P . 7 . Bunu öyle derin bir yeisle, dehşetle söylüyordu ki, zavallı kız, lâkin böyle fena bir hayala atılmış, bir erkeği katil etmiş Dir kiza acımamak, Ferit gibi bir adamin içinden nasil geliyor? — Pek genç görünüyorsunuz? — Yirmi yaşındayım, — imi, sever misiniz? — Onun için ölmeğe hazırım. Yalan söylemediği, koyu kah. ve rengi, çekik gözlerinden, se- sinden tavırlarından samimiye, tinden belliydi. Çok güzel bir vüzü vardı, belki ıztırap ve aşk Onu bu kadar güzelleştirmişti. Avukat Ferit, mesleki itiba - Tile her zün türlü fücialerin kar- silaşmağa alışması icap eden bu kirkmı geckin hukukçu, çocuk dönecek kadar genç olan bu kü - çük kadının arşısmda söyliye - cek söz bulamıyor, başmn dön. Güğlinü hissediyordu. — Size, onu kurtarmamız için ne dereceye kadar yardım ede - biloceğinizi anlamağa (geldim. Simdi beni dinleyin ve #oraca - ğım süzllere kısa ve sarih cevap ar verin. Kız, ellerini kenetleyijı sıkarak mırıldandı; — Sorun, ne isterseniz, söyle- Tim bildiklerimi. — Bu adam, öldürülen adam istiyorum, pek fena bir “lam snavdı? *— Çok, müthiş bir adamdı. — Dün gece geldiği zaman, menizin üzerinden kaç “5 — On sekiz ay, > O zaman neredeydiniz? — İzmitteydik. — Burada sizi onun ismiyle Bi tarar? > Hayır. Küçük kızımm ölü- Hi; sonra buraya kaçtım. aiyatımdan dolayı kimse be - Ümle alâkadar loup İsmimi sor Tadi. Yalnızım. — Hüviyeti anlaşılırsa, karı - Mb ararlar mı? — Bilmiyorum. Evli olduğu - Muzu gizlerdi. Çok gençtim. Be- İM gibi daha birçoklarıma aynı eleyi yapmıştır her halde. — Polişçe tantlır mıydı âca - â3? Kayıtı mıydı? © kadın başmı salladı: — Çok zekiydi. > Şimdi siz ne isim kullanı - uz? — Peran Senol. — Hekizi isminiz miydi? >> Peran asıl ismimdir. da ben ilâve ettim. e Buraya geldiğinizdenberi » Şen — Evet, > Kardeşim bu adamla evvel- © de rörüşmüş müydü? — Aslâ, > Koca Ahmedi o bugün “emin evine girerken gür- * Hattâ bu süntte kendisi Macacır. b oğan bey şaşırdı. Abmeen bunu ulamu. Yordu — Yanlış görmüş vmuya » “ll Mini Üce. Gözeli: — Gözlerim veni ie... Diye <evap verdi. bey hazırlandı, pala- GN Celine taktı. Soxağa çıktı. Gözcü yel gösterdi. aldatmı. ıy bey: : “Kota Ahmedi, Rüstemin "inden Gdikarken gözümle gö- Wi inaniım. ; 'Mmişti, ©, Sokağın başında bir saatten. zin bekledi. . Akşam olmuş, sula: karar İşte. | Esi Nakleden: İLHAN TANAR — Kocanizm size yaptıkları - ni öne anlatmış mıydınız? — Evet. Ve taarruza öteki başladı. Cevat kendini müdafaa ediyordu. — Yüzündeki çürükleri gör . düm. Kardeşim buraya girerken gören oldu mu acaba? — Bilmiyorum ama, kendisi kimseye rastlamadığını söylü - yordu. — Siz, cesedi götürürken kim. se gördü mü acaba? — Pencereden o bakıyordum. Bu sokükta kimse yoktu. — Dönüşte? — Dönerken de bekledim. Kirse görmedi. — Sabehleyin çıkarken görül. İ dü mü dersiniz? — Zannetmiyorum. — Hizmetçiniz var mıdır? — Dokuzdan ona kadar, bir kadın geliyor, — Cevadı tanır mı? — Hayır, — Ahbab, arkadaş, falan? — Hayır. Kimes ile görüşmü- yorum, bilhassa kardesinizle ta- nıştığımdanberi, evime ondan başka kimse girmemiştir. — Kaç öydanberi? — Es — Bugün sokağa çıktınız mı? « Hayır. — Ne yaptınız? — Ağladım, Ne çocukça bir sadeliği, sa . fiyeti vardı. Ellerini kenetliye - rek devam etti: — Benim yüzümden, benim i- çin kendisini tehlikeye atir. Öy. le korkuyorum ki. Ferit, Du beyecanın önüne geçmek için, mahkemelerde yap mağa alışık olduğu bir el hare..