uğradığı. nı şaşırmıştı. Hiç bir mukabele, de bulunmadı. Yalnız kekeliye- rek sordu: — Benden ne istiyorsunuz? Daha.fazla söylemesine vakit tıkadılar. — Yürü bakalım. Uzun * suratlı adamın rengi kül gibi olmuştu. Gazinonun arka kapısını açtık. ları zaman adamın üzerine dev gibi birisi çullarıdı. Kum doldu. sonra; — Siz rahatınıza bakm beyim. Ben bumu götüreceğim yeri bili, yorum dedi. Bütün bu geyler üç dakika gibi kısa bir zaman zarfında se migti. e ERİR AŞ RE ANLI bağı öyle ie rayban — Yamansın be Rüştü baba dedi. İhtyar gülerek: — Ne Rüştü babası evlât. Ben (Devam: var) gimdi Murad dayıyım. | bayi uyandır, haydi! Nöbetçi bunu duyunca şaşır dı.. çarçabuk çadıra girdi. Efen disini yyat — Padişahı öldürecekler miş, beyim. Kalkınız. Hüsrev uyku sersemliğile yerden fırladı. —Kimdir o bağının? Ve çadrıdan başını uzatınca Martayı gördü. — Ne istiyorsun? Marta aynı sözleri tekrarla, ymca, Hüsrev bey kılıcmı be. İline takarak, etrafta yatan a. kıncttara yüksek sesle hağırdırA kıncılardan kırk elli kişi kalka. rak Hüsrev beyin etrafmı sar. dılar. Bu sırada mühtedi Ali, padi- şahın cadir: önünde dolaşan bir nöbetciyi arkasindan vurup ye re devirmiş, ikincisini de yara. lamış, fakat yaralı nöbetçi kuv vetli olduğu için yere düşme. HABER— w. L GBORGEDEN: yeviren: İLHAN TANAR (Dünkü nushadan devam) Sokakta, bir ğma zinhar a ymm a ee güm hilmi gülünç Em “e yor fakat bu görüşleri karileğine tercüre edemiyordu.” Uzun uzun düşündü. Ne yap malrydı? Vazgeçmek, eline kalem almamak mı? Yazı yazmazmazsa ne ile geçineceklerdi ? Devam et, se, şimdi kendisinin farkettiği Aksam MiZAH MUHARRİRİNİN OLUMÜ sından ve maheubiyetinden yak, tarmıştı. Kimsenin bilmediği bu eski "yazılarla uğraşmanm hiçbir faydası yoktu. günlerdenberi bomboş bekliyen kâğıda eğlidi. Dimağı hâlâ bomboştu, Hayır, acz, pek yakında patronları, artık “Kahkaha, mecmuâsma okuyucuları da sezeceklerdi. Hâ* yazı, yazamıyacaktı. Ruhunda lâ inanamıyordu; nasıl olur da, kahkaha olmayınca naşıl başka, yarım asır bir milleti larmı güldürebilirdi ? Beki mizah kalem birdenbire susar; muhak, muharriri ölmüştü, yaşıyan, sâ- kak ki yamiıyordu, yahut de bu dece onun dış kabuğu idi. geçici bir hastalıktı. Hem de ka” Kendi kendini teselli etmiye rısı bu yazıyı beğenmis, gülmüş. çalıştı: Mizahtan başka cesit ya. tü, Yoksa onun gülüşü de hatır o ziları pekâlâ yezebilirdi. Meselâ için miydi? Gözleri sulandı. “Kor hatıratını yazsa, alâka uyandıra, ca ahmak,, diye mırıldandı, “El. maz mıydı? bette güler... Bu fikirle de avunamadı, ağir , Yazası basılımon, bünbütün ho yacak gibydi. “Nükte,, mecmuâ. #üna gitmedi, Hastalığının geçici sının üç kalın cildini bile, nemli olmadığını da hissediyordu. Ba, gözleri derin bir sis tabakasının zan günleree mevsi bulamadığı altındaymış gibi görüyordu. oluyor. o zaman sayfiyenin sükü” Oo Birdenbire, elini sallıyarak, metinden bunalarak şehre iniyor, yüksek sesle “hayır. hayır. yapa. Londra kahvelerinde oturuyor: mam., diye söylendi. Düşünce du. sinden ruhu bile maheubiyetle Bir gün, kahvede oturup o gün kızarmış gibiydi. Fakat bu dü kü gazeteye göz gezdiriyordu. şünce, onu terketmiyor, ihtiyar İlân sayfdarma baktı, İş arryan- dizlerinin titremesine, kırışık al, lar, iş verenler, satılık evler, bir nında iri ter damlaların hasıl den gözlerini dikkatle açtı: “nik olmasına rağmen, bir türlü uzak” te metmuasınm üç ciltlik kolek. laşamıyordu. Şiddetli bir manevi siyonu satılıktır. buhran geçirdiği belli idi. Dizle. ten korkardı. Karısına okur, 0 nun kahkaha ile güldüğünü, hiç süpbelenmediğini. görünee, biraz * «esaret bulurdu. Birkaç ay sonra, yeni bir kor. kuya kapıldı. “Nükte, nin alt; aylık nüshalarından, Kahkahaya altı aylık yazı çıkmıştı, Bu hesa, ba göre, bir sene daha, yazı ha- zır demekti. Fakat. sonra? Bir sene sonra ne yapacakt,? Hayır, başkalarının yazılarını katiyen gâlamazdı. Kendininkileri yaz. mak, ikinci tabı yapmaktan pek de farklı birsey değildi. Ayler geçtikçe istırabı artıyordu, On bir ayı kalmıştı. ön, dokuz, niha, yet altıay bir müddet kalmca çıldıracak gibi oldu, İhtiyar muharrir, ağır ağır bir koma haline girdiğinin farkında değildi. Büyük babaların güldük- leri şakalarla torunları eğlendir. miye devam ediyordu. Sir John Corve, bu yaştı ve yarı koma halindeki adamm na. sil olup da her hafta öy'e eğlen celi mevzular bulduğuna şaşıyor” du. Karileri memnun edecek yazı bulduğu müddetçe, başka seyler” le alâkadar olmadığı içn bayreti gelip geçiyor. emektar muharri* rin şahsi vaziyetini uzun uzun düşünmüyordu. Nihayet bir gün, Roksall, Nük* te mecmuasının son cildinin son saylasını da çevirdi. En son yazı da kopya edilmiş, hazırdı. Bütün ihtiyatları bittiği halde, ne İsti. rap, ne endişe. hiç birşey hisset, miyordu. Yarmı düşünmüyordu. Son yazısını zarfa koydu, kapat” tı gözleri “Nükte, mecmuasının son sayfaşma daldı. Bu sayfada, mecmunaları toplayıp ciltletenin eliyle vazılmız lâtince bir kitabe vardı: “Nunc dimitis servum hain, Domine,, “Şimdi gilleni azat et, yarabbi!,, Muharrir, bu kitabeyi mırtl. danarak, kolleksiyonu kapadı ve kütüphanesine kilitledi. Sir John Gorve, mezariikla. mizah muharririnin karısının &i. yah eldivenli elini hafifçe sika“ rak: —Çok müteesiriz, dedi, hepi- miz kederinize iştirak ediyoruz. Hem de ne kadar âni oldu. İna. namıyorum. Zevciniz yetmiş do kuz yaşında, en gençlerin bile asla irişemiyecekleri kudret ve canlılıkta yazılar verdi. İki sene &vvel, bit müddet dimağın zayıf” ladığma. hükmeder gibi olmuş. tum. Fakat. o hal, geçici bir yor” gunluktan ibarelmiş ki, derhal toparlandı. Diyebilirim ki, en kuvvetli eserlerini bü, son bir iki sene zarfında vermiştir. (SON) Muharrir, ilânı tekrar okudu. Tinin Üzerine çökerek, bu deh, | mmmmmammammmmamamamimmmmam mM emma e Üç elit olduğuna göçe tam kol. şetli hareketten kendisini muha- leksiyon demekti, çünkü bu mec- faza etmesi için Allaha yalvarır mua on sekiz aylık iken kapatrl. SE a ime mıştı. O zaman kendisi henü, (| Doğrulduğu yirmi üç yaşında idi. İlk eserini Kerme meni ale “Nükte, mecmuasmâa vermişti. te, kolleksiyonumu, titriyerek tek Kapanmcaya kadar da muntasa- kar eline aldı, Ve yazılarını seç, man yazmıştı. miye başladı. “Keşke bende bir kolleksiyon Bu ilk mücadele, hemen her e bâfta a; İREM na Jasam fena olmaz, Eski ME birar zamana göre tashih ederek mi kaybetmemiş olurum.,, “Kahkaha,, mecmuasına gönder. O akşam, odasında yarım asır o mişti. Yazı fevkalâde beğenilmiş &vvelki mizah mocmualarımı o. ve aylardanberi ilk defa olarak, kuyan muharrir, âdeta canlan, mecmuanm sahibi Sir John Cor. miş, eski his ve zekâ zenginliğine (o ve muharriri tebrik etmişti, Mu kavuşmuştu. Erkeklerin kadmia- harrir, bu takdirden o kadar mü. rm yanımda sigara içmedikleri, teessir oldu ki, bir daha kendi genç kızların mahcup. pembe, eserini yine kendisi çalmamak ka yumuşak ve uzun etekli kabarık rarile, kolleksiyonu kilitledi. O cibiselerinin içinde kuğu kuş'arı hafta mecmuaya yeni bir yazı kadar cazip ve asil oldukları de. gönderdi, Fakat Sir John, son virler... Kendi yazıları da hoşuna yazısının. evvelki iki yazı dere“ gidiyordu. Yazılar bülün eski cesinde kuvvetli olmadığım bil. hâtıralarını uyandırıyordu. Her. diren bir mektupla mukabele e. bert ile sarhoş olup, gece yarısı dince, kolleksiyonları tekrar ka. sokakta şarkı söyleyişleri, zabıta o rıştırmaktan başka çare olmadı. memurlarının müdahaleleri.” Şu ğını idrak etmekten doğan bir ffkrayı dâ May'dan ilham alarak (teslimiyetle, kopya işine hararet” yazmıştı: Sarı saçlı siyah gözlü e sarıldı. Hattâ bu sahtekârlı. kız! Lâkin onun ismi May mıydı? ğından dolayı gurur bile duyu. Pek iyi hatırlıyamıyordu. * yordu. Hem de, iyi aldatmakta, Bi daldığı âleminden sil: bir meharet ve zekâ meselesi de kinerek uyandı. “Nükte, mec. gil miydi? muasi hiç tutunamamıştı, peş. (Bazan, eski nükteleri bilen bi. reden de deste deste iadeleri hir- risile karşılaşıp teşhir edilmek, Yazan: Klein SERTELLİ -64. Hüsrev, arkada duran Mar- tayı gösterdi: — Bu kadın bize koşarak geldi, şevketlim! ve sizin bir taarruza uğramak üzere oldu- miş, Ali ile boğuşmağa başla. nöbetçi ile dövüşüyordu. Derhal bir meşale yakarak © ğunuzu haber verdi. nöbetçiyi kürtardılar ve Aliyi Padişah bu sırada kanlar i- yakaladılar. çinde yerde yatan çadır nöbet. çisini gördü. Boğuşan nöbetçi. Bu csnada - zaten daima kuş nin de arkasından kanlar akı. kulu yatan « yıldırım Beyazıt uyanmış ve çadırdan dişarıya yordu. çıkmıştı. Marta padişahım önüne atıl. Ortalıkta kalabalık vardı. di: herkes heyecanlıydı... . — Mühtedi Ali size kıyacak Yıldırım, Hüsrevi görünce: tı, haşmetmeap,! beni de gelip, —Nedir bu gürültü? tehdit etti ve zorla kaçırmak is. Diye sordu. tedi. Etraftaki yol başlarında Bir Deli Kızın Hatıra Defteri — Bir genç kızı timarhaneye düşüern esrarengiz aşk macerası — ve acıklı bir İs Türk sosyetesinde yüksek dir mevkie namzet olan Ley. lâ, hayatının en körpe ve en ateşli çağında bir denbi. re neden çıldırdı? Leylâ kimin kızıdır...? ve timarhaneye nasıl düştü..? ve nihe- i hayet ölümle biten heye. canlı bir macera... Tanmmış bir aile kız: olan Leyi der FE SERTELLİ Sakin ve buhransız geçen günlerine den birinde Leylâ, emuharririmize, acıklı hayatımın en mahrem ve e& rarengiz safhalarını gasıl anlattı? lânın, silesinden bile gizle- diği mahrem hatira defterini karilerimiz bu sütunlarda me. rak ve heyecanla okuyacaklardır. PERŞEMBE GUNÜ En Son “Dakika GAZETESİNDE duran nöbetçileri de birer birer öldürdüğünü, yolları açtığmı ve nihayet sizi de öldürmeğe karar verdiğini söyledi. Aklım başımdan gitti, geriye kaçarak, Hüsrev beyin çadırma koştum ve hâdiseyi kendisine haber verdim. Deyince Yıldırım vücudun. da soğuk bir ürperme duydu. — Vay alçak vay! ben onu emin bir adamımızdı. diye göz sülüğe gönderiyordum. Meğer o beni vurmak için tüzaklar kuruyormuş. Dedi, cellâda emir verdi: — Vur şu köpeğin başını!. Cellât palasnı kaldırdı, Ali- nin başını uçuracağ; sırada, Marta tekrar ortaya atılarak: — Durunuz haşmetmenbi dedi . O hainin başını vurma. dan önce, bu civardaki köyler. den birine saklandığını. söyli- yen prens Mirçenin sv dakika. da nerede bulunduğunu kendi. sinden öğreniniz. Ondan sonra başını vurdurursunuz! Yıldırım, Aliye sorau: — Ben prens Mirçenin kral Sikizmundla Bizansa kaçtığını duymuştum. Sen, onun bu ci- varda saklandığını söylemişsin, doğru mu? Alü yere kapanarak cevap verdi: — Beni aflediniz, şevket- lim | Nasılsa ömrümde bir kere şeytana uyarak yalan söyle. dim. Martayı aldatıp kaçırmak sevdasma © düştüm. Benim prens Mirçenin nereae bulun. luğundan haberim yoktur. Marta hiddetinden dişlerini gıcırdatıyordu. Yıldırım: — Şu köpeği fazla söylet. meyin! dedi. Cellât, Alinin başmı bir vu. * ruşta yere düşürdü. (Devamı way