| ketile, sözü değiştirdi: — Beni dinl vi #gptetmeğe çalıştı. — Beni dinleyin. En fena ih- timali düşünelim. Şayet, o ada- mın sizinle olan alâlrast meyda. pa çıkar da sizi sorguya çeker - lerse, kardeşimi ele vermiyece - ğinize güvenebilir miyim? Kızın gözleri parladı. Sobaya doğru yürüdü: — Bakın; Cevadın bana ver - diği her şeyi yaktım, resimleri- Bi bile, Şimdi burada ona ait en ufak bir iz bile yok. Avukat ayağa kalktı: — Âlâ, bir sunl daha soraca- ğım. Polisee tanınıyor musunuz? Yani, hayatınızdan dolayı, de - mek istiyorum. (Devamı ver) Koca Ahmet neden sonra kollarını sallıyarak evden çık. tı... yürüdü.. ve sokağın başm. da Döğan beyle karsılaşınca rengi attı, Gözcü, kendini ta. nıtmamak için oradan uzaklaş. aştı. a Doğan bey, Ahmedi görün. — Surları dolaşmağa çıkmış tm, dedi, kaleye gidnken su. sokağa sapayım dedim... Sen çiktin karşıma, Koca Ahmet muhakemesi. ni topladı: — Ben de bir arkadaşa uğ. Tar oştımı. — Güneş batınca nöbet baş İar. Neden geciktin şimdiye ka. dar) — Farkmda © olmamışım. Maamafih, vakit çok geçmedi. Konuşarak kaleye doğru yü. rüyorlardı.» <nen Ahmet, De bevin a srtilan t4lâ süphelenme * ce YAZAN: BEKİR SITKI KUNT Bekir Siti, Kunt, “Herkes Kendi Hayatım Yaşar” başlıklı bir hikâye kitabı neşretti. Bu kiymetli eserden şu hikâyeyi naklediyoruz! Allah selâmet versin, müdür Hurşit bey, derviş meşrep bir adamdı. Ettiye sütlüye hiç ka - rışmazdı, Her sabah erkenden dnireye gelir, masasına Oturur, getirilen bir kaç evrakı, bir ilko- kul çocuğundan dahâ acemi ve yamru yumru havflerle, İmzasını atar, cıgarasıni tel'endirip key. fine bakardı. Daireye gelen zi « Yaretçilerle saatlerce çene çalar, gelip geçmiş İşlere, memuriyet hatıralarına dair hikâyeler, fık- ralar anlatır, bu arada sağ eli. nin , kehlibar tesbi - hinin tanelerini, bir devri daim şeklinde hareket ettirirdi. Oda - sında kimse olmaymecn da, mü - meyyiz Giritlsİsmail oefendiyi yanma çağırır, evvelâ muamelâ- tı cariye hakkında kendisinden bazı geyler sorâr, söndü karşısı- na oturup hoşbeşe başlardı. Na- mez vakitleri oldu mu, odacı Ali, kapıdaki paravananm arkasına dayalı seccadeyi kibleye karsı yere serer, Hurşit bey obdestli değilse, yazm musluktan, kışın #obanm üstünde ısıtılmış su ile abdest alır, fara: ve sünneti geri- fesiyle, mufassâl bir namaz ki- ardı. o Müdüriyet — odasındaki mefruşat gayet eski ve köhne şeylerdi, Hiç yenilerini istemez. di. Hattâ kendi oturduğu kol - tuk bile patlamış, iki yanmdan pamukları görüriyme başlamıştı. Önündeki mesa, iskemleler, hok- ka takımı falan da hep hantal, eski, kırık dökük şeylerdi. Ev. yeloe duvarda bir (Men Sabere Zafere) levhası asılıydı. Sonra bir gün bir müfettiş gelimş, bu levhayı indirtmişti, Hurşit bey, müfettişlerden Al. lah kadar korkardı. Daireye bir müfettiş gelmesin eli ayağı tutu- Yur, tedbiri gaşar, müsafir kabul eimez, namaz vakitlerini unutur ve müfettişin önünde önü ilikli, tarlardı. Hurşit bey, böyle Zeli- lâne boyun eğdikçe, onlar da, te. pesine çıkarlar, oradan emirler nehiyler savururlardı. İşte du - vardaki (Men Sabere...) levhası da böyle bir emir Üzerine bizzat müdür tarafından aceleyle indis rilmiş, çöp tenekesinin, kırık is. kemlelerin ve yazın sobanın mü- hafaza edildiği bodrum katma nâkledilmişti. Hursit bey, müfet tiş gidinee, geniş bir nefes alır, eski âlemine avdet ederdi. Pakat müfettişin hakkında ne yazmış olduğunu öğrenmek için, hare - kete geçmeyi de ihmal etmezdi. Derhal, Ankarada, evvelce ya. nmda mülâzemet etmiş, şimdi yüksek bir mevkide bulunan bir zata mektup yazar ve şayet bir gey yazılmamışsa, himayesini rica ve istirham ederdi. Hurg* beye hiç bir şey olmazdı. Aslmda düğru bir adamdı. Suilstimali çal ması, çırpması yoktu. On sene - denberi bu dairede mlldürlük e- diyordu. Ama, ha varmış, ha yokmuş gibiydi. İşe el siirmez rouamelât ancak kendi ağır sey. rini takip ederek yürürdü. Hur - git bey zaten yeni kanunları da bilmezdi. Yeni harflerle yazıyı bir türlü becerememişti. En ufak bir mesele olsa, hemen merkez - den “stilim” edelim derdi. Hiç bir mesuliyete girmek istemez - di. Merkezde Hurşit beyin bu de rece gevşek olduğunu bilmezler. di. Ondan öyle pek memnun da değillerdi. Onu ne atarlar, pe tu- tarlardı. Bu or sene icinde yal . ız bir defa terfi etmiş, maaşi aslisi 10 den 80 e çikarılmıştı. Hurşit bey de terfi ve zemmi maaş kaygısında değildi. Halin - den ve geçiminden memnundu. Küçükayasofynda bir evi vardı. Büyük oğlu Anadoluda. kazalar- dan birinde kayrmakâmdı. Kızı - ni gelin etmişti. Şimdi yanında hir karısı, bir de 13-14 yaşındaki küçük oğlu oturuyordu. Hurşit bey otuz seneyi doldurup ikra - miyesini alarak tekatit olmak fik rindeydi, Bu müddetin dolması. na da pek bir gey kalmamıştı. Onun için, kendisini hiç yormu- yor, işleri oluruna birakiyordu. Yaşı 60 ıma yakmdı. Bu yastan sonra, benden daha fazlasını is- tiyemezler yal. yordu. Asıl çalışmak şimdi genç- lerin vazifesidir. Kendisi de genç kenazmı çalışmış, Anadoluyu kasaba kasaba, vilâyet vilâyet dolaşmıştı. Mill mücadele sıra. larında Kastamonu civarında bulunuyordu. O zaman “hüsnü hizmeti sebkal” ettiğini söyler- Piyer Hurşit beyi, müdür muavini Tahsin bey, (soyadiyle Tahsin Saşmağ) hiç çekemezdi. Âmirine (cismi camit, canlı cenaz&, sulbu mutlak) gibi adlar takmıştı. O- dasıma kırk yilda bir üğrar, oda suratı asık ve kavgaya hazır ola. rak... Fakat Hurşit bey, münaza- aya hic yanaşmaz, muavinin de- diklerine ve kanunf mütalâaları. ne hak verr, bu hiddetli adamı başından sayardt. Muavin bey, ahbaplarınm, hattâ madunlarmın önünde, müdürün odasmı işaret ederek, bu cismi camitle, bu sulp herifle iş mi yapılır, bizim müu - vaffakıyetlerimizin de takdirine mâni oluyor, hele ben bir müdür olsam, siz görürsünüz, diyerek gikâyetlerde bulurturdu. Bunlar bir şey değil... Fakat müfettiş - ler gelince, yanlıs ve Kanunsuz yapılmış ne kadar evrak varsa, hepsini çetirip ortaya dökmesi * Yazan: İskend z - 40 - ç Doğan bey her akşam geç va. | — Zannetmem. Karargüha kit yalnız olarak surları teftişe kadar gitmiş olsa gerek. çıkardı. — O halde neden gönmedi? Koca Ahmet, Martayı mı se. — Belki pâdişah alikoy. viyordu? muştur, 5 © Gizli gizli onun evine mi — Yıldırım, benim merak gidiyordu? edeceğimi tahmin etmez mi? Bunu yakmdan bilen yoktu. Bereket versin ki, Doğan bey vu işe el koymunş ve Ko- ca Abmedi Rüstemin evinden çıkarxen gözüyle görmüştü. Doğan bey yolda sordi — Padişaha gönderdiğimiz Sarı Ahmetten hâlâ hir haber yek Acaba yolda çevirdiler — O şimdi derin düşünecek halde mi bakalım! harbe tu. tuşmuş... düşmanla. çarpışı. yor. Ne vaziyette olduğunu bil miyouz ki... — Hakkın var! Yıldırım, şimdi, ordusunu bırakıp bizi mi düşünecek? * — Bizi, bizden başka kim. se düşünmez, Doğan bey! Biz. s4 erener ire Hurşit beyi berbat eder, çileden çıkarır, mu. avinins kin bağlatırdı. Sonra, muavine İşittirecek şekilde, bu mümmelelerden benim kadar sen yok Mu?,. İşte bu, de mesul değil misin? bunları müfettişlerin gözüne sokmakti ne mana var, diyerek bir nevi tarizde bulunurdu. Tahsin Şaşmaz, bu dairede, sürgünde veya hapinteymiş gibi kendisini sıkmtıda hissederdi. İşine geç gelir; odasında kapa - nr, hiç durmadan, kalın Serki- doryan cigarasının birini yakar, birini söndürürdü. Odası duman- la dolu kalırdı. Hiç bir isle cit. di surette alâkadar olmazdı. Tetkik için önüne konulan kâ . Zıtlar, günlerce el siirülmederi orada tozlanıp dururdu. Neden, niçin, kim için çalısmalı, bu mem lekette kiymet takdir eden yok. Testiyi kıran da bir, doldurup getiren de! Hattâ, testiyi dolu getirirseniz, bu Terkos suyudur, Iyi su değildir, diye adamı tek- dir de çderler!, Bununla beraber, Taasin Sas- maz, kendisinin, tenbel, kalp, amelmanda olduğumu bilmez ve bunu asla kabul etmez. Zeki ve çalışkan olduğuna ciddi surette kanidir. Dairede 56 iş yapılıyor. sa sırf kehdi bilgisi ve gayreti Bayesindedir, yoksa, şu canlı es haze yüzünden değil! Fukut kâ- tiplerden biri ezkaza, kendisin . den kanımi bir şey danişacak Olsa, derhsi kemali nefret ve #zametle, bu kadarcık bir şeyi benden ne soruyorsunuz, mümey yizden sorun, diyerek, kâtibi tersler. Zaten muavin beyin dat- tedek! azametirib de payan yok- tur, Mahsus mu öyle yaplırır ne, koridordan geçerken, kundurası zakırır!, zakırrr! öder, ayağı, #elâma kalkan odacıların önün - don bir başkumandan o tavriyle gecip gider. Tahsin Saşmazm, gözlinü bura tın müdürlüğüne dikmiş olduğu malüm. Bu işin bir türlü olma - dığmı görerek büsbütün hirçm. laşıyordu. Ziyaretçilerine devlet idaresi halrkinda bir takım bed - bin mütalânler beyan eder, sözü evirip çevirip (cismi &sm't) e getirir, aleyhinde atar tutardı. Bir aralık müdürlükten ümidi keser gibi oldu. O zaman da, başka yerlerde iş aramağa bag- ladı. Daha doğrusu basladı de . Zil, lâfiyle ovalanıyordu. İnhi « sarlarda, liman idaresinde, bele . diyede, tramvsy veya elektrik sirketlerinde, bankalarda, falan... Söyle bol paralı, az işli bir yer... Çünkü bu dairede çalışmaktan; didinmekten adamakıllı yoruldu. ğu, biraz dinlenmesi icap ettiği kanaatindeydi. Hattâ bunur için başımızın çaresine bakmalıyız. — Peki, ne yapalım? ne ya. pabilitiz? Düşman şimal cep. hesinden çekilmedikçe kapıla. ri açamayız. — O halde düş çekili ceye kadar bekliyeceğiz. — Sen hâlâ padişahın bizi gelip kurtaracağından emin değilsin, öyle mi? — Evet, Emin değitim. Kuv vetli olsaydı, buraya 'da bir miktar aker gönderi: , kaleyi muhasaradan kurtarırdı. Doğan bey fazla bir şey söy- lemek ve gördüklerini Koca Ahniedin yüzüne vurmak iste. medi. O gece de, Yıldırıma gönde. rilen Sari Ahmedi beklemekle geçiştirildi. ke Doğan bey, ertesi gün, Ko. ca Abmeği Rüstemin evinde bastırmak istiyordu. Doğan bey o gece hiddetin. den sabaha kadar vyüyamadı. uzaktan akrabası olan (...) mebu suna birde mektup yammışiz Mektup fevkalâde tumturaklıy - dı. Miks bir mektup kiğrdıma, sayet itinalı bir yazı ile yazıl . mıştr. Bu mektup günlerce ma sa üstünde durdu, Bir türlü postaya vermeğe vakit bulamı- yordu. İki üç defa tarihini dü - selterek yeniledi. Nihayet, canı- nm fazla skıldığı bir gün, bu mektubu postaya attı. Ppey bek Jedi, ama, bir cevap çıkmadı. Tahsin Şaşmazın bususi ha - yatında da garip halleri vardır. Evlidir, ama, karısiyle pek alâ. kadar değildi. Çocukları olma - mişti. 40 yaşını geçmiş olmasi- na rağmen, halâ kendisini 20 ya. şındaymış gibi fersederdi, Göğ - süne eleili bicili mendil takardı. Boyunbağında bir inci iğne ta - şırdı, Garip bir takım kokular sürünür, her gün traş olur ve traştan sonra bol pudra ile trâz. UW yerleri beyazlatırdı. Cebinde bir yuvarlak ayna ve bir ermbiz bulundururdu. Boş zamanlarım. da, ki, çok defe boş dururdu, bu crnbızla, usturanm hududu dı- şinda kalan kılları yolar, yahut kaşlarına intizam verirdi, Gözü sokak kadınlarında idi, Cebinde bir takım aşiftelerin resimlerini taşır ve bunları mahrem saydığı arkadaşlarına göstermekten zevk duyardı. Çok geceler Beyoğlun. daki (.. . ) birahanesine gider, mümkün olduğu kadar, tanıdık- larmın kesesinden içerdi. Polisin müdahale ettiği vakalarda, mü- şahit sıfatile, daima hazır bulu. nur, sonra bunu, rastacldiğine dallandıra ballandıra anlatırdı. “Tahsin Saşmaza göre, müdü - rün sıftları malüm, kâtip Cemil Tozkoparan eşşeğin biridir, di- ğer kâtip Naci Göral, andavallı. dır, üçüncü kâtip Salih Zorluer meşe odunudur, dördüncü kâtip Şevket Yurtseven de, gerserinin te kendisidir. Dakölo Şekibe Kelleti, hem yaşlı, hem dünya - tin en gudübet kadını, ham de budala'ık tömsalidir. Şekibe Kel- leciye, kaç dela,; hizm, bu mass kara soyadını nerden buldun, diye takılmış, hoş sana da uy- gun geliyor ya! diyerek (zavallı kızı tahkir etmişti. 'Tahsin Şaş- maz, sevmemekle, ukala bulmak. la ve müdürün fazla şımarttığı- nı düşünmekle beraber, mümey- yiz Giritli İsmail Esengile öyle pek dil uzatmazdı. Çünkü bu Gi. ritli mümeyyiz, 'yaman bir adan dı. Sanki canlı Döstur!!, Hançi kanuna, hangi muameleye dair bir bir gey sorsan, (0) ları (), (ü) leri (u) telâffuz ederek, me- selâ, bin iki yuz slti tarihli şu in vânlı kanunin uçuncu maddesi. nin... diye cevap verirdi, Meğe İsmail Esengil, akşam evine Bi- derken, (o Kanunlarımızdan bir cildini de beraberinde götürür, lâzım olsun olmasın, gecelrel ora- dan kanun ezberlermiş!. Eh, es. ki bir memur da. Munmelâti sa- bıkaya da vakıf. (Sonu yarın) KOCA AHMEDİN AŞKI... Doğan bey hiddeti küp lere öinedursun... Koca Ahmedin içine ellisin. den sonra aşk ateşi düşmüştü. O, Rüstemi de çok severdi a maz — Mademki o Rüstemdem haber yok. Onu düşman kılıç. tan gecirmiştir. Artık böyle bir içim suyu da başkalarına bi- raknak doğru olmaz. Demekten kendini alamı. yordu. Doğan bey o'gece odasında bu rueseleyi düşünürken, Ko. ca Ahmet gene - her zamanki gibi . Martanın evine gitmişti. Marta; Rüstemi seviyorsa, bu adama nasıl ve neden ilt, fat ediyordu? Koca Ahmetle Rüstem aza- sında hem çok yaş farkı vardı hem de duygu ve güzellik far. ki. (Devaru var! e AN